Bu belgeseli çekmeyi başta reddettim

1990’lı yıllarda o dönemin en iyi boksörleri Oscar De La Hoya ve Julio César Chávez arasındaki rekabet, Meksika vatandaşları ile Meksikalı -Amerikalılar arasında kültürel bir bölünmeye yol açmıştı. Doğu Los Angeles’ın Meksikalı-Amerikalı dövüşçüsü Hoya ile Meksikalı boks efsanesi Chávez’in 1996 yılındaki dillere destan maçı, bu yüzden bir boks karşılaşmasından daha fazlasıydı. İşte bu tarihi rekabet, “La Guerra Civil” adıyla belgesel oldu. Belgeselin yönetmenliğini ise dünyaca ünlü oyuncu Eva Longoria yaptı. Longoria ile görüntülü olarak konuştuk.

Haberin Devamı

Bu belgeseli çekmeyi başta reddettim

◊ İki boks efsanesi... Meksikalı boksör Julio César Chávez ile ‘Altın Çocuk’ lakaplı, Meksika asıllı Amerikalı boksör Oscar De La Hoya’nın tarihe geçen maçını ve iki kültür arasındaki gerilimi belgeseliniz “La Guerra Civil”de işlediniz. Bu belgeseli yönetmenizi Oscar De La Hoya istemiş, doğru mu?
- Evet. Oscar benim 25 yıllık arkadaşım. Aradı ve “Hey, bu dövüşün 25’inci yıldönümünü gerçekten büyük bir şekilde kutlamak istiyoruz. Belgesel yapacağız, sen yönetir misin” dedi. “Aman Tanrım, boks mu? Ring, yumruklar ve istatistikler gibi mi? Hayır, bunu yapmak istemiyorum, beni ilgilendirmiyor” dedim.

◊ Sonra neden kabul ettiniz?
- İlginç olan şu ki, o kavgayı hatırlıyorum. Bizim evimizi de ikiye bölmüştü çünkü. “Mesele nedir? Hepimiz Oscar De La Hoya’yı desteklemiyor muyuz” demiştim. Babam ise “Hayır, Julio’yu destekliyoruz” demişti. İnsanlar taraf seçti yani. Boks maçlarında ırk kullanmaktan asla çekinilmiyor. “Siyah adam İtalyan’a karşı”, “İngiliz boksör Amerikalıya karşı” gibi. Sırf gerilim yaratmak için ırk ve milliyeti kullanıyorlar ama iki Meksikalı boksörü karşı karşıya getirmenin nüanslarını bilmiyorlardı. Gerçekten topluluğumuzu böldü. “Pueblolu boksör, Amerikalı Altın Çocuk’a karşı!” Bunu anlatmak istedim.

◊ Nasıl bir çalışma oldu?
- Bitirdikten sonra Julio’ya ve Oscar’a göstermekten korktum.

◊ Neden?
- Çünkü belgeselin tam olarak boksla ilgili olmadığını düşünüyordum. Bir spor belgeseli yapıyorsanız ve özellikle herkesin gördüğü bir kavgayı anlatacaksanız, daha önce görülmeyen, duyulmayan, bilinmeyen bilgiler vermelisiniz. Ve bunu gerçekten başardığımızı düşünüyorum.

ONUN YAŞADIKLARINI BEN DE YAŞADIM

◊ Hoya, “Neden yönetmen olarak Eva’yı seçtin? O ne anlar” diye tepkiler aldı mı?
- Evet, hem de çok fazla. Ama o bu konuda hiç çekinmedi. Bu sorulara anında “Ne demek istiyorsun” der gibi bir bakış attı. Herkese “Eva beni tanıyor. Hikayemi biliyor. Benim yaşadığım deneyimi o da yaşadı” dedi. Ben de onun gibi Meksika asıllı Amerikalıyım. Oscar, Olimpiyatlarda ABD için altın madalya kazandığında ringde elinde Amerika bayrağı ile Meksika bayrağı tutmuştu. Kutlamak için ringin etrafında koşarken neredeyse onu diskalifiye ediyorlardı. “Bunu yapamazsın, sen ABD için altın kazandın” diyorlardı. Ama Oscar, Meksikalı tarafıyla çok gurur duyuyordu. Orada “Ben aynı zamanda Meksikalıyım” der gibiydi. Ve bunu vefat eden annesi için yapmıştı. Belgeseli bu bakış açısıyla, “İki tarafı da kutlayamaz mıyız” bakışıyla anlattım. Bu yüzden beni seçti. Çünkü ben de onun yaşadığı şeyleri yaşıyorum. Evet, boks uzmanlığım değildi ama boks uzmanlarını buldum. İnsanlar bana “Yarı Meksikalı, yarı Amerikalısın” dedikleri zaman ben “Hayır, ben yüzde 100 Meksikalıyım ve yüzde 100 Amerikalıyım” derdim. İkisi bir arada olabilir çünkü.

PANDEMİDE ÇEKMEK BİR MEYDAN OKUMAYDI

◊ Belgeseli pandemi döneminde çektiniz. Ne gibi zorluklar yaşadınız?
- Kesinlikle bir meydan okumaydı. Röportaj yapmak istediğim kişilerin listesini hazırladığımda önce haritaya baktım. New Jersey, New York, Las Vegas, Meksika, Mérida, Yucatán ve Tijuana’ya gitmek gerekiyordu. Kamerayı alıp ben mi gideyim? Tek başıma mı gitmeliyim? Özellikle Oscar ve Julio ile doğal bir yakınlık yaratmak, odada onlarla birlikte olmak istiyordum. Bütün bu lokasyonlara gitmek bizim için bir meydan okumaydı. Ama bunun dışında, bir belgesel yapmak için de mükemmel bir zamandı. Çünkü istediğimiz kadar kurgu alanında kalıp bütün gün görüntüler hakkında konuşabildik. Bulunan arşiv görüntülerini inceledik.

