Paylaş
Kapattığımı zannettiğim aktif siyaset defteri bir dokunuşla açılmak için bahane arıyormuş meğer. Kendimle mücadelem sonucunda defteri bir süre daha kapalı tutmaya karar verdim. Şimdilik siyaseti izlemekle ve yazmakla yetineceğim. Siyasi parti liderleriyle söyleşi yapmak ve kafamdaki soruları sorup cevaplarını almak için randevu talep ettim. Temel Karamollaoğlu dönüş yaptı ve bildiğiniz üzere kendisiyle söyleşimizi gerçekleştirdik. Diğer liderlerden cevap gelirse onlara da kafamızı kurcalayan sorularımızı yöneltiriz. Gelmez ise de canları sağ olsun.
Son günlerde hep bir “hesap verme – hesap sorma – affetme – intikam alma” tartışmaları yansıyor medyaya.
Bir gün birileri çıkıp “28 Şubat süreciyle ilgili hesap verecekler!” diyor, bir diğer gün başka birileri çıkıp “Bugünün hesabını yarın verecekler.” diyor. Millet olarak ömrümüz böyle mi geçecek? Yeni jenerasyona miras olarak intikam duygusunu mu bırakacağız? Mağduriyetlerimiz bizi birleştirmiyor, birbirimize yaklaştırmıyorsa millet olma duygusunu nasıl yaşayacağız?
Geçtiğimiz günlerde ödül törenini yaptığımız resim yarışmasında jüri olan Fatih Altaylı ve Ertuğrul Özkök’le ilgili eleştiriler aldım camiamdan, “Geçmişte şunu söylemişlerdi, böyle yapmışlardı. Nasıl birlikte hareket edersin?” diye. Bu cümlelerden çok neye üzüldüm biliyor musunuz? Bu eleştiriyi yapanların hiç biri ülkemizde ilk defa bu kadar büyük çapta yapılan yarışmanın detaylarıyla ilgilenmedi. “Ayşe, bu yarışma ile yapmak istediğin nedir?” diye sormadı bile. Türkiye’nin dört bir yanından ödül alan 50 engelli arkadaşımızın sevincini umursamadı. Ortak bir faydada buluşabiliyor olmanın anlamını anlamayacak kadar geçmişle yaşayanlara söyleyecek bir sözüm yok. Dün olduğu gibi yarın da insanımız için yapacağım aktivitelere katılanların başımın üstünde yeri olacak. Birileriyle hayat ve siyasi görüş itibariyle ayrı olmamız, birlikte yeni bir şeyler üretmeye ve insanlara hizmet etmemize engel değil. Ben ne kimseden korkmak ne de birilerinin benden korkmasını istiyorum. Ne niyetimin sorgulanmasına izin vermeye ne de niyet sorgulamaya istekliyim.
Korku üzerine inşa etmeye çalıştığımız bir siyaset anlayışı gelişiyor. Ya dün yaşananlardan korkmamız gerekiyor, ya yarın yaşanacak olanlardan. Mensup olduğumuz siyasi görüşü benimseme nedenimizin korku olması kimseye tuhaf gelmiyor mu?
Geçtiğimiz günlerde sonuçlanan resim yarışmasında dereceye giren psikolojik engelli Mehmet Günay “ Korkuyorum” adlı bir resim yapmıştı. “Engelimden dolayı toplum dışına itilmeyi reddediyorum ve insanların ön yargılarından korkuyorum.” sözleriyle açıklamıştı resminin konusunu.
Aslında yanlış düşünüyordu Mehmet Günay… Zira öyle bir duruma geldik ki, içinde bulunduğunuz camianın dışında bir düşünceye sahipseniz IQ seviyeniz zirvede de olsa ya da fiziken bir engeliniz olmasa da iteleniyorsunuz. Ön yargıyı da aştık, yıllarca tanış olduğunuz insanlar dahi gözünü kırpmadan iteliyor sizi.
“İfade özgürlüğü” dediğimiz şey; kişinin düşüncelerini açık olarak söylemesi değildir, söyledikleri yüzünden toplum dışına itilmemesidir.
Hakaret içermediği ve terörü desteklemediği sürece ister sanatçı, ister yazar, ister akademisyen, i ster kapı komşumuz olsun ötekileştirilmesinden yana değilim. Kim, kimi istiyorsa onu desteklesin; samimi mi değil mi meselesi üçüncü şahısların değil, destekleyenin meselesi.
Bir seçmen olarak bütün siyasi partileri dikkatle takip ediyorum. Ne Tayyip Erdoğan’ın başkan olmasından endişe ediyorum, ne Temel Bey’in eleştirilerini bölücülük olarak görüyorum, ne Muharrem İnce’nin başkan olması halinde geçmişi yaşamaktan korkuyorum, ne Selahattin Demirtaş’ın demir parmaklıklar arkasında siyaset yapmasını doğru buluyorum, ne Meral Akşener’den huzursuzum, ne de Bahçeli’nin iktidarla hareket etmesi beni düşündürüyor.
Hayatın bana öğrettiği bir şey var. Eğer bir duruşunuz ve samimiyetle inandığınız bir idealiniz varsa her zaman bir mücadeleniz olacak hayatta. Bugün yan yana mücadele verdiğiniz arkadaşınızla yarın karşı karşıya gelebilirsiniz veya bunun tam tersi de olabilir. Hayat, bazen sizi en yakınınızla bazen en uzak zannettiklerinizle terbiye eder.
Unutmayalım; hayat, umursayanların sınavıdır ve bu sınavın sorumluluğu sadece kendinize aittir.
Paylaş