Haberde kadına şiddetle mücadelede elektronik kelepçe takılan kişilerin izlendiği merkez anlatılıyordu.
*
Haberin ayrıntılarını okuyunca...
Bu merkeze güvenim arttı. Umutlandım.
Daha önce yaptığı çeşitli densizlikler ve izansızlıklar yüzünden “olay adam” haline gelmiş, hatta GATA’daki görevine son verilmişti.
*
Fakat adam rahat durmuyor abi!
Densizliğe, izansızlığa, abuk sabukluğa devam ediyor.
*
Ne dediğini yazmaya bile tenezzül etmiyorum.
“128 milyar dolar nerede” diye...
*
128 milyar doların hortumlandığı algısı yaratılıyordu.
Ve bu algı, zihinlere kazınıyordu.
*
İşgüzar kamu görevlileri, asılan pankartları polis ve zabıta marifetiyle anında engelleyerek...
Geçen akşam Tarafsız Bölge’de işte bu soruyu sordum uluslararası hukuk alanında uzman bir isim olan Prof. Dr. Selami Kuran’a.
Selami Hoca...
Canlı yayında... Kalktı ayağa... Eline bir çubuk aldı... Ve başladı harita üzerinden anlatmaya.
“Yeni başlayanlar için 10 dakikalık bir Montrö dersi” gibi bir şeydi yaptığı.
Net, sarih, anlaşılır ve basit bir şekilde anlattı mevzuyu.
*
Sonucu açıklıyorum:
Ama yüzyılların izini taşıyan türküleri severim. Çağlar ötesinden gelip bizi tam kalbimizden yakalayanları... İlk söyleyeni belirsiz anonimleri... Sözleri gayet basit ama bir o kadar da derinlikli olanları...
İşte bu yüzden “Ben bir türkü sözü yazdım, üstelik de besteledim” diye ortaya çıkanlara karşı hep mesafeli olmuşumdur. Çünkü bu tür iddialardan genellikle yapay sonuçlar çıkar.
*
İbrahim Kalın’ın sözü ve müziği kendisine ait olan ‘Hiç Oldum’ adlı bir türküyü seslendirdiğini duyunca...
“Eyvah” dedim.
Ve bin türlü önyargıyla açıp dinledim türküyü.
*
Küfürler, kıyametler, vurmalar, kırmalar, saldırganlıklar, silahlar falan...
*
Ralli bu ya ralli!
Rallideki hangi anlaşmazlık, böylesine kontrolsüz bir öfkeye yol açabilir ki?
Rallideki hangi ihtilaf, böylesine bir sokak çocuğu kavgasını tetikleyebilir ki?
İddiaya göre:
Orhan Pamuk, romanında Atatürk’le alay ediyor!
*
İnceleme ve araştırmalarımın sonuçlarını aktarıyorum:
*
“Veba Geceleri” romanında bir “Kolağası Kâmil” var.
Program sunucusu, Kemal Kılıçdaroğlu’nun...
“İstanbul’u kazanacağız, Ankara’yı kazanacağız” türü sözlerini fazla iddialı bulmuş ve kahkahalar atmıştı.
*
Ne olmuştu o günlerde?
Başta Tuncay olmak üzere...
CHP’nin tüm ekâbir takımı...
Öfkeyle, kinle, hınçla...
İki gündür...
Kumpas lafları dolaşıma sokulmaya başlandı.
*
Söylenenlere göre...
- Aslında bildiri, gece yarısı yayınlanmayacakmış.
- Bazı eller devreye girmiş, bildiri gece yarısı yayınlanmış.
- Bazı amiraller, bildirinin son halini görememişler.
- Bildiri, amirallerden kaçırılarak yayınlanmış.
İşte bu ahval ve şerait altında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı aradım.
İlk sorum şu oldu:
“Bu gidiş nereye Sayın Bakan?”
Bakan Koca’nın ilk sözleri şu oldu:
*
“Vaka sayılarında ciddi artış var. Bunda mutasyon tabii ki etkili ama sadece mutasyonla açıklayamayız. Önlemleri gevşettik maalesef.”
