Ata Nirun

Astronomik bulmaca

3 Şubat 2012
Dünya, Güneş'e en fazla Haziran ayında yaklaşır yani Dünya Güneş'e Ocak ayında bulunduğu konumdan 4.8 milyar km. daha yakındadır.

Mevsimlerin farklılığı bilindiği gibi, bu uzaklıkla ilgilidir ve gezegenimizin dönerken oluşturduğu salınım, uç noktalarındaki buzlanmaya neden olur, Dünya uzayda 23' 27'' lik bir eğimle döner yani üzerinde yaşadığımız küre dik durmamaktadır, belli bir eğiklike salınarak, Güneş'in çevresinde döner. Böylece mevsimlerin yanısıra, her yarıkürenin zaman ölçümü yani saatler ve dakikalar Güneş ışığının görülmesiyle yapılır. Bütün bunlar herkesin bildiği gibi orta öğretimde öğrenilen bilgilerdirler, hatta uydulardan ve uzay yolculuklarından çok daha önce öğrenilmiştirler. ?imdi herşeyden önce dünyanın ekseninin, hayali bir çizgi olduğunu düşünün ve asıl önemli olaya yani gizeme yaklaşalım. Bizi ilgilendiren şey, Gündönümü'nün nasıl gerçekleştiğidir?  

Örneğin Kış Gündönümü ne zamandır? dünyanın eğimi ve uzaysal konumu sonucunda Güneş'ten uzaklaştıkça günışığı yani gündüzler kısalır. Yani Güneş gökte, en kısa yayı çizer; Kış Gündönümü'nde Kuzey Yarımküre'de Güneş, öğle saatinde Oğlak Dönencesi boyunca ışınlarını direkt olarak yollar; bu çizgide Brezilya'daki Sao Paulo kenti, Güney Madagaskar ve Avustralya'nın  Kuzey Brisbane bölgesi bulunur. Oysa, 1996 yılında Kış Gündönümü, 21 Aralık gününde, sabah 6:05'de başladı yani yukarda adı geçen örnek bölgelerin aslında Kış'la ilişkisi kuramsal olmanın dışında yoktu. Bu şu demekti; yanılıyorduk çünkü yarımküreler arasındaki farklılık ve salınım etkisi nedeniyle ortaya çıkan değişkenlik yüzünden hangi zamanın nerede bittiğini ya da nerede başladığını global anlamda bilmemiz mümkün değildir. Yani işin aslına bakılırsa, simgesel olmak dışında ortak bir takvimi kullanmamız da doğru değildir.           

1 Ocak 1997 tarihi Julian takvimine göre, 6.710'cu yıldır, bu hesapla 1 Ocak 1997, öğle saati ve evrensel zaman hesabına göre, MÖ 4.713 yılıdır. Astronomlar, bunu 2.448.257 gün olarak hesaplıyorlar; 1 Ocak günü, birçok ülkede tatildir, 31 Aralık günü finans dünyasında da geleneksel olarak bitiş veya hesap günü olarak kullanılır. Geçen yılın sayımları, hesapları yapılır, Bazı ülkelerde, Yeni Yıl "Herkesin Doğum Yılı" olarak kabul edilip kutlanır, hatta bu geleneğe göre, doğum günleri yerine her yılın başında yani 1 Ocak'da herkesin yaşına bi yaş daha eklenir, bu da çık eski bir gelenektir. Anglo-Sakson ülkelerde yeni yıl kutlamaları ve gelenekleri 1751 yılında başlatılmıştır. Aslında daha öncelerde, Yeni Yıl mevsim dönümüne göre 25 Mart'ta başlatılır ve kutlanırdı. Sonuç olarak, dünyanın güneşin etrafında bir dönüşü bitirip, yeni bir dönüşe başlaması yeni yılın başlangıcıdır. Gezegenimiz, bir dönüşte 583.416.000 mili aşar ve bir tur için 365.2422 gün geçer. Sonuçta tüm bunlar birer insani hesaptır çünkü dünyanın dönüşüne ilk defa ne zaman başladığı bilenemediği için, gerçek zamanı saptamak mümkün değildir. Yeni yıl ve bir peygamberin doğumu gibi referanslar yaratılarak, imajinatif bir zaman oluşturulmuştur.   

Yazının Devamını Oku

Uranüs ve dokuz gezegenin ötesi

3 Şubat 2012
İkizler, Başak, Koç, Boğa ve Teraziler gelecekte sürprizlerle karşılaşabilirlir...

Gelmekte olan ikibin yılda gezegenimizin ve bizlerin hangi yıldız kümesinden nasıl etkilenecğini ve nasıl bir değişime uğrayacağını tartışmadan önce dilerseniz Kova burcu ve yöneticisi Uranüs'un astrolojik anlamlarından söz edelim. Kova burcunun özellikleri, dört ana niteliğin karışması ile belirlenir: Kova'yı anlayabilmek için öncelikle yönetici planeti Uranüs'un niteliklerine kısaca göz atmak yararlı olabilir; çünkü bir burcun kimliğini en fazla yönetici planeti etkiler: Uranüs iki şekilde anlatılabilir: Ani değişim ve yıkıp yeniden yapmak. Bu açıklamadan da anlaşılacağı gibi, yeni ve beklenmedik gelişmeler ile ani değişimlerin kaynağı Uranüs'dur. Uranüs’un ikinci önemli yönü ise bağımsızlık düşükünlüğü ve özgürlük aşkıdır. Bu planet, kişi, meslek, kavram, ya da herne olursa olsun, durağan hiçbir şeye bağlanamama etkisini, olumlu, olumsuz her yönde ilerletmek, yeni olan tüm şeyler ile bütünleştirme gücünü yayar. Uranüs'ün dönüşümcülüğüi başka hiçbir planette görülmedik boyuttadır. Ama değişim daima olumlu yönde gerçekleşmeyebilir. Örneğin Uranüs seksüel sapmaların da kaynağıdır, çünkü her konuda beklenmeyeni yapma eğilimindedir. Bu planet, adını Yunan mitolojisinden almıştır ve erkek gücü simgeler. İlk dişi güç Gaia (toprak) onu kendinden yaratmış, daha sonra ise onunla çiftleşerek çeşitli varlıklar doğurmuştur.

Uranüs 1781'de Herschel tarafından keşfedilmişti. Sekiz yıl sonra Fransız İhtilali başladı. 18. Yüzyıl’da, da dünyamız Endüstri Devrimi ve Amerikan Özgürlük Savaşı gibi birçok değişime sahne olmuştu. Uranüs'un niteliklerini öğrendikten sonra bu gelişimlere rastlantı demek zordur. Uranüs'un keşfi bile büyük bir bilimsel devrim sayılan teleskobun icadı sonrası gerçekleşmiştir. Sanki Uranüs kendi keşfine neden olacak buluşu önceden yaptırarak doğmuştur!   

Öte yandan planetin keşfi ile meydana gelen değişimler politika ve bilim ile de sınırlı değildir. Uranüs'un ortaya çıkmasından sonra Güneş Sistemi’nde sadece yedi planetin bulunmadığının öğrenilmesi de devrime neden olmuştur. Örneğin yedi planet ve yedi sayısı üzerine kurulu çoğu gizem öğretileri (ki bunlardan biri de astrolojidir) Uranüs'ü de kapsamına alarak yeniden yapılanmak zorunda kalmış ve tam  düzen kurulmuşken keşifler süreci yeniden başlamıştır. Derken 1846 da  Neptün’ün ve 1930 da Pluto'nun bulunuşu ile temeller tümüyle sarsılmıştır.  Görülmektedir ki Uranüs’ün keşfinden sonra çok kısa bir zaman içinde iki gezegen daha keşfedilmiştir!   

