Burak Kesayak

Tasarım manipülasyonu: Çerezleri kabul et

8 Kasım 2021
Her gün onlarca farklı internet sitesini ziyaret ediyor, bu sitelerde neredeyse hiç düşünmeden ‘çerezleri kabul et’ seçeneğine tıklıyoruz. İnternet sitelerinin bu konuda yaptığı manipülasyonun farkında mısınız?

Artık ziyaret ettiğimiz web sitelerinin büyük çoğunluğu bizi açılır bir pencere ile karşılıyor. Burada ‘Çerezleri kabul et’ seçeneği ile çevrimiçi gizlilik yasalarına göre, web sitelerinin tarama oturumları arasında bizimle ilgili bilgilerin tutulması için onay alınıyor. ‘Temel çerezleri kabul et’ ve ‘Tüm çerezleri kabul et’ şeklinde iki seçenek bulunsa da internet sitelerinin büyük birçoğu manipülasyon yaparak kullanıcıları ‘tüm çerezleri kabul et’ seçeneğine tıklamaya yöneltiyor. Bunda kullanıcıları yönlendirmek için yapılan karanlık tasarımlar, farklı arayüzler etkili oluyor.

Çerez afişleri, karanlık tasarımın en belirgin şekli olmaya devam ediyor. Dikkatli bakıldığında "Tümünü kabul et" butonunun nasıl büyük ve belirgin vurgulandığını fark edeceksiniz. Bu buton, bir web sitesine vardıktan sadece saniyeler içinde imleci kendine çekiyor. Bununla birlikte, daha az göze çarpan "seçimleri onayla" veya "ayarları yönet" gibi gizliliğimizi koruyan düğmeler, daha fazla zaman alan tıklamalarla bizi korkutuyor.

E-ticaret siteleri de sıklıkla karanlık desenler kullanıyor. Örneğin; almak istediğiniz rekabetçi fiyatlı bir ürün bulduğunuzu varsayalım. Bir hesap oluşturuyorsunuz, ürün özelliklerinizi seçiyorsunuz, teslimat detaylarını giriyorsunuz, ödeme sayfasına tıklıyorsunuz ve teslimat dahil nihai maliyetin, ilk başta düşündüğünüzden gizemli bir şekilde daha yüksek olduğunu görüyorsunuz. Elbette bu "gizli maliyetler" tesadüfi değil. Tasarımcı, aynı işlemi başka bir web sitesinde tekrarlamak için daha fazla zaman harcamak yerine "sipariş" seçeneğine basacağınızı düşünüyor. Çoğunlukla bu düşüncede haklı da oluyor diyebiliriz.

Uygulama tasarımı

Kullanıcıları ticari kazanç için manipüle etmek sadece web sitelerinde kullanılmıyor. Şu anda Google Play mağazasındaki Android uygulamalarının yüzde 95'inden fazlasını indirmek ve kullanmak ücretsiz. Bu uygulamaları oluşturmak; tasarımcılar, geliştiriciler, sanatçılar ve test uzmanlarından oluşan ekipler gerektiren pahalı bir iş. Ancak tasarımcılar, "ücretsiz" uygulamalarına bağımlı olduğumuzda bu yatırımı telafi edeceklerini biliyorlar ve bunu karanlık tasarım kullanarak yapıyorlar. Bu uygulamalarda kullanıcılar, reklamları izlemek zorunda kalıyor ve sıklıkla oyunun bir parçası gibi görünen gizli reklamlarla karşılaşıyorlar.

Karanlık tasarımın etkileri

Karanlık tasarım, zamanımız, paramız, kişisel verilerimiz ve rızamızla ilgili kararlarımızı etkilemek için kullanılıyor. Ancak karanlık kalıpların nasıl çalıştığına ve neyi başarmayı umduklarına dair eleştirel bir anlayış, onların hilelerini tespit etmemize ve üstesinden gelmemize yardımcı olabilir. Çerez afişleri can sıkıcı ve çoğu zaman sahtekâr olsa da, tasarımı gereği giderek daha fazla manipülatif hale gelen çevrimiçi bir ekosistemin daha geniş etkilerini göz önünde bulundurmamız gerekiyor. “Çerezleri kabul et” demeden önce hepimizin bir kez daha düşünmesi gerekiyor.

