İşte bu ahval ve şerait altında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı aradım.
İlk sorum şu oldu:
“Bu gidiş nereye Sayın Bakan?”
Bakan Koca’nın ilk sözleri şu oldu:
*
“Vaka sayılarında ciddi artış var. Bunda mutasyon tabii ki etkili ama sadece mutasyonla açıklayamayız. Önlemleri gevşettik maalesef.”
*
Herkesin hakkına hukukuna saygı göstermek için çabalıyoruz. Sorumluluğu bulunmayan kişileri sorumluymuş gibi göstermekten kaçınmaya çalışıyoruz. Yargı kararı ortaya çıkmadan yargısal hükümlerde bulunmaktan uzak duruyoruz.
*
Titizleniyoruz bu konularda. Gayret ediyoruz.
*
Ama yayıncılıkta bazen yol kazaları da oluyor, olabiliyor.
*
Geçen gün sadece ve sadece Hürriyet’in internet sitesinde bir haber çıktı. Çok kısa bir süre yayında kaldı bu haber.
Bildirici amirallerin yakınlarını da konu eden bir haberdi bu.
“Yüce Türk milletine!” diye başlayan hiçbir bildiriden hoşlanmıyorum.
Çünkü bu seslenişin tınısında...
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve de 15 Temmuz var!
*
Kaldı ki...
Radyo zamanlarının üslubudur bu.
Siyah beyaz televizyonlarda kalmıştır.
*
Akşam saat 19.00 itibarıyla tüm kafe ve lokantalar kapanıyor.
*
Ramazan itibarıyla ise uygulama şöyle olacak:
*
Bütün kafe ve lokantalar kapalı.
*
Bu karar, yeniden gözden geçirilirse...
Avrupa birincisiyiz.
Dünyada dördüncüyüz.
40 binleri geçmiş durumdayız.
Varyantlar kaplamış her bir yanımızı.
En çok da İngiliz varyantı.
*
Durduramıyoruz.
“Eğer muhalefetteki milliyetçi odaklar, demokrasi ittifakına ısrarla engel olmaya devam edeceklerse... Bu durumda HDP öncülüğünde üçüncü bir ittifak, demokrasi ittifakı ilan edilebilir.”
*
Ne demek bu?
Hadi biraz anlamaya çalışalım.
“Muhalefetteki milliyetçi odaklar” derken kastettiği İYİ Parti mi acaba? “Bu iş İYİ Parti’yle gitmez” mi demek istiyor Demirtaş?
*
Önerdiği yol şu: HDP öncülüğünde üçüncü bir ittifak. Ne yani? Millet ittifakı ve cumhur ittifakının dışında bir de
Ben her zaman ve her durumda...
“Suçun şahsiliği” prensibinden zerre kadar ödün vermedim.
*
Ensar olayında böyle davrandım.
Milyonlarca dayak yemeyi göze alarak...
*
CHP’de ortaya çıkan taciz ve tecavüz olaylarında...
Yine aynı prensibe göre hareket ettim.
Uyuşturucu temin ettiği için Emniyet güçleri tarafından yeniden gözaltına alındı. Yani bu kez uyuşturucuyu temin etmekle suçlanıyor.
*
Tabii ki suç şahsidir, partiye mal edilemez ama bu elemanın bir de şu durumu var:
*
Lüks ve şatafat içinde yaşadığı fotoğraflara yansıyor.
*
Kokaindi, pudraydı, şekerdi falan... Gülündü eğlenildi...
“Adını açıklamak istemeyen üst düzey bir askeri yetkili dedi ki...”
*
Saygı Öztürk’ün dünkü köşesinde gördüm ki...
O kalıp, şuna dönüşmüş:
*
“Adını açıklamayan bir yargı mensubu dedi ki...”
*
VALLA abi şöyle söyleyeyim: Sonbaharda olabilir. Olmadı, ilkbaharda... Ama bir de bakmışsın, seküler kesimin tatile gitmesini fırsat bilip Ağustos’un tam göbeğinde de yapabilirler. Bu arada seneye kalma ihtimali de var... Ama Reis sürpriz sever. Bir de bakmışsın seçim vaktinde yapılmış...
