Muharrem İnce: Bana haksızlık yapmışsın

Hemen girdi lafa:

*

“Bana haksızlık yapmışsın.”

*

Kimseye haksızlık yapmamaya alabildiğine özen gösterdiğim halde böyle bir suçlamayla karşılaşmanın tedirginliğiyle kekeledim:

*


“Haksızlık mı? Ben mi? Nasıl yani?”

*

Başladı anlatmaya:

*

“İmza vermek, çok zor bir iş. Sen ilçendeki seçim kurulunun nerede olduğunu biliyor musun? Bilmiyorsun. Orayı bulacaksın. Dört kilometre öteye arabanı park edeceksin. Bir sürü aramadan geçeceksin. İmza toplanmasını zorlaştırmak için ne gerekiyorsa yapılmış. İşin bu kısımlarını es geçerek yapmışsın değerlendirmeni. Haksızlık burada.”

*

Şöyle bir cevap verdim:

*

“İyi ama Meral Akşener bir günde yüz bin imzayı geçivermişti. Aynı koşullarda. O nasıl yaptı bu işi?”

*

Bunun için de bir cevabı vardı İnce’nin:

*

“O seçimde ben CHP’nin adayıydım. Sana videolarını atıyorum şimdi. Ben CHP adayı olarak bütün CHP’lilerden Meral Akşener için imza vermelerini istedim. CHP’lilerin katkısıyla ilk günde o imzalar toplandı.”

*

Devam etti İnce:

*

“Süreci sabote etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. ‘İnce anlaştı, İnce’ye Milli Eğitim Bakanlığı verilecek’ diye dedikodu çıkarıyorlar. Sırf imza toplamayı engellemek için. Sahte belgelerle, yalanlarla, çarpıtmalarla bizim imza toplamamızı engellemeye çalışıyorlar. Biz bütün bunlara rağmen imza işini bugün bitiririz.”

*

Nitekim dün akşam üzeri yüz bin imzayı tamamladı İnce.

AĞIRALİOĞLU: ÇELİŞKİ YOK

İYİ Partili Yavuz Ağıralioğlu’na yönelik bir yazı yazdım dün.

*

Önce Kılıçdaroğlu’na oy vermeyeceğini söylemesi... Sonra da oy vereceğini söylemesi...



Ağıralioğlu’nun bu çelişkisine işaret etmiştim yazıda.

*

Yavuz Ağıralioğlu ile konuştum.

Şöyle dedi:

*

“Bir çelişki yok. Ben istikametimi koruyorum. En başta söylediğimle sonradan söylediklerim aynı. Sadece konuyu biraz yanlış anlaşılmaya müsait şekilde ifade etmişim, onu da hemen sonra düzelttim.”

BİR DAHA KONUŞ YUSUF ZİYA ÖZCAN

YUSUF Ziya Özcan, YÖK Başkanı iken Erdoğan’ın diplomasını merak etmiş.



Marmara Üniversitesi’ndeki arkadaşlarına el altından soruvermiş. “Valla hocam kırıntısı yok” demiş üniversitedekiler.

*

Yusuf Ziya Özcan, şu anda Gelecek Partisi’nde siyaset yapıyor. Sıkı bir Erdoğan karşıtı. Öyle öfkeli ki... Geçen gün iktidardakilere, “Size yaşam hakkı yok” diye seslenmişti.

*

Yani “tarafsız, bağlantısız, öfkesiz, soğukkanlı” biri değil Özcan.

“Eski YÖK Başkanı” sıfatıyla nesnel bir yerden konuşmuyor. Öfkeli bir yerden konuşuyor.

*

Marmara Üniversitesi Rektörlüğü, önceki gün akşam saatlerinde resmi bir açıklama yaptı.

Erdoğan’ın üniversite öğreniminin tüm aşamalarını kayıt ve sıra sayılarıyla ortaya koyan bir açıklamaydı bu.

*

Yusuf Ziya Özcan, Marmara Üniversitesi Rektörlüğü’nden yapılan bu açıklamayla ilgili bir yorum yapacak mı acaba?

*

Keşke yapsa.

Ama muhalif öfkesiyle değil.

“Eski YÖK Başkanı” sıfatının kendisine yüklediği sorumluluk ve ağırbaşlılıkla.

BİR FOTOĞRAFIN İKİ AÇISI

- OLUMLU AÇI: ‘Hepimiz birimiz için birimiz hepimiz için’ mesajı vermesi açısından fevkalade güzel bir kare. Birlik beraberlik ve uyum görüntüsünü gayet net biçimde ortaya koyuyor. Bir tek kişiyi bile dışarıda bırakmaması nedeniyle de pozitif tarafı yüksek. “Tartışmaları geride bıraktık” imajını da pekiştiriyor.



*

- OLUMSUZ AÇI: Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz kişi... Bu kadar çok kişinin yönetimde söz sahibi olmasının başlı başına sorun teşkil edebileceğini göstermesi açısından olumsuz bir fotoğraf karesi. Vatandaşın kafasındaki en büyük soru işaretinin altını çizmesi açısından negatif bir imaj veriyor.

ORHAN KARAVELİ’NİN ARDINDAN

YILLAR önce “irticacı” diye nitelendirilen bir televizyon kanalında görev yapıyordum. O zamanlar bize “vebalı” muamelesi yapılıyordu. Çıkmıyorlardı bizim kanala.

Atatürkçülüğü tartışılmaz bir isim olan gazeteci Orhan Karaveli, gayet demokrat bir tutum takınarak bizim “irticacı” kanala sık sık konuk olmuştur.

*

Vefat ettiğini öğrendiğim anda aklıma bu duruşu geldi Orhan Bey’in.



Karınca gibi çalışkan gazeteci kuşağının son temsilcilerindendi kendisi. Tam bir beyefendiydi.

“Sakallı Celal” efsanesini, onun yazdığı kitaptan öğrendik.

Tevfik Fikret’in oğlu Haluk’un nasıl papaz olduğunun öyküsünü de onun kaleminden okuduk.

*

Bugün kendisini rahmetle anıyorum. Bundan sonra da hep saygıyla, övgüyle, gıptayla
anacağım.

UMUT VERİP DE YARI YOLDA BIRAKMAK ACAYİP GÜNAHTIR

BİZİM Nihat Hatipoğlu Hoca’ya genç bir kadın sormuş:

*

“Hocam, umut verip de yarı yolda bırakmanın günahı nedir?”

*

O da cevap vermiş:

*

“Niyeti istismar etmekse günahtır.”

*

Nihat Hoca hükmü verirken temkinli davranmış. Benim hocalığım onunki kadar gelişmiş olmadığı için ben temkin memkin dinlemeden bam bam yapıyorum:

*

“Günahtır kardeşim, hem de çok acayip günah.”