Yazının Devamını Oku

Japonya’nın faks makinelerine olan fantezisi

18 Ekim 2021
Japonya denilince akla ilk gelenlerden biri şüphesiz ileri teknoloji. Ancak 20. yy’dan kalan bir teknoloji olan faks makineleri halen Japonya’da yaygın bir şekilde kullanılıyor.

Japonya’nın 78 yaşındaki Bilgi Teknolojileri Bakanı Naokazu Takemot, resmi bir web sitenin son birkaç aydır görüntülenememesi nedeniyle alay konusu olmuştu. Tüm dünyada yüksek teknoloji imajıyla bilinen Japonya’nın bu durumu, yein soruları beraberinde getirdi. Panasonic ve Mitsubishi gibi dünya devlerine ev sahipliği yapan Japonya, tüm bunlara rağmen küresel dijitalleşmede geri planda kalıyor. Hatta New York Times’a göre Japonya’da ‘yazılım güncellemesine’ ihtiyaç var.

Buna biraz da tekno-oryantalizm yönüyle bakacak olursak, Japonya’da 20. yy’dan kalan bir teknoloji olan faks makinelerinin halen çok yoğun bir şekilde kullanıldığını görüyoruz. Faks makineleri, kişisel mühürler taşıyan kağıt belgelerde ısrarın devam ettiği birçok Japon ofisinde hala bir demirbaş listesinde yer alıyor. Japonya'nın faksa en erken ve en önemli yatırımlarından biri, Berlin Olimpiyatları vesilesiyle 1936'da gerçekleşti. Tokyo ve Berlin arasında sadece olayın resimlerini değil, aynı zamanda Hitler'den Nippon Electric'e resimli mektup göndermek için telefotoğraf ağı kuruldu. O günden bugüne Japonya’da tüm dijitalleşme çabalarına rağmen faks makineleri yoğun bir şekilde kullanılıyor.

1990'ların “kayıp on yılı” sırasında, Japonya ekonomisi bir resesyona girdi ve ardından küçüldü. Yaşlanan bir nüfus ve belirgin cinsiyet ve gelir eşitsizliği günlük manşetlere konu oldu. Bu açıdan bakıldığında, yavaş dijitalleşme, ekonomik mucizesinin sona ermesinden bu yana ülkeyi saran genel bir rahatsızlığın yalnızca bir göstergesi diyebilirim. Fantezi ve gerçeklik arasındaki uçurum genişlese bile, Japonya'nın yüksek teknoloji imajı, popüler hayal gücünün ayrılmaz bir parçası olarak kaldı. Japonya’nın faks makineleri ile olan aşk ilişkisi, ülkenin dijital öncesi geçmişe saplantılı olduğunu gösteriyor.

Japonya’da zorlu dönemle birlikte amaç; “Oitsuke oikose” – “yakala ve geç” gibi sloganlarda ifade edildiği gibi, yerli endüstriler yaratmaktı. ‘Tekno milliyetçilik’ Japonya’nın bu alanda ilerlemesinde temel güdü oluşturdu. 1930’larda ortaya çıkan “gijutsu hōkok” yani “ülkeye teknoloji yoluyla hizmet” anlayışı da etkili Japonya’nın ileri teknoloji imajında etkili rol oynadı. Aslında dev markalar çıkarmayı başaran ve üretimde yeni bir dönemi başlatan Japonya, bu alanda öncülük etti. Ancak nüfusun yaşlanması gibi çeşitli etkenler, Japonya’nın teknolojide artık eski parlak günlerindeki gibi olamamasında önemli bir rol oynuyor.

Yazının Devamını Oku

Sanal iş arkadaşınızla el sıkışmaya hazır mısınız?

