Facebook ve İnstagram’ın da gücünü eklediğinizde karşınıza yıkılmayacak bir kale gibi gözüküyor.
O zaman bu markalar kural koyabilecekleri, ezber bozabileceklerini ve her istediklerini yapabileceklerini düşünüyorlar.
Bir açıdan da haklılar...
Çünkü hayatımızı kolaylaştırıyorlar ve her seferinde vazgeçilmez olmayı başarıyorlar.
Tabii algıyı iyi yönettikleri sürece...
WhatsApp’ın sahibi Facebook’un durumu izah etmeye çalışan açıklamalarına rağmen on binlerce kişinin diğer haberleşme platformlarına yönelmesi birkaç gün içinde o kadar hızlandı ki sosyal medya uzmanları bu hareketliliği “dijital medyada kavimler göçü” olarak tanımlıyor.
Bu haberlere seviniyoruz tabii...
Yine de vefat sayısı hala çok yüksek ve ağır hasta sayısında düşüş olmasına rağmen rakamlar yüksek...
Ve içimiz acıyor.
Tedbirlerin sonuç verdiğini biliyoruz, keşke rakamlar daha da iyi olsa...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, hafta başındaki kabine toplantısından sonra tedbirleri yavaş yavaş gevşeteceklerini söyledi.
Hepimiz sabırsızlıkla bekliyoruz.
Bu ekibi uzun yıllardır tanıyorum.
Harika işler yapıyorlar.
Sonra aşılanmayla ilgili süreci bana anlattılar.
“Dışlama Kriterleri” adı verilen iki sayfalık formu doldurdum, sorulara cevaplar verdim.
PCR testim yapıldı. Ardından Kovid-19 geçirip geçirmediğimi belirlemek üzere antikor testi için kan örneği alındı.
Bu testler Ankara’ya gönderildi, gerekli incelemeler bittikten sonra Şükran hoca arayıp hastaneye gelmemi istedi.
“Meğer mutluluk; kendi kendine mutlu olduğunun farkında olmamakmış. ”İsmet Berkan da; “Bu güzel bir tanım. Bu kadar güzel bir başka mutluluk tanımı Yahudilerin kutsal bilgelik kitabı Talmud’da geçen ‘Mutluluk, nerede olduğunu bilmek ve orada kalmaktır’ sözü. İnsanlık mutluluk hakkında eski Yunan’daki meşhur Epikür’den beri kafa yoruyor. Ama tabii, Amerikalıların Bağımsızlık Bildirgesi’ne bir temel insan hakkı olarak ‘Mutluluğu arama hakkı’nı yazdığından beri, mutluluk bir çeşit tüketim maddesine de dönüştü. Hatta bilmiyordum, aydınlanma felsefesi ise mutluluk arayışını özdeşleştiren bir de kitap varmış. Berkan; BBC’nin web sitesindeki bir mutluluk yazısına da atıfta bulunuyor. O yazıyı buldum ve okudum. Şöyle bir dipnot vardı: “Modern mutluluk kavramları öncelikle pratiktir ve felsefi değildir, mutluluk teknikleri diyebileceğimiz şeye odaklanır. Sorun mutluluğun ne olduğu değil, nasıl elde edileceğidir. Medikal terimlerle mutluluğu, üzüntü veya depresyonun tersi olarak görme eğilimindeyiz, bu da mutluluğun beyindeki kimyasal reaksiyonlardan ortaya çıktığını ima ediyor. Mutlu olmak, sizi üzen kimyasal reaksiyonlardan daha azına ve sizi mutlu eden reaksiyonlardan daha fazlasına sahip olmak demektir. ”Kitapçılarda vakit geçirmeyi seviyorum. Son yıllarda mutluluk tarifi yapan kitapların sayısında fazlalık görüyorum. Bazılarını alıp okuyorum. Ama şunu biliyorum. Hangi tarifi okursanız okuyun siz yine gece yatağa yattığınızda kendi mutluluk tarifinizi yapmak zorundasınız.
