The Gentlemen’de oynamak  terapi gibiydi

Ünlü İngiliz yönetmen Guy Ritchie’nin kadrosunda yıldızlar barındıran filmi “The Gentlemen”, 14 Şubat’ta vizyonda. Aksiyon ve eğlence türündeki yapım, bir suç baronunun işleri bırakmaya karar vermesiyle yerini kapmak için birbirleriyle yarışan gangsterlerle baş etmesini anlatıyor. Başrol oyuncuları Henry Golding ve Hugh Grant’la filmi New York’ta konuştuk.

Haberin Devamı

The Gentlemen’de oynamak  terapi gibiydi

Henry Golding: Gangster rolünü çok sevdim

 “The Gentlemen” son zamanlarda izlediğim en eğlenceli suç-gerilim ve komedi filmi. Karakteriniz Dry Eye fırsat kollayan, ortam elverişli olduğu anda da gücü ele alan biri. Fırsatını kollayıp harekete geçtiğiniz bir an deyince aklınıza ilk ne gelir?

- John Chu’nun “Çılgın Zengin Asyalılar” filmi için bana ulaştığı ve ilk konuştuğumuz an... O aşamada kafamda çok fazla tereddüt vardı. Çünkü aktör değildim. Mesleğim gazetecilikti. Muhabirlik yapıyordum. John beni kendime getiren tokatı attı. Nasıl muazzam bir fırsat ile karşı karşıya olduğumu fark ettirdi. Geleceğimi yeniden şekillendirmek için verilen fırsatı geri çevirmedim. Hâlâ da o fırsatın verdiği başka fırsatlarla geleceğimi şekillendir-meye devam ediyorum.

Haberin Devamı

 “Çılgın Zengin Asyalılar” filminden hemen sonra “A Simple Favor” ve “Last Christmas”da yer aldınız. Şimdiyse “The Gentlemen”. Üçü de
Hollywood’daki yerinizi daha da sağlamlaştırdı...

- Evet. Benim için de tahmin edilemez bir yolculuktu. Fırsatı yakalayınca üzerine atlamak ve karşınıza çıkan tüm zorluklara rağmen devam etmek gerekiyor. Çok düşünmeden akışına bırakmaktan korkmayın. Geçtiğimiz ay New York’ta filmin basın turunda tüm ekiple pizza yemeğe gittik.

 Evet, o gecenin fotoğraflarını  sosyal medyada gördüm.

- Pizzacıdayken aklımdan geçen tek şey, “Burada ne işim vardı”. Nasıl olur da o insanlarla bir arada olabilirdim. (Guy Ritchie, Matthew McConaughey, Collin Farrell, Hugh Grant) Açıklaması zor sadece çok tuhaf.

The Gentlemen’de oynamak  terapi gibiydi

EŞİM KADINLARIN İLGİSİNDEN RAHATSIZ OLUYOR

 Peki son iki yılda değişen hayatınız evliliğinizi, eşinizi nasıl etkiledi?

- Bu durumla başa çıkmak, hiç bitmeyen bir meydan okuma gibi... 2018’de “Çılgın Zengin Asyalılar”da ekranda tamamen yeniydim. Kimse kim olduğumu bilmiyordu. New York’ta yürümek sorun olmuyordu. Gerçi hâlâ da sorun olmuyor. Ama artık bulunduğum ortamlarda tanınıyorum. Eşimi nasıl etkilediğine gelirsem; onun hangi noktalarda endişe ettiğini anlayabiliyorum. Beni artık tanımadığı insanlarla paylaşması gerektiğini fark etti. Onun için kolay bir şey değil. Çünkü evlendiğimizde böyle bir durum söz konusu değildi. Tanınmıyordum. Başa çıkması ve alışması biraz zaman aldı. Artık iyi idare ediyor. Benimle ilgili konularda benden daha dikkatli.

