Özenti bir tanımlama: Türk, Sünni, beyaz

ABD’de “WASP” diye bir sınıfsal niteleme var.

Haberin Devamı

Yani... Beyaz, Anglosakson, Protestan.

*

Amerika’nın elitleri bunlar. Sınıfsal üstünlük bunlarda.

Bunların dışında kalanların tümü alt sınıf. Yani Katolik, Yahudi, siyahi, Müslüman, Hispanik, Uzakdoğulu falan.

*

ABD’de ne varsa ille bizde de olacak ya...

Bu tanımlamanın bir benzerini bize de uyarlamışlar.

“Türk, Sünni, beyaz” diye bir şey uydurmuşlar.

Ben hayatımda böyle özenti bir tanımlama görmedim.

*

Ne toplumsal yapımız böyle bir tanımlamaya uygun ne siyasal geçmişimiz. Ne siyahlarımız var ne de gizli ya da açık Sünniliği bir üstünlük vesilesi sayanlarımız.

Yok. Hiçbiri uymuyor.

Ama özentilik o derece ki...

Uysa da uymasa da “Türk, Sünni, beyaz” diye bir tanımlamayı boca ediyorlar üstümüze.

*

En son Zülfü Livaneli, Deniz Baykal için kullandı benzer bir tanımlamayı.

Özenti bir tanımlama: Türk, Sünni, beyaz

*

Haberin Devamı

Bakmayın Zülfü Livaneli’nin bu uyduruk ve özenti tanımlamayı Deniz Baykal’a uyarlama gayretine.

*

İddia ediyorum:

Eğer Türkiye’de “WASP” benzeri bir tanımlama geçerli olsaydı.

Zülfü Livaneli, kesinlikle en kallavisinden “WASP” olurdu.

YAŞLANDIKÇA AŞAĞI YUKARI ŞÖYLE OLUYOR

- Sanılanın aksine telefonla daha çok oynamaya başlıyorsun.

*

- YouTube’da video çekmek isteyip bir türlü çekmeye cesaret edemiyorsun.

*

- Eski arkadaşları iyice boşlayıp yeni arkadaşlar edinmeye çalışıyorsun.

*

- Anlayış eşiğin o denli yükseliyor ki... Şeyma Subaşı’yı bile anlayışla karşılıyorsun.

*

- Günde en az seksen kere “Boşver, ne gerek var şimdi” falan diyorsun.

*

- Beklentilerin azalıyor, tahammül seviyen artıyor.

TOSUN PAŞA, NEŞELİ GÜNLER, SALAKO FALAN

GEÇEN gün bu ve buna benzer filmlerimiz arasında bir gezinti yaptım. Gezintinin ardından bu ve buna benzer filmlerle ilgili yaptığım saptamalar şunlardır:

Özenti bir tanımlama: Türk, Sünni, beyaz

*

- Hiç şaşırtmıyor bu filmler. Adile Teyze, Münir Baba, Kemal Abi, Halit Kardeş, Şener Dayı... Her filmde hep aynı rolü oynuyorlar.

*

- Kim neyi temsil ediyor bu filmlerde? Aşağı yukarı şöyle: Adile Naşit şefkati... Münir Özkul merhameti... Kemal Sunal saflık ile uyanıklık arasında gidip gelmeyi... Halit Akçetepe asla küçümsenemeyecek yancılığı... Şener Şen iyi kalpli gaddarlığı...

*

Haberin Devamı

- Hep aynı duygu durumu var bu filmlerde. Filmdeki en zenginler ile en fakirler arasındaki duygu durumu bile aynı.

*

- Günümüzün yorucu siyasi kutuplaşmasının hiçbir yansıması yok bu filmlerde. Herkes aşağı yukarı aynı dünya görüşüne sahip.

*

- Köydeki Şaban ile şehirdeki Şaban arasında da pek bir fark yok. Durum komedisi, hep aynı durumlardan çıkıyor.

*

- Duygusala bağlamaya fazlasıyla meyyal bu filmler. Tam gülmeye odaklanmışken aniden ağlatıyor. Bu açıdan tam bize göre.

*

SONUÇ:

Senaryolarıyla, çekim teknikleriyle, müzikleriyle, oyunculuklarıyla birer şaheser değiller. Sinema sanatı açısından değerlendirildiğinde dökülüyorlar. Sürprizleri yok. Eksikleri çok. Ama buna rağmen bu filmlere bayılıyoruz, hem de nesiller boyu. Neden? İki nedeni var: BİR: Bu filmlerde bize ait olan her şey var. İKİ: Geçmişin tüm güzelliklerini sırtlanmış bu filmler.

SON FOTOĞRAFLARINDAN TOSUNCUK İZLENİMLERİ

- Biraz kilo mu vermiş ne? Resmen süzülmüş yahu.

Özenti bir tanımlama: Türk, Sünni, beyaz

*

Haberin Devamı

- Brezilya mafyasının elinden zor kurtulmuş gibi mi bakıyor? Yoksa bana mı öyle geliyor?

*

- Nedense bermuda şort, açık renk tişörtle gelecek diye hayal etmiştim. Oysa kareli bir gömlek giymiş.

*

- Namı epey kötü olan Brezilya hapishanelerinde sürünmektense yurdumun hapishanelerini tercih etmiş. Uyanık.

AŞI İŞİNDE İYİYİZ

KANALLAR arasında gezerken denk geldim.

Halk TV’de doktor bir konuk şöyle bağırıyordu:

*

“Aşıda dünyada sekizinciyiz sekizinci. Olacak iş mi bu? Sekizincilik ne demek?”

*

Aşıyı üretmemişsin. Dünyanın en zengin ülkesi değilsin. Buna rağmen aşıda sekizinci olmuşsun.

Üstelik ülkende 18 yaş üstü herkese aşı randevusu veriliyor.

Üstelik kapı gibi sağlam BioNTech aşısı.

*

Haberin Devamı

Birinin Halk TV’ye fısıldaması lazım: Aşıdan yürüme... Katar’dan yürü... Aşıdan yürüme... Katar’dan yürü...

*

Katar işi de biraz tartışmalı ama hiç değilse alıcı kitlesi “Yalan da olsa söyle” diyerek hazır bekliyor.

NASIL DA SIKILMIŞIZ

4 Temmuz.

Şöyle bir baktım etrafıma.

Vaziyet ve manzara-i umumiye şöyle:

*

Sokaklar cıvıl cıvıl. Kafeler hınca hınç dolu. Çoğu yerde maskeler fora edilmiş. Herkes kişisel aşı hikâyesini anlatıyor. Akşam evlere çok geç dönülüyor. Kıyı kasabaları lebaleb... Arabasına atlayan Assos’a doğru yola çıkıyor. Bodrum’un nüfusu şimdiden bir milyonu aşmış. Ağustosta otellerde yer yok. Ruslar geliyor akın akın. Almanlar sırada. ‘Sosyal mesafe’ uyarısını, işitmeye bile tahammül yok. Varyant dili ve edebiyatına kimse meraklı değil. “Yüz yetmiş beşinci dalga geliyor” dense bile kimse kafasını çevirip bakmaz.

Yazarın Tüm Yazıları