Demet Baykal

Rasyonalist misiniz yoksa irrasyonalist mi?

26 Ocak 2021
Mantık, irrasyonel varoluşun yabancısı bir terimdir. Rasyonel insanların en büyük önceliği ise mantıktır ve mantıksal sentez kurma güdüsü duyar. Mantık yanlılığı, duygusuz veya acımasız olmak değil, durumlara daha profesyonel bir gözle bakmak anlamı taşır. Rasyonel ve irrasyonel düşünce sistemini detaylı şekilde açıklamış olduğum bu yazıda, “Rasyonel insan kimdir? İrrasyonel insan kimdir? İnsan tam olarak rasyonel veya irrasyonel olabilir mi? Rasyonellik nasıl ölçülür?” sorularının cevaplarını bulabilir ve hem kendinizin hem de yakınlarınızın doğasını çözümleyebilirsiniz.

Rasyonel insan; akıl temelli, mantıklı kararlar alan, aklın kurallarını uygulayarak yaptığı hataları tekrarlamayan öz denetim sahibi kişidir. Mantığına uygun olmayan şeyleri bulup çıkarmaya meraklıdır.

Sanatsal faaliyetlerden hoşlanır ve onlardan -kimi zaman farkında olmadan- mantıksal dersler çıkarır. Sanat aracılığıyla gelişmeye ve geliştirmeye çalışır. Gerçek hayatla bağ kurarak çıkarımlar elde eder.

Bilgiden doğan görüşlere açık, hurafelere kapalıdır. Doğasında şüphecilik vardır. Aktarılan şeylere çabucak inanıp hayallere dalmak yerine, derinlemesine araştırmalar yapmaktan yanadır.

Bilimsel bilginin bir parçası olmaktan haz alır ve doğruluk ihtimali en yüksek kesinliğe ulaşmaya çalışır. Bir kesinliğin bulunmadığı durumlarda en çok kabul gören görüşe odaklanır. Ancak bunu yapmadan önce tez ve antitez oluşturur. Böylelikle konuyu, karşıtlık kurarak akıl yürütme yöntemiyle ele almış olur. Varsayımsal konuları kesinlik kazanana dek sorgular. Gerçekleri çarpıtmaz.

Rasyonellik fikri ne zaman doğmuştur ve türleri nelerdir?

Rasyonellik fikrinin doğuşu, Aydınlanma Çağı’na kadar uzanır. Hatta sosyolojinin kurucularından olan Max Weber, rasyonelliği teşvik etmiş ve rasyonelleşmeyi sosyolojinin merkezine almıştır. Olguları nedensel olarak anlamak gerektiğini savunmuştur. Rasyonel davranış nedensellik haricinde amaçsal ve değersel de olabilir. Bir yöneticinin, normal şartlarda astlarının yaptığı bazı işleri, yoğunluk sebebiyle kendisinin de yapması buna bir örnektir. Hem işleri yoluna koyar, hem de çalışanlara; yönetim, ego, iletişim, yardımlaşma konularında amaçsal, değersel ve aynı zamanda akılcı (rasyonel) bir ders verir.

 

Rasyonel olmak her zaman başarı getirir mi?

Yazının Devamını Oku

Sapyoseksüel misiniz?

14 Ocak 2021
Sapyoseksüellik; zeki kişilere ilgi duymak, entelektüelliği ve zekâyı diğer tüm özelliklerinin üstünde tutmak anlamı taşır. Sapyoseksüeller, zekâ ve libido arasında istem dışı ilişki kurar.

Kelime anlamı az kişi tarafından bilindiği için bir konuşma esnasında kendini ifade ederken sapyoseksüel olduğunu söyleyen bir kişinin, cinsel yöneliminden bahsettiği düşünülür. Ancak sapyoseksüelliğin cinsel yönelim çeşitleriyle ilgisi yoktur. 

Fiziksel açıdan birbiriyle uyum içinde görülmeyen çiftlerin, bazı insanlar tarafından garipsenmesinin altından bir sapyoseksüelin aşk öyküsü çıkabilir. Çünkü garipseyen insanların büyük çoğunluğu sapyoseksüel azınlığın ya farkında değildir ya da yok sayarak konuyu maddi sebeplere bağlama eğilimindedir. Hatta fiziksel özellikleri göz doldurmayan tarafın maddi gücü yerinde değilse, konu “büyü yaptırmış” olmasına kadar uzanabilir. Oysa sapyoseksüeller zeki insanları çekici bulur ve görünüşün değil, zekânın cazibesine kapılır. Onlar için ne fiziksel özelliklerin ne de maddi konuların bir önceliği vardır.

