Bilal Çelik

Hakaret davası nasıl açılır?

23 Aralık 2020
Hakaret suçu konusu ve mağduru bakımından bir kimseye, onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat edilmesi veya sövmek suretiyle saldırı gerçekleştirilmesiyle ortaya çıkar. Hakaret için mağdurun huzurunda veya mağdurun gıyabında ve fakat en az üç kişiyle ihtilat ederek (gıyapta hakaret) gerçekleştirilebilir.

Hakaret suçunun işlenmesi için tarafların aynı ortamda ve yüz yüze olmaları gerekmez telefon, e-posta veya bir aracı vasıtasıyla doğrudan doğruya mağdura yönelen hakaret fiilleri de huzurda hakaret sayılır. Hakaret suçu ile korunan hukuki değer kişilerin onur, şeref ve saygınlığıdır. Bir kimse için rencide edici, hakaret olmayan söz veya davranış başka bir kimse için onur ve şerefine yönelik saldırı niteliği taşıyabilmektedir.

Hakaret suçu kamu görevlisine karşı görevinden dolayı; dini, siyasi, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı, kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlere yönelik olarak işlenmesi durumunda verilecek olan cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.

Hakaret suçu günümüzde sıkça karşılaştığımız şekilde internet yoluyla da karşımıza çıkmaktadır. Sosyal medyada hakaret suçunun meydana geldiğini görebilmekteyiz.

Hakaret için mağdurun huzurunda veya mağdurun gıyabında ve fakat en az üç kişiyle ihtilat ederek (gıyapta hakaret) gerçekleştirilebilir. Gıyapta hakaret mağdur haricinde birlikte veya dağınık olmak üzere en az 3 kişiyle ihtilat ederek bu fiili meydana getirmesi gerekmektedir. Suçun fiilini oluşturan fail ihtilatı kasten gerçekleştirmelidir.

Hakaret suçu mağduru yaşayan bir kişinin dışında hayatta olmayan bir kişiye karşı da işlenebilir. Türk Ceza Kanunumuz bu durumu kişinin hatırasına hakaret olarak nitelendirmiş olup TCK 130’daki hükme göre “Bir kimsenin öldükten sonra hatırasına en az üç kişiyle ihtilat ederek hakaret eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” demektedir.

Hakaret suçunda ele alabileceğimiz son durum ise haksız fiile maruz kalan kişinin veya karşılıklı hakaret etme durumu içerisinde yer alan kişinin durumudur. Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza indirime tabi tutulabileceği gibi tamamen kaldırılabilir de. Bu durum mahkemenin kanaatine ve olayın içeriğine göre değişkenlik göstermektedir. Hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi halinde yine olayın içeriğine göre, taraflardan her ikisi veya yalnızca biri hakkında verilecek cezada indirim uygulanabileceği gibi cezanın kaldırılmasına da hükmedilebilecektir.

Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksamayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır.

Hakaret suçu mahkemelerin doğrudan veya hukuki olarak bilinen adıyla re’sen incelenecek konular değildir. Muhakkak mağdur olan kimsenin şikayette bulunarak konuyu yargıya taşıması gerekmektedir. Hakaret suçu ile ilgili yargılamalarla Asliye Ceza Mahkemeleri ilgilenmektedir.

Yazının Devamını Oku

AIDS ve iş hukuku

16 Aralık 2020
İş kanunumuz işçinin, işveren tarafından ayrımcılığa ve eşitsizliğe uğramaması adına düzenlemeler meydana getirmiştir.

İş kanunumuzda işçiye karşı dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik, siyasal düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebepler ile herhangi bir şekilde ayrımcılık yapamayacağı vurgulanmıştır.

İşverenin, işçinin AIDS olması sebebiyle işten çıkarma hakkı var mıdır?

İşverenin işçiyi haklı sebeplerle işten çıkarabilmesi durumları kanunumuzda yer verilmiştir. Bu durumlar arasında yer alan ‘’İşçinin kusurlu davranışı sonucu hastalanması veya sakatlanması’’ hali de yer almaktadır. Kanun burada da ‘üç iş günü veya bir ayda beş iş gününden fazla doğacak devamsızlığa uğraması’’ durumlarını aramaktadır. Belirttiğimiz bu şart gerçekleşmeden işçinin işten çıkarılması söz konusu olamayacaktır. Ayrıca işçinin gerekli tüm özeni gösterdiğini ispat etmesi durumunda da işveren bu fesih yoluna başvuruda bulunamayacaktır.

