Ayşe Tükrükçü’nün akıllara durgunluk veren hikâyesi

9 yaşında amcasının tecavüzüne uğradı, kocası tarafından geneleve satıldı, 7 genel evde çalıştı, şimdi bir sivil toplum kahramanı, her gece evsizlere çorba dağıtıyor.

Haberin Devamı

O, tek kelimeyle müthiş bir kadın! Onca acıyı yaşadıktan sonra hâlâ ayakta durabiliyorsa, işte ona müthiş kadın denir. Hikâyesi gerçekten akıllara durgunluk veriyor. Ayşe Tükrükçü, bir gurbetçi ailesinin kızı. 9 yaşında amcasının tecavüzüne uğruyor. Ne annesi ne babası ilgileniyor. Vücudunda 72 darp izine rastlandığı için, Almanya’da ailesinden alınıyor, yetiştirme yurduna veriliyor. Tecavüze uğradığı ancak 11 yaşında anlaşılıyor. Felaketler bununla da bitmiyor, dayaktan, aile baskısından kurtulmak için önüne çıkan ilk adamla evleniyor... Ama kocası onu geneleve satıyor! Başına gelmeyen kalmıyor. Günde 70 adamla yattığı oluyor.
Kütahya’da genelevde çalışırken bir müşterisi onunla evlenmek istiyor, içeriye olan borcunu ödeyip, düğün yapabilmek için ekstradan 700 küsur kişiyle yatmak zorunda kalıyor. Türk filmlerinin çok da hayal ürünü olmadığının bir kanıtı Ayşe’nin hayatı...
Ama o adamdan da ayrılıyor. Şefkat-Der kanalıyla 2007’de bağımsız milletvekili adayı oluyor. Her yerde, hayatsız kadınların yaşadığı sorunları anlatıyor. Şu anda herkesin saygı duyduğu bir sivil toplumcu.
Şefkat-Der olarak, 240 gündür her gece İstanbul’da evsizlere çorba dağıtıyor
Bu müthiş kadının hikâyesini buyurun buradan okuyun.

Haberin Devamı

Ayşe Tükrükçü’nün akıllara durgunluk veren hikâyesi


Ayşe Tükrükçü, yaşadıklarınız inanılır gibi değil! Biz sadece Türk filmlerinde bu tür şeyler görüyoruz ve “Amma abartmışlar!” diyoruz. Hikâyeniz nerede, nasıl başladı?
-Antep’te. Gurbetçi bir ailenin çocuğuyum. Annem ve babam, ablamla beni Antep’te bırakıyor, yanlarına iki abimi alıp Almanya’ya işçi olarak gidiyorlar. Ne yazık ki 9 yaşındaki abim, Berlin’de bir kanala düşüyor ve boğuluyor. O trajediden sonra aile kopmaya başlıyor. Bir tarafta fakirlik, cehalet, üstüne böyle büyük bir acı, bölünmüş aile, çocukların bir kısmı Türkiye’de babaannede... Abim boğulduğunda, aslında hepimiz birden o kanalda boğulmuş olduk!
Annenizi- babanızı ne zaman gördünüz?
-Annemi-babamı 4 yaşımda gördüm. Abimin cenazesi için Antep’e geldiklerinde. Sonra bir daha 7 yaşında gördüm. Annem Türkiye’ye geldi, kardeşim İlknur’u doğurdu, bırakıp gitti. Beni de 15 günlükken bırakmış. Bırakılan çocuklar hep babaanneyle büyüdü. Bölük pörçük bir hayat. Annenle babana yabancısın. 7 yaşından sonra beni de aldılar Almanya’ya, o zaman birlikte yaşamaya başladık. Çok sevgi gördüğüm söylenemez. Şiddetle büyüdüm. Annemin yaptığı yemek, babamın istediği gibi olmamış mı, başlıyordu annemi dövmeye. İşin kötüsü, dayağı yiyen annem de bizi dövüyordu. Şöyle özetleyeyim: Hatırlamak bile istemediğim bir çocukluk. Derken rahmetli babaannemden mektup geldi: “Çocukların hepsini alıp götürdünüz, ben çok yalnızım burada, bari birini gönderin.” Dayaktan, şiddetten bıkmıştım, hemen atladım, “Ben gideyim” dedim. Demez olmaymışım. Allah’ın belası Ali Rıza girdi hayatıma...