Sizler için sapyoseksüel insanların özelliklerini otuz madde halinde ele aldım. Aşağıdaki maddeleri okuyarak, “Sapyoseksüel miyim?” sorusunun cevabını kendi içinizde bulabilir, hoşlandığınız kişi veya partneriniz bir sapyoseksüelse düşünce şeklini daha iyi anlayabilirsiniz.

Sapyoseksüel insanların özellikleri

Yazının Devamını Oku

Yeni yıla “farkında” başlamak

29 Aralık 2020
2020’de koronavirüs adında bir eğitmenle tanıştık ve bize büyük dersler verdi. İç dünyamıza dönüp yönümüzü tayin edebilmemize yardımcı olacak bir yığın ipucu bıraktı. Bu ipuçlarını toplayarak anlam arayışında olanlar ve kendilerine farkındalık payı çıkaranlar, ruhsal gelişimini arttırmaya yönelik ciddi bir aşama kaydetti.

2021’e “farkında” başlamak, olumsuzluklar karşısında bir-sıfır önde olmak anlamına geliyor. Bu yolda rehberlik edecek, otuzar maddelik iki tane farkındalık listesi oluşturdum. Size düşen, “Geliştireceğim nitelikler” ve “Terk edeceğim eğilimler” başlıklı  -birbirinin sağlaması niteliğinde olan- iki ayrı listenin maddelerini, kendi hayatınıza göre özelleştirmek. Eğer içlerinde sizin ruhsal ihtiyaçlarınızı yansıtan maddeler varsa, onları hiç değiştirmeden listenize ekleyebilirsiniz. Burada mühim olan, farkındalık için kendinize özel vakit ayırmanız ve daha iyiye evrilmek adına çaba göstermenizdir.

Geliştirilecek nitelikler

Beş duyu organını kullanarak keyifli anlar yakalamak

Duygu farkındalığı için kısa molalar vermek

Fayda getiren işlerde istikrarlı olmak

Fayda getirmeyen şeyleri tespit edip, onlardan uzaklaşabilmek

İtiraz etmeye çekinmemek

İş birliğine ve takım çalışmasına yatkın olmak

Yazının Devamını Oku

Sosyolojik görüş açısı

18 Aralık 2020
Sosyolojik görüş açısı geliştirmek; kendi ideallerinize uygun bir yaşam tarzı oluşturmak ve değerlerinizi diğer insanlara dayatmadan saygı paydasında buluşmak anlamı taşır.

Toplumsal yapıdaki değişimin davranışlarınıza yansıması kaçınılmazdır. Kimi ortamda dışlanmış, kimi ortamda ise aidiyet hissiyle dolmuşsunuzdur. Siz sosyalleştikçe, kimliğiniz, çeşitli sebeplere bağlı olarak dönüşüm geçirmiş ve sorguladığınız konular da dahil olmak üzere birçok alanda farklılaşmışsınızdır. Hatta bu farklılaşma, gündelik yaşantınıza kadar nüfuz etmiş olabilir.

Hayatınızı daha yaşanır kılmak ve gelişim kapasitenizi ileriye taşımak için, farklılıklardan farkındalık oluşturmaya dayalı bir anlayış biçimini benimsemeniz gerekir. Aksi halde; inanç, dini bağlılık, ırk, cinsel kimlik veya sınıf ayrımı gibi konuların başı çektiği bir dizi taraf olma karartısı biriktikçe birikir ve toplumun üstüne görmezden gelinen bir düşmanlık yağmuru yağdırır.

Eşitsizliğe karşı duruşunuzu başkalarına bakma biçiminiz ve onlardan bahsederken takındığınız tutum açık eder. Önyargılarınızın yerini, bilgi ve sağduyu aldıkça; hem başarınız yükselir, hem de duyarsız insanlara meydan okumuş olursunuz. İletişimde çekicilik dönemini başlatıp, aynı zamanda eski yöntemleri yeniden yorumlama kabiliyeti geliştirebilirsiniz. 

Bireysellik de zaman zaman gerekli bir ihtiyaçtır, ancak gelecek hedefleriniz için harekete geçme kapasitenizi düşürür. Güçlü ve zayıf yanlarınızın netleşmesi, sevinçlerinizin, acılarınızın ve umutlarınızın keskinleşmesi, diğerleriyle beraberken mümkün olur. İdrak seviyeniz artar. İnsanların birbirini nasıl gördüğü, bilgiyi nasıl işlediği, bu bağlamda önem taşır.

