Pek âlem bu Almanlar da

BUGÜN Berlin’de büyük Türk yürüyüşü var. Almanya’nın dört bir yanından otobüslerle eyleme taşınacaklar.

Haberin Devamı

Sayılarının 10 bini bulacağı söyleniyor.

Demokratik haklarını kullanacaklar.

Federal Meclis’te yarın görüşülecek Ermeni soykırımı tasarısını protesto edecekler.

Örgütlü bir eylem olacak.

Arkasında, Türkiye’deki iktidara da muhalefete de uzantıları sayılacak kadar yakın birçok sivil toplum kuruluşu var.

Türkiye’den bağımsız hareket etmiyorlar. Onları organize edip bir araya getiren bir üst kimlik, bir ortak irade var.

Onları harekete geçiren, günlerdir irili ufaklı gösterilerle ısındıran, bugünkü büyük güç gösterisine hazırlayan bir akıl ve duygu birlikteliği var.

Bu görünmeyen motivasyon kaynağını Almanlar da biliyor ve sorun etmiyor, mobilize eden eli görmezden geliyorlar.

Alman vatandaşlığı almalarına rağmen Türkiye’yle irtibatlarını canlı tutmalarını doğal buluyorlar.

Aralarında aktif bir sadakat ilişkisinin sürmesini anlayışla karşılıyorlar.

Almanya’ya karşı hep Türkiye’yi tutmalarını tehlikeli buldukları izlenimi de vermiyorlar.

Öyle olsa taraflarını seçmeye zorlarlardı.

Bozgunculukla, Alman toplumunu bölmekle yaftalar, türlü yaygaralar basarlardı.

Oysa hiç de bu yönde reaksiyonlar göstermiyorlar.

Hayır...

Büyük ve güçlü Almanya’yı çekemeyenlerin istikrarsızlaştırma operasyonlarına alet olmakla suçlamıyorlar eylemcileri.

Türk devletinin Almanya’ya komplo kurduğunu söylemiyorlar.

Merkel, kendisini devirmeye dönük bir sokak isyanı tertiplendiğinden söz etmiyor.

Türk kökenli vatandaşlarının, ekmeğini yedikleri Almanya’ya ihanet içinde oldukları iddiasını seslendiren duyulmuyor.

Sırtlarına başka ülke hesabına çalışan ‘nüfuz ajanı’ ya da ‘casus’ damgası vurulmuyor.

Haklarında ‘Almanya’nın düşmanları’ kampanyası icra edilmiyor.

Kökleri dışarıda denmiyor.

Dış mihrakların uşağı ya da oyuncağı diyen karalamalarla üstlerine gidilmiyor.

Almanya’da hayatlarını kazanıyor, Alman vatandaşlığının sağladığı haklardan yararlanıyorlar.

Ama Türkiye’ye sadakatle bağlılar. Türkiye’nin çıkarlarını kolluyor, gerekirse Almanya’ya karşı da savunuyorlar.

Anavatanları lehine, Alman siyasetçilere karşı açıktan lobi faaliyeti yürütüyorlar.

Alman hükümetiyse eylemlerin etkisini kırmak, bastırmak, sindirmek için ‘Türkiye lobisi’ demeyi aklına bile getirmiyor.

Hele ‘içimizdeki hainler’ edebiyatına başvurmayı zinhar düşünemiyor.

Ne Türkiye’yi içlerini karıştırmakla itham ediyorlar. Ne de vatandaşları olan Türkleri, yerli ve milli davranmamakla.

Hangi merkezden yönlendirildiklerinden girip ‘yabancı parmağı’ndan çıkmıyorlar.

Federal Meclis’ten geçirmeye çalıştıkları şey, kabul edilemez.

Türkiye’nin ve Almanyalı Türklerin tepkisini, sonuna kadar destekliyorum. Helal olsun.

Tasarının arkasındaki Alman siyasetçilerin, en ağır tepkiyi hak ettiklerinden zerre şüphem yok.

Fakat uyandırılan infiali ne yasaklama yoluna gidiyorlar ne de kriminalize ediyor, devletleri aleyhine işlenen dış bağlantılı suçlar kapsamına sokuyorlar.

Hem ayaklandırıyorlar hem de ayağa kalkmaları tolere ediyorlar.

Hayrete şayan değil mi?


ERDOĞAN DAHA NE DESEYDİ?

Haberin Devamı


YİNE beğenmediler, yine memnun olmadı karşıtları.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fransa’ya misillemesi bence dört dörtlüktü.

Protestoculara polisin sert müdahalesini yerdi, orantısız güç kullanılmasını kınadı.

Demokratik hakları için sokağa dökülenlere arka çıktı.

Sokak olaylarını yeterince görmeyen, gözünü kulağını kapatıp üç maymunu oynayan medyanın otosansürünü eleştirdi.

‘Fransa’nın iç işidir, bize ne’ demedi.

Vandalların yakıp yıkarak polisi şiddete zorladığı mazeretlerine yüz vermedi.


Hollande’dan gelebilecek ‘Fransa’nın güçlenmesini istemeyen dış güçlerin oyunudur’ türü açıklamalara baştan kapıyı kapattı.


Kışkırtmalara uyup sağduyusunu kaybetmediği, ülkesini dünyaya kötü gösterip rezil etmediği gerekçesiyle Fransız medyasını takdir etse... Polisini de düzeni sağlama kararlılığı için övse daha mı iyiydi?

Yazarın Tüm Yazıları