Gezinin öğle yemeği molasında ise konumuz Ankara’ydı. Bakan Kurum, çok tartışılan emsal artışlarından, Saraçoğlu Mahallesi’ndeki dönüşüme, yılan hikâyesine dönen Ankapark’tan AKM alanında yapımı süren millet bahçesine kadar pek konuda samimi açıklamalarda bulundu...
1 EMSALLİ YERİ 3’E ÇIKARAN DEĞER FARKINI ÖDEMEK ZORUNDA
“İmar değişikliği noktasında ve yapı yüksekliği noktasında da imar planlarında etraftaki yükseklik neyse bu yüksekliği geçmeyecek şekilde belediyeler belirlemek zorunda. Belirlemezse eğer, bakanlık bireysel belirme yetkisine sahip. Diğer taraftan emsal, imar artışlarıyla ilgili bunu da kökten kaldırdık. 1 emsalli bir yeri, 2-3 emsalli bir yere çıkartırsanız, oluşan değer farkının tamamını kamuya ödemek zorundasınız. Kentsel dönüşüm projeleri burada istisna. Özetle son düzenlemeyle emsal değişikliği isteyen kişi için bu bir avantaj olmaktan çıktı.
* Yeniden aday mısınız?
Cumhurbaşkanı’mız Recep Tayyip Erdoğan’ın takdirleriyle önümüzdeki dönemde çalışmalarımızı daha da ileriye taşımayı hedefliyoruz. 103 bin üyeyle Ankara’da rekor kırdık. Şu anda tüm Türkiye’de 1 milyonun üzerinde yeni üye kaydı var. Bunun yüzde 10’undan fazlasının Ankara’da olması bizim için gurur verici. Ankara teşkilatlarımız olarak pandemi süreci olmasına rağmen 5 aylık süreçte ulaştığımız bu rakam çok önemli. Gençlik kolları ve kadın kollarımızın çalışıp bu kadar yeni üyeye ulaşması, Sayın Cumhurbaşkanı’mıza Ankaralı hemşehrilerimizin destek olması, bizim için ayrı bir mutluluk. Bir kez daha Ankaralı hemşehrilerime Sayın Cumhurbaşkanı’mıza destekleri için teşekkür ediyorum.
* Kongre takvimi nasıl işleyecek?
12 Şubat’ta Gençlik Kolları il kongremiz var. 15 Şubat’ta Kadın Kolları il kongremiz var. 17 Şubat’taki il kongremizi ise Ankara Arena Spor Salonu’nda yapacağız. Sayın Cumhurbaşkanı’mızın fiziki olarak geleceği ilk kongre olacak. Cumhurbaşkanı’mızın gelmesi dolayısıyla heyecanlıyız ve sabırsızlanıyoruz. İnşallah yeni dönemde de kadrolarımızı yenileyeceğiz. 25 ilçemizde de göreve geldiğimizden beri görev değişimleri oldu. Tecrübeli kardeşlerimiz var. Geçmiş dönem ilçe başkanlarımızı da yönetime alacağız inşallah. Kadınlarımızın daha çok sayıda temsil edildiği, aynı zamanda gençlerimiz ve kurucularımız, teşkilat mensuplarımızın da olacağı güçlü bir kadroyla 2023’e hazırlanmaya devam edeceğiz.
* Uzun yılların ardından İstanbul ve Ankara’da büyükşehir belediyeleri el değiştirdi. 2 yıl geride kaldı. Bir özeleştiri süreci oldu mu?
Bir süredir yazılarımda bu gerginliğin kent siyasetine sirayetinin handikaplarına yer vermeye çalışıyorum.
Hürriyet Ankara ailesi olarak yıllardır ‘kentten yana’ yayıncılık yapıyoruz, ‘kentin siyaseti olmaz’ diyoruz. Kent siyasetinin zararının o kente, ilçeye, mahalleye olduğunu ve olacağını söylüyoruz.
* * *
CHP Ankara İl Başkanı Ali Hikmet Akıllı ile geçtiğimiz günlerde yaptığımız sohbete de siyasetin diliyle başladık. Ankara Büyükşehir Belediye(ABB) Meclisi’ndeki gerilimin bitmesi gerektiğini söyleyen ve “İktidarın genel politikalarındaki gerginlik, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’ne de sirayet ediyor. Bu gerginliğin bitmesi lazım. Gerginlikten halk da zarar görür, siyaset de” diyen Akıllı’ya, ‘Bu konuyu ABB Başkanı Mansur Yavaş’la da konuşuyor musunuz?’ diye sordum, şunları söyledi:
Yazımın ardından hem okurlarımızdan hem de kent yöneticilerinden geri dönüşler oldu. Her ne kadar ‘karşıyı’ suçlama olsa da farklı düşüncelerden pek çok kişi, kentteki siyasi çekişmenin aktörlere popülerlik kazandırıp, Ankara’ya bir şey kazandırmadığı konusunda hem fikirdi.
* * *
Konuştuğum isimler arasında AK Parti’li ve CHP’li iki ismin söyledikleri çok önemliydi.
Altındağ Belediye Başkanı Asım Balcı’yla başlayalım. Balcı, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’ndeki gerginliklerin kente bir faydasının olmadığına inanlardan. Meclis’te Başkan Mansur Yavaş’la, AK Parti Grup Başkanvekili Murat Köse arasındaki Büyükşehir-ilçe belediyelerinin hizmet alanları konusundaki tartışmadan rahatsız olduğunu belirterek özetle şunları söyledi:
Mesele öyle bir noktaya geldi ki her konuda fanatizme dönüşen taraf tutma hastalığı ülkemizin her yerine yayıldı.