Haberin Devamı

EVSİZLERE ÇORBA DAĞITTIK - FOTO GALERİ

İlk tecavüz amcamdan

Ali Rıza kim?
-Amcam demeye dilim varmıyor, babamın 8 yaş büyük ağabeyi.
Neden kızgınsın ona?
-Antep’e dönünce, beni ve kızını Antalya’ya götürdü. (Ağlamaya başlıyor) Kazık kadar oldum, hâlâ o hayvanın bana yaptıklarını hatırlarken, küçük bir kız çocuğuna dönüşüyorum. Öz amcam, bana 9 yaşında tecavüz etti...
Nasıl oldu?
-Gecenin bir yarısında, üzerimde bir şey hissettim. 9 yaşında çocuğum henüz, ne olduğunu da anlayamadım. Ama o alkol kokan nefesi unutamam. Gözlerimi açtım, amcam. Ağzımı kapattı ve sus işaret yaptı. Kızı Şengül de yanımızdaki yatakta yatıyor. Dehşete kapılmış vaziyetteyim. Üzerindeki çamaşırları yırtarak çıkarttı. Ben ağlıyorum ve kaçmaya çalışıyorum. Kaçmayayım diye yatağın kenarındaki meyve bıçağını kaptı, sırtıma sapladı. Yetmezmiş gibi, elinde bıçakla bana tecavüz etti. Neyin ne olduğunu da anlamıyorum. O seyahat boyunca bu neredeyse her akşam tekrarlandı. Gündüzleri yataktan kalkacak halim yoktu, canım acıyordu. Akşama doğru, beni kızının önünde, yataktan kaldırıp, leğenin içine dikip banyo yaptırıyordu. Her yerimi kurulayıp, gene akşam için hazırlıyordu. Yıllarca kurulanmadım ben. Duştan çıktım, kendi kendime kurudum. O kadar iğrenirim kurulanmaktan, hep Ali Rıza aşağılığı gelir aklıma...
Babaanne nerede peki?
-Antep’te. Hiçbir şeyden haberi yok, torunları Antalya’da tatil yapıyor zannediyor...
Kuzeniniz niye ses çıkarmıyor?
-Yıllar sonra, “Benim her şeyden haberim vardı ama aynı şeyleri babam bana da yapar diye sesimi çıkarmadım. Kimseye de söylemedim. Affet beni” dedi.
Sonra?
-Sonra döndük. Bütün çocuklar pijama giyiyordu, Ali Rıza, bana gecelik giydirmelerini söylüyordu, kimseye çaktırmadan beni köşeye sıkıştırıp, iç çamaşırımı çıkartmamı istiyordu. “Yazık! Bu öksüz, babası yok” diye güya şefkat gösteriyormuş gibi de kucağına oturtuyordu. Dışarıdan kimse bir şey anlamıyordu. Karısı bile fark etmiyordu. Zaten sürekli, “Birine bir şey söylersen seni öldürürüm!” diyordu. O yaşta neyin ne olduğunu bilmiyorsun ki, korkuyorsun ve sana denileni yapıyorsun.
Sonra Almanya’ya nasıl döndünüz?
-6 ay geçmişti, Almanya’ya giriş çıkış yapmam lazımdı. Allah’tan babam geldi, beni aldı ve götürdü. Ama Almanya’da da bu sefer dayak devam etti. Vücudumdaki morlukları saklamak için, okula boğazlı kazakla gidiyordum. Sonunda öğretmenim fark etti. Polise haber verdi ve mahkeme yoluyla ailemin yanından alındım, Berlin’de yetiştirme yurdu gibi bir yere verildim. Çünkü vücudumun 72 yerinde dayak izine ve çürüğe rastlandı...
Peki ya tecavüz? Hiç kimseye anlatamadınız mı?
-Hayır. O yurtta, her gün çeşitli aktivitelere gidiyordum, hayatımda ilk defa huzurlu ve mutluydum. 11 yaşındayken, görevli Alman bakıcım, “Ayşe, git duşunu al gel!” dedi, çünkü havuzdan gelmiştim. Çıktım duştan, havluya sarınmış duruyorum, çığlık attı, “Bu kan ne!” diye. Meğer bacağımdan kan akıyormuş. Regl olmuşum, âdet kanıymış, ben bilmiyorum tabii. Birden ağzımdan çıkıverdi: “Ali Rıza yaptığında da böyle olmuştu!” Sonra ağlama krizine girdim, bayılmışım. Tabii Alman bakıcım anlıyor ki, bir sorun var. Hemen ertesi gün hastane, psikologlar, pedagoglar... 11 yaşında, tecavüze uğradığım anlaşıldı. Bir hafta sonra da aileme karşı mahkeme açıldı. Sahiplenmek yerine, beni dışlamayı tercih ettiler...

