Paylaş
90’lı yıllarda yayınlanan gazete ve dergilerin revaçta yaklaşımıydı “in (güncel) ve out (eskiyen)” listesi yayınlamak. Her ne kadar batılı, özenti ve taklitçilik gibi gözükse de; insanı araştırmaya, çağa ayak uydurmaya, okumaya ve daha da önemlisi düşünmeye teşvik etmesi açısından değerliydi. Dönemin aktüel insanları aracılığıyla renkler, zevkler, şarkılar, kitaplar, yemekler, mekânlar vs... Günün koşullarına, imkânına, havasına, mevsimine ve hatta ruhuna göre seçilir; hem ülkede hem dünyadaki ilgisi gözetilerek hazırlanırdı. Dergi ve gazetelerin aktüalite eklerinde edebi sanatlar kullanılarak süslenen yazılar yazılır, okurlar havaya sokulurdu. Havaya giren okurların ilgi alanları güncellenir, yeni bir bakış açısı kazanırdı. Kendini geliştirmeye meyilli olanlar, okunması gereken kitapların, ruhunu zenginleştiren müziklerin, farklı tonlardan baktığı renklerin hissettirdikleriyle yenilenirlerdi. Açığa çıkan duyguyu tarif etmek için kulağa hoş gelen keyifli cümleler kurarken güzel bir Türkçeyi ve hatta edebiyatı kullanırlardı. Edebiyata ilgisi olanlar, lisedeki edebiyat derslerinden muhakkak “Söz sanatlarını” da anımsarlar. Mesela “Aşkından küle döndüm...” Mübalağa. “Sen yoksun diye bahçemde çiçekler açmıyor...” Hüsn-i talîl. “Şakaklarıma kar mı yağdı ne var...” Tecâhül-i ârif. “Geçsin günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllar...” Tenasüp. “Bir buse mi bir gül mü verirsin dedi gönlüm...” Tevriye. Örnekleri çoğaltmak mümkün ancak bunların hepsi “out” oldu artık. Şimdilerde çoğunlukla “En iyisi, en güzeli, en zengini, en akıllısı, en güçlüsü benim” diyenler... Yani palavracılık “in”.
USTALAR, İZLER, DÖNÜŞÜMLER... ‘ZAMANIN RENKLERİ’

SERGİYİ dolaşırken hislerimi dizginlemekte epeyce zorlandım... Önünde durup baktığım her resmin ressamıyla kol kolaydım sanki... Bırakın zamanını, duygusunu... Ruhunu da, kokusunu da duyumsadım her şeyin... Her eser dillendi adeta... Ve hatta kimisi hafiften türküsünü mırıldandı kendince... Sohbet gezdikçe demlendi, renklendi, lezzetlendi. İzahı güç bir haz kapladı bedenimi, hem doyumu olmayan hem de baktıkça hafifleten cinsten bir haz. Türk resim tarihinin en önemli ressamlarının eserlerinin bir arada sergilendiği “Zamanın Renkleri” Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde 3 Ekim’de başladı. 16 Kasım’a kadar sürecek sergiyi kaçırırsanız hayatın anlamını da kaçıracaksınız.
AVLUDA SANAT

AVLUDA Sanat buluşması, sanatın ve sanatçının mümkün olduğunca halkla bütünleşmesi açısından önemli bir adım olmuş. Ankaralı Armoni Sanat Galerisi kurucularından “Aynur Pehlivanlı” anısına, Aydın Söke’ye bağlı Doğanbey Köyü’nde düzenlenen ve 6 Ekim’de başlayan etkinliğe 9 sanatçı katılıyor. 11 Ekim’e kadar sürecek ve avluda bu süre zarfında yapılan eserlerin sergileneceği “sanat buluşması”na dileyen köylüler ve hem tarih hem sanatı bir arada görmek isteyen Ankaralılar da katılabiliyorlar.
KUYTU’DA LEZİZ SOFRA

BESTEKAR Sokak’taki Kuytu Meyhanesi’ni 5-6 yıl önce yazmıştım. Kardeşim o zamanlar mutfak şefi olan arkadaşı Yasin Usta’yı öve öve bitirememişti... Nefis mezeleri ve özenli malzeme seçimi ile zaten herkesin beğenisini de kazanmış sevgili Yasin. Geçenlerde Haber Koordinatörü’müz Murat ve İdari İşler Koordinatörü’müz Ercüment Bey’le birlikte yeniden Kuytu’ya gitme fırsatı buldum. Yasin, Çin’e gitmiş, yerinde Ayfer Usta varmış... Kuytu açıldığından bu yana mutfağın anası olarak el lezzetini veren de oymuş zaten. Ayaş domatesinden turşuyu ilk defa yedim nefisti... Ustaca kullandığı ızgarada pişirdiği istiridye mantarına hayran kaldım... Kâğıtta kokoreç mutlaka denenmeli... Her şey çok leziz... Gerisi size kalmış...
‘ATOM’ ZAMANI

SONBAHARIN serin esintisi ilk başladığında inceden gıdıklarken şimdilerde hafif hafif ısırmaya başladı. Isırırken de bayağı acımasız... Hem iz bırakıyor hem de bazılarımızı çarpıp yatağa yatırıyor... Hava değişikliğine adapte olmakta zorlanan vücudumuza takviye gerekiyor. Çoğunlukla eczanelere gidip vitamin takviyesi alanların aksine ben arkadaşım Muammer’le birlikte, Kızılay Demirtepe’deki “Dedem Piknik”in yolunu tuttuk... Sevgili Çetin Usta bir atom yaptı ki anlatılmaz... Kara havuç, portakal, ananas, kivi, greyfurt, nar, muz, elmanın yanı sıra... Süt, bal ve fındık ilavesiyle zıpkın gibi olduk... Mübalağa etsem de inanın.
Paylaş