Bırakın siyasi partilerin/temsilcilerinin/taraftarlarının birbirini dinlemeden ‘reddetmesini’, son dönemde tartışma konusu olan WhatsApp konusunda da aynı fanatizmi görüyoruz, Survivor’da kimi tutacağımızda da aynı fanatizmi ve agresifliği görüyoruz.
* * *
Yaşanan hiçbir şey bizi uzun süreli birliktelik konusunda motive edemiyor. Ne hukuk sistemimizi alt üst eden Ergenekon-Balyoz süreci ne FETÖ’nün hain darbe girişimi ne de pandemi...
Ayrı düşecek yer arıyoruz, tartışma ve kavga görünce dayanamıyor, alakamız olsun olmasın dalıveriyoruz.
“Neden bu hale geldik?” sorusuna elbette herkesin kendine göre yanıtı vardır. Siyaset, ekonomi, teknoloji, sosyal medya, insanların değişmesi gibi pek çok başlık sayabiliriz.
* * *
Üzerinde durulması ve düşünülmesi gereken soru ise “Her konudaki bu fanatizm halinden nasıl çıkarız?” olmalı.
Çalışmalar kapsamında parkın yanına bir heykel atölyesi kurulmuş, 75 kişilik ekip burada çalışmalarını sürdürmüş. Heykellerin yapımında, Türkiye’nin yanı sıra Türk Cumhuriyetleri’nden gelen heykeltıraşlar da yer almış.
Son yıllarda en çok konuşulan konuların başında ‘Z kuşağı’ meselesi geliyor.
Kimilerine göre 1996-97 sonrası doğan, kimilerine göre 2000 sonrası doğan gençlerimiz ve çocuklarımız bu isimle adlandırılıyor.
Herkesin bu kuşakla ilgili fikri var. ‘Z kuşağı’; siyasi partilerin, reklamverenlerin, şirketlerin, iyi-kötü tüm odakların hedefinde.
Yani hem hedefler hem de belirleyiciler. Siyasi geleceği de ekonomik tercihleri de onların belirleyeceği inancında olan çok ciddi bir kitle var.
* * *
Salgınla ilgili halen süren belirsizlik hali ve ekonomik şartların ağırlaşması önceliklerin değişmesine neden oluyor.
Bu yüzyılın ilk kez şahitlik ettiği ‘yeni dünya’da her şeye rağmen hayat devam ediyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki bütçe görüşmeleri öncesi yerel yönetimlerde bütçe görüşmeleri tamamlandı. Gözler İstanbul ve Ankara’daydı.
* * *
İstanbul’daki bütçe görüşmelerinde ana gündem ‘Kanal İstanbul’ olunca Ekrem İmamoğlu’nun belediyecilik performansı çok fazla tartışılmadı.
Ankara’da ise durum daha farklıydı. 9.5 saat süren bütçe görüşmelerinde AK Parti ve MHP’nin muhalefeti Ankara sınırlarında kaldı, belediyecilik odaklıydı.
AK Parti Grup Başkanvekili ve Mamak Belediye Başkanı Murat Köse 1.5 saatlik konuşmasına iyi hazırlanmıştı. En büyük avantajı bu kez kürsüye çıktığında, Büyükşehir yönetiminin istediği krediye olumlu oy veren bir muhalefet temsilcisi olmasıydı.
* * *
Köse, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’a hem belediye hizmetleri hem de belediye yönetimiyle ilgili pek çok soru sordu.
200 bine yakın insanın yaşadığı bu bölgede 40-50 yıllık binaların dip dibe hali, 1999 İzmit depreminden sonra çıkan Deprem Yönetmeliği’nden önce yapılmış olmaları tedirgin eder. İzmir depremi tekrar gösterdi ki yıkılan binalar kadar, binaların üzerine yıkıldığı yapılar da tehlikeli ve onlarca can kaybına yol açıyor. ‘Demetevler’de kentsel dönüşümün şart olduğu’ devletin her kademesinde defalarca söylense de bir türlü mesafe katedilemedi.
* * *
Son 20 yıldır ülkede deprem yaşanmayan bölge kalmadı, deprem kuşağında olduğumuzu anlamak ve tedbir almak için daha ne bekleniyor?
Yaşanan onca acı, gözyaşı yetmedi mi? Depremler sonrası aranan suçlular onca canı geri getiriyor mu?
Bina güvenliği, deprem yönetmeliği gibi konular sadece depremlerden sonra mı konuşulmalı?
15 Temmuz hain darbe girişiminin üzerinden 4 yılı aşkın zaman geçti. Türkiye’yi ele geçirme girişiminden sonra kent merkezlerindeki kışlaların şehir dışına taşınacağı duyurulmuştu. Dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, “Kışlalardan rant bekleyenler avuçlarını yalar” diyerek askeri alanların yüzde 99’unun yeşil alan olarak değerlendirileceğini duyurmuştu.
* * *
3 Ekim 2016’daki “Çayyolu kadar yeşil alan olacak” başlıklı yazımda askeri alanların yeşil alan olması halinde Ankara’nın 50 milyon metrekarelik bir yeşil kuşağa sahip olma şansını yakalayacağına dikkat çekmiştim. Pandemi süreciyle önemi bir kez daha ortaya çıkan büyük kentlerdeki kent ormanı ihtiyacı konusunda Başkent Ankara’nın çıkış yolu, askeri alanların bir an önce şehir dışına çıkarılıp; 4 yıl önce söylendiği gibi buraların yeşil alanlara dönüştürülmesidir.
İstanbul’da Ekrem İmamoğlu, Ankara’da Mansur Yavaş’ın yerel siyasetten ziyade genel siyasete etki eden figürlere dönüşmesi seçim dönemiyle sınırlı kalmadı.
Her iki ismin de ‘ortak ve ayrı’ taraftarları İmamoğlu ve Yavaş ismini ‘sıcak’ tutuyor. Pek çok seveni bu iki ismi 2023’te Cumhurbaşkanı adayı görmek istiyor.