27 Eylül 2021
Yakın gelecekte sanal toplantılar ve hologramlar için ekipmanlara duyulan ihtiyaç ortadan kalkacak. Glasgow Üniversitesi araştırmacıları, kullanıcıların birbirlerini hissetmesi için daha gelişmiş teknolojiden yararlanabilir.

21. yüzyılda hologramlar tıbbi sistemler, eğitim, sanat, güvenlik ve savunma gibi çeşitli sektörlerde kullanılıyor. Ancak bilim insanları, etkileşim şeklimizi değiştirebilecek birkaç farklı hologram türü oluşturmak için lazerleri, modern dijital işlemcileri ve hareket algılama teknolojilerini daha etkin bir şekilde kullanmanın yollarını aramaya devam ediyor.

Glasgow Üniversitesi'nin algılama teknolojileri araştırma grubunda çalışan bilim insanları, "aerohaptik" kullanan ve hava jetleriyle dokunma hissi yaratan bir hologram sistemi geliştirdi. Bu hava jetleri insanların parmakları, elleri ve bileklerinde dokunma hissi oluşturuyor. Bu teknolojinin gelişimiyle birlikte bir kişinin, dünyanın diğer ucundaki bir meslektaşının sanal avatarıyla tanışabileceği ve onların tokalaşmasını gerçekten hissedebileceği belirtiliyor.

Bu yeni sistem; dokunma hissi veren bir uyarı sağlamak için akıllı eldivenler veya el kumandaları gerektiren mevcut sanal gerçeklik sistemlerinin bir adım ötesinde diyebiliriz. Çünkü giyilebilir cihaz tabanlı yaklaşımların çoğu, görüntülenen sanal nesneyi kontrol etmekle sınırlı kalıyor. Sanal bir nesneyi kontrol etmek, iki kişi birbirine dokunduğunda yaşanan hissi veremiyor. Yapay bir dokunma hissinin eklenmesi, nesneleri hissetmek için eldiven takmak zorunda kalmadan yeni bir boyut sağlayabilir ve bu nedenle çok daha doğal hissettirebilir.

İllüzyon tekniğinin modern varyasyonu

Araştırma, bir 3 boyutlu sanal görüntünün yanılsamasını sağlayan grafikler kullanıyor. Bunda, Viktorya dönemi tiyatro izleyicilerini sahnede doğaüstü görüntülerle heyecanlandıran, Pepper's Ghost olarak bilinen 19. yüzyıl illüzyon tekniğinin modern bir varyasyonu diyebiliriz.

Sistemler, herhangi bir ek ekipmana ihtiyaç duymadan iki boyutlu bir görüntünün uzayda asılı gibi görünmesini sağlamak için cam ve aynalara ihtiyaç duyuyor. Bununla birlikte dokunsal geri bildirim, havadan başka bir şeye gerek olmadan yaratılıyor.

Sistemi oluşturan aynalar, bir tarafı açık olan piramit şeklinde düzenlenmiştir. Kullanıcılar ellerini açık taraftan koyar ve piramidin içindeki boş alanda yüzer gibi görünen bilgisayar tarafından oluşturulan nesnelerle etkileşime girer. Nesneler, genellikle video oyunlarında 3 boyutlu nesneler ve dünyalar oluşturmak için kullanılan Unity Game Engine adlı bir yazılım programı tarafından oluşturulan ve kontrol edilen grafiklerdir.

Piramidin hemen altında, kullanıcıların ellerinin ve parmaklarının hareketlerini izleyen bir sensör ve karmaşık dokunma hissi yaratmak için hava jetlerini onlara yönlendiren tek bir hava nozulu bulunur. Genel sistem, hareketleri kontrol etmek için programlanmış elektronik donanım tarafından yönlendirilir. Hava nozulunun, kullanıcıların ellerinin hareketlerine uygun yön ve kuvvet kombinasyonlarıyla yanıt vermesini sağlayan bir algoritma ise en kritik görevi üstleniyor diyebiliriz.

