Ateş Yalazan - Arşiv Balıkçısı
Ateş Yalazan - Arşiv Balıkçısı
Ateş Yalazan - Arşiv BalıkçısıYazarın Tüm Yazıları

Tiyatronun alfabesiydi

Muhsin Ertuğrul denilince Türk tiyatrosunda akan sulan durur.

Haberin Devamı

Müşfik Kenter’in “tiyatromuzun alfabesi” diye anlattığı Ertuğrul, sinemanın da en önemli isimlerindendi.

17 yıl boyunca Türk sinemasındaki tek rejisördü.

Türk tiyatrosunda yetişmiş ne kadar ünlü oyuncu varsa, hepsinin hocasıydı.

Tiyatronun alfabesiydi

Fransızca, Almanca ve Rusça biliyordu.

Dört padişah, altı cumhurbaşkanı gören Muhsin Ertuğrul, görev aldığı makamlarda siyasetçilerle sık sık karşı karşıya geldi. Bunun temel nedeni, tiyatroyu her şeyin üstünde tutmasıydı.

Defalarca görevden alındı, ardından rica minnet yine göreve davet edildi.

Tiyatronun alfabesiydi
Muhsin Ertuğrul ile ikinci eşi Handan Uran

Haberin Devamı

Tiyatroyu memleketin her noktasına götürebilmek için didindi çabaladı. Bölge tiyatrolarını kurdu. Kahvelerde bile tiyatro yapılmasını sağladı.

Muhsin Ertuğrul’u anlatmak için sayfaların yetmeyeceğini bilerek birkaç anekdotu aktarmak istedim.

Muhsin Ertuğrul’dan bahsedince, onunla ilgili kapsamlı ve çok özel bir biyografiyi kaleme alan Ayşegül Çelik’in kitabından söz etmemek olmaz.

TİYATRODAKİ BOŞ KOLTUK

Bu anı Çelik’in kitabından.

Sene 1956. Ankara’da Küçük Tiyatro’nun altında, üsttekinden çok daha küçük bir salonu, tiyatroya dönüştürmeyi kafaya koyar Muhsin Ertuğrul.

Çalışmalar sürerken, yazarları, tiyatrocuları Ankara’ya çağırdı.

Gelenler arasında Reşat Nuri de vardı. Solgundu, keyifsizdi. Toplantıdan sonra birlikte Oda Tiyatrosu’nu gezdiler. Her koltukta, dünyadan ayrılmış bir tiyatrocunun ismi yazılıydı. Bir koltuğa isim konulması unutulmuştu.

Tiyatronun alfabesiydi
30 NİSAN 1979

Reşat Nuri hemen fark etti: “Yoksa Muhsin, bu koltuğu bana mı sakladın?”

Çok yakın arkadaşlardı. İçerledi Ertuğrul, “Şom ağızlılık etme, Allah esirgesin” diye çıkıştı. Reşat Nuri, arkadaşının gönlünü almak için koluna girdi, “Darılma” dedi, “Koltuk o kadar güzel ki, insanın ölesi geliyor.”

Haberin Devamı

Sonradan anlaşıldı ki, Reşat Nuri hastaydı. Rahatsızlığı çok ilerlemişti. Tedaviye Londra’ya gönderildi. Ama kendisi değil, ölüm haberi geldi.

Kimse bu acı haberi Muhsin Ertuğrul’a söylemeye cesaret edemedi. Radyodan öğrendi.

Oda Tiyatrosu’ndaki o boş koltuğa, Reşat Nuri’nin ismi verildi.

‘ÖNÜNÜ İLİKLE’

Ertuğrul, genç yazarlar bulma peşindeydi. Çağrısına karşılık da aldı. Genç bir avukatın gönderdiği piyes beğenilmişti. Ertuğrul, genç yazarı tiyatroya davet etti. Delikanlı geldiğinde provadaydı Ertuğrul. Salonu, “Merdivenden in, sağa dön, kapıyı geç, sola dön” diye dolambaçlı tarif ettiler.

Heyecandan tüm tarif zihninden uçan delikanlı kendini prova yapan aktörlerin arasında, sahnede, ışıkların altında buldu.

Haberin Devamı

Muhsin Ertuğrul’un gür sesi duyuldu: “Ceketini ilikle!”

Delikanlı heyecanla önünü iliklemeye çalışırken, “Bağışlayın hocam, sizi göremedim” deyiverdi. Muhsin Ertuğrul’un sesi çınladı yine sahnede: “Oğlum benim için değil, sahnede olduğun için ilikleyeceksin.”