Uranüs'un yaptığı sarsıntılar astrolojide de garip sonuçlar yaratmıştı; örneğin Kova burcu da dahil olmak üzere bazı burçların önceki ve sonraki olmak üzere iki yöneticisi bulunmaktaydı. Eski çağlarda Ay tarafından yönetilen Yengeç ve Güneş tarafından yönetilen Aslan burcu dışındaki tüm burçların yalnız kendilerine ait bir yöneticileri yoktu çünkü bilinen 12 burca karşılık 7 planet tanınmaktaydı. Bu nedenle bir planeti yönetici olarak iki burç "ortaklaşa" kullanırdı; Venüs, Boğa ve Terazinin; Merkür, İkizler ve Başağın; Mars, Akrep ve Koç'un; Satürn, Oğlak ve Kova'nın; Jüpiter ise Yay ve Balığın yöneticisi idi. Kimse yedi planet ötesinde Uranüs, Neptün ve Pluto'nun var olduğunu bilmiyor, üç planetin gerçekte yöneticisi olmadıkları üç burcu zorla yönettiğinden şüphelenmiyordu. Ama sonra Uranüs bulundu, Kovaya yerleştirildi ve yüzyıllardır yorumlara temel oluşturan Kova/Satürn ilişkisinin tam anlamı ile doğru olmadığı anlaşıldı! Artık Satürn  Kova’yı değil, sadece Oğlağı yönetiyordu. Ardından Neptün keşfedilip Balığa, Pluto ise Akrep'e verildi. Bu değişimden sonra eski yorumlar kuşku ile karşılanır olmuştu çünkü yorumların yapılmasında kullanılan kaynak verilerin güvenilirliği üçüncü kez sarsılıyordu.

Ama bu kadar da değil; Yeni planetler yerlerine yerleştikten sonra, eski yöneticiler bütünü ile terk edilmedi ve yardımcı yönetici planet adı altında detay bilgi olarak kullanılmaya başlandılar. Günümüzde Güneş Sistemi’nde on planet olduğuna inanılmaktadır, zaten onuncu gezegenden antik kaynaklarda da söz edilir. Oysa Zodyak'da oniki burç olduğu için hala iki planet iki yerine dört burcu yönetmektedir. Merkür, nitelik açısından büyük uyum içinde olduğu İkizler ile, kendine pek de benzemeyen Başağı; Venüs ise çarpıcı biçimde benzediği Terazi ile, sadece benzediği Boğayı yönetmektedir. Bu durumdan dolayı sistemimizde keşfedilmeyi bekleyen iki planet daha olduğu varsayımını düşünmek zor değildir. Kaldı ki her geçen gün Astronomi daha da doğrusu NASA olası gezegenlerin haberini vermektedir. 1977’de Güneş Sistemi’nde keşfedilmeyi bekleyen iki gezegenin daha yer aldığı kuramını güçlendiren bir buluş yapıldı. Bu keşif, Chiron adı verilen bir gök cismiydi. Astronomlar onun dev bir asteroid mi, planet mi ya da dış uzaydan gelen yabancı bir cisim mi olduğuna karar vermeye çalışırlarken, astrologlar çoktan Chiron'u gezegen kabul edip niteliklerini araştırmaya koyulmuşlardı.

Eğer bu görüş doğru ise, kanımca astrolojik yorumların geçerliliği konusunda tartışmalar başlamalıdır. Öte yandan, bu durum astrolojinin asla bir bilim olmadığını, astrologların ise kimi hesaplamalara, işaret ve konumlara yani periyodlara bakarak öncelikle altıncı hisleri aracılığı ile yorum yaptıklarını göstermektedir. Bu bana daha sempatik geliyor, elbette bilgi önemlidir ama sezginin olmadığı bir bilgi platformu soğuk, yararsız ve en önemlisi amaçsızdır diyorum. Sonuç olarak gerek Chiron, gerekse de daha sonra ortaya atılan Vulcan, Ceres ve hatta Sedna gibi gök kitleleri veya gezegencikler pek bir önem taşımıyorlar hatta sadece kafa karıştırıyorlar, Astroloji'nin mental amaca biraz da daha saf, net, temiz ve aydılık horoskoplara ulaşmak değil midir? Kısacası, astrolojik bir harita astrolog adlı kahinin kristal küresi midir acaba? Bence düşünülmeğe değer, siz de bir düşünün...  

Yazının Devamını Oku

Renkterapi

3 Şubat 2012
Giysilerinizin rengi doğru mu?Eşyalarınızı değiştirirken olumlu renkleri seçiyor musunuz?Sevdiğiniz renklerle, sevmediğiniz renklerin anlamı nedir?Belki de giysilerinizin rengi sizi hasta ediyor?Yanlış renkleri kullanmayın, işleriniz ters gidebilir.Her rengin yararlı veya zararlı bir gücü ve sesi vardır...M. Ata Nirun size renklerin gücünü anlatıyor; Sizleri renklerin gizem dolu dünyasına götürmek istiyorum. Yaşamımız renklerle doludur; renkler güneş enerjisinde olduğu gibi çeşitli enerjiler yayarlar ve bizleri etkilerler; giysilerimizin renkleri; eşyalarımızın hatta arabamızın renkleri rasgele değil, dikkatle ve renk bilgisiyle seçilmelidir. Yanlış kullandığımız bir renk sizi yorgun düşürüp, hasta edebilir, kendinize olan güveninizi kaybettirir ve çabalarınızı boşa çıkarır.
Kısaca bu linkte renklerin anlamlarını öğreneceksiniz. 


Kırmızı : Siz, sert, cesur, enerjik, hırslı, tutkulusunuz. Kırmızı renge dokunduğunuzda seksüel bir pizzaya dokunmuş gibi olursunuz. Bu renk sizi sarıyorsa agresif ve vurucusunuz demektir. Ama yüksek egonuz aşk ateşinizi de söndürebilir. Kırmızı renk kan basıncını yani tansiyonu etkiler, kırmızı giymeniz veya bu rengin hakim olduğu bir ortamda bulunmanız tansiyonunuzu etkileyebilir. Aksiyon ve eylemleriniz yine bu rengin kontrolu altındadır, bu rengi seçtiğinizde yaşamı dolu dolu hisseder ve tüm zevkleri bir an önce peşpeşe yaşamak istersiniz, başarabilirsiniz de ama çok büyük bir yorgunluk hissedeceğinizi unutmayın. Kırmızıyı çok sık kullanıyorsunuz hazırlıklı olun ve hiç unutmayın ki sağlığınızı düzenli olarak izlemelisiniz. 
Yaşamda seçmiş olduğunuz dal veya işiniz için kırmızı önemli bir konsantrasyon rengidir, olayların derinine iner ve ayrıntıları kullanabilirsiniz ama bu rengin insanlari için o an önemlidir, geleceğe yönelik planlar yapmazlar ve tedbir almayı pek düşünmezler. Uyumlu olmaya çalışırlar. Ama aslında çevresindekiler onun için basamaktır ve onlari itici güç olarak kullanırlar. Toplum ile ilgilidir kırmızıyı seven insan ve bu insan gözlemlenmekten çok hoşlanır, önemli olan ilgi çekmesidir. 
Kırmızı çok sevilen ve gücü simgeleyen renktir; kırmızı kullanıyorsanız siz bir savaşçısınız ve meydan okumaya bayılıyorsunuz. Ve siz bünyesi sağlıklı, iyimser ve yüksek ruhlusunuz aynen Şeytan gibi ama kötülük için yaratılmış Şeytan'dan söz etmiyorum, ilahi bir varlık olan Şeytan'ı kasdediyorum. seks dünyanız inanılmazdır; kırmızı seksin simge rengidir; insanlarla ilişkiniz direkt ve dinamiktir, liderlik güdüsü sizde doğal olarak vardır. Geleceğe yönelirken güvenlik önlemlerini son anda alırsınız, cesaretiniz çok ünlüdür, bu da kendinize olan güveninizi arttırır. Kırmızının müzikteki karşılığı do notasıdır. 
Tercihiniz pembe ise çocuksu bir kişilik verir, çabuk küser ve alınabilirsiniz, size kötülük yapıldığında sadece acı acı gülümser ve yapılan kabalığı anlayıp hemen özür dilenmesini beklersiniz. Fakat dost, sıcak ve yardım seversiniz, hatta gücünüzü aşan yardımları dahi vaadedersiniz. Nazik, kibar ve vericisiniz. 
Eğer kırmızıyı sevmiyorsanız rahatınızı bozmak istemiyorsunuz demektir; gerilim ve korkulara karşı deneyimlisiniz, hayal kırıklıklarından bıktığınız gibi barış ve güvenliğe öncelik veriyorsunuz. Fiziksel huzurdan çok ruhsal huzuru seviyorsunuz. Sonuç olarak gardrobunuzda ve çevrenizde daha çok koyu mavi ve nane yeşilini seçmelisiniz. 