Yazının Devamını Oku

Casus yazılımlara karşı neden savunmasızız?

16 Ağustos 2021
Casus yazılımlar, son yıllarda büyüyen bir endüstri haline geldi. Pegasus yazılımı, bu endüstri için endişelerin artmasına neden oldu.

Geçtiğimiz günlerde NSO Group’a ait olan Pegasus isimli casus yazılım gündem olmuştu. Pegasus büyük bir etki yaratmış olsa da casus yazılımların geçmişi aslında 1990’lı yıllara kadar dayanıyor. Casus yazılımlar, günümüzde ise binlerce kurumun yer aldığı devasa bir endüstri haline geldi.

Casus yazılım endüstrisinin temelinde web kameralarına erişmek, bilgisayar tuş vuruşlarını kayıt altına almak, konum verilerini toplamak gibi çeşitli gözetleme yöntemleri yer alıyor. Bu tür casus yazılımların takipçiler ve tacizci ortaklar tarafından kullanılması, giderek artan endişe verici bir sorun haline geliyor. Casus yazılımların geçmişinde çok büyük ölçekli olaylar yer alıyor. 2017'de, ABD Ulusal Güvenlik Ajansı'ndaki seçkin programcılardan oluşan gizli bir ekip, Eternal Blue isimli bir siber casusluk silahı geliştirmişti. Daha sonra Eternal Blue, Shadow Brokers isimli hacker topluluğu tarafından çalındı ve Dark Web’de satıldı. Bu yazılım, Ulusal Sağlık Sistemi (NHS) ve diğer yüzlerce kuruluşu hedef alan kötü şöhretli 2017 Wannacry fidye yazılımı saldırısının bel kemiğini oluşturacak kadar büyüdü. Casus yazılımlardaki son kötü vakalardan biri ise Pegasus oldu.

Peki Pegasus neden farklı?

Pegasus'un arkasındaki İsrail siber istihbarat firması NSO Group, casus yazılımlarının lisansını, yalnızca uluslararası suç ve terörle mücadele adına incelenmiş hükümet ortaklarına verdiğini iddia ediyor. NSO Group, dünyada basında çıkan iddialarla ilgili artık yorum yapmayacağını ve bunun “kötü ve iftira niteliğinde bir kampanya” olduğunu belirtiyor.

Ancak NSO Group'un kurucusu ve CEO'su daha önce "bazı durumlarda müşterilerinin sistemi kötüye kullanabileceğini" itiraf etmişti. Grubun casus yazılımını, yolsuzluk ve insan hakları ihlalleri gibi olaylardan dolayı sicili kötü olanların da aralarında bulunduğu 40 ülkeye sattığı göz önüne alındığında, Pegasus'un önemli ölçüde kötüye kullanıldığı ve basın özgürlüğünü, düşünce özgürlüğünü baltaladığı iddialarının temeli kuvvetli diyebiliriz.

ABD’de eski Ulusal Güvenlik Dairesi çalışanı Edward Snowden, hiçbir cihazın güvenli olmadığı bir dünyaya doğru ilerlediğimizi söylüyor. Casus yazılımların lisanslanma sürecinin Snowden’in belirttiği gibi kontrol altına alınması gerekiyor. Bunun için kurumsal casus yazılımların geliştirilmesi ve satışına ilişkin uygulanabilir kontroller hakkındaki önemli tartışmaların yeniden gündeme gelmesi büyük önem arz ediyor. Bu tartışmalar olmadan, Pegasus'un ve gelecekteki casus yazılım araçlarının mahremiyet için oluşturduğu tehdit, şimdiye kadar ortaya çıkan yüksek profilli hedeflerle sınırlı kalmayacak, hepimiz için bir tehdit olacak.

Yazının Devamını Oku

Veri bilimi otomotiv sektörüne güç sağlıyor

17 Temmuz 2021
Otomotiv devleri teknolojik altyapılarını güçlendirmek ve satışlardaki başarısını artırmak için veri biliminden faydalanıyor.