Sahnedeki genç, daha sonraki yıllarda Türk tiyatrosunun en usta kalemlerinden biri haline gelecek olan Turgut Özakman’dı. Türk tiyatrosunun babası Muhsin Ertuğrul, 29 Nisan 1979’da, İzmir’de öldü.

Muhsin Ertuğrul, ölümünden çok önce, ilk eşi Neyire Neyir’in Zincirlikuyu’daki mezarının yanına kendisi için bir mezar hazırlattı. Taşta doğum tarihi olarak 1892 yazıyor, ölüm tarihinde ise sadece 19 rakamı bulunuyordu. Öldükten sonra bu rakamın yanına 79 eklendi.

Haberin Devamı

O gün gerçekten de tiyatronun öksüz kaldığı gündü...

CASUSLAR KÖPRÜSÜ

SİSLİ hava ay ışığıyla birleşmiş, yolu bir duvar gibi kapatmıştı. Irmaktan yükselen buhar, sisi daha da kalınlaştırıyordu.

Ne birkaç adım gerisi ne ilerisi seçilebiliyordu. Sadece köprünün çelik korkulukları zaman zaman parlıyordu. Köprünün üstünden sisi dağıta dağıta yaklaşan adamın yüzü seçilmiyordu. Aynı anda köprünün diğer tarafından belli belirsiz diğer bir adam hareketlendi.

İkisi de heyecanlarını gizlemeye çalışan hızlı adımlarla ilerleyip, köprünün ortasında buluştu.

Durmadılar. Yan gözle bile birbirlerine bakmadılar. Sisin içinde kaybolup, kaçar adım uzaklaştılar.

Bu okuduklarınız, casus takaslarının yapıldığı, benzeri onlarca kez çekilmiş bir film sahnesi gibi. Zaten öyle.

Haberin Devamı

Tiyatronun alfabesiydi
16 TEMMUZ 1973

Tiyatronun alfabesiydi
12 TEMMUZ 1974

Ama bu film sahnesinin gerçek olduğu bir köprü var Almanya’da. İsmi Glienicker Köprüsü. Diğer ismiyle Casuslar Köprüsü.

ABD ve Rus mahkumların Ankara’da takas edilmesinin ardından akıllara tarihteki önemli casus değişimleri geliyor.

Doğu ile Batı Berlin arasındaki bu köprü, uzun yıllar casus takaslarının önemli adresi oldu.

Soğuk Savaş yıllarında 1960’lardan itibaren onlarca casusun değişimi bu köprüde yapıldı.

Berlin’deki kontrol noktaları Doğu Almanya’nın denetimindeydi. Bir tek Casuslar Köprüsü’nü Sovyet birlikleri kontrol ediyordu.

 

İlk değişim 10 Şubat 1962’de Gary Powers ile Rudolf Abel’in takasıydı.

Bundan sonra yüzlerce değişim burada yapıldı.

1986’nın şubat ayındaki büyük değiş tokuş da Hürriyet’te “Sırların takası” başlığıyla manşetteydi.

KAPIKULE’DE TARİHİ GÜN

Türkiye de zaman zaman diğer ülkelerle casus takası yaptı. Bunlardan en meşhuru 1974’te Bulgaristan ile olandı.

Burgaz Türk konsolosluk katibi Mehmet Fuat Ömeroğlu, Bulgaristan aleyhinde casusluk yaptığı iddiasıyla önce idam cezasına çarptırıldı. Daha sonra cezası 20 yıla indirildi. Ömeroğlu, 18 yıldan beri Sofya Cezaevi’ndeydi.

İstanbul’da Türkiye aleyhine askeri casusluk yaparken suçüstü yakalanan Avusturya asıllı Adolf Slavik ise 1969’da 12 yıl 4 ay hapis cezasına mahkûm oldu.

Bulgaristan ile Türkiye bu iki ismin takası için ilk olarak 1973’te anlaştı. Ancak değişim bir türlü gerçekleşemedi. Ailelerin umutları boşa çıktı.

Bundan tam bir yıl sonra, 12 Temmuz 1974 tarihli Hürriyet’in manşetinde “Sınırda casus takası” başlığı vardı. Nihayet takas yapılacaktı.

Habere göre bu takasın yapılması için Slavik’in karısı Helene büyük çaba harcamıştı.

Takas 28 Temmuz’da Kapıkule’de gerçekleşti. Her iki taraf, mahkûmları tampon bölgeye getirdi.

Ardından kendi ülkelerinin araçlarına binip sınırı geçtiler.

Ömeroğlu, 18 yıllık esaretten bu takasla özgürlüğüne kavuştu.

Doğu-batı takası Casuslar Köprüsü’nde, bizdekiler ise Kapıkule’de yapılıyordu.

Yazarın Tüm Yazıları