Sarı : Sarı güneş ışığının ve altının rengidir; zekayı, arzuları ve ruhsal gelişimi simgeler. Siz sarı rengi seven biri olarak belki de büyük düşüncelerin ve umutların insanısınız. Büyük düşünürlerin ve ideoloji yaratıcılarının favori rengi genelde sarıdır. Bu renk sıradanlığın dışında olmayı amaçlayan insanların rengidir, farklılık getirir ve sizi ayrıcalıklı yapar. Sarı rengi seviyorsanız bilin ki, bu renk kendinize güvenmenizi kırmızıdan daha çok size sağlar. Düşünceleriniz çoğu zaman yoğundur ve büyük planlar yapmayı hep sürdürürsünüz. Siz başarılı olmak için başkalarından daha fazla avantajlara doğal olarak sahipsiniz. Sosyal, etkileyici ve iletişimcisiniz. 
Eğer siz portakal rengini seviyorsanız kolay dost olursunuz, her zaman tebessüm ederek teşekküre hazırsınız, küçük diyaloglarla etkili ve olumlu sonuçlar almayı becerebilirsiniz. Büyük hayalleriniz var demiştim, bu nitelik aşk yaşamınıza da yansır ve bir ömür boyu sürse de hayalinizdeki eşi ve aşkı bulamazsınız. Bunun farkında olduğunuz için de hem arayışınızı sürdürür hem de bulamayacağınızı bilirsiniz. Siz bir politikacı olarak doğdunuz, bunu her zaman anınsayın, başarılarınız garantidir, mesela bir seçime girseniz kesin oylarınız hep vardır. Sizinle çalışmak zevktir ve sizinle çalışmak isteyenler çoktur ve hep vardır. Sıcacık gülümsemeniz insanların kalbini ısıtır ve onları rahatlatır. Siz yaşam ve güven dolusunuz. Organizesiniz, işinizin ehlisiniz ama temponuz düşüktür. Altın rengi ise yüksek idealler için uygundur ve sağlığı simgeler, güç katar.
Herkesin güneşe veya güneşin rengine ihtiyacı vardır, sarı rengi değerlendirirken daima bunu düşünün. sarı işin size yaşamı, sağlığı ve güzelliği getirir ama aynen güneşte yanmak gibi bu rengi de aşırı kullanırsanız aynen güneş yanığı gibi olursunuz. Belli zamanlarda ve bilhassa gün batimlarında veya geceleri kullanmanız olumludur. Ayrıca sarı renk çevrede yardım ve destek enerjileri sağlar, bu renk sayesinde daha çok desteklendiğinizi kısa zaman içinde görürsünüz. Eğer odanız sarı renkle döşenmişse, kendinizi sürekli enerjik ve güçlü hissedeceksiniz demektir. Sarının müzikteki karşılığı mi notasıdır. Portakal renginin ise re notası.
Sarı rengi sevmiyorsanız yaşamınızın çok parlak olması sizi rahatsız ediyor demektir, belki de rüyalarınız sık sık büyük güçler veya engelleyemediğiniz nedenler yüzünden yarım kalmış ve bozulmuştur; yeniliklerden ve değişimlerden korkuyorsunuz. şeker pembesi ve salata yeşilini renk olarak gardrobunuzda ve çevrenizde kullanmak için seçebilirsiniz.

Mavi : Deniz mavisini seven insan düzen ve disiplini de sever. Açık mavi ise, sakinleştirici ve huzur vericidir, duygusallığı ve duyarlılığı her an ortaya çıkabilir. Mavi gözlü insanlar genelde tahrik edici ve teşvik edicidir. Öte yandan onların duygularını anlayamazsınız, kendilerini davranışlarıyla ortaya koyarlar. araştırmacılar mavi gözlü insanlarin olayların nedenlerini görme yönünde güçlü sezgilere sahip olduklarını söylerken mantık güçlerinin kuvvetini de vurguluyorlar. Mavi gözlü insanlar gerçek bir strateji uzmanıdırlar, herşeyi önceden uzun uzun planlarlar. yaptıklarından kolay tatmin olmazlar ve yeterli olup duracaklari bir yer yoktur. ekip çalişmalarına uygun ve çok yararlıdırlar ama ona değer vermezseniz sizi o anda bırakıp giderler. 
Eğer maviyi ve mavinin tonlarını kullanan, seven biriyseniz sakin bir yaşamı seçmiş birisiniz. size bariş dolu, streslerden arınmış bir dünya gerekir, uyumlu çevreler ve sınırsız özgürlük için herşeyinizi verebilirsiniz. mavinin çok değişik tonlamaları farklı etkiler yaratir; koyu maviler örneğin çivit ve gece mavisi yatıştırıcı ve sakinleştiricidir. Mavi genelde insanların rahatlamak için farkında olmadan, içgüdüsel olarak seçtikleri renktir. Mavinin müzikal notası sol, civit mavisinin ise la'dır.
Bu rengin insanları çok çalışkan, sebatkar, iradeli, dikkatli ve gayretlidir. mavinin insanları dostluk ilişkilerinde hızlı ve spontanedirler, o an tanıdıkları insanlarla hemen derin ve çok yakın dostluklar kurarlar. eğer maviyi seviyorsanız, seks güdüleriniz yüksektir ama kırmızıyı kullanmak sizin için yararlı olacaktır.....Unutmayın mavi inceliğin ve nezaketin rengidir. Mavi yaratıcılık, hayalcilik, zeka, ciddiyet, güvenilirlik ve idealizm getirir. Bu rengi seviyorsanız siz sadık, vefalı ve çok bilmişsiniz.
Mavi renk günümüzde kesin olarak stres çözücüdür. size 
soğukkanlılık, sükünet, olgunluk ve pozitif atmosfer getirir. Seks yaşamınızda eğer çok ateşli ve hiızlı olmayan ama uzun saatler süren, soğukkanlı, ustaca ve etkisini günlerce sürdüren orgazmlar istiyorsaniz yatak odanızın ve yastık veya çarşaflarınızın mavi ve mavi tonlarında olmasını sağlayın. Mavi sizi dayanıklı kılacaktır.
Eğer mavi rengi sevmiyorsanız değişimler sizin içindir. Bir iş konusunda veya özel yaşamınızda karar verirken hata yapmaktan çok korkuyorsunuz demektir. İlişkileriniz inançlarınızla bir bütündür ve ilişkilidir. Yaşamın köşeli ve sivri uçlarından kaçıyorsunuz belki de çok yara aldınız. Daha özenli, özgür ve barışçı yaşamak istiyorsunuz yani her insan gibi sakinliğe ihtiyacınız var mavi renk sizin bu yönünüzü daha çok ortaya çıkarabilir öyleyse daha çok parlak pembe ve elma yeşilini renkleriniz olarak seçebilirsiniz; çevrenizde ve gardrobunuzda bu renklerin bulunmasına özen gösterin.