Otomotiv sektörü veri analizi ve büyük veriyle birlikte önemli bir dönüşüm yaşıyor. Otomotiv şirketleri, çeşitli sensörler tarafından toplanan çok sayıda değerli veriden yararlanarak tahmine dayalı analizler yapıyor. Üreticiler özellikle de kalite sorunlarını çözebilmek ve kullanıcı konforunu rahatlatmak, otonom sürüş teknolojisine geçebilmek, perakende satışlarındaki başarılarını artırmak için bu verileri topluyor.

Perakende satışlarını artırıyor

Veriler teknolojik altyapının geliştirilmesinde kullanıldığı gibi perakende de yoğun bir şekilde kullanılıyor. Birçok otomobil üreticisi, potansiyel alıcıların yerel bayiyi ziyaret etmek zorunda kalmadan araba satın almasına yardımcı olan sanal ve dijital showroomlar kurdu. Bu web siteleri, aracı özelleştirmenize ve yapılandırmanıza, bayinin müdahalesi olmadan aracı istediğiniz şekilde oluşturmanıza izin veriyor.

Artık müşterilerin araçlarını özelleştirip çevrimiçi satın alabilecekleri bu perakende modeli, otomobil üreticilerinin müşteri ihtiyaçlarını ve seçimlerini daha iyi anlamalarına yardımcı oldu. Örneğin Audi, kurumsal ve ürün bilgisinden çok daha fazlasını sunan bir web sitesi oluşturmak için Adobe ile ortaklık kurdu. Web sitesi artık Audi alıcıları, hayranları ve meraklıları için onlara satın alma tavsiyeleri, en son haberler, mevcut ve gelecek modeller, promosyon etkinlikleri ve aktiviteler sağlayan ve ayrıca yeni bir araba seçme, yapılandırma ve satın alma konusunda yardımcı olan etkileşimli bir platform haline geldi.


Araçlar için kestirimci bakım

Otomobiller; hızı, yakıt tüketimini, fren sürelerini, dönüş biçimlerini, motor performansını vb. sürekli olarak kaydeden ve ölçen birçok sensör ile donatılmış durumda. Toplanan bu veriler üreticilere gönderilerek, otomobilin farklı koşullar altında davranışları tespit edilir. Ayrıca bu veriler, otomobil üreticileri tarafından, otomobilin sahibini parça arızaları, sıvı seviyeleri, servis programları vb. hakkında uyararak kestirimci bakım sistemleri geliştirmek için kullanılır.

Yazının Devamını Oku

Giyilebilir cihazlarla gelen tehlike

5 Temmuz 2021
Günlük hayatı planlayan, fitness verilerinin takibini sağlayan, çocuklar için konum takibi sunan giyilebilir cihaz, bazı güvenlik sorunlarını beraberinde getiriyor.

Giyilebilir teknoloji pazarı, 2020'de dünya çapında satılan yarım milyar giyilebilir cihazla çok hızlı bir büyüme yaşadı. Bu cihazlar ve cihazlarda kullanılan uygulamalar, genellikle hastalıkları tespit etmek için sağlığımızı ve fitness hedeflerimize ulaşmamıza yardımcı olmak için antrenmanlarımızı izlediğini, zinde kalmamıza yardımcı olduğunu iddia ediyor. Ayrıca giyilebilir cihazlar, kullanıcıların güvenliklerini artırmak için çocukların konum bilgilerini de takip ediyor. Birçok çalışma, fitness takip cihazlarının ve uygulamalarının birçoğunun tıp uzmanları tarafından kullanılamayacak kadar yanlış ve yanıltıcı olduğunu, her türden giyilebilir teknolojinin acil düzenleme gerektiren güvensiz bir teknoloji olduğunu gösteriyor.