Belirtmekte fayda var ki işveren tarafından ‘eşitlik’ ve ‘ayrımcılık yasağına’ aykırı şekilde gerçekleştirilen her türlü durumda feshin geçersiz kılınması mümkündür.

İşe alım sürecinde işverenin HIV testi isteme hakkı var mı?

İş kanunumuz bazı iş durumlarında işveren tarafından sağlık raporu vb. alınarak işçinin işe başlatılabileceğini kabul etmiştir. Ancak bu durumun temelinde iş ile ilgili haller değil de ayrımcılık ve eşitliğe aykırılık teşkil eden durumlar söz konusu ise bu durumda işveren işçiden herhangi bir şekilde rapor talep edemeyecektir. Özel hayatın gizliliği ilkesi Anayasal bir haktır ve bu şekilde bir ihlalin gerçekleşmesi söz konusu olamayacaktır.

Anayasa Mahkememiz 2017 yılında vermiş olduğu bir kararda eşitlik ilkesi, maddi ve manevi varlığın korunması, özel hayata saygı ilkeleri kapsamında değerlendirme gerçekleştirmiştir. Yargılama sonucunda da başvurucunun talebi doğrultusunda kimliğinin gizlenmesi ile birlikte hakkında maddi manevi tazminat verilmesi şeklinde hüküm getirilmiştir.

İş sözleşmesi yalnızca AIDS olduğu dolayısıyla feshedilen kişinin vakit kaybetmeksizin hukuki yollara başvurarak başta ayrımcılık, özel hayatın gizliliğinin ihlali, eşitliğe aykırılık gibi Anayasal haklarından dolayı sonra da iş sözleşmesi kapsamında var olan haklarının kendisine verilmesini talep etmesi gerekmektedir.

Yazının Devamını Oku

Siber dolandırıcılığa karşı nelere dikkat edilmeli?

8 Aralık 2020
Covid-19 salgınının hayatımıza girmesiyle birlikte yalnızca ülkemizde değil dünyada online alışveriş çılgınlıkları oluştuğunu görmekteyiz. İnsanlar evlerinden çıkamadıkları bu dönemde internette buldukları çoğunlukla indirim sloganlarının cazibesine kapılıp alışveriş yapmaktadırlar.

Siber dolandırıcılıkta en sık karşılaştığımız durum sahte internet siteleri açılarak akla mantığa sığmayacak derecede düşük fiyatları alıcıya göstererek bir an evvel alıcının kredi kartı bilgilerini elde etme maksadıdır. Bu şekilde elde edilen kredi kartı bilgilerinin ardından siber dolandırıcılar kartta bulunan bütün parayı kendi yollarıyla çekerek sırra kadem basmaktadırlar. Konu ile alakalı Türk Ceza Kanunumuzun 245.maddesinde yer alan banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması‘’… kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası olmaksızın bunu kullanarak veya kullandırarak kendisine veya başkasına yarar sağlarsa, üç yıldan altı yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.’’ demektedir.

Siber dolandırıcılar tarafından meydana getirilen bir diğer kanuna aykırılık ise kişisel verilerin hukuka aykırı şekilde kaydedilmesidir. Türk Ceza Kanunumuzda 135.maddede getirilen düzenlemeye göre hukuka aykırı yollarla kişisel verilerin kaydedilmesi durumunda suçu işleyen kimseye verilecek olan ceza bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıdır.

Tüketiciler paralarını geri alabilir mi? Bu durumda nasıl bir yol izlenmeli?

Siber dolandırıcılığa maruz kalan kimselerin paralarının geri alınabilip alınamaması dolandırıcılık türüne göre farklılık arz etmektedir. Öncelikle değerlendirme yaparken banka üzerinden paranın çekilip çekilemediğine göre farklılık arz edecektir. Banka tarafından işlemin iptal edilebilir olduğu durumlarda acilen banka ile iletişime geçilerek işlemin iptali sağlanabilir. Ancak CVC kodu veya SMS gibi doğrulama kodları olmadan dolandırıcılığa maruz kalındığı durumlarda ise paranın geri alınması zorlaşacaktır.

Adli kolluk tarafınca siber dolandırıcılığın ve failin tespit edilmesi ile birlikte de oluşan zarar dolayısıyla faile başvuruda bulunulabilecektir.

