Paylaş
Ursini; Bvlgari’nin Başkan Yardımcısı ve Bvlgari Hotelleri’nin kurucusu.
O günlerde Bodrum yatırımı yeni başlamıştı.
Heyecanlıydı, çünkü Türkiye onlar için sadece yeni bir pazar değil,
uzun süredir aranan bir anlamın adresiydi.
Milano, Bali, Londra, Pekin, Dubai, Şanghay, Paris, Roma, Tokyo...
Hepsi vardı.
Ama Türkiye; başka bir hikâyeydi.
“Anadolu’nun bir kültürü, bir estetiği, bir duygusu var” diyordu Ursini.
Ve ekliyordu.
“Bunu bütün dünya biliyor.”

Sohbet sırasında Andy Warhol’un o meşhur cümlesini hatırlattı.
“Bvlgari, çağdaş sanatın en önemli müzelerinden biridir.”
Bu sözü öylesine değil, bir manifesto gibi yorumluyordu.
Çünkü ona göre Bvlgari yalnızca bir mücevher evi değil, kültür ve estetiğin küresel temsilcisiydi.
Ve şimdi o temsilin bir durağı Bodrum olacaktı.
Geçtiğimiz günlerde yeniden buluşup konuştuk.
Artık proje görünür hale gelmişti, maketler gerçeğe dönüşüyordu.
Ursini gülümsedi.
“Bodrum’un denizi bizim başyapıtımız” dedi. Ve ekledi.
“Türkiye, dünyanın yeniden keşfetmesi gereken bir ülke. Türkiye’ye gelmek, eve dönmek gibi...”
Silvio Ursini
Batı dünyasında Türkiye’nin kültürel zenginliğinin hâlâ yeterince bilinmediğini söyledi.
Ama Bvlgari, o zenginliğin farkındaydı.
“Biz buraya yalnızca bir resort açmaya gelmedik; gurur, güzellik ve küresel tanınırlıkla örülü bir hikâyenin parçası olmaya geldik.”
O cümlede bir saygı, bir hayranlık vardı.
O DOĞRU YERLERDEN BİRİ ARTIK BODRUM
1884 yılında Roma’da başlayan bir hikâyenin, 2027’de Bodrum’a uzanması aslında sürpriz değil.
Çünkü Bvlgari’nin kodlarında hep seçicilik ve sadelik içinde ihtişam var.
Warhol’un “çağdaş sanat müzesi” benzetmesi, markanın yalnızca ürün değil, yaşam biçimi inşa etme arzusunu anlatıyor.
2004’te Milano’daki ilk otelle başlayan otelcilik yolculuğu bugün dokuz şehirde devam ediyor.
Bvlgari’nin stratejisi büyüklük değil, seçkinlik.
Toplamda 20 tesisi aşmama kararı, bir iş planından çok bir duruş aslında.
Çünkü Bvlgari için “her yerde olmak” değil, “doğru yerde olmak” önemli.
Ve o doğru yerlerden biri artık Bodrum.
Üstelik bu sadece bir resort değil; markanın dünyadaki ilk tamamı malikânelerden oluşan projesi.
Yani Bvlgari, Bodrum’a gelirken bir otel değil, bir yaşam manifestosu getiriyor.

MALDİVLER’DEKİ GENEL MÜDÜR BİR TÜRK
2027’de tamamlanması planlanan proje, 600’ün üzerinde kişiye istihdam sağlayacak.
Büyük bölümü Türk çalışanlardan oluşacak.
Ursini’nin bir başka cümlesi bir felsefeyi özetliyor.
“Bali’deki genel müdürümüz 15 yıl önce Milano’da garson olarak başlamıştı. Bugün Maldivler’deki genel müdürümüz Türk.”
Yani bir insan hikâyesi de var.
Bvlgari’nin Türkiye’ye bakışı stratejik olduğu kadar duygusal da...
Çünkü bu topraklar, Roma’nın da, Bizans’ın da, Osmanlı’nın da hikâyesini içinde barındırıyor.
LVMH çatısı altındaki marka, 2026–2030 döneminde Maldivler, Miami Beach, Cave Cay ve Abu Dabi ile birlikte Türkiye’yi de küresel portföyüne dahil edecek. Bvlgari Resort and Mansions Bodrum, markanın dünyadaki en ayrıcalıklı lokasyonlarından
biri olacak.
Belki de bu yüzden Ursini’nin “eve dönmek” benzetmesi sadece güzel bir metafor değil.
Gerçekten de bir dönüş, bir buluşma hikâyesi...

ANADOLU’NUN ESTETİĞİ İTALYAN ZARAFETİ
URSİNİ, “Biz buraya yalnızca inşa etmeye değil, anlamaya geldik” diyor.
Bu yüzden mimari yaklaşımlar da klasik bir resort mantığından farklı.
Projeyi tasarlayan Patricia Viel, şöyle bir cümle kurmuş.
“Yerelmiş gibi davranamazsınız. Fakat neyin önemli olduğunu kabul edebilir ve ona saygı gösterebilirsiniz.”
O yüzden her taş, her desen, her kilim bir anlam taşıyor.
Malikânelerde Bodrum taşları, Anadolu kilimleri, çağdaş Türk sanatçıların eserleri var.
Mübin Orhon, Ergin İnan, Devrim Erbil...
Yani bir kültür diyaloğu inşa edilmek isteniyor.
Bu diyaloğun bir diğer cephesi de gastronomi.
Michelin yıldızlı Niko Romito’nun mutfağında Türk şaraplarına özel bir sayfa açılacak.
Ursini’nin dediği gibi...
“Belki bir gün bu üreticiler Bvlgari’nin resmi şarap markaları olur.”
Paylaş