Bununla birlikte bu kadar çok verinin toplanması ve izlenmesi, güvenlik sorunlarını da beraberinde getiriyor. The UK Code of Practice for Consumer IoT Security raporu, giyilebilir cihazlarla ilişkili güvenlik risklerinin yanı sıra çocukların kullandığı “akıllı oyuncaklar” da ele alıyor. Raporda, özellikle çocuklara yönelik cihazların, en temel siber güvenlik önlemlerinden bile yoksun olduğu ve onları kötüye kullanıma açık bırakan endişe verici güvenlik eksiklikleri bulundu.

Fitness takipçileri ve kişisel veriler

Birçok fitness takip sistemi, antrenmanları haritalamak için kullanıcının konumuna ilişkin verileri kullanıyor. Ancak antrenmanlar bir uygulamaya yüklendiği ve herkese açık olarak poaylaşıldığı için veri hırsızları, kullanıcıların belirli bir zamanda nerede olabileceğinizi tahmin edebilir; tarih bazlı olarak koşu, bisiklet veya yürüyüş rotalarını kullanabilir. Bu güvenlik sorunu yalnızca antrenmanlarla sınırlı değildir.


Çocuklar için güvenli mi?

2025 yılına kadar 875 milyon dolarlık satış hacmine ulaşması beklenen çocuklar tarafından giyilmek üzere tasarlanan cihazlar daha da endişe verici. Bu saatler çocukları güvende tutmak, konumlarını takip etmek ve olası olumsuz durumlarda ebeveynleri uyarmak için piyasada bulunuyor. Çocuki belirli bir alanın dışına çıkarsa ve üzerindeki SOS tuşuna basarsa uyarı veriyor.

Yazının Devamını Oku

Baş hareketlerinden kişilik profili çıkarılabilir mi?

14 Haziran 2021
Yapay zekanın yüz ifadelerini analiz ederek duygu tespiti yapması artık alışılagelmiş bir teknoloji haline geldi. Peki yapay zeka baş hareketlerinden kişilik profili çıkarabilir mi?

Dijital gözetim sistemleri sadece birinin kim olduğunu belirlemekle kalmıyor. Birinin nasıl hissettiğini ve ne tür bir kişiliğe sahip olduğunu çözebiliyor. Hatta gelecekte bu kişilerin nasıl davranacaklarını bile tespit edebilecek seviyeye ulaştılar. Günümüzde kafa hareketlerini incelemek, bu bilgilerin kilidini açmakta kullanılan en önemli yöntemler arasında yer alıyor.

Japonya'da bu tür sistemlerin müşterileri arasında dünyanın önde gelen yüz tanıma sağlayıcılarından NEC, en büyük güvenlik hizmetleri şirketlerinden ALSOK, Fujitsu ve Toshiba gibi devler yer alıyor. Ayrıca Güney Kore'de polis sorgulamalarında kullanılmak üzere temassız bir yalan tespit sistemi olarak geliştiriliyor. Çin'de havaalanlarında, sınır geçişlerinde ve başka birçok yerde şüpheli kişileri tespit etmek amacıyla polisin kullanımı için resmi olarak onaylanmış sistemler kullanılıyor.

Vibraimage ise bu alandaki en önemli yapay zeka araçlarından biri diyebilirim. 2001 yılından beri Rus biyometrist Viktor Minkin tarafından şirketi ELSYS Corp tarafından geliştirilmeye devam eden yapay zeka, bir kişinin kafasının kaslardan ve dolaşım sisteminden kaynaklanan istemsiz mikro hareketlerinin veya “titreşimlerinin” video görüntülerini analiz ediyor. Böylelikle klasikleşmiş hale gelen yüz ifadeleri ile analizin ötesine geçiliyor.