Siber dolandırıcılıktan kendimizi nasıl koruyabiliriz?

Öncelikle bilinen ve güvenilirliği test edilmiş sitelerden alışveriş yapmaya özen gösterelim. Alışveriş yapmak istediğiniz sitenin size mağduriyet yaratıp yaratmayacağından emin olun. Eğer bir sanal kart sahibi değilseniz sanal kart edinmenizde fayda vardır.  Kredi kartı veya banka kartı yerine geçen sanal kartlar, siber dolandırıcılığa karşı güvende olunmasına yardımcı oluyor. Size ulaşan her linke tıklamamanız, tıklasanız da orijinal site olduğundan emin olmanız gerekmektedir. Bununla birlikte bilinir ve güvenli olan mağazaların uygulamalarından alışveriş yapmaya özen gösterilmelidir. Uygulamalar web sitelerinden daha izole bağlantılar olduğu için kişisel verilerinizin ele geçirilmemesi açısından daha güvenlidir. Eğer site üzerinden alışveriş yapmakta ısrarlıysanız, alışveriş yaptığınız sitenin başlığına bakarak işlem yapmak gereklidir. Güvenilir olmayan veya eksik isimli sitelerden yapılan alışverişler siber saldırıya daha elverişli bir ortam oluşur ve verileriniz siz farkında olmadan çalınabilir. Son olarak; İki aşamalı kimlik doğrulama yöntemi kullanmaya da özen gösterilmelidir. Yapılan alışverişlerde SMS doğrulaması gibi bankayla entegreli işlemleri tercih etmekte fayda bulunmaktadır.

Yazının Devamını Oku

İş hukukunda Covid-19 kapsamında getirilen düzenlemeler

27 Ekim 2020
Covid-19’un etkilerini azaltmak için tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de birtakım düzenlemeler meydana getirilmektedir. Çalışan hemen hemen her kesimi olumsuz etkileyen pandemi sürecinde devletler kısıtlamalarla veya normal zamanın aksine serbestliklerle bu dönemin üstesinden gelmeye çalışmaktadır.

Ülkemizde de pandeminin etkilerini en aza indirmek için iş sektörüne dair çıkarılan genelge süresi uzatılarak oluşabilecek haksızlıkların ve olumsuzlukların önüne geçilmeye çalışılmaktadır.

17 Nisan 2020 tarihinde Covid-19’un olumsuz etkilerinin önüne geçilebilmesi için yapılan düzenlemede her türlü iş sözleşmesinin ahlak ve iyi niyet kural ihlalleri veya süreli işler haricinde işveren tarafından feshedilmesi yasaklanmıştır. İşveren eğer bu süre dahilinde işçisini belirtilen haller dışında işten çıkartırsa yaptırıma tabi tutulacaktır. İlgili düzenlemede Covid-19 salgını süresince 17 Nisan 2020 tarihinden sonra işçisini işten çıkarak işverene her işçi için fiilin işlendiği tarihteki brüt ücret tutarında idari para cezası verileceği düzenlemede belirtilmiştir.

Meydana getirilen düzenlemede işverene de birtakım haklar tanınmıştır. Belirtilen sürelerin ardından işveren işçisini tamamen veya kısmen olabilecek şekilde ücretsiz izne ayırma hakkına sahip olacaktır. İşçinin ücretsiz izne ayrılması, işçiye sözleşmeyi haklı sebeple fesih hakkı da vermeyecektir.

İşverenin işçiyi ücretsiz izne ayırabilmesi de süre şartına tabi tutulmuştur. Bu düzenlemeye göre işveren üç aylık süreyi geçmemek üzere işçiyi tamamen veya kısmen ücretsiz izne ayırabilir.

Söz konusu düzenlemede yer alan birinci ve ikinci fıkralardaki hükümleri Cumhurbaşkanı her defasında en fazla üçer aylık sürelerle 30/6/2021 tarihine kadar uzatmaya yetkilidir. 