Yeni bir kavram zihin değiştiriciler
BİLİYORUM bu pandemi hepimizi çok etkiledi. Biz eskiyi özlediğimiz için yeni normale pek adapta olamayacağız galiba... Şahsen ben o kalabalık sofraları, masaları çok özledim. Kalabalık toplantılarda eski dostlarla karşılaşmayı, yenileriyle tanışmayı da özledim. Sevdiklerime sarılmayı da özledim. Ben her gün işe gidiyorum ama hala büyük çoğunluk evden çalışıyor ya da hibrit bir modelle çalışmaya devam ediyor. Günlere sığmayan randevuları da özledim.Yurtdışı yayınlara, psikolojik tespitleri okurken yeni bir kavramı sık görmeye başladım. O da zihin değiştiriciler...Galiba dünya yeni normalin kalıcı olacağını düşünüyor. Zihniyet devrimine karşı değilim, dolayısıyla zihniyet değiştiricilerine de itirazım yok.Ama isterim ki; yeni normali kurgularken eskinin güzelliklerini, değerlerini, ilkelerini, bizi biz yapan lezzetlerini, ayrıntılarını da unutmasın bu zihin değiştiriciler...
Beynimizin algoritması
Her fırsatta yazıyorum.
Türkiye’nin acil olarak bu sektörlere destek vermesi gerekiyor.
Biliyorum devletler vaka sayılarını yönetirken ekonomileri de ayakta tutmaya çalışıyor.
Bazen dengeler de bozuluyor.
Ancak pandemi sonrasında sevdiğimiz bu mekanlara gidebilmemiz için bu işletmelerin yaşıyor olması gerekir.
İşletmelere HES koduyla girebilmeliyiz.
Sosyal medyada fırtınalar kopuyor.
“Demokrasinin kalesi diye biliyorduk meğerse bir muz cumhuriyetiymiş” diye yorumlar yapılıyor.
Amerikan demokrasisi yerden yere vuruluyor.
Bana göre bu bir akıl tutulması...
En kısa sürede ABD’nin fabrika ayarlarına geri döneceğini düşünüyorum.
Bu yaşananlardan hem Amerikalı siyasetçiler, hem Amerikalı seçmen, hem de sivil toplum örgütleri dersler çıkaracaktır.
Tıpkı 15 Temmuz’da yaşadığımız darbe girişimi gibi...
“İzmirliyim, Karşıyakalıyım” deyince gazeteleri bırakıp ekrana odaklandım.
İzmir’in yanına Karşıyaka eklenince ben başka olurum.
Emrah Altındiş anlatıyordu.
Altındiş, 2000 yılında Ege Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra çalışmalarını ODTÜ’de devam ettirmiş. Doktorasına başlamak için İtalya’ya yerleşerek eğitimine yurt dışında devam etmiş. Doktorasını Bologna Üniversitesi’nde yapmış.
Boston College Biology Department şirketinde Assistant Professor olarak görev yapıyor. Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, mikrobiyoloji bölümünde çalışan, kolera hastalığına sebep olan vibrio cholerae bakterisinin virulans faktorleri üzerine araştırmalarını sürdürüyor.
Altındiş, viral hormonların fonksiyonel karakterizasyonu, bağırsak mikrobiyomu, viromun Tip 1 diyabet otoimmünitesinin başlangıcındaki potansiyel rolü üzerine odaklanmış.
Hepsi yakın dostlarımız...
Birçok İzmirli de bilir, tanır ve severler...
İzmir’in sembol mekanlarından biri Reyhan Pastanesi’nin sahipleridir.
Lezzetlerini size anlatmayayım, zaten herkes biliyor.
Ne yerseniz, ne tadarsanız hepsi çok güzeldir.
Ama daha önemlisi sevdiğiniz lezzetleri değişmeden bulabilmenizdir.
Ama ben hatırlatayım istedim.
Pandemi döneminde değil ülkeler arası şehirler arası yolculuk bile yapamadık.
Birçok program, buluşma ertelendi.
Fuarlar bile sanal ortamda, online yapıldı.
Festivaller, paneller, kongreler de dijital ortama taşındı.
Örneğin ben dört beş ayrı yurtdışı programımı iptal etmek zorunda kaldım.
Bu arada umut veren gelişmeler de oluyor.
Örneğin Bilkent Üniversitesi’nde geliştirilen yüksek teknoloji ürünü “Diagnovir” beni çok heyecanlandırdı.