*
Herkesin hakkına hukukuna saygı göstermek için çabalıyoruz. Sorumluluğu bulunmayan kişileri sorumluymuş gibi göstermekten kaçınmaya çalışıyoruz. Yargı kararı ortaya çıkmadan yargısal hükümlerde bulunmaktan uzak duruyoruz.
*
Titizleniyoruz bu konularda. Gayret ediyoruz.
*
Ama yayıncılıkta bazen yol kazaları da oluyor, olabiliyor.
*
Geçen gün sadece ve sadece Hürriyet’in internet sitesinde bir haber çıktı. Çok kısa bir süre yayında kaldı bu haber.
Bildirici amirallerin yakınlarını da konu eden bir haberdi bu.
- CEVAP: Bizim kısa tarihimiz, “Yüce Türk Milletine” diye başlayan darbe bildirileriyle dopdoludur. Bu yüzden “Yüce Türk Milletine” diye başlayan bir bildiri gördük mü işkilleniyoruz. Hele bildirinin altında “Amiral” imzası görünce daha da işkilleniyoruz. Hele bildiri, gece yarısı gelince... Büsbütün işkilleniyoruz. Şimdi ben soruyorum: İşkillenmeyelim de ne yapalım?
*
- SORU: Bildiri yayınlamak suç mu?
- CEVAP: Elbette suç değil. Geçen hafta emekli büyükelçiler, benzer içerikte bir bildiri yayınladılar. Kim çıkıp “Bunlar darbeci” dedi? Bu arada eski milletvekilleri de yine benzer içerikte bir bildiri yayınladılar. “Darbe” diyen çıktı mı? Demek ki burada başka bir şey var.
*
- SORU: Burada ne var? Emekli amiral, görüş açıklayamaz mı?
- CEVAP: Tabii ki açıklar. Açıklıyorlar da zaten. Televizyonlara çıkıyorlar. Kişisel yaklaşımlarını ortaya koyuyorlar. Sosyal medyada yazıp çiziyorlar. Kimse de onlara bir şey demiyor. Ama siz “Aramıza hiçbir alt rütbeli girmesin, biz amiraller olarak şöyle bir posta koyalım” derseniz, tehditkâr ifadelerle dolu bir bildiriyi gece yarısı gündeme düşürürseniz... Her demokratik ülkede “Ne oluyor yahu” diye sorulur. En azından “Bunlar, bir iklim mi yaratmak istiyor? Bu işin arkasında ne var?” denir.
*
“Yüce Türk milletine!” diye başlayan hiçbir bildiriden hoşlanmıyorum.
Çünkü bu seslenişin tınısında...
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve de 15 Temmuz var!
*
Kaldı ki...
Radyo zamanlarının üslubudur bu.
Siyah beyaz televizyonlarda kalmıştır.
*
Akşam saat 19.00 itibarıyla tüm kafe ve lokantalar kapanıyor.
*
Ramazan itibarıyla ise uygulama şöyle olacak:
*
Bütün kafe ve lokantalar kapalı.
*
Bu karar, yeniden gözden geçirilirse...
Hop, başlıyor kalbim Sinovac diye atmaya.
*
“Yeni teknolojileri denemek lazım arkadaş” diyorlar.
Hop, bu sefer kalbim BioNtech diye atmaya başlıyor.
*
Bilmem kaç bin yıllık Çin kültüründen söz ediyorlar.
Hemen Sinovac’a ısınıyorum.
Avrupa birincisiyiz.
Dünyada dördüncüyüz.
40 binleri geçmiş durumdayız.
Varyantlar kaplamış her bir yanımızı.
En çok da İngiliz varyantı.
*
Durduramıyoruz.
“Eğer muhalefetteki milliyetçi odaklar, demokrasi ittifakına ısrarla engel olmaya devam edeceklerse... Bu durumda HDP öncülüğünde üçüncü bir ittifak, demokrasi ittifakı ilan edilebilir.”
*
Ne demek bu?
Hadi biraz anlamaya çalışalım.
“Muhalefetteki milliyetçi odaklar” derken kastettiği İYİ Parti mi acaba? “Bu iş İYİ Parti’yle gitmez” mi demek istiyor Demirtaş?