◊ Belgesel yapımcılarının röportaj yapmak istedikleri insanlara erişmeleri pek de kolay olmuyor aslında. Sizin ünlü olmanızın bu duruma nasıl etki ettiğini merak ediyorum...
- Konuştuğumuz kişiler aslında Julio ve Oscar sayesinde belgeselde yer almaya “evet” dedi, benim için değil bence...

◊ En çok hangi konularda zorlandınız mı?
- Belgesel yapımcısının, tekil olarak bir şeye odaklanması gerekiyor. Julio ve Oscar sansasyonel kişiliklerdi. Yaşadıkları birçok şey vardı. Birçok kişi, “Uyuşturucu bağımlılığına değinecek misin” diye sordu. Ben “Hayır, belgeselimde ifşa yapmıyorum” dedim. Konu çok spesifikti: “Bu büyük sporcular, Meksika ve Amerikan toplumunu nasıl etkiledi?” Ben de buna odaklandım ve bu konuda konuşacak kişileri seçtim.

Haberin Devamı

Bu belgeseli çekmeyi başta reddettim

Haberin Devamı

ÜNLÜ OLMAK İSTİYORSANIZ KANSERE ÇALE BULUN!

◊ Başkalarına mentorluk yapmak sizin için ne kadar önemli? Ve gençlere neler tavsiye ediyorsunuz?
- Genç sinemacılara her zaman söylediğim şey, “oyuncu olmayı” istemeleri. Eğer bu işi yapma amaçları ünlü olmaksa, gidip bir hastalığa çare bulmayı denesinler. Çünkü o zaman ünlü olurlar.
Gerçekten yaratmak istiyor musun? Gerçekten yazmak istiyor musun? Gerçekten oyunculuk yapmak istiyor musun? Senin amacın ne? Önce bu soruların cevabını bulsunlar.
Bir diğer konu da; rol modellerinizi tanımak zorunda değilsiniz. Ben Oprah’ı (Winfrey) tanımıyorum ama onu çok seviyorum. Ondan çok şey öğreniyorum. Ve onun yaptığı her şeyi izliyorum.
İnsanlar “Ah, erişimim yok. Nasıl bir yol izlemeliyim?” dediğinde “Hayır herkesin erişimi var” diyorum. Adam McKay’in büyük bir hayranıyım ve ona ait her şeyi izledim. Sahnelere yaklaşımı ne şekilde, nasıl yazıyor, neden böyle çekiyor, neden uzun lensleri kullanıyor...
Sonunda onunla tanıştım ama bu konuları hiç konuşmadım.
Sadece ona ait her şeyi defalarca izledim, her röportajını okudum. “Nasıl yaparım, Hollywood’da değilim” diyemezsin. Sadece yap. Yaparak öğrenirsin zaten.

Haberin Devamı

JULIO İLE TANIŞTIM VE ONA ÂŞIK OLDUM

◊ Belgesel çekmek, bir nevi gazetecilik yapmak demek aslında. Siz de belgesel yapmak için gazeteci bakış açısına sahip olmak gerektiğini düşünüyor musunuz?
- Evet, kesinlikle öyle. Objektif de olmak gerek... Oscar benden bu belgeseli yapmamı istediğinde objektif olmam ve belgeselin “yüzde 50 Oscar-yüzde 50 Julio” olması gerektiğini biliyordum. Julio’yu tanımıyordum ama Oscar arkadaşımdı. “Umarım önyargılı olmam. Umarım bir yöne doğru eğilmem” diyordum. Sonra görevimin insanlar hoşlansa da hoşlanmasa da tüm bu güzel hikayeleri sunmak olduğunu düşündüm. Julio ile tanıştım ve ona âşık oldum! “Aman Tanrım, keşke seni tüm hayatım boyunca tanısaydım” dedim. Hikayesi delice ve şaşırtıcı. Ve Julio hâlâ Meksika’nın en büyük efsanesi. Oscar, Meksikalı Amerikalı. Meksika tarafında insanların gerçekten güçlü fikirleri vardı, “Bir Meksikalı değil” ya da “Yeterince Meksikalı değil” gibi. Ben de tüm yaşananları hatırlıyorum...

◊ Sizce bu belgeselin amacı, doğrulamak ve bir nevi ‘açıklamaya çalışmak’ mı?
- Bilmiyorum ama belgesel topluluğumuzda çok güzel bir sohbete ve kargaşaya neden oluyor. Filmi bu bakış açısıyla yapmak istememin nedeni, topluluğumuzun hâlâ karşı karşıya olduğu sorunların olması. Biz bir arada olan bir grup değiliz. Latin topluluğu olarak çok parçalandık. Ringin dışında savaşacak daha büyük kavgalarımız var. Nasıl toplanıp bir araya geleceğimizi, eşit eğitime, sağlık hizmetlerine veya oy kullanma hakkına nasıl erişeceğimizi tartışmalıyız. Kazanmamız gereken savaş bu. Yani farklılıklarımızı değil, benzerliklerimizi bulmalıyız.

Yazarın Tüm Yazıları