*
2- KABİNE DEĞİŞİKLİĞİ
Siz bu yazıyı okurken, değişim gerçekleşmiş olabilir. Böyle bir ihtimal var... Bir bakmışsınız, bir hafta sonra olmuş. Bu da ihtimaller arasında... Bakanlıklar ikiye, üçe, dörde bölünebilir... Ama bölünmeyebilir de! Şu da var: Belki her şey aynı kalır, sıfır değişim olur.
*
3- TAM KAPANMA
Bir tam kapanma kararı gelebilir... Ama gelmeyebilir de... Belki yarı kapanmanın dozu biraz artar... Mesela: Cumartesi öğleye kadar açık, öğleden sonra kapalı gibi... Mesela: Lokantalardaki masa sayısının biraz daha azaltılması gibi... Ha şu da var: Yarı kapanmaya tam gaz devam da edilebilir.
BİR: “Yazı akademisi” diye kurs düzenlemek.
*
İKİ: “Yazarlık atölyesi” diye yazarlık öğretmek.
Kısacası...
Enver’in iddiası, milletimize “Nasıl yazar olunur” dersleri vermek.
*
Tezgâh şöyle işliyor:
Yedeklerin de asil olarak çalışacağını söyledi Cumhurbaşkanı Erdoğan... Erdoğan, bu yaklaşımıyla Erbakan Hoca’nın bir geleneğini ihya etmiş oldu. Erbakan Hoca, “Bizde asil-yedek olmaz, herkes asil gibi çalışır” derdi.
*
Kalabalık yine göze çarptı. Korona tedbirleri ile bu kalabalık arasında kurulan bağlantılar niye her defasında gözden ırak tutuluyor, anlamıyorum. Bu durumun toplumun önlemler konusunda şevkini kırdığı nasıl unutulur? Bu arada belirteyim: Bir ara Emine Erdoğan’ın sosyal mesafe kuralını hiçe sayanları uyardığını fark ettim.
Ahmet Arınç’ı babası Bülent Arınç’la... Mücahit Birinci’yi babası Yavuz Bahadıroğlu’yla... Tanımlamaya şiddetle karşıyım. Babalara vefa ve saygı esastır ama biricik şairimiz Ece Ayhan’ın da dediği gibi: “Oğullar, oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir.” Oğulları, babalarla tanımlamak, ne bileyim, biraz fazla feodal kaçıyor!
*
Ekranda izlerken bir ara Sadık Albayrak’ı gördüm kongre salonunda. Maskesi olduğu halde tanıdım. (Bu arada alakasız bir not: Gözlerden tanıyor insan... Maskeli olup da tanıyamadığım çok az insan oldu.) Bazı sitelerde “dünür” falan denilip geçiliyor Sadık Albayrak’la ilgili olarak. Hiç de öyle biri değildir kendisi. Aklıyla, fikriyle, yazıp çizdikleriyle yıllarını vermiştir bu siyasi çizgiye...
YENİ MKYK LİSTESİNDEN... SESLER, YÜZLER, SOKAKLAR
“Siyasi partiler, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi görüşleri, ekonomik görüşleri, toplumsal görüşleri her siyasi parti kendisine göre yorumlar. Halkın desteğini alan siyasi parti yaşar, halkın desteğini almayan parti tarihin çöp sepetine atılır. Demokrasiyi savunuyorsak siyasi partilerin kapatılmasını bırakmalıyız.”
*
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamasını okuduğumda...
İlk verdiğim tepki şu oldu:
*
Aaaa! Ne kadar da haklı!
Fakat sonra kafamda
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına, Türk milleti denir.”
*
Bu tanımlamadan ne anlamamız gerekiyor?
Şu üç şeyi:
*
BİR: Bir Türkiye halkı vardır.
İKİ: Bu halk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.
ÜÇ:
Kendisine karşı bir önyargım yok.
Hatta varsa bile önyargılarımın tümü pozitif.
*
Fakat şu kendi yandaşı Enver Aysever’e verdiği ihale konusunu izah ederken sergilediği tavrı, hiç mi hiç beğenmedim.
*
Söylediklerini dikkatle dinledim.