Haberin Devamı

◊ Bir davettesiniz ve kızlar size ilgi gösteriyor, eşiniz sakin davranıp sonra mı tepki verir?

- Anında yumruğu kafama indirir. (Gülüyor) Şaka şaka... Eşimle 23 yaşımdayken tanıştım. Şöhreti başka hiç kimseyle paylaşmak, yaşamak istemezdim. Çünkü eşim kim olduğumu, nereden geldiğimi, en iyi bilen kişi. Kadınların ilgisine gelirsem, her kadın gibi o da küçük de olsa rahatsızlık duyuyor diye düşünüyorum.

◊ Eşiniz Singapur’da siz New York ve Londra’da yaşıyorsunuz değil mi? Gece dışarıdayken “Hâlâ dışarıda mısın?” mesajları geliyor mu?

- Tabii ki geliyor. Her evlilikte olduğu gibi... Şimdi herkesin söylediğinin aksine bir şey söyleyeceğim. Bence uzak mesafe ilişkiler daha uzun ömürlü ve daha sağlıklı oluyor. Tabii eğer güven üstüne kurulmuşsa. Eşimle temellerimizi en baştan sağlam attık. Tabii ki beni kıskanıyor, mesajlar yolluyor. Ben de onu kıskanıyorum. Çok güzel bir karım var.

Haberin Devamı

 Türk yemekleri için İstanbul’a geldim

 Londra’da büyüdünüz. Londra’ya ilk defa gitmiş birine ilk tavsiye edeceğiniz yer neresi?

- Gitmeyi en sevdiğim yer Tate Modern Müzesi. Hele günlerden pazartesiyse daha iyi olur. Çünkü en sakin olduğu gün. Bu arada ben Doğu Londra’da büyüdüm. Genelde Pakistan ve Bangladeşlilerin yaşadığı yer. Harika köri evleri ve Türk restoranları var. Londra’da neredeyse tüm Türk restoranlarında yemek yedim. Yetmedi iki kere İstanbul’a gittim. Çok seviyorum Türk yemeklerini. Geçen sene “Last Christmas” ve “The Gentlemen”in çekimleri için tekrar oralara gitme şansım oldu.

◊ Çekimler aynı anda mıydı?

- Evet, aynı andaydı. Bir sabah uyanıp “Last Christmas”daki Tom Webster oluyordum, diğer sabah “The Gentlemen”deki Dry Eye. Bazı sabahlar “Bugün acaba kimi oynuyordum?” diyordum.

Haberin Devamı

◊ Birbirine tamamen zıt iki karakter. “The Gentlemen”deki rolünüzde içinizdeki gangster’ı nasıl ortaya çıkardınız?

- Bu rol terapi gibiydi. Oynamak çok hoşuma gitti ve düşündüğümden de kolay oldu. Bu tür hayatların içine rol için bile olsa girmek, onlardan biriymiş gibi yapmak... Yalan konuşamam, çok sevdim. Fırsat olursa yeniden bu tarz gangster rollerinde yer almak isterim.

 Hugh Grant: Hep kendi paramı kazandım

 Filmin adından yola çıkarak sorarsam sizin için centilmen kimdir? Nasıl tanımlarsınız?

- Centilmenliğin ince çizgili, jilet gibi takım elbise giyip cebine karanfil koyan kişilerle alakası yok. Kendi hayatımdan örnek vermem gerekirse borcuna sadık bir adam centilmendir. (Gülüyor)

Haberin Devamı

◊ Neden böyle dediniz?

- Çünkü şaşırtıcı sayıda çok kişiye inandım ve borç verdim. Ne oldu, o paraların hepsi gitti. Bir daha görmedim. Geri ödeyen sadece birkaç kişi var. Saygı duyuyorum o insanlara. İşin özeti centilmenlik attığın yumruk, giydiğin takım elbise ile olmuyor...

◊ Para sizin için ne kadar önemli? Sizi baştan çıkarıyor mu?