Haberin Devamı

İlk o..spu lafı annemden

Nasıl yani?
-Öyle işte! Annem 11 yaşındaydım bana, “Sen gittin kendini orada burada, bilmem ne ettirdin, suçunu da amcanın üstüne atıyorsun. O..spusun sen!” dedi. Cümle bu. Hiç aklımdan çıkmaz. O günden sonra annemi asla affetmedim.
O yurtta ne kadar kaldınız?
-5 buçuk sene. 16 buçuk yaşında bizimkilerin yanına tekrar döndüm. Üç ay her şey harika, sonra her şey eski eski tas, eski hamam. Ben tecavüze uğradığım için onların gözünde suçluydum, defoluydum. Annen bile yargılıyorsa seni, zaten kurtuluşun yok demektir. Yıllar sonra annem, Ali Rıza’nın kızı Şengül, “Ayşe doğru söylüyor, tecavüze uğradı!” deyince inandı bana, “Haklıymışsın!” dedi. Ama artık çok geçti...
Sonra?
-23’üme kadar Almanya’da yaşadım. Bir alışveriş merkezinde personel müdürüydüm. Sonra bir yaz Türkiye’ye geldim ve bana ilk evlenme teklif edenle evlendim...
Kimdi o?
-Mersin İdman Yurdu’nda oynayan bir futbolcuydu. Maraşlıydı. Gerdeğe girmeden, başıma gelenleri anlattım. Tecavüzden sonra benim ilk ilişkiye girdiğim insandı Hasan. Bacağını bıçakla kesti, kanını çarşafa buladı ve kayınvalideme verdi. Kız olmadığım o gece öğrenilmiş olsaydı, beni asla kabul etmezlerdi. Biz köydeyiz, kerpiç bir evde yaşıyoruz, Hasan Mersin’de top peşinde. 6 ay hamileyken, Hasan’ın abisi bana kızdığı için, beni merdivenlerden itti. Neymiş, nasıl olur da aş erermişim, erik istermişim, bu ne büyük bir şımarıklıkmış...
Peki ya bebek?
- Hiç sorma! Kendime geldiğimde tuvalete gittim. Tuvalet de köy yeri, bir kuyu kazılmış, üzerine tahtalar konmuş, ortasına bir delik açılmış, tuvalet o. Çömeldim, birden başıma o felaket geldi, kanlar boşaldı ve ben çocuğumu o çukura düşürdüm. Çocuğum orada kaldı. (Ağlıyor) O tuvaletin, lağımın içinde kaldı benim oğlum. Oğlan olduğunu biliyordum çünkü her yeri belliydi. Ertesi gün gittiğimde, baktım hâlâ orada. Ama alamadım. Kimse gömmedi onu. Ondan sonra sessizleştim ben, Hasan’ın gelmesini bekledim. Doğru dürüst bir şey yemiyorum. Sadece suyla ayakta durmaya çalışıyorum. 3 gün sonra Hasan beni Antep’e götürdüğünde oğlan halen oradaydı. Oğlum hâlâ orada. O tuvalette...
Çok fena bu anlattıklarınız! Çok üzücü. Siz de bir tane düzgün adama rastlamamışsınız. Nasıl bir kader bu?
-Daha da kötü şeyler geldi başıma! Hasan’la boşandık. Antep’te dul olmak sorun. Dul kadına ev verilmez, dul kadın bakkala gitmez. Almanca biliyorum ya, bir avukatın yanında çalışmaya başladım. Orada Bahri’yle tanıştım, ikinci eşim... Ama biz nedense memleket memleket gezmeye başladık. “Akraba ziyaretleri!” diyordu. Diyarbakır, Kütahya, Adana, Mersin... Nedense ben hiç kadın akraba da görmüyorum, hepsi erkek. Bahri de her gittiğimiz şehirde, “Aman berbere git, güzelleş, akşam yemeğinde bakımlı ol!” diyordu. Meğer derdi beni satmakmış. Genel ev patronlarına gösteriyormuş. İlk eşimden ayrıldıktan 9 ay on gün sonra, Bahri bana birtakım kâğıtlar imzalattı. “Evlilik için gerekli” dedi. Meğer beni genel eve satmış. 11’inci ayın 18’inde 240 milyon lira karşılığında ben Mersin Genelevi’ne satıldım. Hem de kocam olacak o ahlaksız tarafından! Kapısında bir polis, bir bekçi bekliyor. Bahri bana dedi ki, “Benimle yattığın gibi kimseyle yatma!” ve gitti. Ben de katıla katıla ağlamaya başladım. Bir umut kapıdaki polisten yardım bekledim, “Hadi, hadi alışırsın!” dedi ve beni içeri itti. Sonra hayatım değişti, genelev kadını oldum...