Yapılan son düzenleme“22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununun geçici 10’uncu maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında belirtilen sürelerin 17/9/2020 tarihinden itibaren iki ay uzatılmasına, mezkur kanunun geçici 10’uncu maddesinin dördüncü fıkrası gereğince karar verilmiştir” şeklinde Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

Yazının Devamını Oku

İnternet yoluyla işlenen cinsel taciz suçu

21 Ekim 2020
İnternet ortamının ve giderek çeşitlenen sosyal medya kullanımının artışıyla birlikte pek çok olumsuzluklarına da şahit olmaktayız. Gündelik hayatta karşılaşması mümkün olmayan kişiler dahi sosyal medya adresleri üzerinden birbirlerine rahatlıkla ulaşabildikleri için dezavantaj yaratabilecek birçok olayla da karşılaşmaktayız.

Cinsel taciz suçu Türk ceza kanunumuzda bilinenin aksine fiziksel bir yaklaşım olarak değil; sözlü girişim, sarkıntılık boyutu olarak nitelenmiştir. İnternet yoluyla cinsel taciz suçunun işlenebilmesi de herhangi bir sosyal mecra üzerinden yazılı, sözlü, görsel, video veya cinsel maksat taşıyan ve karşı tarafın iradesi dışında gelişen her türlü olay ile kabul edilebilir.

İnternet üzerinden sosyal medya adresi fark etmeksizin (Whatsapp, Twitter, Instagram vb.) iletişimin olduğu her sitede cinsel taciz suçunun işlendiğine şahit olabilmekteyiz. Burada dikkat edilmesi gereken husus sözün, hareketin veya davranışın karşı tarafın rızası olmaksızın cinsel yönelim mahiyetinde bir anlam ifade etmesidir. Mesaj yoluyla söylenen sözün cinsel anlamda nitelendirilmesi, fotoğraf veya video yolu ile müstehcen ya da cinsel maksatla gönderilmiş olması gerekmektedir.

Ahlak kurallarına aykırı olmamak kaydıyla tanışma isteği, iltifat hatta evlilik teklifi cinsel taciz suçunun şartlarını sağlamaz. Bu gibi hallerde harekette bulunan taraf cinsel bir yönelim içerisinde olmadığı için cinsel taciz suçu kapsamına girmez.

Cinsel taciz suçunun tanımına ve cezasına Türk ceza kanununun 105.maddesinde yer verilmiştir. İlgili kanun hükmüne göre “Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikayeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına hükmolunur.’’ Ancak kanun bununla birlikte madde devamında nitelikli hallere de yer vermiştir. Nitelikli hal olan ‘’Posta veya elektronik haberleşme araçlarının sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle’’ cinsel taciz suçunun işlenmesi halinde cinsel taciz suçunda verilecek olan ceza yarı oranda artırılır. İlgili maddede cinsel taciz suçunun çocuğa karşı işlenmesi halinde de cezanın ağırlaştırılacağına yer verilmiştir. TCK md 105 devamında ‘’fiilin çocuğa karşı işlenmesi halinde altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur’’ şeklinde düzenleme meydana getirilmiştir.

Cinsel taciz suçuna maruz kalındığı takdirde bunu en yakın idari birim ile paylaşarak şikayet yoluna başvurmak gerekmektedir. İnternetin sağladığı kolaylıkla bu suçun işlenmesi halinde şikayete gerek kalmaksızın ilgili mercii tespitin ardından re’sen cinsel taciz suçunu incelemekle yükümlü olacaktır. Mail yoluyla veya sosyal medya adresleri üzerinden taciz suçunun ilgili birimlerce öğrenilmesinin ardından re’sen inceleme başlayacak olsa da suçun tespiti açısından söz konusu hareketlerin ilgili birimlere bildirilmesi büyük önem arz etmektedir.

Yazının Devamını Oku

İnternet alışverişinde para iadesi nasıl alınır?

7 Ekim 2020
İçinde bulunduğumuz dijital çağ, bize her konuda birçok avantaj sağlamaya devam ediyor. Bunlardan biri de alışveriş yaparken dijital imkanlardan yararlanıp tek tıkla bütün ihtiyaçlarımızın kapımıza gelmesi.

Günümüzde online alışveriş avantajından hepimiz faydalanmaktayız. Özellikle Covid-19’un bizi evlere hapsetmesiyle birlikte online alışveriş gündelik hayatımızın bir parçası oldu. Peki online alışverişte satın almak kadar, aldığımız üründen caymak da kolay mıdır? Para iadesi hangi süre içinde ve ne şekilde olmalıdır?

