Ateş Yalazan - Arşiv Balıkçısı
Ateş Yalazan - Arşiv Balıkçısı
Ateş Yalazan - Arşiv BalıkçısıYazarın Tüm Yazıları

Türk basınının babasıydı, hocasıydı

Babıali’nin en önemli isimlerinden biriydi Ecvet Güresin. Basın dünyasının abisiydi, babası, hocasıydı. Hürriyet’in başyazarlığını yapmıştı.

Haberin Devamı

Gazetecilik heyecanını hiç kaybetmedi. Hürriyet’teki vefat haberinde “Gazeteci olarak yaşadı, gazeteci olarak tamamladı ömrünü” yazıyor usta isim için:

Türk basınının babasıydı, hocasıydı

“Her yazısını, aldığı her demeci gazetede görünce ilk günkü gibi heyecanlanan bir gazeteciydi.”

Röportaj yapmadığı, sorularıyla terletmediği siyasetçi yoktu.

İstanbul Gazetecilik Enstitüsü’nde beş yıl dersler verdi. Onlarca gazeteci yetiştirdi.

Örgütçü bir gazeteciydi. TGS’nin kurucularından, Gazeteciler Cemiyeti’nin yöneticilerindendi.

Ölümünden 11 ay önce senatör olduğunda bile “Ben yazı yazmayacaksam ölürüm” diyerek gazetecilikten hiç kopmadı.

Hürriyet’te “Gün aşırı” başlıklı yazılarını sürdürdü.

Haberin Devamı

Gazeteciliği asıl mesleği, senatörlüğü “yan görev” kabul etti.

Türk basınının babasıydı, hocasıydı
4 MAYIS 1975

Abdi İpekçi onun için şöyle diyordu:

“Ecvet Güresin gazetecilikte ilk hocamdı. Muhabirliğe onun yanında başladım. Haberciliği ondan öğrendim. Güresin sadece usta bir gazeteci değil aynı zamanda iyi bir dost, iyi bir insandı.”

Necmi Onur, “Kalem ustası”, Burhan Felek, “Pırıl pırıl adam”, Necati Zincirkıran, “Haberden en iyi anlayan gazeteci” diye yazdı.

Baktım Ekşi Sözlük’te Ecvet Güresin başlığı altında 4 mesaj yazılmış. Birisi şu:

“İstanbul Kadıköy Caddebostan’da bir sokak. Bağdat Caddesi Göztepe ışıklardan yukarı minibüs caddesine doğru döndüğünüzde sağdaki ilk sokak.”

Oysa o, Nezih Demirkent’in ifadesiyle “kalemin efendisi”ydi.

3 Mayıs 1975’te hayatını kaybettiğinde sadece 55 yaşındaydı. Gazetecilerin kaderidir uzun yaşayamamak.

EMİNÖNÜ İSKELESİNDE VAPURA TAKILDI GİTTİ

CANER Sarıcan 16 yaşındaydı. Henüz çocuk yaştaydı ama bir konfeksiyon atölyesinde işçiydi.

Yaşıtlarının okula gittiği günlerde o atölyede saatlerce çalışıyordu.

Tarih 27 Mart 1991’di.

Hava sıcak değildi ama güneş yüzünü göstermişti. İstanbul’a baharın geldiği günlerdi.

Haberin Devamı

Türk basınının babasıydı, hocasıydı
29 MART 1991

Caner’in en büyük zevki balık tutmaktı.

O güneşli günde “Hastayım” diyerek iş yerinden izin aldı.

Eminönü’nün yolunu tuttu. Sabahın erken saatlerinde yaptığı kaçamağın tadını çıkarmak istiyordu.

Oltasına yemi taktı, fırlattı. Bir kez daha, bir kez daha derken oltanın ucu iskeleden kalkarken tornistan yapan vapura takıldı.

Caner farkında değildi. Misinanın diğer ucundaki yumak da ayağına dolanmıştı.

Ne olduğunu anlayamadan denize sürüklendi. Bir iki çırpındı denizin üstünde, sonra sürüklendi gitti.

Yüzlerce kişi vardı o anda iskelede. Kimse kılını kıpırdatmadı.

İstanbul Adliyesi’nde sekreter olarak çalışan Nilgün Karayel ile Beyhan Sekman yaşananları gördü.

Haberin Devamı

Çevredekilerden yardım istediler. Biri dönüp, “Çok istiyorsan soyun da sen gir denize” dedi.

Caner’i bulmak dalgıçlara düştü.

Babası Celal Sarıcan ise arama çalışmalarını tek başına Eminönü iskelesinde takip ediyordu.

Yapacak başka bir şey yoktu.

TENEŞİRDE CANLANAN BEBEK

1970’te İstanbul feci bir kolera salgınıyla kıvranıyordu.

Mustafa-Fethiye Yavi çiftinin o güne kadar üç çocuğu olmuş, üçü de 40’ını göremeden hayatını kaybetmişti.

Dursun onların dördüncü, hayattaki tek evlatlarıydı.

Küçük Dursun, 13 Ekim gecesi, henüz iki aylıkken birden ateşlendi. Hem sancısı vardı hem de kusuyordu. Aslında belirtiler kolerayı işaret ediyordu ama doktor muayene edip, “Mühim değil. Kulağından hasta bu çocuk. Bir fitil vereceğim onu kullanın, iki günde hiç bir şeyi kalmayacak” dedi.

Haberin Devamı

Yavi çifti denilenleri yaptı. Ancak çocuk birden kaskatı kesildi. Hemen doktora koşuldu.

Doktorlar küçük Dursun’un öldüğünü söyledi.

Türk basınının babasıydı, hocasıydı
17 EKİM 1970

Daha önce üç çocuğunu kaybeden çift yıkılmıştı. Dursun’un dedesi, doktorların verdiği raporla Şişli Hükümet Tabipliği’ne başvurdu. Gömme iznini alıp, mezarlık için de 25 lira para yatırdı.

Mezar kazıldı. Bahçede kazan kaynatıldı, su hazırlandı. Bebek teneşir tahtasına yatırıldı. Hoca maşrapa ile sıcak suyu dökünce küçük Dursun ağlamaya başladı. Yavi Ailesi hem şaşkın hem mutluydu. Hemen Şişli Hastanesi’ne koşuldu. Öldü denilen bebek aslında koleraydı.

Hastanenin 19 numaralı yatağında tedavi altına alındı.

Haberin Devamı

Küçük Dursun, teneşir tahtasında böyle döndü hayata.

Yazarın Tüm Yazıları