Anketlerde isimleri geçiyor. Televizyonlarda ve gazetelerdeler. Sosyal medyada paylaşımları ise milyonlara ulaşıyor.
Bir de siyasi rakiplerinin tavırları üzerinden oluşan/oluşturulan mağduriyetlerin arttırdığı popülarite bu iki ismin ‘hedef büyütmesini’ kolaylaştırıyor. Popülarite konusunda ilk zamanlarda önde olan İmamoğlu’nu, Yavaş geride bırakmış durumda. Gelecekte ne olur bilinmez elbette.
Ulusal siyasette kutuplaşma çoğu zaman kazandırsa da yerelde kesin kaybettirir. Bunu yapan kişiden ziyade o şehre kaybettirir.
Kutuplaşmanın kaybettirdiği kentler listesi yapılsa Ankara’yı liste başına koyarım. 20 yılı aşkın süren Büyükşehir-Çankaya-meslek odaları kavgası, bu şehrin yıllarını çaldı.
* * *
31 Mart’ın ardından, “Nasıl bir Ankara olacak?” sorusu merak konusuydu. Mansur Yavaş döneminde Ankara, bir uzlaşı, koordinasyon kenti olacak mıydı?
* * *
Elbette tüm dünyanın olduğu gibi ülkemizin ve Başkent Ankara’nın da gündemi koronavirüs. Halen mücadele istenilen seviyelerde olmadığı gibi Ankara’daki durumun da can sıkıcılığı devam ediyor. Ankara dışından görüştüğümüz meslektaşlarımız, arkadaşlarımızın ilk cümlesinin, “Aman Ankara çok kötüymüş, dikkat edin” olmasını kentimize yakıştıramıyorum. Cumhuriyet’in Başkenti, ülkemizin kural koyucu şehrinin tedbirlere riayet etmesi, Türkiye’ye örnek olması gerekiyor.
* * *
İstisnasız herkesin iş ve sosyal hayatını derinden etkileyen pandemi sürecinin ne kadar süreceği belirsiz. Tedbirler konusunda istenilen seviyeye gelinememekle birlikte, ‘Hayat devam ediyor’ hissi, hakim duygu olma yolunda ilerliyor. Hayatımızı koronavirüse göre düzenlemeyi de öğreniyoruz.
Değişen alışkanlıklar kent yaşamında da keskin değişimlere sebep oluyor. 40’ın üzerinde alışveriş merkeziyle metrekare açısından Türkiye’de liste başı olan Ankara’da AVM’ler için -eskiye kıyasla- ‘sinek avlıyor’ desek yanlış olmaz. İnsanlar açık alışveriş alanlarını, doğa yürüyüşlerini tercih ediyor. Bu durum inşaata ve AVM’lere yaslanmış Başkent’in ekonomik hayatında koca bir sorun alanına yol açıyor.
* * *
Özellikle alışveriş merkezleri ve kuaförlerin açılacak olması bazı kesimlerce olumlu karşılanırken bazı kesimlerde tedirginlik yarattı.
Bugün Hürriyet Ankara, AVM’lerin de başkenti olan Ankara’yı mercek altına aldı, yoğun bölgeleri görüntüledi. Bazı AVM’lerdeki yoğunluk tedirgin edici, bazıları sakin, bazıları kapılarını açmamıştı.
Bu kararların olumlu-olumsuz etkisini önümüzdeki günlerde göreceğiz ve oluşacak tabloya göre de tedbirler kontrollü bir şekilde esnetilecek. Esnetilen önlemler vaka sayısında artışa neden olursa bu kez yeniden sıkı tedbirler gelecek.
* * *
Koronavirüsü bugünlük bir kenara bırakıp, ‘eski’ gündemlerimizden birine döneceğim. Yıllardır tartışılır, kimine göre beyhude bir çabadır, bana göreyse ilgisiz davranılan bir konudur, ‘Ankara turizmi.’
“Ankara’da turizm mi olur?” sözüne hiç tahammülüm yok. Ankara’da bal gibi turizm olur, oldu da...
Elimizde Beypazarı örneği var, hatta oradaki hikâyeyi başlatan Mansur Yavaş’ın hikâyesi bugün Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na kadar uzandı.
Canlarımızı kaybettik, hastalarımız halen tedavi görüyor...
İyileşenlere seviniyoruz.
Bir yandan hastalıktan korunmaya çalışıyor, bir yandan da eskiye dönmek istiyoruz...
Eskiye -aynı şekilde, aynı şartlarda- dönülemeyeceği, dünyanın dört bir yanında olduğu gibi bizde de en üst kademede açıklandı.
Bu yüzden tedbiri elden bırakmadan, ‘yeni normal’e geçilmeye çalışılacak.
* * *
Hastalığın Türkiye merkezi İstanbul... Ankara, salgının ilk günlerinden beri Türkiye’nin nüfus açısından ikinci büyük kenti olmasına rağmen iyi bir performans sergiliyor. Başkent’in sağlık altyapısının güçlü olması bunun temel nedeni. Hükümetin tedbirleri, Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin çalışmaları, Ankaralının kurallara uymadaki becerisi bugünkü tabloyu karşımıza çıkardı. Öyle bir süreç ki 1 yanlış 100 doğruyu götürebiliyor. Bunun bilincinde olup, aynı kararlılıkla bu süreci atlatmalıyız.