Yeşil: Araştırmalara göre yeşil gözlü insanlar çabuk tepki veren esnek insanlardır. İçgüdüsel olarak hemen o anda olayları değerlendirir ve yargılarlar, işte o ilk düşünceleri önemlidir çünkü genelde doğruyu bulurlar. Durup dururken ortada kaldıklarını sanırlar ama bu onlar için salt bir duygudur. Yeşil gözlü insanları bir düzene veya klasmana sokamazsınız, sizi her an şaşırtırlar. İnsan sevecen ve besleyici, onunla yaşamaktan zevk alırsınız, size zevk verir, kendinizi sıcak bir günde ulu bir meşenin altında serin bir gölgede bulursunuz. bilimsellik, sevecencilik, maceraperestlik, yenilikçilik sizin özelliklerinizdir. Özellikle doğa yeşili; uysal, etkili, ruhsal, gizemli ve duyarlı olmanızı sağlar. Yeşilin müzikteki notası fa'dır.
Yeşil biliyorsunuz doğanın veya doğal canlılığın rengidir. Saygı uyandıran, dikkat çeken bu renk aynı zamanda bağımsızlığı simgeler; kalıplardan kurtulmayi ve gelenekleri yenilemenin gereğini anlatır. Yeşili seven biriyseniz size en yakın rahatlatıcı renk mavi olacaktır. Mavi-yeşil renkler yaratıcıdır; moda, gastronomi sanatı ve dekorasyon için mavi-yeşil renkleri sevmeniz önemlidir. Bu renkleri seven ve bu konularla ilgilenen başarılı olacaktır.
Gücünüzü ve yeteneklerinizi biliyorsunuz, tavır ve eylemleriniz titizdir. Belki de yaşamsal deneylerinizin sonuçlarını ve kişisel güvenliğinizi ömrünüzün ilk yıllarında alacaksınız. Eğer siz bir kadınsanız duygusallığınız olağanüstüdür ve sezgileriniz genelde hep doğruyu gösterir. Zarif ve espritüelsiniz ama bilgiçlikten hoşlanıyorsunuz. 
Evinizi dekore ederken canlı çiçeklerin çokluğu ve arzulanması aslında yeşile olan ihtiyaçtan kaynaklanir. Bu rengin hakim olduğu odalarda hele yatak odanızsa çok daha rahat uyursunuz ama odanıza canlı çiçek koymayın çünkü siz uyurken bitkiler biliyorsunuz karbondioksit yayarlar. Onların yerine yapay yeşilleri, yeşil kumaşlı eşyaları veya yeşil ve yeşil tonda boyanmış duvarları tercih edin. 
Eğer yeşil ve tonları sizi rahatsız ediyorsa bu renkle kendinizi yanlız ve agresif hissediyorsunuz. Başkalarının sizin başarılarınızı ve atılımlarınızı negatif olarak etkileyecekleri korkusu içinizde uyanıyor. Yapınızdaki doğal kiskançlığı bu renk daha çok ortaya çıkarıyor. Sorunlarınızı psikolojik olarak çözmek ve etkili olmak istiyorsanız güneş sarısını ve altın renklerini seçebilirsiniz; arada bir kahverengiyi deneyin ve çevrenizde biraz da denizce mavisi bulundurun. Bu renklerin çevrenizde ve gardrobunuzda bulunmasi sizi olumlu etkileyecektir. 

Mor: Mor duygu rengidir, çok özel bir renktir, mistik bir yücelik getirir ve metafizik gücü simgeleştirir. Mor imparatorlukların, dinlerin, ölümün, cazibenin ve sevginin sembol rengi olarak yüzyıllar boyu kullanılmıştır. Mor rengi
mistikler, büyük sanatçılar, düşünürler, toplumları düşünce ve ideallerle yönlendirenler tarafından seçilir ve kullanılır. Büyük, ölümüne ve çok özel aşklar mor rengin aşklarıdır onlardan sürekli mor renk yayılır. Bu renk nedeni anlaşılmaz bir bütünlük ve birlik sağlar çünkü bu gizemli gücün önünde mor bir sis ve buğu vardır. Müzikte mor rengi veren nota si'dir.
İstemediğiniz sorumluluklar sizin için çekilmezdir, bu duruma zorunlu olarak düşerseniz asla mutlu olamazsınız. Çevrenizde bu rengi yayan bir ortam bir şekilde muhakkak olmalıdır, yoksa yaşama küsebilirsiniz. Siz zor karar veren ve aslında çevreye yani sıradanlığa uyumsuz birisiniz. bu da ayrıcalığınızdır. Bütün yeni çağ aktiviteleri başta astroloji olmak üzere, parapsikoloji, kristaller ve ruhsal şifa sizin için doğal ve uygun konulardır. 
Eflatun seçilmiş ve mükemmeliyetçi bir renktir, seçilmişler içindir. Manevi enerjiyi simgeler, ruhsal yetenekleri geliştirir, sır küpü olmanızı sağlar. Zeka düzeyinizi arttırır. 
Mavinin ve kırmızının karışımı olan mor size korunma güdüsü sağlar, kendinizi sanki sağlam bir kalkanın arkasında gibi hissedersiniz. Bu renk kokteyli sizi sakinleştirebileceği gibi aynı zamanda da uyarıcıdır. Örneğin bu renklerin yani mavi tonların ve kırmızının yani morun hakim olduğu odalarda sevişmeyi deneyin; göreceksiniz ki çokşey farkli olacaktir. 
Mor renk size güç verir, yeteneklerinizi pozitif olarak etkiler. Konsantrasyonu arttırır aynı zamanda da meditasyon için çok uygun bir renktir. Mor renkli bir ışığın veya enfraruj bir lambanın yandığı bir odada oturup kendinizi dinlemeniz ve sizi yoran düşünceleri yarım saat için olsa da kafanızdan atmanız tahmininizden öte size dinlendirecek ve sakinleştirecektir. Yanlız şunu hiç unutmayin, bu renk sizi ancak rahatsız etmediği sürece kullanmalısınız; bunun göstergesi ise uykularınızdır.
Mor renk sizi rahatsiz ediyor ve sevmiyorsaniz sizi korkutan güçler demektir; beklenmedik tehlikeler düşlüyorsunuz ve ani sürprizlerden korkuyorsunuz. İlişkilerinizin daima dengeli ve dozunda olmasını istiyorsunuz; çok sıcak ve çok soğuk ilişkiler size göre değil. kendinizi dengelemek için çevrenizde ve gardrobonuzda çimen yeşili ve pembe renkleri bulundurun.