- Maalesef evet. Para sahip olunması güzel bir şey. Baştan çıkartmadığı kimse var mı? Bu arada zengin ve ayrıcalıklı bir ailede büyümedim, hep kendi paramı kazandım.

The Gentlemen’de oynamak  terapi gibiydi

◊ Kulağa öyle gelmiyor ama...

- Biliyorum, kafa şaşırtıcı. Herkes zengin doğduğumu zannediyor ama yanlış.

◊ Para ile devam edelim...

- Para, evet! Faturaları ödemekte endişelenmemek için güzel ve insanı rahatlatan duygulardan biri. Ama yıllar içinde öğrendiğim bir şey var. Ne zaman bir işi sadece parası için yapsam bana daha çok zarar verdi. Ne zaman “Ah aslında bu projeyi sevmedim ama parası iyi” dediysem sonunda canım yandı. Hemen olmasa bile eninde sonunda daha çok zararını gördüm.

◊ “The Gentlemen”de özel bir dedektifi canlandırıyorsunuz. Rol arkadaşlarınız diyaloglarınızı sahneyi çekerken anında değiştirdiğinizi söyledi. Doğaçlamada bu kadar iyi olmanızın sebebi nedir?

- Bilmiyorum, iyi olduğumu düşünüyorum. Sanırım yeniden yaratmak, oluşturmak, değiştirmek hoşuma gidiyor. Filmde değiştirmemin sebebiyse 3 sayfalık diyaloğu 3-4 hafta ezberlemek için harcadıktan sonra sette Guy’ın (Ritchie) “Unut ezberlediklerini. Diyaloğu değiştirdik” demesiydi.

Ne yapmam gerekiyordu? Bir de “Merak etme teleprompter koyacağım” diyor. Teleprompter istemiyorum. Bu konuda biraz tartıştığımızı kabul ediyorum. O yüzden doğaçlama yaptım. Tabii, söyleyeceklerime yani yeni hazırladıkları diyaloglara hiç bakmadım diyemem ama genel olarak doğaçlama yaptım. Guy da bu konuda oldukça anlayışlı davrandı.

The Gentlemen’de oynamak  terapi gibiydi

 Prens Harry gibi ben de koruyucu olurdum

Geçtiğimiz ayın en çok konuşulan konusu Meghan Markle ve Harry’nin Kraliyet ailesinden ayrılmaları oldu...

- Onlar hakkında konuşmak istemiyorum. Gerçekten!

◊ Açıkçası o ülkenin vatandaşı olarak sizin görüşünüzü duymak isterim.

- Tek söyleyeceğim... Eğer Prens Harry olsaydım, annem İngiliz medyası ve gazeteleri sebebiyle ya da etkisiyle öldürülmüş olsaydı, karımın yine onlar tarafından parçalara ayrılmasını izlemek yerine onun gibi koruyucu olurdum.

◊ Bir röportajda şöyle diyorsunuz “Okulda davranışlarım kötüydü. Kendini beğenmiş, iddialı bir tavrım vardı.” Bunu değiştirmeniz gerektiğini ne zaman öğrendiniz?

- Kötü davranışlarım değişti mi emin değilim. (Gülüyor) Hâlâ iddialı ve gösterişli olmayı seviyorum. Ama kendini beğenmiş iddialı tavrıma eşimin sıfır toleransı var. (Gülüyor)

◊ Menajerleriniz “Dört Nikah Bir Cenaze”nin senaryosunu yolladığında arayıp “Bana nasıl iyi senaryo yolladınız?” demişsiniz.

- Evet. 2 kere oldu. “Yeni Bir Başlangıç”ın senaryosu geldiğinde de aradım. “Hata mı var?” dedim. “Evet” dediler, Tom’a (Cruise) gitmesi gerekiyormuş. Çok üzülmüştüm.

Yazarın Tüm Yazıları