* * *
ANKARA ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ PROF. DR. ERKAN İBİŞ:VİRÜSLE YAŞAMAYA ALIŞACAĞIZ
“Gelinen noktada her biri bizi çok üzen kayıplar yaşasak da tablo ülkemiz adına dünyaya kıyasla pozitif. Sağlık sistemimizin bir pandemiyi göğüsleyebileceğini gördük. Hızı, şiddeti daha azalmış olmakla beraber devam ediyor. Ve inanıyorum ki bu, aşağı doğru eğim giderek daha keskinleşecek, vaka sayıları azalacak. Yok olmasını beklemek de yanlış. Üniversitemizdeki bilim insanlarımız da bunu söylüyor, virüsle yaşamaya alışacağız. Amerika’da her yıl gripten 70-80 bin kişi ölüyor. Dolayısıyla biz de bu COVID-19’la yaşamayı öğreneceğiz.
NORMAL İÇİN EPEY ADIM VAR
Aşısı çıktığı zaman elbette ki hiçbir yüzde yüz korumasını beklemememiz lazım, hastalığın görülme sıklığını çok azaltacak ama yok etmeyecek. Hayatın normale dönmesi başlayacak ancak aşı oluştuğu zaman bile hayat tümüyle normal kabul edilmeyecek. Şu ankinden bir adım daha geriye gitmek gibi yorumlamak lazım. Normal için daha epey adım var. ‘Biz koronavirüsten öncekine aynen döneceğiz’ diye bir şey yok. Çünkü o gerçekten büyük bir risk. O zaman çok daha büyük bir dalga oluşabilir.
Zamanlarıyla özdeşleşen kahramanlar ya da kahramanlarıyla özdeşleşen zamanları dikkatle okumuşumdur.
Tarih -sadece isimlerini yazmaya kalksak- sütunlara sığmayacak bilim insanları, askeri dehalar, politikacılar, sermaye sahipleriyle doludur.
Kimine dünya borçludur, kimi için ‘keşke hiç olmasaydı’ deriz. Ama iyisi de kötüsü de tarihin seyrini değiştirmiş; ismini tarihe, kitaplara, filmlere kazımıştır.
* * *
Kimi, bugün dünyanın süper gücü ya da ‘yeni dünyanın’ süper gücü olmaya namzet ülkelerin kahramanıdır.
Kimi, fakir bir Güney Amerika ülkesinin özgürlük savaşçısıdır, kimi insan hakları savunucusudur.
Bu kez yasak kararı erkenden açıklandı ve geçtiğimiz cuma günü yaşanan o görüntülerin yeniden yaşanmasının önüne geçildi gibi gözüküyor, tabi tedbiri elden bırakmamak gerekiyor.
Salgının kontrol altına alınmasının şehirlerin kontrol altına alınmasıyla mümkün olabileceğinden hareketle kent geçişleri engellenince gözler o şehirlerin ilçelerine çevrildi.
Başkent’in nüfusu bir milyon civarında olan iki ilçesinden biri olan Keçiören’deki durumu merak ettim. Pazar, park kültürünün yaygın olduğu, çalışmak zorunda olan binlerce kişinin giriş-çıkış yaptığı, Türkiye’deki kentlerin yüzde 80’inden fazla nüfusa sahip olan ilçedeki son durumu Belediye Başkanı Turgut Altınok’la konuştuk:
“Belediye başkanlığım süresince geçmişte de bugün de sokaktayımdır. Bunu başta Keçiörenliler olmak üzere Ankara bilir desek yanlış olmaz. Bugün için de gerekli önlemleri alıp sokakları, caddeleri gezmeye devam ediyorum. Bu hafta sonu ilk kez uygulanan sokağa çıkma yasağı dışında da Keçiörenliler sosyal mesafeye dikkat ediyor. 65 yaş üstü ve 20 yaş altı vatandaşlarımız sokağa çıkma yasağına uyuyor. Gündüz de gece de sokaktayım, çoğu zaman benden başka kimse olmuyor diyebilirim. Daha çok polislerimiz ve bekçilerimizle karşılaşıyoruz.
* * *
Koronavirüsten sonra Çankaya, eski günlerinden çok uzak. Özellikle kent merkezi Kızılay, Tunalı Hilmi Caddesi, Bahçelievler 7. Cadde gibi popüler bölgeler ‘normal zamanlar’a göre bomboş. Ancak salgınla mücadelede ‘normal zamanlar’ doğru bir kıstas olmuyor maalesef.
Hâlen kentin dört bir yanından çalışmak zorunda olan pek çok insan, Çankaya’nın çeşitli bölgelerine özellikle de Kızılay’a geliyor, ya orada çalışıyor ya da oradan başka bölgelere geçiyor.
Kentin merkezindeki durumu, alınan tedbirleri, Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen’le konuştuk:
“Çankayalı komşularımızın genel olarak evde kaldıklarını söyleyebilirim. ‘Evde Kal’ kuralına ilçe sakinlerimiz uyuyor. Kızılay Ankara’nın merkezi olduğu için yaya trafiği oldukça az ama araç trafiği var. Araç trafiğini de polis kontrol noktaları kurarak denetliyor. Ama yaya trafiğinin hem Çankaya’da hem Ankara genelinde minimuma indiğini söyleyebilirim.
ANKARA MODELİ OLUŞTURULDU
Ülkeler kendi içlerinde bu mücadeleyi kazanmalılar. Bu yüzden ülkeler arası geçiş durduruldu. Şehirler kendi içlerinde bu mücadeleyi kazanmalılar, bu yüzden şehirler karantina altına alındı. ‘Her birey kendi karantinasını ilan etmeli’ çağrıları tam da bu yüzden yapılıyor.
Tersten gidecek olursak, bizler izolasyona uyarsak mahallemizi, ilçemizi ve kentimizi; kentlerimizi izole edersek ülkemizi koruyabiliriz.
* * *
Elbette bunu söylemek kolay, uygulamanın komplikasyonları var. Karantina beraberinde sağlık-ekonomi açmazını getiriyor. Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de salgın-ekonomi ilişkisi can sıkıyor. Sık sık bu köşeden artık dünyada ülkelerden ziyade şehirlerin rekabetini anlatmaya çalıştım. Koronavirüste de şehirlerin mücadelesini gözlemliyoruz. İtalya’da Milano, ABD’de New York büyük sıkıntıda.
