İYİ Parti’de iki görüş belirmiş durumda:
*
BİR: Genel başkan yardımcısı Yavuz Ağıralioğlu, “Biz İYİ Parti olarak ‘evet’ diyeceğiz” dedi.
İKİ: Genel başkan Meral Akşener ise “İYİ Parti, Türk yargısının hazırladığı fezlekeye bakar, gereği neyse onu yapar” dedi.
*
Ben Ağıralioğlu’nun tavrını değil de...
Meral Akşener’in tavrını benimseyenlerdenim.
Söyledikleri şunlar:
*
“CHP Genel Merkezi’yle ilişkili bazı kişiler, ‘Elimizde görüntülerin var’ dediler. Var dedikleri görüntüleri izlememe izin vermediler. İstifa mektubum bile hazırlanmıştı. Bir şantajcıya inanıp partim beni harcadı. Ne taciz ne tecavüz ne eşcinsellik ne de ihale yolsuzluğu... Hiçbirinin içinde yokum.”
Çok net bir açıklama bu.
Meydan okuyor Teoman Bey.
Ayrıca kendinden de çok emin.
*
Çok önemli, çok kutlu, çok ciddi, çok yeni, çok esaslı, çok cesur bir girişimde bulundular, bulunuyorlar.
*
Dağa götürülen evlatları için yılların sessizliğini bozuyorlar.
Ve evlatlarını PKK’dan istiyorlar.
İnatla, ısrarla, sabırla, yılmayarak, usanmayarak...*
Dün bu ciddiyeti, bu saygınlığı, bu cesur girişimi bozan bir olay yaşandı.
*
Uzun zamandan beri Kılıçdaroğlu’nun aleyhinde çeşitli çıkışlar yapmasıyla tanınan Kemal Kılıçdaroğlu’nun kardeşi
AK Partili belediyelerde işçiler niye greve gitmiyor?
*
Ben de diyorum ki:
*
Gitsinler kardeşim. Grev haktır. Memnun değillerse gitsinler. Gittiler de “Niye gidiyorsunuz” mu dedik? Sendikaları mı greve gitmiyorlar? İyi o zaman sendikalarını değiştirsinler.
*
Diyorlar ki:
*
- İşyerlerini açamayan esnafı çileden çıkarıyor.
*
- Muhalefetin eline muazzam bir koz veriyor.
*
- Sağlık Bakanlığı’nın uyarılarını etkisiz hale getiriyor.
*
- Kapanmaya yönelik öfkeyi çoğaltıyor.
*
MADDE BİR
BERAT ALBAYRAK DAMAT OLMASAYDI
Elimizi vicdanımıza koyup da söyleyelim: Berat Albayrak, “damat” olmasaydı... AK Parti iktidarında bugüne kadar geldiği yerlere gelemez miydi? Kimsenin adını bile bilmediği 35 yaşındaki Ali Babacan’ı “camianın yetişmiş bir genci” olarak ekonomiden sorumlu bakanlığa getiren Tayyip Erdoğan, 70’lerden beri yoldaşı olan Sadık Albayrak’ın yetişmiş oğlu Berat Albayrak’a benzer bir sorumluluğu vermez miydi?
MADDE İKİ
AVANTAJI MIYDI? DEZAVANTAJI MIYDI?
Damat olmak, Berat Albayrak’ın siyasetteki en büyük avantajı değildi. Tam tersine, en büyük dezavantajıydı. Damat olmasaydı... Bu kadar dikkat çekmeyecekti, bu denli üzerine gidilmeyecekti, bu şekilde paratoner durumuna düşmeyecekti, “yumuşak karın” muamelesi görmeyecekti, siyasal pozisyonu yerli yerine oturmuş olacaktı, daha adil bir tartışmanın konusu olacaktı, daha insaflı yaklaşımların öznesi olacaktı.
MADDE ÜÇ
Ve haftada iki defa, onlarca kez şu argümanlara maruz kalıyorum:
*
Siz Öcalan’dan mektup getirip okuttunuz.
*
CHP, HDP ile iş tutuyor.
*
Osman Öcalan’ı TRT’ye kim çıkardı?
*
Şu pandemi denilen belalı sürecin en başından beri...
Çok büyük hizmetler verdiniz. Önemli uyarılarda bulundunuz. Önemli kararlar aldınız. Çok önemli işler yaptınız.
*
Ama artık biraz durma zamanı Sayın Bilim Kurulu üyeleri.*
- Durun! Çünkü millet... Bazı ortamlardaki olağanüstü mesafesizlikleri gördükçe... Sizin ağzınızdan “maske-mesafe” tekerlemesini duymak bile istemiyor.