Haberin Devamı

7 genelevde çalıştım

Kaç genel evde çalıştınız?
-Türkiye genelinde 7 genelevde...
Oradaki herkes, sizin gibi kaderin sillesini yemiş insanlar mı? Kolayına geldiği için orada olmayı tercih edenler var mı?
-Hayır, çünkü kölelik bu! Kolayı-molayı da yok. Ben gün geldi, bir günde 60-70 kişiyle yattım. Bunun nesi kolay? 365 gün çalışıyorsun. 12 ayda, 12 kere regl olman gerekiyor değil mi? O günlerde de çalışmak zorundasın. Her müşteriden önce kanı kesmek için bir tampon yapıyorsun, yine işini yapıyorsun. Nesi kolay? İçerideki kadınların yüzde 70’i tecavüz mağduru.
Peki “Yeter artık gidiyorum” diyemiyor mu insan?
-Sıkıysa de. Kapıdaki polis seni tutuyor. Ya da başına kötü şeyler geliyor. Benim, kafası bedeninden ayrılan arkadaşlarım oldu. Ciddi yani. Girişi var, çıkışı yok. Ya da çok zor. O iki buçuk yıl, başıma gelmeyen kalmadı. Düşünebiliyor musun, adam üzerimdeyken yığıldı kaldı, öldü yani! Sonra o adamı üzerinden gelip aldılar, giydirdiler. Genelevde öldüğünü söylemediler. Sanki başka yerde kalp krizi geçirmiş gibi yaptılar. Genelevin girişinde, “18 yaşından küçükler giremez!” yazar. Ben neden 16 yaşındaki çocuklarla yattım peki? Her türlü rezillik var orada. Ve çoluk çocuk herkes şunu sorar: “Abla, iyi miydim?” “Teyze, ben nasıldım?” Bir de onlara moral vereceksin ki, ilerdeki cinsel hayatları kötü olmasın...