* * *
Kentlerdeki mücadelenin önemine sık sık dikkat çeken Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, geçtiğimiz günlerde salgının şehirlerdeki durumunu gösteren tabloyu paylaştı. İstanbul’daki tablo endişe verici. Ankara ilk üçte olsa da, rakamlar İstanbul’daki gibi değil. Başkent’in durumunu, alınan tedbirleri ve süreci Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’la konuştum. Yavaş’ın bu sürecin en büyük mağdurları olan çocuklarla ilgili önemli bir çağrısı oldu:
Rektörler uyardı: Koronavirüste Nisan'a dikkat!
Türkiye’nin en önemli tıp fakültelerine sahip olan Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Haluk Özen ve Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş, ‘koronavirüs salgını’, ‘sürecin daha ne kadar devam edeceği’, ‘tedbirler’, ‘aşı-ilaç bulma ihtimali’, ‘hastanelerin durumları’ ile ‘uzaktan eğitimleri’ Hürriyet Ankara Haber Koordinatörü Deniz Gürel’e anlattı. Her iki rektör de koronavirüs ile ilgili nisan ayının önemine dikkat çekti ve hayati uyarılarda bulundu.
Nisan ayının ilk 15 gününün, tümünden daha önemli olduğuna dikkat çeken Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Rektörü Prof. Dr. Haluk Özen şu bilgileri paylaştı: “Sağlık Bakanlığı’nın haklı olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliği, halkın kaygılarının artıp artmaması kaygısı var. Büyük fotoğrafa baktığımızda her verinin her şekilde dağıtılmasının sakıncaları olabilir. Sağlık Bakanı ve Bilim Kurulu veriyle konuşuyorlar. Nisan ayı Türkiye Cumhuriyeti için çok önemli, ilk 15 günü nisanın tümünden önemli. Nisan ayının ilk 15 günü biz ciddi derecede ‘Evde kal’a uyabilirsek, artık ezberlediğimiz hayati önlemlere uyabilirsek, şu andaki bulaşma ve pozitiflik hızını kırıp eğriyi sağa doğru büküp bu süreci daha geniş bir zaman dilimine yayabilirsek bunu başarabiliriz. Eğer bunu yaparsak, eğriyi bükebilirsek ben H.Ü. Rektörü olarak bana gelen hastaları yönetebilecek alt yapıya sahip olacağım. Aynı şekilde Ankara Üniversitesi, Gazi Üniversitesi ve şehir hastaneleri de sahip olacak. İtalya’da, İspanya’daki görüntüler, Türkiye’de olmayacak. Benim doktorum, benim hastanem hastalara yetişebilecek. Onun için 15 gün çok önemli, sayıdan daha önemli müdahale edebilmek.
BİR SAAT BİLE ÖNLEM ELDEN BIRAKILMAMALI
Salgının sonunda sayı aynı noktaya gelebilir ama hepsi çok kısa zaman aralığında yığılırsa yönetilemez bir hale gelecek. Allah korusun o kötü görüntüler, kötü fotoğraflar, onların yaratacağı toplumdaki kızgınlık ve hayal kırıklığı, belki o ölümler kadar acı olacak. Nisanı iyi geçirirsek, mayıs başında eğrinin kırıldığını görürüz. Mayısta bitecek mi? Hiç sanmıyorum. Ama süreci doğru yürütürsek haziranda toplanmış olur. Geçtiğimiz hafta sonu Ankara çok güzeldi. Bu gelecek hafta sonu bozulursa hiçbir işe yaramayacak. Bir gün, bir saat bile, önlemi elden bırakmamalıyız. Biz insanlığa hizmet, ülkemize hizmet için yemin ettik. Ama yapamayacağımız, karşılayamayacağımız kadar bir yük geldiğinde biz de pes etmek zorunda kalabiliriz. Allah korusun o noktaya gelmeyelim. Bu eğriyi sağa doğru eğmemiz gerekiyor. Bunun tek yolu; bulaş hızını kesmemiz, mümkün olduğu kadar sokağa çıkmamamız, tüm tedbirleri uygulamamız. Bu tedbirlerden halkımız bunalmasın.
İLAÇLARIN ETKİSİNİ KONUŞMAK İÇİN ERKEN
Bilim Kurulu’nda 4 öğretim üyemiz var. Onların da nezaretinde hastalara belirli ilaçlar uygulanıyor. Bu konuda bu ilaçlar etkilidir, değildir demek için vakit o kadar erken ve hasta sayısı o kadar az ki. Bilimsel olarak inandırıcı ve ayıp noktasına gelir. Çin’in deneyimlerini bilimsel olarak ortaya koyan makaleler oluşmaya başladı. En son İtalya deneyiminin çok büyük çaplı makaleleri oluştu, oradan çıkan sonuçlar üzerinden yürümek mümkün. Şu anda da Bilim Kurulu ve Sağlık Bakanlığı’nın verileri de dünyayla eş zamanlı olarak bu tedavilerde uygulanıyor. Bunların müthiş ve etkili olduğunu söylemek çok zor. Ama hepsinin belli oranda etkisi var. Tek başlarına değil de 2’li 3’lü kombinasyonlar veriyor. Mucizevi etkileri var diyemem ama evet etkileri var ve biraz zaman geçmesi lazım.