*
-
Kazanmaya çalışmak yerine...
- Ötelersen...
- Dışlarsan...
- İtersen...
- Mahkûm edersen...
- Yargılarsan...
- PKK’dan ayırmazsan...
- Yaftalarsan...
Bu 40 yıl süresince...
Yapılmayan kalmadı.
*
- Üzerine gidildi... Aman verilmedi... Sınır ötesi operasyonlar yapıldı...
*
- Siyasi kolunun partileri kapatıldı...
*
- Askeri yöntemlere ağırlık verildi... Köyler boşaltıldı...
Güya ahlak abidesi... Güya tarafsız... Güya dürüst... Güya saptırma yapmıyor... Güya aşağılık işlerden uzak...
*
Peki ya gerçek? Tam tersi.
Tek farkları şu: Ahlaksızlığı birazcık daha sofistike biçimde yapıyorlar.
*
Dün uzun, upuzun bir yazı yazdım, Kemal Kılıçdaroğlu’nun partisinin grup toplantısında yaptığı Gara harekâtı konulu konuşmayı analiz eden.
*
Dedim ki:
Çok hoşuma gitti bu ziyaret ve bu bilgilendirme.
Muhalefet dışlanmadı diye...
Demokratik bir tutum sergilendi diye...
Yıllardır yapılmayan yapıldı diye...
Kutuplaşma belası bir nebze olsun dinecek diye...
Memnun oldum.
Fakat ne oldu?
Katil kimdir?
*
Tabii ki tetiği çeken alçaktır.
Tabii ki tetiği çeken alçağa emri veren alçaktır.
Tabii ki “vur” emri verenin bağlı olduğu örgüttür.
Tabii ki örgütün uzantılarıdır.
Tabii ki örgütün iplerini elinde tutan güçlerdir.
*
Gözler kısılıp HDP’ye bakılıyor.
*
- “Ne diyecekler acaba?” diye...
*
- “Katliama yönelik şöyle okkalı bir kınama yapacaklar mı?” diye...
*
- “Acaba yine bir gerekçe bulacaklar mı?” diye...
*
- Bebek katletmiştir.
- Öğretmen katletmiştir.
- Köylü katletmiştir.
- İzne giden askerleri katletmiştir.
- İşçi katletmiştir.
- Bombayla vatandaş katletmiştir.
*
İşte en son...
Yakın zamanlara kadar bu memlekette...
Laikliğin, neredeyse din düşmanlığı gibi algılanıp uygulanması...
*
Laiklik, böyle algılanıp uygulandı diye doğru dürüst uygulanmasından vazgeçilemez.
*
Çünkü doğru dürüst uygulanırsa laiklik...
- Tek bir din anlayışının topluma dayatılmasının önüne geçer.
- Dini değişik biçimlerde anlama ve yorumlama özgürlüğüne fırsat verir.
Öztrak’ın bu eleştirisine, çok sert bir cevap verdi Muharrem İnce.
Dedikleri şunlar:
*
“Boğaziçili misiniz, Boğazdışılı mısınız onu bunu bilmem. Aklınızın ucundan bile geçirmeyin. Biz abdest alır dışarı çıkmayız. Bizim zaten abdestimiz var. Bilin istedik de... Şöyle söyleyeyim. Siz hani bir ayı geçti eylem yapıyorsunuz ya. Biz eylem falan yapmayız. Biz gece vakti işi bitirir ertesi gün işe gideriz bilin istedim.”
Bu nedir Allah aşkına?
*
Boğaziçi gerilimi bitmesin diye mi yapılıyor bu tür provokasyonlar?
*
Bir ilahiyat dekanına yakışıyor mu böyle bir tehdit dili?
*
İmamoğlu da Yıldırım da beklenenden daha iyiydi
EKREM İMAMOĞLU
Kontrolden çıkabilirdi... Çıkmadı, çıkmamayı başardı.
Agresifleşebilirdi... Sakin kalabildi.
Sadece taraftarlarına oynayabilirdi... AK Parti seçmenini de gözetti.
Laf kalabalığı yapabilirdi... Süre kısıtlaması nedeniyle yapmadı, yapamadı.
Yeni imajına abanabilirdi... Herkesi kucaklayan eski imajına dönmeye çalıştı.
Gerilim çıkarabilirdi... Bir tatlı huzur almaya gelmiş gibi yaptı.
Binali Bey’e karşı ölçüyü kaçırabilirdi... Saygıda kusur etmemeye çalıştı.
Konuları dağıtabilirdi... Hiç de dağıtmadı, derdini iyi anlattı.
BİNALİ YILDIRIM
Hevessiz görünebilirdi... Fazlasıyla hevesli göründü.