Siyah: Siyah yanlızlığın rengidir, gizemli görünmekten hoşlanır, siyahı seven insan sürekli olarak en büyük sırlari bilen kişi olmanın gayreti içindedir. Eğer siyahı seviyorsanız siz kadere aldırmayan karşı birisiniz. Öte yandan da süper bir demogog ve ikna edicisiniz; mantığınıza kimse kolay direnemez; muhakkak bir şekilde derdinizi veya düşüncenizi anlatırsınız. Dikkat edin siyah dengenin, hazır olmanın ve kendine hakim olmanın rengidir. Aynı zamanda da bilgeliğin ve yıkıp yeniden yaratmanin...
Eğer aşkta aldanmışsanız ki siyah renk aşkda aldanmayı da simgeler, bilin ki yaşama karşı çok cesur ve korkusuzsunuz ve başınıza gelen dertleri dahi siz yönlendirirsiniz. Hissettikleriniz çok zengindir ve duygusallığınız inanılmaz biçimde farkli olabilir. Siz güçlü, alıcı, disiplinli, özgüvenli ve kudretlisiniz.
Siyahın yakınında bulunan gri ne gerilimi, ne de süküneti simgeler ancak kaçışı simgeleyebilir. Eğer renk seçiminizde listenin başinda gri varsa, siz herşeyin önüne bir duvar çekmek istersiniz. Dışardan gelen etkiler bu duvar tarafindan engellenmelidir ve korunmalısınız. Olayları uzaktan kumanda ile kontrol etmek istersiniz; yerinizden kalkıp savaşmak sizin için zor ve hatta imkansız bir eylemdir. 
Gri zor ve karamsar bir renktir kolay rahat ettirmez. İçe kapanıklık ve acıya katlanmak hatta acıdan zevk almak bu rengin etkileri içindedir. Gri rengi kullanan insanların mutlulukları da, üzüntüleri de süreli olmaz, kısa dönemlerde hızlı dönüşümler ve değişkenlikler gösterirken yanisıra da tekrarlar yaparlar. Gri; durağan ve kısıtlayıcıdır, altında ateş yakarsaniz o zaman harekete geçebilir, tutucudur, kuralcılığı ve gelenekçiliği ile gurur duyar. Pasif, zaman zaman stresli, bireyci, tarafsızdır. Yine yakın bir renk olan gümüş renk ise, sürekli gerçeği arayıcılık ve romantizm verir. 
Siyah uç renktir yani marjinaldir; yapılan renk testlerinde ilginçtir fiziksel olarak çok güzel ama duygusal olarak acımasız birçok kişinin siyahı seçtikleri görülmüştür. Ve siyah geçiş rengidir; iki dünya arasında köprüdür.
Siyah ve gri sizi itiyor rahatsız ediyorsa yani sevmiyorsanız yaşamınızın aktif ve açık olmasını istiyorsunuz; yaşam sizin için ağır tempolu ve sıradan olmalı. Siyah renk öte anlamda ölüm korkusunu da simgeler, bilinmeyen sizi ürkütüyor ve kabus oluyor. Kaderden korkuyorsunuz ve kaderinizin efendisi olmanın yollarını arıyorsunuz. Kırmızı ve sarıyı çevrenizde ve de gardrobunuzda kullanmayı deneyin, daha rahat edeceksiniz. 

Kahverengi: Kahverengi toprağın rengidir yani doğumun ve bereketin rengi, yaşam orada döllenir ve büyür. Kahverengiyi seven insanlar fiziksel olarak çok duyarlıdırlar, tenleri çok hassastır ve sinirleri mükemmel bir alıcı olarak çalışır. Bir dokunun bin duyarsınız. Renk listenizin başında eğer kahverengi varsa, özel bir çevreye daima ihtiyaç duyarsiniz, kendinizi ancak bu çevrede güvenli hissedersiniz. Fiziksel rahatlık sizin için çok önemlidir, rahat bir yaşamı yitirirseniz sinirleriniz buna dayanmayabilir. Gerek duygusal, gerekse de maddesel güvensizlik sizi hasta edebilir. Huzursuz, gerilimli ve sıkıcı atmosferlerden daima kaçmalısınız, yüksek elektrikli ortamlar sizi dünyaya küstürebilir. 
Her ne kadar finansal işlerde veya para konularinda doğal olarak yetenekliyseniz de size bu konularda bir danışman şarttır, bu size güven verir. 
O bir dünyasaldır; tam bir madde insanı. Her an her konuda birşeyler satmaya çalışır, herşeyi bilir ve doğru tahmin eder hatta onun herşeyi eleştiren ve geleceği belirleyen konuşmalari sırasında can sıkıntısından uyuyabilirsiniz. Dürüst, güvenilir, namusludur, ilişki ustasıdır ve destekleyici. Kahverengi gözlü insanlar çoğu zaman duygularına göre davranırlar, yanlizlık onlara göre değildir ve her an birilerine ihtiyaçlari vardir. Sevilmeye sonsuz gereksinmeleri vardır, sevilmemek onlar için ölüm demektir. Sevgileri bencil değildir ama farklı olma çabaları yüzünden öyle sanılabilir. çok sempatik ve çekici olabilirler.
Kahverengi renk olarak yardımseverlik rengidir. Etkiler, sizin çevreyle olan uyumunuzu sağlar ama aynı zamanda kurban edicidir veya kurban olmayı simgeler, kişinin kendini veya en sevdiği şeyi feda etmesini ister. Öte yandan sonbaharda yaprakların sarıdan kahverengine dönmesini hatırlarsanız bu rengi daha iyi anlamlandırırsınız, kendinizi olgun ve deneyimli göstermek istediğiniz anlarda kahverengini deneyin ama sürekli değil. 
Kahverengini sevmiyorsanız ve sizi rahatsız ediyorsa, bilin ki siz birisini değil birilerini istiyorsunuz. Çabuk düşünüyorsunuz ama davranışlarınız ağır ve temkinli. Çok ortada olmak sizi korkutuyor ama en önemlisi kahverengi sizde yeterince önemsenmediğiniz duygusunu yaratıyor. Yeşil rengin tüm tonlarını çevrenizde ve gardrobunuzda bulundurabilirsiniz.