DENEYİMLER SONUÇLARIMIZI OLUMLU ETKİLEYECEK
Türkiye Cumhuriyeti’nin bu ölçüde gitmesinin, vakaların gecikmesinin, bizim sonuçlarımızın diğer ülkelerden daha iyi olacağına dair benim kafamda çok ciddi bir olumlu görüş var. Onların deneyiminden faydalanmamız bizim sonuçları olumlu etkileyecek. Bizim birikimimiz de bizden sonrakiler için etkili olacak. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) ve Çin’den çıkan veriler ışığında ABD, Amerika, Fransa’daki bilimsel kuruluşların önerileri doğrultusunda yürüyor. Şu anda Türkiye’de ilaç üretme, şu andaki salgın için pek anlamlı olmayabilir. Burada iyileşen hastaların serumunda olan antikorların mikroba karşı olan partiküllerin hastalara verilmesi üzerinde yapılan pasif bağışıklık çalışmalarla ilgili ümit veren çalışmalar var. Ama bunlar önemli bir aktör olmayacak bugün için, ileriye dönük önemli.”
ASANSÖRDE ARKANIZI DÖNÜN
![Rektörler uyardı: Koronavirüste Nisana dikkat]()
Ankara İl Pandemi Kurulu’nun Ankara Valiliği’nde gerçekleşen toplantısında önemli uyarılar ve öneriler olduğunu da açıklayan Özen, “Uyulması gereken önemli tedbirler sıralandı. Ben de ‘çok basit bir önlemi de eklemeliler’ dedim. Asansörlerde herkesin birbirine arkasını çevirmesi ve yarı kapasiteyle asansöre binilmesi konusu önemli. DSÖ; ‘havada kalmıyor tamamen damlacıkla bulaşıyor’ dedi, bu çok basit ama önemli bir bilgi” ifadesini kullandı.
YERLİ AŞIYI YAPMAK F-35 KADAR ÖNEMLİ
“Şunu söylemeliyim Türkiye Cumhuriyeti’nin son 50 yılında aşı politikasını oluşturmak ve değerini anlatma konusunda H.Ü’nin nüvesi olan Çocuk Ana Bilimdalı bunun üzerine kuruldu. Aşıyla ilgili çok ciddi çalışmalar var, daha da hızlandı. Ama koronavirüsle ilgili bir aşıyı ortaya çıkarmanın bilimsel olarak 12-18 ay gibi bir ortalaması var. Halkımızı bir bilim insanı olarak yanıltamam. Bugünkü krizimiz için aşıyı çözüm olarak beklemek gerçekçi değil. Bu işe çok ciddi eğilmeliyiz. Bunun F-35’in yerli ve millisini yapmak kadar stratejik bir değeri olduğunu içselleştirmiş bir üniversiteyiz. Türkiye Sağlık Enstitüleri Birliği (TÜSEB) bakanlık ile birlikte çalışıyor. Biz de teknokentimizde 250 dönüme yakın araziyle yüzde 10 ortağımız olan Polatlı Belediyesi ile belirlediğimiz alanda yerli milli ilaç ve aşı için Sağlık Bakanlığı’yla yol yürümek için konuşmaya başlamıştık ki bu iş başladı.”
![Rektörler uyardı: Koronavirüste Nisana dikkat]()
MALZEME EKSİĞİ YOK AMA EĞRİYİ BÜKMEMİZ GEREKİYOR
Özen, “Sağlık personelinde Kovid-19 var mı?” sorusuna ise şu yanıtı verdi: “Onlar ön safta savaşan askerler. Ne yazık ki dünyadaki örneklerde, Çin’de yüzde 20’ye varan rakamlar var. Bunlar varken H.Ü.’nde ‘böyle şeyler görmedik’ diyemem. Ama bu konuda çok ayrıntıya girmek istemiyorum. Korkutucu rakamlar yok. İnternlere de (Tıp Fakültesi 6. Sınıf öğrenciler) ihtiyacımız olabilir. Sağlık çalışanlarımız Allah korusun pozitif olur, gönüllülere ‘sizi kullanalım’ dedik. Şu an için iyi niyetle o arkadaşları cephe arkasına itelim, cephenin önünde bizler olalım diye düşündük.” Malzeme sıkıntısının olmadığını ancak ilerleyen süreçte sıkıntı olabileceğini kaydeden Rektör Özen, “En önemli konu korunma biçimi, korunma materyalleri. Bugün itibarıyla geçmiş ihaleler, stoklarla, bağışlar ve bakanlığın gönderdiği aletlerle, cerrahi maske alanında N-95 anlamında, kişisel korunma anlamında bir eksiğimiz yok. Şu anda yönettiğimiz olay yönetebileceğimiz durumda. Ama bu rüzgâr bu tarafa doğru geliyor. Bu eğriyi bükmemiz gerekiyor. Büyük fırtına gelmeye başlarsa, buralarda sıkıntı hissedebiliriz. Şu anda yoğun bakımda sıkıntımız yok ama dünyada nasıl sıkıntılar olduğunu görüyoruz. Çok dikkatli olmalıyız” diye konuştu.
![Rektörler uyardı: Koronavirüste Nisana dikkat]()
![Rektörler uyardı: Koronavirüste Nisana dikkat]()
HACETTEPE AFET PLANI’NIN TATBİKATINI YAPMIŞTIK
“Sağlık konusunda ciddi programımız var. 150 sayfalık Hacettepe Afet Planı’nı (HAP) uygulamaya koyduk. 98 akademik ve idari personeli görevlendirdik. Onların koronavirüse yakalanma ihtimaline karşı bir 98 kişi daha şu an hazır bekliyor. Bunun tatbikatını önceden yapmıştık. HAP’ın başkanı olarak da H.Ü. Tıbbi Direktörü’nü belirledik. Şu anda hangi servislerin boşaltılacağı, hangi personelin nereye aktarılacağı sırasıyla olurken bütün bunlarla ilgili alt yapımız var. Buna hazırlıklıyız. Hastanenin bir bölümünü Kovid-19 için boşalttık ama üroloji, kalp servisi gibi diğer alanlar devam ediyor. Şu an acil olmayan hastalar dışında ameliyatları sınırlandırdık, ‘acil dışında hastalar gelmesin’ dedik.”