Savunmada kalabilirdi... Beklenenden daha ataktı.
Rakibini küçümseyebilirdi... Babacanlığı elden bırakmadı.
Polemikte geride kalabilirdi... Hiç de kalmadı.
Üstüne üstüne gidebilirdi... Değinip geçerek antipatikleşmedi.
Mağdur konumuna düşürebilirdi... Asla belden aşağı vurmadı.
Aşırı gergin bir tutum alabilirdi... Rahat ve gülümseyen bir tutum aldı.
Bir imaj oluşturamayabilirdi... “Devlet adamı” imajına oynadı.
PROGRAMI İZLERKEN İSMAİL’E ETTİĞİM LAFLAR
Yahu bırak tartışsınlar İsmail. Yahu kesmesene İsmail!
*
“Türkiye’m” de ne İsmail? Müşerref Akay mısın sen İsmail?
*
“Moderasyonumu nasıl buldunuz?” da neyin nesi İsmail?
*
Evine gelen misafirlerine “Yemekler iyiydi değil mi?” diye soruyor musun İsmail?
*
“Türkiye âşığı Kürtler” de ne İsmail? “Türkiye âşığı Türkler” de diyor musun İsmail?
HAVUZ VE ALKOL
GALİBA muhafazakâr kesimlerde şu iki endişe baş göstermiş:
BİR: İmamoğlu gelirse... Belediye havuzları kadın-erkek karışık olacak.
İKİ: İmamoğlu gelirse... Belediye tesislerinde alkol olacak.
*
Tartışma programında durup dururken işte bu iki konuyu gündeme getirdi Ekrem İmamoğlu...
“İkisi de olmayacak... Aman endişe olmasın...” mesajını verdi.
*
Bu durumda şunu söyleyebiliriz:
*
CHP İstanbul’u kazanırsa...
Tayyip Erdoğan’ın partisi İstanbul’da iktidarda olmayacak ama Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’da başlattığı uygulama iktidarda olmaya devam edecek.
*
İşin bu kısmı çok ilginç...
İşin daha ilginç kısmı ise şu:
*
İmamoğlu taraftarlarından hiçbirinin...
“Yahu Ekrem Bey... Hiç değilse bir-iki sosyal tesiste alkol olsun... Alkol isteyen oralara, istemeyen alkolsüz tesislere gitsin... Bu mu senin demokrasi anlayışın?” dememesi...
Galiba seçim öncesi muhafazakâr kesimin ürkütülmemesi için bu konuda sessizce bir anlaşmaya varmışlar gibi...
*
Geldiğim son nokta şudur:
Bu memleketin alayı takiyeci!
ÇEVREMDEKİLERİN GÖRÜŞLERİ
Program hiç akmadı be abi...
*
Tam aksiyon olacakken hevesimizi kursağımızda bıraktılar sürekli be aga.
*
Format berbattı be hafız.
*
Bariz sıkıcıydı, ben bayağı bir esnedim be hoca.
*
Aman ağzımızın tadı bozulmasın Ali Rıza Bey” havasındaydı be başkan.
*
Sona doğru “Ben en iyisi şöyle bir Netftlix’e dalayım” dedim be hacı.
*
Biz bir ara kendi aramızda konuşmaya başladık be kanka.
*
Temkin kumkuması bir hava vardı ortamda be yoldaş.
212 GÜN OLDU YİĞİT HÂLÂ İÇERİDE
YİĞİT Aksakoğlu, 212 gündür içeride.
*
O Yiğit ki...
Hiçbir siyasi parti ayrımı yapmadan Türkiye’nin ekonomik ve sosyal gelişimine destek olmuş bir sivil toplumcudur.
*
O Yiğit ki...
AK Partili belediyelerle işbirliği yapmış bir vakıf çalışanıdır.
*
O Yiğit ki...
Çalıştığı vakıflarda hükümetle ortaklaşa projeler geliştirmiş, buna rağmen hükümeti yıkmakla suçlanmış bir masumdur.
*
O Yiğit ki...
AK Parti’nin “gönül belediyeciliği” kampanyasında kullandığı bazı projelerin geçmişte koordinatörlüğünü yapmıştı.
*
Reformlar ilan ediliyor... “Tutukluluk sorunu çözülecek” deniliyor... Demokrasi sözleri veriliyor... Yargı sorunlarına el atılıyor...
Ama Yiğit Aksakoğlu’nun durumunda hiçbir değişiklik olmuyor.
*
Yiğit’in durumu değişmedikçe...
Kâğıt üzerinde gayet iyi duran güzel sözlerin, parlak vaatlerin ve umut veren açıklamaların benim için bir anlamı olmayacak.