*
Önerdiği yol şu: HDP öncülüğünde üçüncü bir ittifak. Ne yani? Millet ittifakı ve cumhur ittifakının dışında bir de
Ben her zaman ve her durumda...
“Suçun şahsiliği” prensibinden zerre kadar ödün vermedim.
*
Ensar olayında böyle davrandım.
Milyonlarca dayak yemeyi göze alarak...
*
CHP’de ortaya çıkan taciz ve tecavüz olaylarında...
Yine aynı prensibe göre hareket ettim.
Uyuşturucu temin ettiği için Emniyet güçleri tarafından yeniden gözaltına alındı. Yani bu kez uyuşturucuyu temin etmekle suçlanıyor.
*
Tabii ki suç şahsidir, partiye mal edilemez ama bu elemanın bir de şu durumu var:
*
Lüks ve şatafat içinde yaşadığı fotoğraflara yansıyor.
*
Kokaindi, pudraydı, şekerdi falan... Gülündü eğlenildi...
Muharrem İnce’den Faik Öztrak’a ‘saray ağzı’ yanıtı
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Muharrem İnce’yi “Saray ağzıyla konuşuyor” diye eleştirmişti.
Öztrak’ın bu eleştirisine, çok sert bir cevap verdi Muharrem İnce.
Dedikleri şunlar:
![Muharrem İnce’den Faik Öztrak’a ‘saray ağzı’ yanıtı]()
*
- Beni saray ağzıyla konuşmakla suçlayan Faik Öztrak’ın durumuna bir bakalım: 90 yıldır dede, baba, torun ya bakan ya milletvekili. Ya bakan oluyorlar, ya milletvekili...
- Ama hiç ilçe başkanlığı yapmıyorlar, hiç il başkanlığı yapmıyorlar. Tepeden inme, Tekirdağ listesinin en tepesine yerleştiriliyorlar. İkinci sıradan itibaren ise önseçim yapılıyor. Yani birinci sıra hep onların hakkı.
- Benim babam kamyon şoförü, dedem koyun çobanı. Ben buralara ilçe, il kongrelerinde çalışa çalışa, çarpışa çarpışa geldim.
- Saray ağzını bilmem ben. Ben halkın dilinden konuşurum. Saray ağzı, aristokratların işidir.
- Faik Öztrak gibiler, Cumhuriyet’ten hep alacaklı. Dede, baba, torun... Alacakları hiç bitmiyor. Hiç borçları yok.
*
Muharrem İnce, bu sert sözlerin ardından...
![Muharrem İnce’den Faik Öztrak’a ‘saray ağzı’ yanıtı]()
Şu mesajı da verdi:
*
“Ben bu tür polemikleri burada bitirmeyi tavsiye ediyorum. Artık Türkiye’ye neler yapacağımızı konuşmak istiyorum. İftira atmadıkları sürece tek kelime etmeyeceğim. İftira atanlara da misliyle cevap vereceğim.”
MUHARREM İNCE: İKİ BUÇUK YILDA ÇOK ŞEY DEĞİŞTİ
DÜNKÜ yazımda Muharrem İnce’nin cevaplaması gereken soruyu sormuştum.
Şöyle demiştim:
*
“Bu parti iki buçuk yıl önce sizi cumhurbaşkanı adayı yapmadı mı? Her şey iki buçuk yılda mı bozuldu?”
*
İnce, bu soruya şu yanıtı verdi:
*
- Son iki buçuk yılda tüzük değiştirildi. Önseçim kaldırıldı.
- Son iki buçuk yılda ilk kez grup başkanvekilliği seçimi, seçimle değil atamayla oldu.
- Son iki buçuk yılda ilk kez baskıyla tek adaylı il/ilçe kongreleri oldu.
- Son iki buçuk yılda bırakın belediye başkanlarını, belediye meclis üyelerini bile genel merkez belirledi.
- Yani partideki tüm demokratik kanallar tıkandı.
- Türkiye’de bir tek CHP’de parti içinde aksak da olsa bir demokrasi vardı.
- Ahmet Hakan’a cevabımdır: Evet, son iki buçuk yılda parti içi demokrasinin tümü yok edildi.
*
Muharrem İnce’ye...