BİR GÜNDE 73 BİN DAKİKA DERS
Rektör Haluk Özen uzaktan eğitim süreciyle ilgili ise şöyle konuştu: “Eğitim boyutunda ise Hacettepe Uzaktan Eğitim Araştırma Merkezi’miz (HUZEM) var. 30 Mart’ta Zoom’un istatistiklerine göre bir günde 212 hoca 174 toplantı, 3 bin 576 katılımcı, 73 bin 662 dakikalık ders uygulamışız. İnşallah Kovid-19’un tüm etkileri bitince, yazın 3 sebeple güzü yaza kaydıracağız. Haziranın 15’in de veya temmuzda uzaktan eğitim veremediklerimiz için, uzaktan eğitimi hocayla birlikte pekiştirmek için, diğeri de uygulamalı eğitimler için. Yaz okulu olmayacak yaz öğretimi olacak. Tercihli bir şey olmayacak.”
HAZIRLIĞIMIZI KÖTÜ SENARYOLARA GÖRE YAPTIK
Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş, koronavirüs salgınının boyutlarına göre farklı eylem planları hazırladıklarını belirterek, “Ankara tedbirlere uyuyor, biz yinede hazırlığımız kötü senaryolara göre yaptık” dedi.
![Rektörler uyardı: Koronavirüste Nisana dikkat]()
![Rektörler uyardı: Koronavirüste Nisana dikkat]()
![Rektörler uyardı: Koronavirüste Nisana dikkat]()
![Rektörler uyardı: Koronavirüste Nisana dikkat]()
Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş, Kovid-19 yönetim ekibi oluşturarak koronavirüs salgınına karşı, 3 aşamalı bir eylem planı hazırladıklarını söyledi. Üniversitenin tıp fakültesine bağlı biner yataklı İbni Sina ve Cebeci yerleşkelerinde yoğun bakım ünitelerinin doluluk oranının yüzde 30 olduğunu açıklayan İbiş, “Şu anki planımız hafif-orta düzeyde yoğunluğa göre uygulanıyor” dedi. “Önceki verilere baktığımız zaman nisan ayında bu rakamların yukarı gidebileceği ortak görüş” diyen İbiş, kötü hazırlıkların olası kötü senaryolara göre tamamlandığının altını çizdi. İbiş, yürütülen aşı ve ilaç çalışmalarını, üniversiteye bağlı hastanelerdeki hazırlıkları ve salgının olası etkilerini şöyle anlattı:
YOĞUNLUĞUMUZ İLERİDE ARTABİLİR
“Hastanelerimizde Kovid-19 yönetim ekipleri oluşturduk, planları yaptık. Biner yataklı 2 hastanemiz var. 3 aşamalı eylem planlarımız var. Birincisi şu anda hafif-orta dediğimiz düzeydeki yoğunlukta hastalık trafiği. İkincisi orta düzeydeki, üçüncüsü de çok yoğun hasta trafiğine göre eylem planları yapıldı. Diğer hastalar da doğal olarak kendiliğinden yüzde 60-70 düşmüş durumda. İlerleyen süreçte yüzde 20-25’lerin altına düşeceğini düşünüyoruz. Ancak acil vakalar gelecek. İnsanlar virüs kaparım endişesiyle hastaneye gelmek istemiyor. İyi bir şey bu çünkü hasta yoğunluğu azaldı. Kovid-19 ya da şüpheli hastalar geliyor. Şu an bizim ilk etap için ayırdığımız yoğun bakım doluluk oranı yüzde 30’lar düzeyinde. Her akşam değişiyor 35-40 olabiliyor ama ilerde artabilir.
ŞÜPHELİLER DİĞER HASTALARDAN AYRIŞTIRILIYOR
Hastaneye geldiği zaman bir hasta önce ayrıştırılıyor. Kovid-19 şüphesi olan hastalar başka, diğerleri başka tarafa. Bu ayrıştırmayı klinik muayene ve hastadan aldığımız bilgiyle yapıyoruz. Oradaki hekimin tedbirlerini çok iyi alması gerekiyor. Örneğin maskeyi takmazsa bulaş için aday olabilir. Bir çalışanımıza bu yüzden bulaştı. Hastası Kovid-19 değil başka bir organ hastasıydı, sonradan öğrenildi. Muayene yaparken bulaştı. Her kısımdaki arkadaşlarımızın hijyen olarak maske takması gerekiyor. Sadece Kovid-19 değil başka bir şey de geçebilir. Hastayla direkt temas varsa potansiyel bulaşmış kişi olarak görünüyor. Onun için 5 gün bekliyoruz klinik bulguları. Ona göre test yapıyoruz. ‘Ben sağlık personeliyim gidiyim test yaptırayım’ bunun da hiçbir mantığı yok.
AŞI VE İLAÇ İÇİN UMUTLUYUM
Birçok hastalığın temelini araştıran laboratuvarlar var. Buralarda temel prensipler aşağı yukarı aynı. Antikor, yani mikroba karşı vücudun oluşturduğu antikor üzerinden gidiyorsun. Bu anlamda çalışmalar var ama zaman alacak bunlar. Aşı çalışması da ilaç çalışması da var. Ben umutluyum. Bu salgınla ilk defa karşılaşılıyor. Çin’in deneyiminden yola çıkarak fikir üretilmeye çalışılıyor. Sayılar süreç içerisinde artabilir. Artma durumuyla ilgili her ülkenin koşulu farklı. Artmada, genetik ve coğrafi faktörler, alışkanlıklar rol oynayabilir. Çin’de veya İtalya’da olanın aynısı Türkiye’de olacak diye bir koşul yok. Farklı koşullarla karşılaşabiliriz. Genelde bu durumlarda önce yükseliş sonra hafif iyileşme sonra daha düşük şiddetli tabloların olduğunu söylüyor uzmanlar.”