Minkin, bu hareketlerin duygusal durumlara bağlı olduğu fikrini destekleyen iki teori öne sürüyor. Birincisi, vücudun denge ve uzamsal yönelimden sorumlu sisteminin psikolojik ve duygusal durumlarla ilgili olduğu fikrine dayanan bir “vestibulo-duygusal refleks” varlığı. İkincisi ise belirli duygusal-zihinsel durumlar ile kaslar tarafından harcanan enerji miktarı arasında doğrudan bir bağlantı kuran duyguların termodinamik modeli. Bu teorilere göre, yüzün ve başın istem dışı hareketi nedeniyle duygu, niyet ve kişiliği görünür kılıyor. VibraImage destekçileri de bu verilerin kişilik tipini belirlemek, suç işleme olasılığı daha yüksek olan kişileri tespit etmek veya milliyet ve etnik kökene göre istihbarat türlerini sınıflandırmak için kullanılabileceğine inanıyor. Ancak bu konuda yapılan araştırmaların azlığı ve makale sayısının azlığı göz önüne alındığında, teknolojinin geçerliliği için henüz erken aşamalarda olduğumuzu söyleyebiliriz.

Elbette VibraImage, bu türdeki tek sistem değil. Örneğin; Avatar ABD-Meksika sınırında ve iBorderCtrl AB sınırlarında test ediliyor. Bu sistemlerin her ikisi de göçmenler arasındaki aldatmacayı tespit etmek için tasarlanmış durumda.

Daha geniş algoritmik duygu tanıma endüstrisi, 2018'de 12 milyar dolar değerindeydi. Bu endüstrinin 2026 yılına kadar 37.1 milyar dolar değerine ulaşması bekleniyor. Yapay zekanın etik gelişimi etrafında kurallar oluşturma ihtiyacına dair artan küresel endişenin ortasında, bu tür açık algoritmik gözetim ve kontrol sistemlerine çok daha yakından bakmamız gerekiyor.

Avrupa Komisyonu'nun yakın zamanda duyurduğu taslak yapay zeka düzenlemeleri, yasa uygulayıcılar tarafından duygu tanıma sistemlerinin kullanımını “yüksek riskli” olarak sınıflandırıyor.

Yazının Devamını Oku

Ne kadar veri üretiyoruz? Ne kadar depoluyoruz?

24 Mayıs 2021
Dünyanın en değerli kaynağı haline gelen veri, teknolojinin gelişimine yön veriyor. Bundan yaklaşık 110 yıl sonra dijital veri üretiminin sürdürülebilirliği için gereken güç, bugünkü toplam güç tüketimini geçecek.

Mağara resimleriyle başlayan bilgiyi depolama çalışmaları, 40 bin yıl öncesine kadar dayanıyor. İnsanlar geliştikçe, diller ortaya çıktıkça ve kağıdın icadıyla bilgiyi saklama şeklimiz dönüşüme uğradı. Bin yıldan uzun süre önce Çin’de ilk basılı kitapların ortaya çıkması, bilgiyi saklamada yeni bir dönem başlattı.

Son 150 yıldaki teknolojik gelişmeler ise insanlık tarihini değiştirdi diyebiliriz. Transistörün 1947'de ve entegre mikroçipin 1956'da keşfedilmesinden bu yana, bir dönüşüm yaşandı. 50 yılı aşkın bir süredir ise benzeri görüşmemiş bilgi işlem gücü, kablosuz teknolojiler, internet, yapay zeka ve görüntü teknolojileri, mobil iletişim, ulaşım, genetik, tıp ve uzay araştırmalarında ilerlemeler yaşanıyor.

Dijital veri depolama teknolojileri; bilgiyi üretme, kullanma ve saklama şeklimizi de değiştirdi. Dijital depolamanın bilgi depolamak için kağıda göre daha uygun maliyetli hale geldiği 1996 yılı ise dönüm noktası oldu.

Manyetik depolama (HDD gibi), optik diskler (CD, DVD, Blu-Ray gibi) ve yarı iletken bellekler (SSD, flash sürücü gibi) dijital veri depolamada devrim yarattı. Yarı iletken bellekler, taşınabilir elektronikler için tercih edilirken, optik depolama çoğunlukla filmler, yazılım ve oyunlar için kullanıldı. Manyetik veri depolama ise kişisel bilgisayarlar ve veri sunucuları dahil olmak üzere yüksek kapasiteli bilgi depolaması için tercih edildi.



Yazının Devamını Oku