Haberin Devamı

Hortum soksan, temizlenemezsin

Bir genelev kadınının zevk alması mümkün mü?
-Hayır. O bir şehir efsanesi, bir fantezi. İğrenç şartlarda çalışıyorduk, yaşıyorduk. Oraya gelen erkeklerin de insanlıklarından utanması lazım. Çünkü bir kadının zavallılığından faydalanıyorsun, sen daha zavallısın! Düşüksün! Evet, benim bedenim, 3 seneye yakın toplumun her kesiminden erkeğe hitap etti. Ama ben bunu isteyerek yapmadım. Ben, o noktaya getirildim. Beni bu hale getirenler utansın! Bu kadar yıl genelevde çalıştıktan sonra kadınla erkek arasındaki farkı da anladım.
Neymiş?
-Bir kadın, o haldeki bir erkekle yatmaz, yatamaz! Yüreği kaldırmaz. Ama erkekler yatabiliyor. Adam geliyor seninle yatıyor. Sonra, “Kızım, sen niye orospu oldun?” diyor. “Kızım” diyor, çünkü kızı yaşındayım.
Döven, söven, ağlayan, hakaret eden, sapık taleplerde bulunan...
-Her tür adamla karşılaştım. Zaten bir süre sonra, daha bakışından ne istediğini anlıyor hale geliyorsun. Eşiyle yapamadığı şeyleri bizimle yapıyor. Bunu da cazibesiyle değil, erkekliğiyle değil, parasıyla yapıyor. “Benim orospum ol!” diyor. Hep de aynı laf. Bir de orijinal zannediyorlar kendilerini. Bir keresinde birine “Sen benim pezevengim misin ki, ben senin orospun olayım!” dedim, dayağı yedim tabii. Erkek, kendisine pezevenk dedirtmiyor. Ama bana orospuluğu yakıştırıyor.
Bir günde 70 kişiyle yattıktan sonra insan ne hissediyor?
-Ölüm. İçine hortum sokarsın, yine de temizlenemezsin. Regl, kürtaj fark etmez, her zaman çalışacaksın. Benim 8 tane kürtajım var genelevden.
Ailenizin hiç haberi olmadı mı?
-Oldu, ben haber verdim. Geneleve girdikten sonra, anneme mektup yazdım: “Namussuz dedin, o..spu dedin, işte şimdi o..spu oldum! Ali Rıza’nın 9 yaşında bilmem ne yaptığı kızın, şimdi vesikalı çalışıyor. Gel gör istersen!” Babam öldüğünde, o zarfı, saçımla babamın kasasında buldum. Mektubu bulamadım ama saçımla zarfım duruyordu...
Kimse gelip kurtarmadı mı peki sizi?
-Eniştem geldi, müşteri olarak!
Peki bu kıskaçtan kurtulmak mümkün değil mi?
-Çok zor. Ben 240 milyona satılmıştım. Kazanıyorsun zannediyorsun ki, borcunu ödeyebileceksin. Bir hesap çıkarıyorlar sana, sigorta parası, işçi parası, yemek parası, kuaför parası, vekil parası, yakıt parası, su parası, elektrik parası, bilmem ne parası... Sen hep borçlusun!
Sonra nasıl kurtuldunuz?
-Bir müşterim âşık oldu bana. “Seninle evleneceğim!” dedi. Ama onun düğün yapacak parası yoktu. Benim borcumu ödeyip, o düğünü yapabilmek için 700’e yakın erkekle yatmam gerekiyordu...

Şimdi Çorbacı Ayşe oldum

Şaka bu!
-Yooo gerçek. Emniyet’in bana koyduğu şart şuydu: Genelevden çıkarken düğün yapacaksın, videoya çektireceksin. “Tamam” dedim. Videocu para, kına para, pasta para, en çok zoruma giden da imamın aldığı 30 bin lira oldu. Ama sonunda düğün oldu. O dönem, televizyon kanallarına haber oldum: “Bir kadın düğün yaparak genelevden çıktı!” diye. İşte Şefkat-Der Genel Başkanı Hayrettin Bulan o zaman bana ulaştı. O gün, bugündür Şefkat-Der’le kontağımı kesmedim. 6 sene sonra Ahmet’ten de boşandım. Çünkü hep genelevde çalıştığımı başıma kaktı. Bulaşıkçılık yaptım, yemek yaptım, hasta bakıcılığı yaptım, 4 buçuk ay sokakta bile yaşadım. Ama asla geneleve dönmedim, 20 yıl oldu.
Milletvekili adaylığı neyin nesiydi?
-2007’de tüm bu yaşadıklarım için İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvururken, Şefkat-Der Başkanı Hayrettin Bulan, “Abla adaysın!” dedi. “Neye?” dedim, “Milletvekilliğine!” dedi. “Niye?” dedim. “Milletvekili olmayı en çok hak eden sensin de ondan” dedi. Meclise girmek değildi benim amacım, kamuoyunu oluşturmak ve farkındalık yaratmaktı. Türkiye’de hayatı çalınmış, hayatsız kadınlara dikkat çekmekti amacım. Tüm bunları anlattığım bir kitabım da var...
Kimsesizlere çorba dağıtmak nereden aklınıza geldi? Bu fikir nasıl doğdu?
-Ben de bir dönem sokakta yaşadım, dört buçuk ay. Son kocamdan ayrıldığımda. Uyumak için hastanelerin ‘acil’lerine sığındım. McDonald’s artıkları yedim. Kadınlar için evsiz olmak daha da zor, çünkü sokakta, taciz var, tecavüz var, her şey var.
Siz ne mesaj vermek istiyorsunuz...
-Vermenin erdemini anlatmaya çalışıyorum belki de. Ama para vermenin değil. Elini cebine atarak, 50 lira vereyim de her şeyden kurtulayım değil. Elini taşın altına koy! İhtiyacı olan biriyle elbiseni paylaş, çorbanı paylaş, sevgini paylaş... Tam 240 gündür her gece sokaklardayız. İstanbul’un neredeyse bütün evsizlerini tanıyorum ben, her akşam semt semt onlara çorba götürüyorum. Onlar battaniyelerinin içinde yatarken, yanlarına bir kap sıcak çorba koyuyorum. Onları düşünen, seven birileri var, bunu biliyorlar, hissediyorlar. Az şey mi?
Müthiş! Şimdi herkes sizden saygıyla söz ediyor... Bazen bütün bunlar size komik gelmiyor mu? Geçmişte de aynı insandınız ama o zaman orospuydunuz...
-(Gülüyor) Evet, şimdi çorbacı Ayşeyim! İşte toplumun iki yüzlülüğü...