Bu konuda “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun” ve bu kanunla bağlantılı ikincil düzenlemeler ile tüketici kapsamlı bir şekilde korunmuştur. Almaktan vazgeçtiğiniz, beğenmediğiniz ya da anlatılandan farklı bir ürün elinize ulaştığında alışveriş yapmaktan cayma ve para iadesi talep etme hakkına hangi şartlarda ve durumlarda sahip olduğumuzu hep birlikte öğrenelim.

Öncelikle para iadesi sahip olduğumuz cayma hakkının bir sonucudur. Tüketici için cayma hakkı en büyük güvence niteliğindedir. Tüketicinin cayma hakkı TKHK md:48 kapsamında belirli bir süre şartına tabi tutulmuştur. Buna göre; mal satışları bakımından taahhüt edilen süre her halükârda 30 günü geçemez. Satıcı veya sağlayıcının bu süre içinde edimini yerine getirmemesi durumunda tüketici sözleşmeyi feshedebilir.

Cayma hakkı, tüketicilere satın aldıkları üründen 14 gün içerisinde hiçbir şarta bağlı olmaksızın iade edebilme imkânı sunar. Tüketici, 14 gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin sözleşmeden cayma hakkına sahiptir.  Tüketicinin cayma hakkını kullandığı tarihten itibaren, satıcı 10 gün içerisinde aldığı toplam bedeli tüketiciye iade etmek durumundadır. Ayrıca içinde bulunduğumuz pandemi sürecinde satılan üründe stok olmaması nedeniyle siparişin teslim edilmesi imkansızlaştığında satıcı tüketiciye durumu 3 gün içinde yazılı olarak bildirmeli ve bedeli iade etmelidir. Bazı tedarikçiler ise sattıkları ürünlere para iadesini kısıtlayıcı nitelikte ibareler koymaktadır. Uygulamada bazı satıcıların “İade yoktur”, “Sadece beden değişimi” şeklindeki yaklaşımları hukuk dışı, tüketicinin haklarını ihlal edici niteliktedir.

Ayıplı mal durumunda para iadesi bakımından izlenecek yol ise şu yöndedir;

Eğer açık bir ayıp söz konusu ise; yani ilk bakışta hemen fark edilecek, gözle görülür bir sorun veya hasar varsa, tüketicinin otuz gün içerisinde durumu satıcıya bildirmesi gerekmektedir, aksi halde tüketici malı ayıplı kabul etmiş sayılır. Süresi içerisinde malın ayıplı olduğunu satıcıya bildiren alıcı ilgili haklardan, yalnızca bir tanesini kullanma hakkına sahip olunmasına riayet edilerek ürünün iadesini, ayıpsız olan bir ürünle değiştirilmesini ya da ayıp oranında satıcıdan indirim yapmasını talep edebilir. Ve yine bu ayıplı ürün dolayısıyla başka bir ürün veya bir kimse zarar görmüşse; tüketici, satıcıdan tazminat talep edebilir.

Eğer üründeki ayıp veya kusur ilk bakıldığında fark edilecek durumda değil ise diğer bir ifadeyle gizli ayıp denilen durumlarda da ayıp mevcut olabilir. Böyle bir ayıpta; tüketicinin hakları, teslimden itibaren iki yıl boyunca korunmaktadır ve tüketici, açık ayıpta sahip olunan hakların aynısına sahiptir. Bu noktada önemli husus; ürünün kullanma talimatına uygun kullanılmasıdır. Örneğin bir ayakkabının ilk alındığında sağlam gözükmesine rağmen kullanım talimatlarına uyarak kullandığı halde birkaç kez giyildikten sonra dikişlerinin açılması ve kullanılamaz hale gelmesi gizli ayıp niteliğindedir ve bu durumda tüketici yasal haklarını kullanabilir.

Yukarıda belirttiğim gibi ayıp durumları birden fazla şekilde karşımıza çıkabilir ve bu durumlarda başvurulabilecek yasal yollar mevcuttur. Tüketici mahkemeleri ile birlikte genel itibariyle bu gibi davalara sözleşmeden kaynaklanan haller olduğu için asliye hukuk mahkemeleri görevli mahkemeler olacaktır.

Yazının Devamını Oku

Koronavirüs nedeniyle eğitim verilemeyen dönemin ücretinin iadesi gerekmez mi?