Topluluğun olmadığı ve toplulukta çeşitliliğin olmadığı bir bölge, mahrumiyet bölgesi sayılır. Herkesin birbirinden öğreneceği şeyler olduğunu düşünürseniz; başkalarıyla dostluk kurmanın temelinde, kendinizle kurduğunuz dostluk yatar. Bu durum aynı zamanda kendinizi inşa etmenin bir koşuludur. Kendinizle ilgili görüşleriniz, başkalarıyla olan ilişkileriniz aracılığıyla şekillenir.

Sosyolojik düşünceyi, sürdürülebilir ilişkiler kurabilmeye yönelik bir eylem veya “öteki” diye adlandırmaya meyilli olduğunuz kişilere daha hoşgörülü ve adil yaklaşımlar gerçekleştirmenizi sağlayan bir öğreti olarak gördüğünüzde, gelecek kuşaklara ilişkisel ve barışçıl bir kavrayış stili bırakmış olursunuz.

 

Yazının Devamını Oku

Problem çözme becerileri

4 Aralık 2020
İletişimde yaşadığınız sorunları ve davranışlarınızın yol açtığı bazı yanlış anlaşılmaları, gerekli teknikleri öğrenerek sonlandırabilir ve ahenge dönüştürebilirsiniz.

Sıkıntı yaratan bir durumla karşılaştığınızda, âdeta bedeninizin dışına çıkar gibi bulunduğunuz mekândan birazcık uzaklaşıp, kendinizi ve diğer insanları incelediğinizi düşünün. İç sesinizle “Şu an tam olarak olan ne?” diye sorun. Son olarak, gözlemlediklerinizi tek cümleyle ifade edin. Aşağıda vereceğim örnek, bu yöntemin pekiştirilmesi açısından faydalı olacaktır.

Danışanlarımdan biri özel bir şirkette satın alma uzmanı olarak çalışıyordu ve işe her gün zorla gittiğini, ortamı beğenmediğini, işleri yürütemediğini söylüyordu. Ondan gözlerini kapatıp, kendini, yapmaktan hoşlanmadığı veya en çok zorlandığı işi yaparken sanki hayali bir provada gibi izlemesini istedim. Gözlerini kapatıp iş yerinde olanları kafasında canlandırdığında yüzünü ekşittiği fark ettim ve ona “Şu anda tam olarak ne görüyorsun?” diye sordum. Şunu söyledi: “Avanta teklif eden bir tedarikçiyle tartışıyorum!” cümlesini tamamladığında aniden gözlerini açıp, onu en çok rahatsız eden şeyin bu olduğunu mahcup bir edayla bildirdi. Bu bana daha önce anlatmadığı ve belli ki yanlış anlaşılmaktan çekindiği için dillendirmeye niyetinin olmadığı bir mevzuydu.

Danışanım sıkıntısının kaynağını tespit etti, fakat çözmesi için ne yapması gerekiyordu? Zaten bu tarz teklifleri reddediyordu ve buna rağmen bir çözüm olmuyordu. Her gün şirketin kasasından yüklü miktarda para harcamak ve üretim için gerekli malzemeleri bu şekilde temin etmek, bunu yaparken de tedarikçilerle iletişim halinde olmak şirketteki işinin gereğiydi.

Bazı tedarikçilere konu hakkındaki görüşlerini tane tane izah etmiş olsa da konuşmanın sonunun anlayamadığı şekilde hararetli bir tartışmaya vardığını, içinden çıkılmaz bir hal aldığını omuzlarını düşürerek anlatıyordu. Bu sorun onu istifaya götürecek gibi görünüyordu. Aslında onlarla yaptığı konuşma öncesinde görüşlerini belirtmenin bir yararı olup olmayacağını kısa bir an kendisine sormuş olsa, ne yapması gerektiğini ve neden tartışmaya mahal verdiğini anlamış olurdu.