Ayşe Tükrükçü’nün akıllara durgunluk veren hikâyesi

İstanbul’da 2 gece evsizlere çorba dağıttık

Itır Erhart’tan duydum Ayşe’yi.
Adım Adım Itır.
Bilgi’de Yardımcı Doçent Doktor.
“Aaaa sen Ayşe’yi tanımıyor musun?” dedi, “Ayşe Tükrükçü müthiş bir kadın. Yıllarca genel evde çalışmış vesikalı biri, şimdi çok saygı değer bir sivil toplumcu...
“Nasıl yani?” dedim.
“Basbayağı” dedi.
Ayşe’yi tanıyınca Itır’ın az bile anlattığını anladım.
Şefkat-Der üyesi bir ateş topu. Her şeye yetişiyor. İnanılmaz bir enerjisi var. Komik, tatlı ve disiplinli. Herkes onun karşısında mum oluyor. Evsizlerle kurduğu ilişki de anlatılır gibi değil. Evsizler ona güveniyorlar, teslim oluyorlar, her birinin hikâyesini biliyor, her birini şefkatiyle sarıp sarmalıyor.
Tam 240 gecedir, her gece, çorbaya çıkıyor. Yağmur, çamur dinlemeden. Yaptığı mercimek çorbasını onlara dağıtıyor, gecede 200-250 evsize ulaştığı ve doyurduğu oluyor.
Bazı geceler adım adım ona eşlik ediyor, bazı geceler Oy ve Ötesi, bazı geceler Anti-Kapitalist Müslümanlar...


*


Böyle bir olayın varlığını duyduktan sonra gidip izlememek mümkün mü?
Geçen hafta iki gece Ayşe ve ekibiyle çorbaya çıktım.
O kadar etkilendim ki, anlatamam.
İstanbul’da, burnumuzun dibinde başka bir hayat yaşanıyor, gidin, görün...
Şefkat-Der’in önünde buluşuyoruz.
Kalabalık bir ekibiz.
Çorba hazır.
Tekerlekli termoslarda 250 kişilik çorba taşıyacağız.
Mercimek çorbası.
Tadı şahane.
Kural 1: Kendin içmeyeceğin şeyi, asla bir başkasına ikram etmeyeceksin.
Kural 2: Evsizlere para vermeyeceksin. Sen onunla yemeğini paylaş, giysini paylaş, sevgini paylaş. Ona iş bul, onu topluma kazandırmaya çalış. Ama para vermek bir halta yaramaz. Vicdanını böyle rahatlatamazsın.
Kural 3: Asla evsizlere izin almadan dokunma. Uyurken onlar parkta, bir ATM’de, çeşmede, duvar dibinde, “Çorba veriyorum alır mısınız?” diye uyandırma. Çünkü ürkebilirler, korkabilirler ve istemeden sana zarar verebilirler.
Ayşe bize yelekler giydiriyor.
Firuzağa’ya doğru yürüyoruz. Önce bir binanın izbeliğinde naylonlardan kendine ev yapmış eski bir Türk sineması oyuncusuna uğruyoruz.
Elektrik yok, hiçbir şey yok, karanlık.
Ayşe sesleniyor, nayonların içinden biri çıkıyor, “Abi nasılsın?” diyor Ayşe. Gırtlak kanseriymiş bu eski oyuncu, “Sana çorba getirdik” diyor, “Bak bu da Ayşe!”
Çorbayı ve ekmeği alıyor oyuncu, mahcup bir şekilde teşekkür ediyor.
Kural 4: Herkesi insan yerine koyacaksın. Herkese, evsiz de olsa hak ettiği saygıyı göstereceksin.
Biraz sohbet ettikten sonra yola devam ediyoruz.
Az ileride yerde yatan birini görüyoruz, Ayşe başucuna oturuyor, ona adıyla sesleniyor, battaniyenin altından biri kafasını çıkarıyor, Ayşe’yi görünce gülümsüyor, “Hadi iç sıcak çorbanı!” diyor.