Beyaz : Beyaz parlak ve ihtişamlidir; beyaz rengin bulunmadiği bir duygu düşünülemez. beyaz kişisel değildir ve bazı insanlar için sıkıcıdır. Geleneksel olarak beyaz saflığı, temizliği ve el değmemişliği simgeler, bilindiği gibi de bakireliğin sembolüdür. Renk testlerinde tepki uyandıran bir renk olarak pek beyaza raslanmaz. Bu rengi seçen insanlar doğasında tepkisizlik ve sessizlik vardir, uzmanlar beyazın hak ve adalet rengi olduğunu belirtiyorlar. 
Beyaz öncelikle bilinmeli ki, tüm renklerin bütünüdür ve içinde bütün renklerin anlamlarını ve güçlerini taşır. Fakat yanısıra da deneyimsizliği ve acemiliği de anlatir. Gerek beyaz gerekse de siyah insan denen varlığın toplam yaşam gücünü gösterirler. Gelinliklerin ve gelin odalarının beyaz olmaları saflığın ve bakireliğin simgesi olduğu kadar, aynı zamanda da yeni başlangıçların, geçmişin unutularak herşeye yeniden başlamanin göstergesidirler. 
Beyaz için fazla söylenecek söz yok demin dediğim gibi beyaz tüm renklerin bir sentezi ama gizem dilindeki temel anlamı saflık ve deneyimsizliğin yanısıra içinde bilgeliği ve sonsuzluğu bulundurmasi yani iki ucu. hem saf, lekesiz, hem de yaşam ve ölümün tüm bilgisine sahip. Öyleyse beyazı yaşamınızda kullanıyorsanız, ya kendinizi saf, çocuksu, deneyimsiz ve siğinacak yer arıyor gibi göstermek istiyorsunuz, ya da siz bilginize, ruhsal ve maddi gücünüze haddinden çok fazla güveniyorsunuz. Öylesine ki, karşınızda kimsenin durmasina tahammül edemiyorsunuz. Dikkatli olun ve beyaz rengi kullanırken iyi düşünün.
Beyaz rengi sevmiyor ve kullanmıyorsanız deneyimsizlik ve gösteriş sizi rahatsiz ediyor, hatta korkutuyor. Yaşamınızı doğal duygularla yaşamak amacıdasınız. Birşeyin değişmesinden rahatsizlik duyuyor ve yenilikleri merak etmiyorsunuz. 
Yazının Devamını Oku

Sorunlarınızı kabul edin...

14 Mayıs 2008
Günümüzün en önemli çelişkisi, sorunu ya da stres kaynağı içinde bulunduğumuz sınırlarla orantılıdır. Eğer biz sınırları görebilir, algılayabilir, yorumlayabilir ve kabullerimizi kendimize öğretebilirsek daha farklı, daha olumlu hatta daha mutlu bile olabiliriz...

Gerekli mi..? Evet, gerekli çünkü hastayız hem de çok ciddi ...

Yeni Çağ dediğimiz ortamın gerçek anlamı, daima bir önceki kuşaktan gelen geleneklerle bütünleştirilen güncel düşüncenin, yüksek teknoloji eşliğinde, özellikle bilimsel ama popülist tanımlarla ortaya konulmasıdır. Ve bu tanımlama özellikle de 2000 yılından sonra genç nesilleri çok güçlü bir biçimde etkilemektedir... Aslında bu düşünce biçimi yeni sayılmaz, 19. Yüzyıl başlarından beri biliniyordu. O dönemde inançlarla bütünleşen Avrupa gelenekleri,  entellektüelleri derinden etkilemişti. Yani günümüzdeki gelenekçi ekono-teknolojinin temelleri o dönemde sağlam bir şekilde atılmıştı..

Ozanlar, yazarlar, düşünürler ve entellektüeller, büyük kitlelere yönelerek yeni bilinci tanımlamışlardı. 60'lardaki ideologlar, toplumun büyük parçalarına ulaşıp etkilemeyi başardılar ve özellikle de müziği kullandılar, müzik orta sınıfa mensup milyonlarca gencin odalarına girerek alışılmadık bir devrimi başlattı. Önce genç ve sonra orta yaşlı milyonlarca insan etki altında kaldı, onları da şimdi siz izliyorsunuz... 70'lere gelindiğinde Yeni Çağ adı yerini bulmuştu, sosyal, kültürel, ekonomik ve teknolojik senteze ulaşılmış ve 30 yıl sonrasının yani günümüzün yaşam biçimi şekillenmişti. Kısacası idealizm amaçlandığı gibi yerini paraya terk etmiş ve Yeni Çağ düşüncesi artık bir endüstriye hatta sanayiye dönüşmüştü...

Artık hemen hemen her tür fikir ve ideolojinin birleştiği bir noktadayız. Bir başka deyişle tüm dünyayı harmanlıyoruz. Bugün hangi iş kolunda, hangi inançla, ne iş yaparsak yapalım, bu düşünceyi farkında olsak ya da olmasak da izliyor, yaşıyor ve yaşatıyoruz... İnançlarımızı, düşüncelerimizi fiks ettik, tüm tapınakları yıktık, bütün tanrıları kovduk... Elimizde kalan son inancı da finansmancılara verdik... Onlar yıl sonlarında bizlere inanç gelirimizin bilançosunu veriyorlar...

Yeni Çağ'da tek bir tapınak kurduk, adı ekonomi tapınağı...

Orada din, dil, ırk ve düşünce farkı gözetmeksizin tapınıyor ve performansımıza göre de kutsanıyoruz. Bazılarımız bu tapınağın önünde bekliyoruz, bazılarımız ise içinde yaşıyoruz...

İlk ve çok önemli kabulümüz bu olmalıdır, varolan, yaşanan ve yaşatılan sistemin dışına düşmek artık Limbo'ya yuvarlanmaktır yani ne cennete ne de cehenneme giremeyen ruhların yanına gitmek demektir...

Günümüzde istisnalar dışında herşey paradır, hatta diyebiliriz ki, para genel bir yaşam prensibi olup bir çeşit bilinç, yaşam gücü ya da enerjidir. Konu ekonomi yani para olduğu zaman herşey birdir ve amaca giden yolda hemen hemen tüm yollar geçerlidir. Sistem bize, bütünlük içinde kalmamızı, ayrım yaratan dogma ve doktrinlerden soyutlanmamızı, toplu bir amaç bütünlüğüne gitmemizi istemektedir. Bilgi çağında olduğumuza da inanıyoruz, pek böyle değil ama uyumlu olmak için böyle olduğunu düşünebiliriz. Hatta, bilgi yoluyla aydınlanmaya ve sosyal evrime dayanan bir dönüşüm sürecini yaşadığımıza da inanıyoruz. Küresel ısınma gibi çevre krizleri, savaşlar, gerçekten çok garip siyasi çekişmeler, ekonomik darboğazlar gibisinden sorunları, aslında çözebilecek potansiyele sahip olduğumuzu biliyor ama yanısıra da neden çözümlemediğimizi de biliyoruz...

Yazının Devamını Oku

ŞANSINIZ YOK MU? EMİN MİSİNİZ..?

15 Nisan 2008
Neden bazı insanlar inanılmaz derecede şanslıyken, diğerleri hak ettikleri olanaklara asla sahip olamaz? Bir psikolog, yanıtı bulduğunu söylüyor.

10 yıl önce, şansı araştırmaya başlamış. Neden bazı insanların hep doğru zamanda doğru yerde olduğunu, diğerlerinin ise sürekli olarak şanssızlıklarla boğuştuğunu merak ediyormuş. Ulusal gazetelere ilan vererek kendilerini her zaman şanslı ya da şanssız  hisseden insanların kendisiyle temasa geçmelerini istemiş. Yüzlerce sıradışı erkek ve kadın, araştırma için gönüllü olmuşlar. Yıllar boyunca, onlarla söyleşiler yapmış, yaşamlarını gözlemlemiş ve deneylere katılmalarını sağlamış. Sonuçlar göstermiş ki insanlar, neden şanslı ya da şanssız olduklarını tam  olarak bilemeseler de, düşünceleri ve davranışları, bu durumu büyük ölçüde  açıklıyor.