Diagnovir’in PCR testlerinin yerini alması hedefleniyor.
Ve bilinen testlerden çok daha pratik; 10 saniyede yüzde 99’luk bir sonuç alıyorsunuz.
Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdullah Atalar ile konuştum. “Koronavirüs 150 nanometre boyutunda bir parçacık. Araştırmacılarımız yıllarca nano boyuttaki parçacıklarla uğraştılar. Sadece ağızdan alınan sürüntü için hızlı bir kit ve optik düzenekle hızlı tanı yapabiliyor. Pozitif olması halinde 5-10 saniye içinde sonuç veriyor, negatiflik olması halinde ise 20-30 saniye içinde sonuçlanıyor. Yapılan kontrollerde bu yöntemle pozitif bulduklarımızın PCR’ı negatif çıksa bile birkaç gün sonra PCR’larının pozitife döndüğünü gördük” dedi.
Harika bir çözüm ve geliştirilebilir özellikleri çok fazla...
İçim burkulmadı değil.
Çünkü bu yatırımın otomotiv sektöründe nasıl bir heyecan yarattığını çok iyi biliyordum.
Bazı markalar sektörleri için sembolik bir değer taşır.
Volkswagen de o isimlerden biri bence...
Bana göre çok doğru bir karar almışlardı.
Türkiye’ye yapacakları yatırım için yıllarca çalıştılar, araştırdılar, raporladılar ve sektörün temsilcileriyle yoğun temaslarda oldular.
Bu salgın birçok şeyi değiştirdi. Alışkanlıklarımızı, eğilimlerimizi, ihtiyaçlarımızı, beklentilerimizi...
Aşılarla birlikte tünelin ucu gözüktü ama zorlu bir kış daha bizi bekliyor.
Bu arada gerçekten zor durumda olan sektörler var.
Hizmet sektöründe çalışan 2 milyondan fazla kişi, aileleriyle birlikte 10 milyon kişi mağdur oldu.
Ekonomiler küçüldü ama fabrikalar açıktı.
Kapasiteler belki düştü ama birçok sektörün alternatifleri vardı.
Zor ve belirsizlikler dolu bir süreç yaşadık.
Ama yeni isimler ve kavramlar hayatımıza girdi.
Örneğin Amerikan Pfizer firmasıyla koronavirüs aşısını geliştiren Alman BioNTech firmasının kurucuları Dr. Özlem Türeci ve Prof. Dr. Uğur Şahin’den çoğumuz haberdar değildik.
İnsanlık adına umut oldular.
Eğer tünelin ucunda bir ışık göründüyse Türeci ve Şahin’in önemli rolleri oldu.
Çünkü pandemiyi bitirecek ilk ateşi onlar yaktı.
O yüzden aşıları önemsiyorum.
Ve bunun için gönüllü oldum ve faz 3 çalışmalarına katıldım.
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gittim ve aşımı oldum.
En baştan söyleyeyim.
Bugüne kadar hiç grip aşısı olmadım, zatürre aşısı da vurdurmadım.
Ama bu sefer sürecin farklı olduğunu düşünüyorum.
Belki ilk dönem çok yakınlarımızda değildi bu virüs belası ama yazdan sonra herşey değişti, vaka sayılarında müthiş bir artış oldu, kayıplar da artmaya başlayınca herkes daha da endişelendi.
Bazıları ayakta, hiç anlamadan geçirdi; bazılarını ise hastalık adeta yatağa çiviledi.
Kovid 19’u geçirenlerin anlattıklarını dinleyince, okuyunca hastalığın hiç hafife alınmaması gerektiğini daha iyi anladık.
Ve kasımda beklenen tedbirler geldi.
Avrupa aslında kısıtlamaları bir ay öncesinden almıştı.
Aralık ayını hafta sonları evlerde, hafta içi de saat 9’dan sonra eve dönerek geçirdik.
Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bölümü’nden mezun olan Dr. Corat, 2004 yılında UNESCO Cinsiyet Eşitliği Bölümü’nün direktörü oldu.
Gülser Corat, merkezi Barcelona’da olan Digital Future Society tarafından 2020 yılının teknolojideki 10 kadın liderinden biri seçildi.