Muhalif, solcu falan.
İzmir belediyesi, işte bu şahsın adresine teslim bir ihale düzenlemiş.
*
Nedir ihale?
Gelin, detaylarına bakalım:
*
İzmir Büyükşehir Belediyesi, 18 günlük bir “okuma-yazma ve yazarlık atölyesi” düzenlemeye karar vermiş.
Bunun için de ihaleye çıkmış.
“Andımız” tartışmasının üzerinden öyle uzun zaman geçti ki...
Siyasi pozisyonlar allak bullak oldu.
*
İşte tam da bu nedenle...
“Andımız” konusunda...
Siyasi partilerin konuşma zamanı.
*
Mesela
Soru ve cevaplarla amiral bildirisi
SORU: Ne yani? Emekli amiraller mi darbe yapacak?
- CEVAP: Bizim kısa tarihimiz, “Yüce Türk Milletine” diye başlayan darbe bildirileriyle dopdoludur. Bu yüzden “Yüce Türk Milletine” diye başlayan bir bildiri gördük mü işkilleniyoruz. Hele bildirinin altında “Amiral” imzası görünce daha da işkilleniyoruz. Hele bildiri, gece yarısı gelince... Büsbütün işkilleniyoruz. Şimdi ben soruyorum: İşkillenmeyelim de ne yapalım?
*
- SORU: Bildiri yayınlamak suç mu?
- CEVAP: Elbette suç değil. Geçen hafta emekli büyükelçiler, benzer içerikte bir bildiri yayınladılar. Kim çıkıp “Bunlar darbeci” dedi? Bu arada eski milletvekilleri de yine benzer içerikte bir bildiri yayınladılar. “Darbe” diyen çıktı mı? Demek ki burada başka bir şey var.
*
- SORU: Burada ne var? Emekli amiral, görüş açıklayamaz mı?
- CEVAP: Tabii ki açıklar. Açıklıyorlar da zaten. Televizyonlara çıkıyorlar. Kişisel yaklaşımlarını ortaya koyuyorlar. Sosyal medyada yazıp çiziyorlar. Kimse de onlara bir şey demiyor. Ama siz “Aramıza hiçbir alt rütbeli girmesin, biz amiraller olarak şöyle bir posta koyalım” derseniz, tehditkâr ifadelerle dolu bir bildiriyi gece yarısı gündeme düşürürseniz... Her demokratik ülkede “Ne oluyor yahu” diye sorulur. En azından “Bunlar, bir iklim mi yaratmak istiyor? Bu işin arkasında ne var?” denir.
*
- SORU: Soruşturma açmak da neyin nesi? Hani düşünce özgürlüğü?
- CEVAP: Açılan soruşturma, demokrasinin kendini korumasıdır. Muvazzaflarla ilişkileri var mı bu amirallerin? Örgütsel bir çalışma mı yapıyorlar? Antidemokratik bir iklim mi yaratmak istiyorlar? Bu soruların peşinden gidilir. Daha birkaç yıl önce askeri bir kalkışmayı bertaraf etmiş bir ülkede bu soruşturmayı yürütmek kaçınılmazdır.
*
- SORU: Bu bir suni gündem değil mi?
- CEVAP: Kusura bakmayın ama bunu bana değil de amirallere soracaksınız. Eğer bu bir suni gündem ise... O suni gündemi yaratanlar, amirallerin ta kendisidir.
*
- SORU: Ne yani? Bir köpürtme yok mu?
- CEVAP: Köpürtülecek malzemeyi verirsen... Köpürtürler. Hem verilen o köpürtme malzemesine sımsıkı sahip çıkıyorsun hem de “Köpürtüyorlar” diye ağlaşıyorsun. Bak işte bu olmaz.
*
- SORU: Ayasofya İmamı, her konuda görüş açıklıyor da, emekli amiral kendi konusunda görüş açıklamayacak mı?
- CEVAP: Ayasofya İmamı, bir birey... Buna rağmen her konuda görüş açıklaması ve ahkâm kesmesi, AK Parti içinden bile tepki alıyor. Emekli amiraller de örgütlü olarak değil de bireysel olarak sosyal medyadan görüşlerini açıklasaydılar, Ayasofya İmamı kadar bile tepki almazlardı.