Bir şans ya da bir fırsat gibi görünen durumları düşünelim. Şanslı insanların bu tür fırsatlarla sürekli karşIlaşmalarına karşılık, şanssız insanlar bunlarla hiç karşılaşmazlar. Bu durumun, insanların söz konusu fırsatları fark etme yetenekleri arasındaki farklılıklardan mı kaynaklandığını bulmak için basit bir deney yapılmış. Hem şanslı, hem de şanssız insanlara bir gazete verilmiş ve onlardan gazeteyi  iyice inceleyip içinde ne kadar fotoğraf olduğunu söylemeleri istenmiş. Gazetenin ortalarında bir yere de, üzerinde şu not yazılı olan büyük bir mesaj  yerleştirilmiş; "Deney görevlisine bunu gördüğünüzü söyleyin, 250 dolar kazanın." Bu mesaj, sayfanın yarısını kaplıyormuş ve yüksekliği 5 cm'in üzerinde olan bir fontla yazılmış. Herkesin yüzü ve bakışları o anda uzmanlar tarafından izleniyormuş.

Şanssız insanlar, bunu fark edemezlerken, şanslı insanlar hemen fark etmişler. Şanssız insanlar, genel olarak şanslı insanlardan daha gerginmişler. Bu endişeli ruh hali, beklenmeyeni fark etme yeteneklerine zarar veriyor ve sonuç olarak, fırsatları kaçırıyorlar çünkü başka bir şeyi aramaya aşırı odaklanıyorlar. Örneğin davetlere, konuya, komşuya mükemmel eşlerini bulma düşüncesiyle gidiyorlar ama bu yüzden iyi  arkadaşlar edinme fırsatlarını kaçırıyorlar. Belli iş ilanlarını bulmaya kararlı bir biçimde gazeteleri inceliyorlar ama diğer iş olanaklarını kaçırıyorlar. Şanslı insanlar ise, daha rahat ve açıklar. Dolayısıyla, yalnızca aradıklarını değil, orada ne olduğunu da görüyorlar. Araştırma, sonuç olarak şunu gösteriyor. Şanslı insanlar, dört ilke sayesinde şanslarını yaratıyorlar. Şans fırsatlarını yaratma ve fark etme konusunda becerikliler. Sezgilerini dinleyerek şanslı kararlar verebiliyorlar. Olumlu beklentiler sayesinde doğru çıkan tahminlerde bulunuyorlar, şanssızlığı  şansa dönüştüren esnek bir yaklaşım benimsiyorlar. Çalışmanın sonuna doğru, bu ilkelerin, şansı yaratmada kullanılıp kullanılamayacağını merak edilmiş.

Bir grup gönüllüden, bir ay boyunca, şanslı bir insan gibi düşünerek, böyle davranmaya yardımcı olacak egzersizler yapmaları istenmiş. Bu egzersizler, şans fırsatlarını fark etmeleri, sezgilerini dinlemeleri,  şanslı olmayı ummaları ve şanssızlığa karşı daha esnek olmalarında onlara  yardımcı olmuş. Gönüllüler, bir ay sonra dönmüşler ve neler olduğunu anlatmışlar. Bu insanların % 80'i, artık daha mutluymuş, yaşamlarında daha çok tatmin oluyorlar ve belki de en önemlisi, daha şanslıymışlar. Sonuç olarak, asla akla gelmeyecek "şans faktörü"nü bulunmuş... Araştırmayı yapan Hertfordshire Üniversitesisi'den Profesör Richard Wiseman'ın şanslı olmak için önerdiği dört temel ipucu şöyle:

Yazının Devamını Oku

HAYATIN DÖNEMLERİ

13 Şubat 2008
Astrologlar, sık sık transitlerden söz ederler; hatta transitler birçok kez doğum haritalarından daha çok önemsenirler. Transitlerinizi öğrenmek için ya bir astroloğunuz olmalı ya da merak edip öğrenmelisiniz. Ama size burada kısa bilgiler verebilirim. Astrolojide transit demek; "zamanlama" anlamındadır...

Doğmak ve ölmek zamanı Ekin ekmek ve yok etmek zamanı Öldürmek ve iyileştirmek zamanıYıkmak ve yapmak zamanı Ağlamak ve gülmek zamanıYas tutmak ve dans etmek zamanıTaşları dağıtmak ve toplamak zamanıKucaklamak ve kaçmak zamanıAramak ve kaybetmek zamanıSaklamak ve atmak zamanıYırtmak ve onarmak zamanıSessizlik ve konuşmak zamanıSevmek ve nefret etmek zamanıSavaş ve barış zamanı

İnsanlar, birbirlerine oldukça benzemekle beraber çok da farklıdırlar. Doğar, büyür, çocuk, genç, yetişkin, aşık oluruz, çocuklarımız var ya da yoktur ve yaşlanırız. Her birimiz hayata farklı olarak sorumluyuz. Astrolojik doğum haritaları, bize aramızdaki farklılıkları gösterirler. Gezegenlerin transitleri ise, zamanı ayarlamamız içindir. Transitleri izleyerek, kriz dönemlerini gözlemleyebilir, krizleri neyin oluşturduğunu anlayabiliriz. Transitler bize etkinin kadar süreceğini anlatırlar ve böylece biz de gücümüzü olumlu bir şekilde kullanmaya başlayabiliriz. Yağmura karşı hazırlıklı kişiler, yağmura hazırlıksız yakalananlar kadar rahatsız olmazlar. Bir transit, kişiliğe enerji getirir ve bilincinde bir değişikliğe neden olur. Örneğin; bir Jüpiter transiti bir fırsat dönemi demektir fakat aynı zamanda doğuma ait bir Mars-Güneş konumunu harekete geçirirse, bu fırsat farkedilmeyebilir. Birçok astrolog, gelecek hakkında tahminde bulunmayı sever, ama ilahi sorumluluğu üstümüze alacak olursak, geleceği bilmek zordur. Eğer biz ortaya çıkmalarını istiyorsak, sıkıntı, keder ve kötü şansla karşılaşırız. Zor transitler, genellikle hastalığa eğilimli bir bahçede, nasıl iyileştireceğinizi bilemediğiniz hasta bir çiçeğe benzerler. Bu da ancak anlama yoluyla düzeltilebilir.
 
Sert astrolojik etkiler kişiliği değiştirebilirler, daha çok enerji getirir, daha fazla büyüme olasılığını arttırırlar. Güneş, Ay ve Merkür çok hızlı ve yardımcıdırlar. Venüs ise, daha fazlası için Güneş'e güç katar. Mars kızgınlık getirir. Mars transitinde kişiler düşüncesiz hareketler yaparlar ama bu enerjiyi değiştirebiliriz, kızgınlık yaratıcılığa dönüşebilir ve yeniden yönlendirilebilir. Yaratıcılığın gelişmesi ve bireysel düşüncenin ilerlemesi için Mars kızgınlığının verimli olması gerekir. Ama değiştirmeyi öğrenmek zordur çünkü enerji seline kapılmak kolaydır. Bu enerjinin değiştirilmesi için bir geri-itilim gerekir yani kararlı olunmalıdır, en basiti çok kızdığınızda bile frene basabilmeyi öğrenmektir. Gerilimleri ve biriken yoğun enerjileri aynen fay hatlarında olduğu gibi küçük kırılmalarla geçiştirmeliyiz. Nasıl mı? Bunu biliyorsunuz, herkes farklıdır demiştim, değil mi?