*


Sıraselviler’de Hasan Usta dürümcünün önünden geçiyoruz, burası Ayşe’ye her hafta ücretsiz erzak veriyor, her esnaf bu kadar cömert davranmıyor.
Ayşe oradan geçerken mutlaka bir çift köfte de ağzına atıyor.
İstikamet Gezi Parkı.
Yanımızda evden getirdiğimiz giymediğimiz kıyafetler var.
Çorbayla birlikte onları da dağıtacağız.
O da ne!
Gezi’de bir sürü evsiz birikmiş.
Yaşlısı, genci, on yıldır sokakta, parkta yaşayanı, battaniyesi sırtında dolaşanı, kokanı, utananı, çok konuşanı, az konuşanı, hafif kafadan çatlak olanı, tinercisi, uyuşturucu bağımlısı, 6 yaşından beri sokakta büyüyeni, ailesi tarafından terk edileni...
Kimi ararsanız var...
Ne kadar evsiz varsa, o kadar ayrı hikâye...
Hepsi sıraya giriyor, hepsi sıcak çorbayı alıyor.
Sonra sohbetler ediliyor.
“Hadi şimdi Fındıklı’ya” diyor Ayşe...
Stadın yanından aşağı Dolmabahçe’ye iniyoruz, oradan Fındıklı Parkı’na...
Suriyeliler de görüyoruz yolda ama onlar çorba almıyor, para istiyor, Ayşe’nin sözünden çıkmıyoruz vermiyoruz.
Sahilde parkta evsizle karşılaşıyoruz, 15-20 evsiz de orada var.
Çocuk parkında kaydırağın üzerini mesken yapmış bir evsiz aile var, bebekleri de olmuş, hani kaydırağın üstü kule gibi olur ya, işte orayı ev yapmışlar.
Ayşe binlerce hikâye anlatıyor.
Sokaktakilerin bir kısmı da eğitimli, mesela elektrik mühendisi bir amca var, mesela Amerika’da çalışmış biri var, çok iyi İngilizce konuşuyor...
Oradan Tophane’ye doğru ilerliyoruz.
Çeşmelerini içini ev yapmış olanlar var.
Her çeşme de birine ait, başka biri yerleşmeye kalkarsa kavga çıkıyor.
Hikâyelerini anlatırken ağlıyorlar, sokakta yaşamanın zorluklarından bahsediyorlar.
Onlar konuştukça, insan hayatında ailenin ne kadar önemli olduğunu kavrıyorsun.
İnsanın içini acıtan görüntülerle karşılaşıyoruz.
Aynı anda bir ekip İstiklal’den Galataray’a gidiyor.
Şefkat-Der elinden geldiği kadar çok evsize ulaşmaya çalışıyor.
Artık saatler, sabahın 03.00’ü oldu, bir başka çorba gecesinde buluşmak üzere dağılıyoruz.
Salı günü Ayşe Tükrükçü’yle evsizler üzerine sohbet etmeye devam edeceğiz...

SALI: Devlet bu meseleye el atsın. Evsizlere ev açsın. İş imkânları sağlasın, bu insanları topluma kazandıralım...

Fotoğraf: Selçuk ŞAMİLOĞLU

Tanla ÖZUZUN

Yazarın Tüm Yazıları