Ayşegül Domaniç Yelçe
Ayşegül Domaniç Yelçe
Ayşegül Domaniç YelçeYazarın Tüm Yazıları

Değişim Elçileri Ankara Ekibi’ nin Türkiye’ nin Ulusal Katkı Beyanı’ ndan Beklentileri

Merhabalar sevgili okurlar.

Haberin Devamı

Değişim Elçileri; Program yürütücüleri, kolaylaştırıcıları, eğitmenleri ve kampanya danışmanları olarak, 2021 Mayıs ayında, Türetim Ekonomisi Derneği ve Change.org Türkiye işbirliğinde yürütülen İklim Projesi kapsamında bir araya gelmiş bir ekip. Türkiye’ de iklim krizi ile mücadelenin çeşitli illere yayılması ve hızlanması, iklim krizinden en çok etkilenen bölge ve toplulukların mücadele taleplerinin duyulması için çalışıyoruz.

Dünkü, “Değişim Elçisi Ankara Ekibi, iklim krizinin yıkıcı etkilerine dikkat çekti” başlıklı yazımda bu gençlerin çalışmalarından söz etmiş, bugün de Değişim Elçileri Ankara Ekibi’ nin Türkiye’nin Ulusal Katkı Beyanı’ ndan Beklentileri’ ni Sizler’ le paylaşacağımı söylemiştim.

Değişim Elçileri Ankara Ekibi’ nin Türkiye’nin Ulusal Katkı Beyanı’ ndan Beklentileri, altı maddede toplanmış bulunuyor:

Haberin Devamı

1. Kömürden Çıkış:

Kömür madenciliği ve kömürlü termik santraller yarattıkları çevre tahribatı, sağlık etkileri, işçi güvenliği riskleri ile birlikte yerinden edilme, zorunlu göç, ekonomik kayıplar gibi sosyo-ekonomik olumsuzluklarla da gündeme gelmektedir. Bugün bilinen tüm etkileriyle değerlendirildiğinde kömürden enerji üretiminin artık insanlık için “kamu yararı” kapsamında değerlendirilemeyeceği açıktır. Bu kirli, pahalı ve oldukça zararlı enerji üretim biçiminden vazgeçilmesi iklim kriziyle mücadelenin ana eksenini oluşturacaktır. Kömür başta olmak üzere, fosil yakıtlara verilen teşvikler Türkiye’ nin iklim krizi ile mücadelesini geciktirmekte, fosil dışı enerji üretimine yatırım yapılmasını cazip hâle getirmemektedir. Bu nedenle Türkiye’nin yenileyeceği Ulusal Katkı Beyanı’ nda kömürden çıkış tarihinin belirlenmesini ve âdil bir dönüşüm için gereken yol haritasının çıkarılmasını talep ediyoruz.

2. Âdil Geçiş ve Âdil Enerji Dönüşümü:

Paris İklim Anlaşması ile birlikte tüm dünyanın içinden geçmekte olduğu enerji dönüşümü süreci bir dizi toplumsal kaygıyı da beraberinde getirmektedir. Teknoloji değişikliği, iş gücü ihtiyaçlarının niteliğinin farklılaşması gibi konular eğitim, istihdam gibi alanları doğrudan etkilemektedir. İklim değişikliğiyle mücadele edilmesi için atılması gereken her adım toplumsal ortak bir mutabakatla atılmalı, kimseyi geride bırakmayacak şekilde tasarlanmalıdır. Örneğin, henüz Türkiye, kömürden çıkış niyetini ortaya koymamasına karşın Soma Termik Santrali’nde yaşanan “borç krizi” âdil geçiş tasarımının ve güvenceli bir yaşam ihtiyacının aciliyetini bir kez daha ortaya koymaktadır. Görünen odur ki ekonomik ya da teknik bir dizi gelişme ile birlikte kömürün Türkiye’den vazgeçmesi de olasıdır.

Haberin Devamı

Öte yandan enerji dönüşümü için gerçekleşecek olan yatırımlar üst ölçekli ekosistem planlaması kapsamında ele alınmalı, arazi kullanımından kaynaklanacak doğal varlık tahribatı önemli bir gösterge olmalıdır. Sürekli bir tüketim döngüsü yerine, enerji kayıplarının önlenmesi, enerji verimliliğinin sağlanması ve tüketimin azaltılması gibi “kaynakta önleme” ihtimalleri de planlamalara dahil edilmelidir. Doğaya en az zararı verecek enerji modelleri üzerinde düşünülürken “karbon nötr” bir dünyanın aynı zamanda nükleersiz de olmasının istendiği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle Türkiye’ nin tüm kesimleri kapsayacak âdil geçiş planının hazırlanmasını ve enerji dönüşümünün de doğa ve insanlık için adalet içermesini talep ediyoruz.