Danışanım görüşmemizin sonlarına doğru, şirketin satın alma faaliyetlerini onlarla yürütmesi için atağa geçen bazı tedarikçilerin, ona çeşitli hediyeler gönderdiklerini ve -reddetmesine rağmen gönderilmiş olsalar da- zaman zaman bu hediyeler karşısında kendini teşekkür etme mecburiyetinde hissettiğini itiraf etti. Ancak durumun onu huzursuz ettiğini ve patronuna karşı bir tür vicdan azabı çektiğini de sözlerine eklediğinde, gözlerinin içine bakarak, başımı onu anladığıma dair hafifçe salladım ve yapması gereken şeyi kendisinin keşfetmesi için imalı şekilde “O zaman…” deyip, sustum. Cümlemi tamamlamakta gecikmeyerek, “O zaman buna bir son vermek için eylem planı hazırlamalıyım” dedi. Evet, kesinlikle yapması gereken buydu. Ancak bunu nasıl yapmalıydı? Bir soru cümlesi seçmeliydi ve hem karşısındaki kişiyi yaptığı şey hakkında düşündürmeli hem de usulca ikaz etmeliydi. Aynı zamanda yedekte bekleteceği bir soru cümlesine daha ihtiyacı olabileceğini öngörmek gerekiyordu. Bunları düşünerek ilk soruyu belirledik: “Bana avanta teklif etmiyorsunuz öyle değil mi?” Yedekte tutulacak soru da şöyleydi: “Beni deniyor veya sınıyorsunuz herhalde?”

Bir sonraki görüşmemizde, çalışmamızın işe yaradığını öğrenip detayları not aldım. Danışanım oldukça öz güvenli görünüyordu ve yedek soruya bile ihtiyaç duymadan, sorununu tek soruyla çözdüğünü, “Bana avanta teklif etmiyorsunuz öyle değil mi?” diye sorduğunda, karşı tarafın hem durumu anladığını, hem de hiç olmamış gibi inkâr ederek davranışını tekrarlamaktan vazgeçtiğini anlattı. Hatta şirket için düzenlemiş olduğu organizasyonda, onu ön sıralara yazması için teklifte bulunan ve kendisine öncelik vermesini isteyen bir arkadaşının yaptığı baskı karşısında da aynı taktiği uyguladığını, arkadaşına “Yoksa benden diğerlerinin hakkını yememi mi istiyorsun?” diye sorduğunu ve böylelikle sıkıntısız şekilde başından savdığını da gururlu bir ifadeyle aktardı.

Danışanım, bazı konular hakkındaki görüşlerini uzun uzadıya ifade etmesinin bir yarar sağlamadığını ve gerek iş gerekse özel yaşamında sonuç odaklı davranması gerektiğini anlamıştı. Kendini savunmaya veya karşı tarafı suçlamaya kalkışmadan, problemlerini olaysız şekilde çözmeye başlamıştı. Artık esas sorunu nasıl tespit edeceğini ve hangi soru kalıplarıyla çözebileceğini bildiği için içi rahattı.

Baskıcı insanlar çoğu zaman, reddedildiklerinde veya düz cümlelerle uyarıldıklarında değil, yaptıkları şey diplomatça yüzlerine vurulduğu zaman farkındalık yaşar ve tekrara düşmez.

Yazının Devamını Oku

Duygusal zekânızı arttırın

20 Kasım 2020
Zekâ katsayısı yüksek bireylerin, ortalama zekâ seviyesine sahip olanlardan daha başarılı olacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Zorlukların üstesinden geIebilmek için zihinsel zekâ (IQ) değeri tek başına yeterli değildir. İnsanlar ancak duygusal zekâ (EQ) katsayısını da arttırarak başarıyı yakalayabilir.

Zekâ testlerinde; IQ düzeyi 91 ile 110 rakamları arasında kalan kişiler normal zekâlı, 111 ile 119 rakamları arasında olanlar ise ileri zekâlı olarak belirlenmiştir. Durum böyleyken, zekâ seviyesi normalin üstünde olan bir insan bile, eğer olaylar karşısında verdiği ilk tepkilerden pişmanlık duyuyor ve bu tepkiler çevresindeki insanlar tarafından da ilkel bulunuyorsa birçok alanda hüsrana uğramaya mahkûmdur. Çünkü duygusal zekâ (EQ) düzeyi düşüktür.