23 Eylül 2020
Koronavirüsün hayatımıza girmesiyle birlikte birçok alanda aksaklıklar yaşandı ve dönem dönem hayat durma noktasına geldi. Pandeminin etkilerinin en çok hissedildiği alanlardan biri ise eğitim alanıdır. Dünya çapında online eğitim sistemine geçtiğimiz bu zorlu dönemde, akıllara bazı sorular gelmektedir.

Birçok öğrenci özel okullarda paralı eğitim görmektedir ve pandeminin eğitime olan olumsuz etkisinden maddi açıdan da etkilenmektedirler. Online uzaktan eğitimin yüz yüze eğitime göre kıyaslanamayacak kadar eksiklikleri bulunduğu tartışılmaktadır ve özel okullara kayıtlı öğrenciler ve veliler ise bu durumda ödedikleri meblağların karşılığını alamadığı sebebiyle para ödemekten kaçınmak istemekte veya ödemelerde belirli bir indirim talep etmektedir. Her ne olursa olsun yaşadığımız bu zorlu süreçte en önemli olgunun anlayış ve hakkaniyete uygun hareket etmek olduğu unutulmamalıdır.

Özel eğitim kurumlarına yapılan ödemelerin geri alınmasında veya gelecek dönemler için ödenecek miktarların ne olacağıyla ilgili durumlarda değerlendirilecek ölçüt ise Covid-19 salgınının mücbir sebep sayılıp sayılmayacağıdır. Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlaline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır. Deprem, sel, yangın, salgın ve hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.

Bu tanımdan hareketle içinde bulunduğumuz pandemi sürecinin bir mücbir sebep hali olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Covid-19 salgınını bir mücbir sebep olarak kabul ettiğimiz takdirde, eğitim ve öğretim hizmetlerini veren kurumların bu hizmeti ifa etmekten kaçınabileceği, tüketicilerin ücretini ödemek suretiyle dahi mücbir sebebe dayanan hizmet vereni ifaya zorlayamayacağı, diğer taraftan ise mücbir sebebin varlığı sebebiyle tüketicinin de hizmeti almaya ve ücret ödemeye zorlanamayacağı kabul edilmelidir. Bu durumda mücbir sebep hükümlerinin her iki tarafa da eşit haklar ve kolaylıklar sunduğunu anlayabiliriz.

Eğitim sistemini uzaktan eğitim yöntemine geçiren eğitim kurumları, eğitim yükümlülüğünü sözleşme ve mevzuata uygun bir şekilde yerine getiriyorsa hizmetten yararlanan tüketiciler ancak hizmete bağlı olarak satılan diğer yan ve ek hizmetlerin iadesini, olayına özgü ve uygun olacak şekilde isteyebilecektir. Örneğin, eğitim ücretlerinin yemek, barınma, eğitim gibi toplu olarak verildiği özel eğitim kurumu tarafından, yurt ücreti, yemek ücreti, servis ücreti de tahsil edilmişse verilmeyen bu ek ücretlerin iadesi yapılması gerekir. Bu ödemelerin yapılmadığı durumlarda ise kurumlar bu ücretlerin ödenmesini talep edemeyecektir.

Bazı eğitim çeşitlerinde ise ifa imkansızlığından kaynaklanan durumlar söz konusu olmaktadır. Örneğin okul öncesi eğitimde online şekilde telafi mümkün olmamaktadır ve böylece ifa imkansızlığı gündeme gelmektedir. Bu durumda yapılması gereken ise ifa imkansızlığından ötürü eğitim kurumuna para ödenmemesi ve eğer ki para yılın başında toplu olarak ödendiyse, eğitim alınmamış ayların bedelinin tüketiciye geri verilmesidir.

Uzaktan eğitimin ödenen eğitim ücretlerine etkisi de dikkate alınarak, tüketicilerin ücret iadeleri için eğitim ve öğretim kurumlarına başvurabilmeleri mümkündür. İadelerin yapılmaması halinde parasal sınırlar dikkate alınarak il ve ilçe tüketici hakem heyetleri ile tüketici mahkemeleri nezdinde haklarını arayabilirler.

Yazının Devamını Oku

Koronavirüs bulaştıranlara dava açılır mı?

18 Eylül 2020
Koronavirüsün hayatımıza girmesiyle birlikte terminolojimize ve yaşantımıza pek çok yenilik girmiş durumda. Hasta olmayanların da muhakkak önlem alması gerektiği şu dönemlerde hastalığa yakalanan kişilerin davranışlarına ekstra özen göstermeleri gerekmektedir.