Corat; yapay zekada cinsiyet eşitsizliğine dikkat çekmek için özel çalışmalarıyla tanınıyor.
İlginç konulara dikkat çekerek toplumda kadın erkek eşitliği konusundaki farkındalığın artmasını sağladı.
Örnek mi?
Teknoloji çalışanlarının erkek ağırlıklı olması nedeniyle dijital asistanların neredeyse tamamının aşırı saygılı ve itaatkar kadın kimliğinde olduğunu söylüyordu.
Fırsat buldukça bu derneklere, vakıflara, kurumlara köşemde yer vermeye çalışıyorum.
Çok güzel projelere imza atıyorlar ve bunlardan herkesin haberi olmalı.
Örnek mi?
İzmir Kent Değerlerini Koruma ve Geliştirme Derneği kısacası Kentimiz İzmir; müthiş bir başarıya imza attı.
Derneğin aynı zamanda yürüttüğü dördüncü Avrupa Birliği projesi de onaylandı.
Araştırdım bu Türkiye için de bir ilk...
Örneğin AVM’lere girerken kapıdaki görevli telefonunuzu çıkarmanızı istiyor ve riskli olup olmadığınıza bakıyor.
Riskiniz yoksa da AVM’ye girebiliyorsunuz.
O zaman istediğiniz mağazaya girip alışveriş yapabiliyorsunuz.
Arada bir anons da duyuyorsunuz.
AVM’de maske takmanızı isteyen, mesafeyi korumanızı ve üç saatten fazla kalmamanız gerektiğini hatırlatan bir anons...
Peki açık olan mağazalarda kapalı olan nereleri var.
“Benim kızım da babası gibi saftiriğin teki. Instagram’ına koymuş bikinili fotoğraflarını. Haber siteleri de girmişler sayfasına tüm fotoğrafları yayınlamışlar. Fotoğraflar elden ele dolaştı. Bu hoş bir şey mi? Burası Türkiye! Türkiye nüfusunun yüzde kaçı türbanlı biliyor musunuz? Kimse kimseyi yargılamasın. Gelenek, göreneklerim var benim. Ben bir kez Diyarbakırlıyım. Batılılara da saygı duyuyorum. İzmirli, Aydınlı, Manisalı bunun üstünde düşünmeyebilir ama bir Urfalı, Diyarbakırlı, Antepli bunun üstüne düşer. İnsanlar gelenek görenekleriyle yaşarlar. Olur mu öyle şey? Bize ters bu. Siz normal buluyor musunuz bunu?”
***
Coşkun Sabah önce “Ben bu sözleri söylemedim” dedi.
Ses kaydının çıkmasından sonra da “Bunları söyledim, ne var bunda. Ama ötekileştirmedim” dedi.
***
Daha da önce “İspat edenlere 1 milyon dolar ödemeye razıyım” demişti.
Kentsel dönüşüm siyaset üstü mesele
DEPREM olduğundan bu yana İzmir’den bakanlar kurulu haricinde hiç ayrılmayan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’a, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya, Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli’ye önce bir teşekkür edelim.
Böyle durumlar insanüstü çalışmayı, özveriyi istiyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Kurum önemli bir açıklama yaptı.
Ve dedi ki;
“Orta hasarlı binalarımıza güçlendirme yapılarak girilebilir...”
Ve ilave etti.
“Hasar tespitleri yapılmış, hafif, az hasarlı ve hasarsız evlere vatandaşlarımız girebilirler. Sadece ağır hasarlı binalara ilişkin zaten girme durumumuz yok. Orta hasarlı binalarımıza güçlendirme yapılarak girilebilir, burada altını çizerek ifade edelim. Ağır hasarlı binalarımızdaki eşya boşaltma sürecini de muhtarlarımız aracılığıyla vatandaşlarımıza bilgilendirme yapıyoruz.”
Katılıyorum.
Ama burada önemli bir ayrıntı var.
İmkanı olan bina sahipleri, evsahipleri bu ödemeleri yapabilir.
Peki imkanı olmayanlar nasıl bir yol izleyecek?
Bence yasal bazı düzenlemelerin de yapılması gerekiyor.
