Tilkiye karpuz, arslana ney, hayvanları sev

BİR akşam üzeri annemin Çeşme’deki bahçesinin bir köşesine bir tilki gelip uzanmış.

Haberin Devamı

 


Her daim çiçeklere ve hayvanlara hayran olan, renklerine, tüylerine, şekillerine, desenlerine 3 yaşındaki çocuk gibi bıkıp usanmadan tekrar tekrar şaşıran annem, “Dur şimdi, hayvancağız kapımıza kadar gelmiş, belki de açtır” diye düşünüp, bahçenin öteki köşesine yemek bırakmış.
Tilki yemeği bir güzel silip süpürmekle kalmadığı gibi, ondan sonra yaklaşık 1 yıl boyunca her gün aynı saatte evin arkasındaki ıssız tepeden, payına düşenleri yemek için, annemin bahçesine geldi.
Tilkinin geliş saati yaklaştığında annemin, “Eyvah saat 7’ye geliyor” diyerek, elinde ne iş varsa bırakıp, kocası işten, çocukları okuldan aç gelecek bir kadının paniğiyle, tilkiye özel köfteler pişirdiğini, hatta karpuz bile kestiğini, benim de bu duruma içten içe içerlendiğimi (ta nerelerden ziyaretine geldik, bize böyle ihtimam gösterilmiyor bu evde, cık cık cık) bilirim.
Bu ıssız tilkinin, kış günlerinde kendi gibi ıssızlaşan sitede komşuya kahveye giden anneme defalarca eşlik ettiği, komşunun kapısında beklediği, sonra annemi eve bıraktıktan sonra tekrar dağlarına döndüğü de bütün sitede bilinirdi mesela.
Ayrıca, biz çocukken tek bir kare fotoğrafımızı çekmek aklına gelmemiş olan rahmetli babamın, biricik torunuymuşçasına tilkinin poz poz fotoğraflarını çekmesi de, ayrı bir yazının, ayrı bir kıskançlık hissiyatının konusu; düşün. Tilki o denli, sonradan başrolü kapan minik olduğu kadar da şımarık bir kardeşimiz gibi oldu.
Sonra bir de, Ferit Yavuz isimli bir neyzene röportaja gitmiştim yıllar önce. Eyüp Rami’deki evinin çatısındaki atölyesinde ney açıyor, harika ney üflüyor, İstanbul Maratonu’nu kendisiyle birlikte tamamalayıp sertifika almış köpeği de o sırada yanıbaşında kedisini emziriyordu.
“Ne kadar da anneme benziyorsunuz” demiştim ona. “Ah bakmayın şu an köpeğim ve kedimle konuştuğuma, içim Sevgili’nin ölümüne yanıyor aslında” demişti o da bana.
“Sevgili” dediği yıllar önce İstanbul Parkada Hayvanat Bahçesi’ne altı aylık süt kuzucuğuyken gelen bir arslanmış. Ormanların kralı olması gerekirken bir kafese tıkılan, insanların sopalarla hortumlarla dürtükleyip taşlar attığı, hırçınlaştıkça hırçınlaşan, hiç bir bakıcıyı istemeyen mutsuz bir arslan.
Ferit Yavuz ziyaretine gittiği arslanın haline çok üzülüp, belki hırçınlığı yatışır umuduyla aylar boyunca bıkıp usanmadan her gün karşısına dikilip, ney üflemeye başlıyor.
Sonrası “Yok artık” diyeceğiniz cinsten bir hikaye.
Ben de “Yok artık” dediğim noktada, Ferit Yavuz, Show TV ana haber bülteninde yayınlanan görüntüleri açıp izletti bana. Sevgili artık kocaman bir arslan olmuş. Kafeste hırlayıp gürlüyor. Derken kafesten içeri Ferit Yavuz giriyor, arslan üzerine atılıp resmen Ferit Yavuz’u kucaklıyor. Sonra köşedeki tabureye oturan Ferit Yavuz başlıyor neyini üflemeye. Arslan meditasyon yapan bir kuzu modunda, yere çöküp başlıyor uyuklamaya.
İzlediklerim karşısında tam da dudağım uçuklamışken “Bakmayı bileceksin” dedi Ferit Yavuz bana. “İşin puf noktası burada.”
Karşındaki insan ya arslan olsun, farketmez. Onun gözlerinin içine “iyi” bakacaksın.
Bu National Geographic tadındaki gerçek hikayeleri boşuna anlatmadım sana sevgili okur.
Şu soğuk havalarda, sokaktaki hayvanlar geliyor mu senin de aklına?
Bak mesela komşularım Deniz ve Atilla’ya... Fırtınalar kükrerken sokaklarda, evlerinin kapılarını açtılar tir tir titreyen birkaç sokak hayvanına.
Sen o kadarını yapamasan da en azından itip, kakma, uzaklaştırmaya çalışma, bir kap su koy ya da sadece “iyi” gözlerle bak onlara.
Böylece mutluluklar, mutluluklar gelsin sana da.

Yazarın Tüm Yazıları