Türk Ceza Kanunumuz olası durumlara karşı bulaşıcı hastalıklarla işlenebilecek suçlar kapsamında bir düzenleme de meydana getirilmiştir. Kamu sağlığına karşı işlenen suçlar başlığı altında hazırlanan TCK 195. maddeye göre karantina şartlarına uyulup uyulmaması cezai şart meydana getirebilir. TCK 195. maddede ceza verilecek kişi “Bulaşıcı hastalıklardan birine yakalanmış veya bu hastalıklardan ölmüş kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymayan kişi” şeklinde tanımlanmıştır. Koronavirüse yakalanmasına rağmen ilgili kurumlarca belirtilen karantina tedbirlerine uymayan kişiler hakkında kanunumuz iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağını belirtmiştir.

Koronavirüse yakalanan kişinin yapılan testler sonucu hastalık taşıdığını bilmesi veya hastalık belirtileri göstermesine ve bunu yayabileceğini bilmesine rağmen gerekli tedbirleri almaması ve karantina şartlarına uymaması neticesinde virüsü yayan kişi hakkında ölüme sebep olması halinde insan öldürme suçu (olası kast veya olayın şartları taşıması halinde doğrudan kast ile), hastalık derecesinde kalmış ise yaralama suçu kapsamında ceza verilebilecektir. Virüsü bilerek ve isteyerek yaydığı durumlarda karşı tarafın virüsü kapması neticesinde risk grubu kişilerden olduğunu biliyorsa ancak virüs bulaşması sonucu kişi ölmediyse bu durumda da kasten yaralama suçu ve hatta duruma göre insan öldürmeye teşebbüs suçu kapsamında değerlendirme yapılabilecektir.

Koronavirüse yakalanmış olduğu test sonucu sabit olan kişilerin bilinçli şekilde virüsün yayılması, belirli kişilere bulaşması için hareketlerde bulunması halinde ve meydana getirilen fiil sonucu koronavirüs bulaştığı durumlarda virüsü yayan kişi kast ile bu suçu işlemiş olacaktır. Kasten yaralama suçu bakımında TCK’da düzenlenen hüküm bakımından virüs yayılması kişi ölmese dahi sağlığının bozulmasına sebep olduğu için yaralama suçu kapsamında değerlendirilebilecek ve TCK 86’daki hükümler uygulanabilecektir.

Eğer kişi koronavirüs testi yaptırmamışsa ancak birtakım belirtiler gösteriyorsa (ateş, şiddetli öksürük ve uzmanlarca bildirilen diğer belirtiler) ya da son günlerde iletişime geçtiği kişilerin yaptırdıkları koronavirüs testleri pozitif olmasına rağmen gerekli önlemleri almayarak virüsün yayılmasına sebebiyet veriyorsa bu durumlarda meydana gelen yaralanma ve ölümler taksirle işlenmiş kabul edilir ve TCK’daki ilgili hükümlerce cezai yaptırımlara tabi tutulacaktır.

Tüm bunların yanı sıra koronavirüse yakalanan kişilerin karantina tedbirlerine aykırı hareketlerde bulunmaları ve hatta hastanelerden kaçabildiğini gördüğümüz durumlarda genel güvenliği tehlikeye sokma suçunu oluşturmuş olacaklardır.

Koronavirüse yakalanan kişiler tedbirlere ve uyarılara uymamaları halinde belirttiğimiz bu suçları işleyebileceklerdir. Eğer koronavirüse yakalanan bir kişi, bir hareketiyle belirttiğimiz bu suçlardan birden fazlasına yol açarsa bu bakımdan ayrı ayrı ceza almayacaktır. Fikri içtima kurallarına göre; tek fiil ile birden fazla suç işleyen korona virüsü yayan kişi hakkında meydana getirdiği suçlardan hangisi daha ağır yaptırımı sağlıyorsa o hüküm yerine getirilecektir.  

Koronavirüs bulaştıran kişilere karşı meydana getirilebilecek cezai yaptırımlar bunlar olmakla birlikte olayın şartlarına göre veya ilerleyen zamanlarda ortaya çıkacak yeni durumlara göre değişkenlik gösterilebilir. Koronavirüse karşı kişisel ve ilgili makamlarca alınan önlemlere uyularak hareket edilmesi hem bireysel olarak hem de toplum olarak çok büyük önem arz etmektedir.

 

Yazının Devamını Oku