Duygularınızın üzerine kontrol ağları örerek uygun tepkileri yansıtmanız ve ilkellikten uzak bir iletişim stili belirlemiş olmanız, EQ seviyenizin yüksek olduğu anlamına gelir. Eğer bu alanda kendinizi geliştirmek istiyorsanız, ilk aşamayı neleri yapmamanız gerektiğini bilerek kaydedebilirsiniz. Aşağıda sıralamış olduğum beş davranış, sizi “ilkel insan” durumuna düşürür:

• Suçlamak
• Yargılamak
• Kişiselleştirmek
• Zannetmek
• Varsaymak

Duygusal zekâyı arttırmak için yapılması gerekenler ise şunlardır:

Yazının Devamını Oku

Duygusal zekânızı test edin

14 Kasım 2020
Duygusal zekânız, duygularınız üzerinde kurduğunuz hâkimiyet kadar yüksektir. Duygularınızı düşüncelerle harmanlayıp davranışlarınız ve sözlerinizle aktarım yaparken kurduğunuz denge, duygusal zekânızı ortaya koyar.

Duygusal zekâ seviyesi yüksek kişilerin ortak özellikleri

Duygusal zekâ testi

 Aşağıdaki soruları kendinize sorarak, duygusal zekâ seviyenizi kolayca değerlendirebilirsiniz. Sorulara “evet” veya “hayır” diyerek ilerleyiniz. 

Kendinizi iyi tanıdığınızı düşünüyor musunuz?

Gelecek hedeflerinizin neler olduğunu ve bu hedeflere ulaşmak için yapmanız gereken şeyleri biliyor musunuz?

Tecrübelerinizden ders alarak aynı hatalara düşmemeyi başarabiliyor musunuz?

Beden dilinizi doğru kullanabiliyor musunuz?

Diğer insanların beden dilini yorumlayabiliyor musunuz?

Yazının Devamını Oku

Hafıza geliştirme ve güçlendirme teknikleri

6 Kasım 2020
Yeni bilgileri aklınızda tutmakta veya önceden öğrendiklerinizi geri çağırmakta güçlük yaşıyorsanız, hafızanızın zayıf olduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Oysa bunun sebebi, hafıza tekniklerini bilmemenizden kaynaklanıyor olabilir.

Bir bilgiyi kısa süreli hafızanızda şekillendirebilirseniz, uzun süreli hafızanıza geçer. Şekillendiremedikleriniz ise kısa süreli hafızanızda kalır ve çabucak unutulur. Örneğin; ezber yaparken beyninizin sol tarafı aktiftir, ancak beyninizin sağ tarafını da kullanarak yorumlamadığınız sürece bilgilerin büyük çoğunluğu uçup gider.

Bilgileri adeta düzenli bir kütüphanenin rafında saklayıp, yıllar sonra bile kolayca bulabilmek istiyorsanız, aşağıdaki teknikleri uygulayabilirsiniz.

Görselleştirerek ilişki kurun

İsimleri ve yüzleri hafızanıza almak için görselleştirerek ilişki kurma yöntemini benimseyebilirsiniz. Böylelikle bir süredir görmediğiniz insanlara isimleriyle hitap ederek, onları unutmadığınızı gösterip kalplerini kazanabilirsiniz.

Anlamı olan veya size bir şey anımsatan isimleri kısa bir an zihninizde görselleştirin ve kişinin yüzüyle ilişkilendirin. Yaprak, Eylül, Barış, Yasemin gibi isimlere zihninizde kolayca eşleştirme yapabilirsiniz. Eğer ilişkilendirme yapamadığınızı fark ederseniz, ismi ifade eden şekli kopyalayıp kişinin yüzüne yapıştırdığınızı hayal edebilirsiniz. Örneğin; Uğur isminde biriyle tanıştığınızda, size uğur getiren bir şeyi veya bir uğur böceğini o kişinin yüzüne konarken hayal edebilir, Menekşe ismindeki bir kadını gözlerinden menekşeler çıkıyormuş gibi düşünebilir veya Demir ismindeki birinin yüzünü demirden yapılmış gibi kısa bir an zihninizde canlandırabilirsiniz. Bunları yaptığınızda kişinin yüzünü yıllar sonra bile görseniz mutlaka hatırlarsınız.

Görselleştirerek ilişki kurmak, size ilk başta komik gelebilir veya uzun bir zaman alabileceğini düşünebilirsiniz, fakat saniyeler içinde yapabileceğiniz kadar kolay ve etkin bir tekniktir.

Bildiğiniz bir anlamı olmayan veya görselleştiremediğiniz isimleri aklınızda tutmak için yakınlarınızla, geçmişte tanıdığınız kişilerle veya tanınmış insanlarla ilişkilendirme yapın. Örneğin; Sezen ismini, Sanatçı Sezen Aksu’nun yüzünü aklınıza getirerek bağlantı kurun. Sezen Aksu’nun yüzünü, ismi Sezen olan

Yazının Devamını Oku