Sonraki  yavaş gezegenler yani Jüpiter 2 aylık, Satürn 1, Üranüs 2, Neptün ve Plüton ise 5'er yıllık etkiler verirler. Süreler uzundur ve bize öğrenmek için zaman verirler, anlama şansımız, büyümek için fırsatımız vardır ve yoldaki işaretleri okuyup, hayatımızı düzenleyebiliriz. Bazı Astrologlar Satürn transitinden korkarlar. Fakat Satürn billurlaşmayı, arınmayı ve sorumluluğu da sembolize eder, bu bir olgunluk dönemidir. Bir Satürn transiti hayat okulunda yarı dönem sınavına girmeye benzer. "Ne kadar biliyorsunuz?" "Yaşınıza, deneyiminize, ve şu andaki ihtiyaçlarınıza bağlı olarak kendinizi nasıl idare edeceksiniz?" gibi... Öğretmen olarak testi uygulayan Satürn'dür. Bunlar sınanmamız gereken konulardır, tecrübelerimiz ve tepkilerimiz de sınanır ve Satürn transitleri kişiliğimizin farkına varmamızı isterler. Transit sırasında başarılı olup olmadığımızı anlayamayız. Çünkü o zamana kadar sınav bitmiş ve sonuçlar oluşmaya başlamıştır. Transit bittiği zaman etkisi yayılır. Neyse ki, bizi daha zeki, olgun ve mutlu hissettirerek bırakır. Ayrıca, transitler kişinin yaşına göre ele alınmalıdırlar.

Eğer bir kişi hayatı kolaylaştırmak istiyorsa bu sistem yardımcı olabilir. Eğer kişi sorumluluk oluşumuyla ilgileniyorsa bu sistem çok iyi işler. Transitler kişiliğin hangi bölümünün gelişmekte olduğunu da bildirirler ve bize, hayatımız, ihtiyaçlarımız, ve değişikliklerin ne olduğu hakkında sağlıklı ve ayrıntılı bilgi verirler. Transit sistemi, kendi kendimize nasıl öğüt verebileceğimizi öğrenmemize de yardım eder. Ama bunu yapmadan önce, sistem ile tanışıklığımızın olması ve geleceğe korku veya endişe ile bakmamayı öğrenmemiz gerekir. Unutmayalım ki, bizler, acı çekmek veya kaybetmek için değil, sahip olduklarımızla yaşamak için doğduk.

Yazının Devamını Oku

Mars geri gidiyor ve neler olacak..?

18 Aralık 2007
15 Kasım 2007'de Mars, Yengeç Burcu'nda Retrograde yani ters veya geri dönüş hareketine başladı.

Bu konumunu 30 Ocak 2008'den sonra İkizler Burcu'nda sürdürecek ve 4 Nisan 2008'de yine başladığı yerde yani Yengeç Burcu'nda normal hareketine dönecek ve Retrograde'in başladığı yere gelmiş olacak (12°27'). Retrograde hareket karmaşık bir astronomik tanımlamadır ve fiziksel değil görsel bir olaydır, gerçekte hiçbir gök cismi geri gitmez çünkü uzayda ileri geri diye bir kavram zaten düşünülemez.

Bu görsel konum Astroloji'de genellikle dikkat çekici ve uyarıcı olarak kabul edilir. Mars'ın bu astro etkisi 20 Ekim'de yavaşlamasıyla başlamıştı, Cardinal denen ana burç insanları yani Koç, Yengeç, Terazi ve Oğlaklar'ın yıldız haritalarında yani horoskoplarında Mars'ın konumu önem kazanmıştı. Mars her iki ve iki ayda bir geri gitmeye başlar, her yılki geri dönüş etkileri farklıdır, bu nedenle de daha çok önem kazanır.

Retro yani geri dönüş dönemleri Astrolojik anlamda genelde sorun getirirler yani Retrolar belirgin bir süreci önceden bildirirler ya da kadersel veya kaçınılmaz olayları simgelerler, söz konusu etki o gezegenin gücüne bağlıdır. Retro evresinde gezegen kendisini  bir anlamda bilincimize yönlendirir, diğer gezegenleri gölgeleyerek kişiliklerimizi etkiler hatta değiştirir. Bizlere bir dizi olayı getirirken, genelde ya çok az ya da hiç kontrol edemeyeceğimizi belirtir, elbette ki bu etki Retro'nun oluştuğu burçta başlar. Örneğin Mars Retrosu duygusal çizgide, ev kuşu Yengeç'te tümüyle farklı koşullar yaratırken, zeki İkizler'i entrikacı ve dedikoducu bir kişiliğe dönüştürür… 

Bu bir süreç demiştim yani Retro sürecinin ortalarında gezegensel enerji çok yoğundur, bu konumda çok önemli ve kritik yaşamsal olaylar oluşur. Zaten bu süreçte Mars'ı uzayda çok parlak olarak gözle görebilirsiniz. Bilindiği gibi mitolojik bağlamda Mars, Savaş Tanrısı'dır, aynı zamanda da enerjinin ve gücün yöneticisidir.

Yazının Devamını Oku

"Bozkırda sisler"

13 Kasım 2007
Oturduk konuşuyoruz, ortam sisli, dumanlı. Puslu Ankara bozkırından esinlenmiş bir ortam.

Çevremizde anaforlar oluşmakta, Castaneda'nın Yaqui ruhları sanki buram buram dolanmakta ve o dalgın dalgın anaforlara bakıyor, gözleri buğulu. Bense üşüyor gibiyim, içim ürperiyor oysa onun gözleri beni hep ısıtırdı. Ama bu kez umutsuzluk var gibi, o gözlerde. Yoksa ben mi çok moralsizim, yoksa ben mi kendimi ona yansıtıyorum? Anlamak mümkün değil, Kabbala´nın onuncu katındaki bilinmezliğin içersinde kaybolmuş gibiyiz.

Sislerin arasında bir oluşup, bir kaybolan figürlere bakıyoruz beraberce.

Onların bir daha varolmamacasına yok olacakları umudunu düşlüyorum, umud kafamda somutlaşıyor, madde madde katmanlaşıyor, sissiz, dumansız, anaforsuz bir bozkır düşlüyorum. Daha önce olduğu gibi...

Bana gülümsüyor, düşüncelerini algılıyorum, o tanıdık düşünceler beynimin kıvrımlarının arasına yerleşmiş kardeşlerinin yanına yerleşiveriyorlar.

Sanki bir bilim kurgu öyküsü bu; Kubrick´in space-operası 2001´den kalan imajlar, onun düşünceleriyle uyum sağlıyor. Yeniden doğuşa gitmenin gerekliliğinin kaçınılmazlığını algılıyorum. Korkumu ona anlatıyorum, diyorum ki evrim muhakkak gerçekleşir, evrimin geleceğe yönelik her adımı bir watt daha aydınlatır ama evrimin zamanı yoktur diyor ve çoğu zaman nesilleri aştığını anlatıyorum. Ben, aydınlığı, dumansızlığı göremezsem diye korktuğumu söylüyorum.

Yine gülümsüyor, bir sigara daha yakıyor. Onun sigarasının dumanı, çevremizdeki sislerin arasında mavimsi ışıltılar yayarak belirginleşiyor.

Diyor ki, beklemelisin ama beklemek atalet olmamalı, beklemek umarsızlık değildir, beklemek elzem olan aksiyonun ve düşünsel ivmenin bileşkesi olmalıdır diyor. Off, diyorum, çok karmaşık ve üstelik bu arada ya bana da zarar verilirse? Güneş ışıltılı başını sallıyor; Hayır, diyor; gereken herşey sende var diyor; muhtaç olduğum kudretin genlerimde varolduğunu anımsatıyor. Elini kaldırıp gösteriyor, gösterdiği yerde sisler dağılıyor, görüntüler netleşiyor; orada başları onun gibi ışıltılı gençler görüyorum.

Heyecanlı düşünceler ondan hızla bana akıyor; İşte, diyor; bak onlara...

Yazının Devamını Oku