Atatürk üzerinden, Soros üzerinden, FETÖ üzerinden yaptığı eleştirileri hatırlattım.
Ve sordum:
“Bunlar da mı son iki buçuk yılda oldu?”
*
Tek cümlelik bir cevap verdi:
*
“Onların da son iki buçuk yılda sayıları arttı.”
MENEMEN VE URLA
MUHARREM İnce, Menemen ve Urla üzerinden parti içi demokrasi eleştirisi de yaptı. İşte İnce’ye göre Menemen ve Urla olayı:
*
- MENEMEN: Menemen’de 20 yıldır başarılı bir başkanımız vardı. Aday yapılmadı. Neden? Çünkü İnce’ye imza vermişti. Yerine aday yaptıkları kişi ise yolsuzluktan tutuklandı. Onun yerine belediye meclisinde oylama yapıldı. Mecliste millet ittifakının 18, cumhur ittifakının 12 meclis üyesi vardı. Oylamada 15-15 çıktı. Demek ki millet ittifakından üç kişi, cumhur ittifakının adayına oy vermiş. Belediye başkan adaylarını, meclis adaylarını örgüt seçseydi böyle olmazdı. Genel merkez seçmiş bunları. Menemen yazı tura ile elimizden gitti.
*
- URLA: Urla’daki mevcut başkanı aday yapmadılar. Başka birini buldular, onu aday yaptılar. O da görevden alındı. Kendisine yönelik suçlama: FETÖ... Burada partinin yapması gereken iki şey vardı: Eğer bu kişi, gerçekten FETÖ’cü ise... Onu aday yapan kim? Hangi genel başkan yardımcısı yaptı bu kişiyi aday? Eğer bu kişi FETÖ’cü değilse... CHP, genel başkan dahil bütün milletvekilleriyle neden Urla’ya kamp kurmuyor? Neden yeri göğü inletmiyorlar?
‘BEN TABELA PARTİSİ DEMEDİM’
MUHARREM İnce’nin son açıklamasıysa “tabela partisi” polemiğiyle ilgili oldu.
Bu konuda söyledikleri şunlar:
*
“Benim CHP için ‘Tabela partisi’ dediğim yalanını söylediler. Ben böyle bir şey demedim. ‘CHP’nin ilkeleri yok edildi, değerleri silindi ve ortada sadece bir tabela kaldı’ dedim. ‘Tabela partisi’ demek başka şey, ‘Partinin ilkeleri, omurgası, duruşu yok edildi’ demek başka bir şey.”
HER ŞEYDEN ÇOK ÇABUK SIKILIYORUM
- Türk astronot esprilerinden şimdiden gına geldi bana.
*
- Melih Bulu adını artık duymak istemiyorum.
*
- “Yeni anayasa” dendiğinde sayfayı hemen çeviriyorum.
*
- “Mutasyon” kelimesini duymaya tahammülüm yok.
*
- Kaç milyon aşı ne zaman gelecek meselesi hiç ilgimi çekmiyor artık.
*
- Azılı kışçı olmama rağmen “Kar geldi gelecek” haberleri bile sıkmaya başladı beni.
UZAY DİLİ VE EDEBİYATI BÖYLE OLMAMALI
TÜRKİYE Uzay Ajansı Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım...
“Uzay yolculuğunun masrafları nasıl karşılanacak?” sorusuna şöyle yanıt vermiş:
![Muharrem İnce’den Faik Öztrak’a ‘saray ağzı’ yanıtı]()
*
“‘Biz de gitmek isteriz’ diyen diyene... ‘100 milyon dolar atın’ desem, atacak ülke çok.”
*
Sokak dili ve edebiyatına aşinayım, severim ve kullanırım.
Mesela bir arkadaşımdan borç isterken, “Bana bir bin lira ateşlesene” derim.
*
Ancak “uzay” gibi bir konunun kaptanının, böyle bir dili kullanmasını yadırgadım doğrusu...
*
Bunun bir adım sonrası...
Uzay aracını kullanana...
“Neden tam gaz basmıyorsun kaptan” diye sormaktır.
Ki bu da ancak bir Cem Yılmaz parodisinde geçer.