Örneğin büyük markalar depremden hemen sonra uzmanlarını projelerine yolladılar ve bir hasar varsa karşılayacaklarını açıkladılar.
Ama bizdeki gibi müteahhitliğe özenip sonra da arkasına bakmayanların yaptığı binalarla evsahipleri şimdi karşı karşıya kaldılar.
Buna da bir çözüm bulmak gerekir.
Bakan Kurum, “Eğer binası riskliyse, bize bildirilen raporları tapuya şerh ediyoruz ve 60 gün içinde ilgili yerel yönetim yıkmak zorundadır, yıkmadığı takdirde de 60 gün sonra Bakanlık binaları resen yıkar” diyor.
İşimiz çok, yapılacaklar listesi uzun...
Ve bu yaşananlardan herkesin ders çıkarması gerekiyor.
Ama Bakan Kurum’un da dediği gibi “Kentsel dönüşüm, depremle ilgili dönüşüm, siyaset üstü bir mesele...”
KATILIYORUM
Bazı değerleri
yeniden hatırlattı
İZMİR Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer de deprem anından bu yana sahada...
“Bir kira bir yuva” kampanyası çok doğru bir adımdı.
Hilton’un depremzedelere açılması da öyle...
Tunç Soyer’in şu sözlerine de katılıyorum.
“Yaşanan bu acılar tüm Türkiye’ye bazı şeyleri yeniden hatırlattı. Biz bu topraklarda acılarımızı da sevinçlerimizi de birlikte yaşıyoruz. İşte bu nedenle bizim meselemiz aynı havayı soluduğumuz bu kenti de birlikte yönetmek, tüm paydaşlarımızla, hükümetle, sivil toplumla, özel sektör ve medya ile eşgüdüm içinde hareket etmektir. Yaşadığımız son altı gün tam da böyle davrandık. Ve bu krizi elimizden gelen en iyi şekilde yönettik.”
Deprem bizi çok üzdü.
Ama tüm Türkiye’yi İzmir’de görmek de çok mutlu etti.
Emlak uzmanlarına
düşen görev de var
BAKAN Kurum’un sözlerine bir ilave daha...
Madem uzmanlar sahada, hasar tespit çalışmaları yapıyorlar ve bunları raporluyorlar, ilgili birimlere yolluyorlar.
O zaman bundan sonra ev alacaklar, ev kiralayacaklar bu raporlara rahatlıkla ulaşabilmeli.
Emlak uzmanları özellikle bu raporları almadan ev satışı ya da kiralama işlemlerini yapmamalı.
Bunu odalar, dernekler teşvik etmeli.
Bana göre yasal bir düzenlemeyle bu zorunlu hale getirilmeli.
Ama dediğim gibi az ya da orta hasarlı binaların geleceğiyle ilgili nasıl bir takvim izleneceği de ilgili bakanlıkların yönlendirmesi ve yönetmelikleriyle düzenlenmeli.
Bizim meslek böyledir
HERKES oradaydı, deprem bölgesindeydi.
Hem de Türkiye’nin her yerinden...
Sivil toplum oradaydı, gönüllüler oradaydı.
Ve hala oradalar.
Hepsine teşekkür edelim.
Medya da oradaydı.
Haberciler oradaydı.
Sokak sokak dolaştım; o acılara tanıklık eden, bunları haberleriyle topluma aktaran gazeteciler de oradaydı.
Elbette ben de o sokaklardaydım.
Bir medya yöneticisi olarak bütün meslektaşlarıma ben de teşekkür ediyorum.
Böyle günlerde haber yazmak da, ekranda olayı anlatmak da zordur.
Ama gazetecilik de böyle bir meslektir.
Sahada olmalıyız
ENKAZLARIN kaldırılması elbette önemliydi.
Ama unutmayın asıl iş şimdi başlıyor.
Ve yapılacaklar listesi o kadar uzun ki...
Şimdi çalışma, birlikte olma zamanı...
Şimdi gönüllülere, sivil toplum örgütlerine daha çok ihtiyaç var.
Olay soğuduğunda da orada olmalıyız.
Haber Yorumlarını Göster
Haber Yorumlarını Gizle