Haberin Devamı

3. Uyum ve Dayanıklılık:

İklim değişikliğinin neden olabileceği tüm çevresel değişimler kapsamında etkili uyum ve adaptasyon politikaları geliştirmelidir. Türkiye’ deki mevcut afet planlarına iklim değişikliği projeksiyonları entegre edilmeli, afet koordinasyonu yerelden genele bütüncül olarak işletilmelidir. Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı orman yangınları, su krizi gibi iklim değişikliğinin tetiklediği etkilerle mücadele yöntemleri ivedilikle tasarlanmalı, afet eğitim ve donanım kapasitesi artırılmalı, Türkiye’ deki doğal alan kullanımı gerektiren tüm projeler kısa, orta ve uzun vadedeki afet riskleri çerçevesinde projelendirilmelidir. Su krizi ve kuraklık için havza bazlı planlama yapılmalı, âdil su paylaşımı güvence altına alınmalıdır. Şehir altyapıları sıcak hava dalgaları, sel ve fırtına gibi aşırı hava olaylarına dayanıklı hale getirilmeli, yerel eylem planları geliştirilerek iklim değişikliğine uyum, toplumun gündelik yaşamına entegre edilmelidir.

Haberin Devamı

4. Doğa Koruma ve Sağlık

İklim değişikliğinin neden olduğu doğa tahribatı çevre ve halk sağlığı üzerinde yıkıcı sonuçlara neden olmaktadır. Ormanların yok olması, sulak alanların kuruması, tarım alanlarının bozulması ve şehirlerde artan hava kirliliği sağlıklı bir çevrede yaşam hakkını doğrudan tehdit etmektedir. Orman, sulak alan, tarım arazisi gibi bozulmuş ekosistemler bilimsel yöntemlerle onarılmalı, biyolojik çeşitlilik ve karbon yutak alanları güçlendirilmelidir. Türkiye’nin taraf olduğu küresel biyoçeşitlilik çerçevesi doğrultusunda, korunan alanlar ülke yüz ölçümünün en az %30’una çıkarılmalıdır. Şehirlerde kişi başına düşen yeşil alan miktarı artırılmalı, sıcak hava dalgaları ve hava kirliliği ve oluşan sağlık krizleri karşısında toplumsal dayanıklılık artırılmalıdır. Hava kirliliği ölçüm ve izleme sistemleri ulusal çapta güçlendirilmeli, fosil yakıtlı santrallere ve ağır sanayiye tanınan kirletme istisnaları kaldırılmalıdır. Aşırı hava olaylarından en fazla etkilenen yaşlılar, çocuklar, işçiler ve kırılgan gruplar için iklim uyumlu sağlık planları hazırlanmalıdır.

Haberin Devamı

5. İklim Adaleti:

İklim krizi aynı zamanda bir adalet meselesi olarak ele alınmalıdır. Krizin etkilerinden etkilenme boyutu her ülke, her bölge, her insan için farklı olabilmektedir. Bilimsel veriler açıkça gösteriyor ki iklim değişikliğinin etkileri coğrafyalar arasında eşitsiz dağılırken, toplumlar içerisindeki yapısal eşitsizlikler de bu kırılganlığı derinleştiriyor. Irksal, toplumsal cinsiyet temelli veya sınıfsal ayrıma maruz kalan gruplar iklim krizinin yıkıcı sonuçları karşısında daha savunmasız bir konumda kalıyor. Türkiye’ nin etkili ve uygulanabilir bir iklim hedefi olmadan güçlü bir iklim politikası inşa etmesinin olanaksızlığını bildiğimiz gibi, tarihsel olarak en fazla emisyonu salan aktörlerin de yeterli sorumluluğu almadıkları takdirde dünyaya karşı âdil olamayacağını biliyoruz. Bu kapsamda Avrupa Birliği’ nin de Ulusal Katkı Beyanları’ nı 1.5°C hedefiyle tutarlı hâle getirme konusunda yeterince cesur davranmadığını, gelişmekte olan ülkelerin iklim uyumu ve zarar-kayıp finansmanı taleplerine karşılık vermede geciktiğini düşünüyoruz. Avrupa Birliği, küresel iklim müzakerelerinde kamu finansmanı, hibeler, teknoloji transferi ve zarar-kayıp önleme konusunda somut yükümlülükler üstlenmelidir.

6. Katılımcılık ve Şeffaflık:

Türkiye’de uygulanacak iklim politikalarının âdil ve kapsayıcı olabilmesi için katılımcılık ve şeffaflık ilkelerinin güvence altına alınması gerekmektedir. Türkiye’nin Ulusal Katkı Beyanı hazırlanırken gençlere, yerel inisiyatiflere, sivil topluma, sendikalara, kadınlara ve kırılgan gruplara söz ve karar hakkı tanınmalıdır. Üniversiteler, yerel yönetimler, meslek odaları süreçlere daha fazla dahil edilmeli, iş birliği güçlendirilmelidir. Gençlerin iklim değişikliğiyle mücadele üzerindeki söz hakları yalnızca dinlenmekle sınırlı kalmamalı; oluşturulacak bağımsız danışma kurullarında, müzakere masalarında ve karar alma süreçlerinde gençlik kendi fikirlerini temsil edebilmelidir. Ulusal Katkı Beyanı’ nın uygulanmasına ilişkin izleme, raporlama ve doğrulama mekanizmaları kamuoyuna açık, erişilebilir ve hesap verebilir şekilde işletilmelidir.

Gençlerin önerilerine yürekten katılıyor, Onlar’ a kolaylıklar ve başarılar diliyorum.

Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…

Yazarın Tüm Yazıları