BİLMEDEN ANLAMADAN MONTRÖ DE MONTRÖ
DÜN yazdım. Bir daha yazıyorum:
*
Montrö tartışması, TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un sözlerinden çıkmıştı.
![Soru ve cevaplarla amiral bildirisi]()
*
İşte bütün gürültü ve patırtının kaynağı olan o sözler:
*
“Teknik olarak olabilir. Mümkündür ama muhtemel değildir. Marmara Denizi’nden ayran yapabilmek mümkün müdür? Yeterli yoğurt bulursanız mümkün olabilir. Ama muhtemel değildir”.
*
Elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin yahu!
Bu sözlerden...
“Montrö kaldırılsın” sonucu çıkar mı? “Montrö’yü tartışalım” sonucu çıkar mı? “Montrö feshedilecek” sonucu çıkar mı?
*
Ne yani? Bizim bildirici amirallerimizin, Marmara Denizi’nden ayran yapılacağına akılları kesiyor mu? O çok övündüğümüz kurmay zekâsı bu mu?
KILIÇDAROĞLU İLE AKŞENER ARASINDAKİ BİLDİRİ FARKI
İYİ Parti Lideri Meral Akşener, “altın” kelimeyi buldu:
*
“ZEVZEKLİK”
*
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ise buram buram eski Türkiye’yi çağrıştıran ifadeye sarıldı:
*
“SUNİ GÜNDEM”
*
Bu iki yaklaşım biçiminden yola çıkarak...
![Soru ve cevaplarla amiral bildirisi]()
İkisi arasındaki farkları şöyle özetleyebilirim:
*
- Akşener olayı kavramış... Kılıçdaroğlu her zamanki gibi.
*
- Akşener siyasetten çakıyor. Kılıçdaroğlu her zamanki gibi.
*
- Akşener yeni bir şey söyleme çabasında. Kılıçdaroğlu her zamanki gibi.
*
- Akşener bu olayın nereye gideceğinin farkında. Kılıçdaroğlu her zamanki gibi.
*
- Akşener farklı duruş sergileme çabasında. Kılıçdaroğlu her zamanki gibi.
*
- Akşener taban genişletme kaygısında. Kılıçdaroğlu her zamanki gibi.
AYKUT ERDOĞDU KENDİSİNE ÇALIŞIYOR
CHP’li Aykut Erdoğdu zehir zemberek.
Bir YouTube kanalına çıkmış, hıncını, kinini konuşturuyor.
*
- Amiral bildirisine tam destek veriyor.
- Hükümete vatan haini diyor.
- “Bunları canlı yayında yargılayacağız” diyor.
![Soru ve cevaplarla amiral bildirisi]()
- “Yargılamaları her dilden TRT’de yayınlayacağız” diyor.
Kükrüyor yani.
*
Sertlik yanlısı CHP’lilerden, iflah olmaz AK Parti karşıtlarından falan...
Alkış üstüne alkış alıyor. “Yiğit adam” diye pohpohlanıyor. “Hah! Şöyle konuşun” diye teşvik ediliyor. “Aslansın” deniyor. “Kaplansın” deniyor.
*
Kısacası...
Sertlik yanlısı CHP’lilerin yürekleri soğumuş oluyor.
*
İyi ama bu yürek soğutması, siyaseten CHP’ye ne kazandırır?
Hiçbir şey!
Şu anki potansiyelini milim ileriye götürmez bu yürek soğutması.
*
Peki Aykut Erdoğdu’ya ne kazandırır?
Çok şey!
- Tabanda yerini sağlamlaştırır.
- Önseçimde avantaj sağlar.
- Sertlik yanlılarının gözdesi olur.
*
Bu sadece CHP’ye ve Aykut Erdoğdu’ya özgü bir durum da değildir.
Her partide durum aynıdır.
*
Eğer herhangi bir siyasi partide, sertlik bekleyen partililerin yüreklerini soğutmaya çalışan birini görürseniz...
Deyin ki:
Bu şahıs, partisine çalışmıyor.
Kendisine çalışıyor.