İTALYA VE İSPANYA GİBİ OLMAYACAĞIZ GÖRÜŞÜ AĞIRLIKLI
Yaşanan sürecin uzayabileceğini aktaran Rektör İbiş, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Uzarken de toplumun büyük bir kısmı bağışıklık kazanıyor. Kimi hafif, kimi orta veya ağır şekilde geçiriyor. Bağışıklık olduktan sonra toplumda bu kadar etki yaratmıyor. Üniversitedeki ilgili birimlerin görüşleri var, eldeki verilere göre konuşuluyor. 3 hafta oldu diyelim, ilk vaka olduğunda beri. Şu anda çok kısıtlı bir veri var. Sınırlı sayıda test yapılmış durumda. Çok büyük test sayılarına ulaşıldığı zaman farklı şeylerde söylenebilir. Görüntüye bakacak olursak, İtalya ve İspanya gibi olmayacağımız yönündeki görüş ağırlıklı. Aksi düşünenler de var. Bizim elbette grafiğimiz yukarı doğru olacaktır ama oradaki kadar ağır bir sonuç olmayacaktır. Bunun birçok faktörü olduğunu söyleyen var. Alışkanlıklarımız, genetik özellikler, coğrafi özellik gibi. Bunlara artı olarak sağlık sisteminin daha iyi durumda olduğunu söyleyenler de var.”
MASKE VE ELDİVEN OLAYINI ABARTTIK
Ankaralıların tedbirlere uyduğunu belirten Rektör İbiş, “Vatandaş şu anda kurallara uyuyor. Marketlere gidiyorsunuz herkes çok özenli. Abartılar da var. Herkeste maskeler, eldivenler. Maskenin kullanılabilir olduğu alanlar var, olmayan alanlar var. Şöyle ki; arabada önünüzde şoför var, yanında veya arkada oturuyorsun. Orada herkesin maske takması gerekiyor. İkincisi kalabalık ortamdasın. Sosyal mesafeyi aşarak çalışmanı gerektiren bir durum var. O ortamlarda belki maske takılabilir. Bu maskeler basit maskeler olmalı. N-95’e gerek yok. Eldiven olayına gelince; elin tırnağın içinden bu mikrop geçmiyor. Elini veya eldiveni ağzına sokarsan virüs bulaşıyor. Dolayısıyla elini sık sık yıkadığın zaman buna da gerek yok. Maske ve eldiven olayını abarttık. Eldiven bir işe yaramaz, maskeyi sosyal mesafe korunduğu durumda takmaya gerek yok. Abartmamak lazım” ifadelerini kullandı.
![Rektörler uyardı: Koronavirüste Nisana dikkat]()
![Rektörler uyardı: Koronavirüste Nisana dikkat]()
![Rektörler uyardı: Koronavirüste Nisana dikkat]()
![Rektörler uyardı: Koronavirüste Nisana dikkat]()
FELSEFE ‘YALNIZCA KENDİ EVİNDE’ KAL
Evde kalmanın önemine dikkat çeken İbiş, “Sokağa çıkmamanın felsefesini iyi anlamalıyız. Komşuya gittin 10 kişi evde toplanacağına sokağa çık, kimseye temas etme daha iyi. ‘Evde kal’ın amacı sadece ‘kendi evinde kal.’ Önceki verilere baktığımız zaman nisan ayının yukarı gidebileceğini herkes tahmin ediyor. Şu anda vaka sayılarına baktığım zaman iki katına çıkması 4 günü buluyor. Bunun 2 gün veya bir gün olması korkunç rakamlar olur. Çok iyi değil ama çok kötü de değil. Kötü senaryoya göre hazırlık yapıp 7/24 sağlık sektörü için maske-eldiven ve diğer malzemeler için üretim yapılmalı. Marketlerin saat sınırlaması doğru değil. Bazıları sabaha kadar açık olmalı ki isteyen sabaha karşı 05.00’te gidebilmeli. Mesele kalabalık oluşturmamak” diye konuştu.
SAĞLIK ÇALIŞANLARIMIZ DA İNSAN
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri bünyesinde sağlık çalışanlarının durumu hakkında da bilgi veren İbiş: “Cephede olan insanların (sağlık çalışanları) Kovid-19 olup, olmadığını bilemiyoruz. Pozitif kabul ederek muamele yapıyoruz. Ancak bu süreçte başka kliniklerde yatan hiçbir şikâyetle gelmeyen hastalardan bulaşmış olabilir. Kalp kriziyle geliyor hasta, o sırada bakıyorsun Kovid-19 pozitif çıkıyor. Bizim sağlık çalışanlarımız da insan. Dışarıdan hastalığı alıp da gelebilir. Bir doktorumuz bir hizmetli arkadaşımız dışarıdan almış. Bir hemşiremiz var, hastadan almış. Vahim bir rakamsal durum yok şuan. Klinik bulgusu varsa yatırıyoruz. Ama klinik bulgusu yoksa evine gönderip ‘dışarı çıkma kimseye bulaştırma’ diyoruz.”
UZAKTAN EĞİTİM ÇALIŞMAMIZ HAZIRDI
Ankara Üniversitesi’nde yürütülen uzaktan eğitim sürecine de değinen Rektör Erkan İbiş, “Başarılı gidiyor. Hem sanal sınıflar var. Hemde öğrenciler kayıtları tekrar tekrar izleyebiliyor. Bunun kriz masası hemen kuruldu. Uzaktan eğitimlerle ilgili önceden beri çalışmamız var. Üniversitenin paydaşlarının memnuniyetiyle gidiyor” dedi.