Kazanmaya çalışmak yerine...
- Ötelersen...
- Dışlarsan...
- İtersen...
- Mahkûm edersen...
- Yargılarsan...
- PKK’dan ayırmazsan...
- Yaftalarsan...
Bu 40 yıl süresince...
Yapılmayan kalmadı.
*
- Üzerine gidildi... Aman verilmedi... Sınır ötesi operasyonlar yapıldı...
*
- Siyasi kolunun partileri kapatıldı...
*
- Askeri yöntemlere ağırlık verildi... Köyler boşaltıldı...
Güya ahlak abidesi... Güya tarafsız... Güya dürüst... Güya saptırma yapmıyor... Güya aşağılık işlerden uzak...
*
Peki ya gerçek? Tam tersi.
Tek farkları şu: Ahlaksızlığı birazcık daha sofistike biçimde yapıyorlar.
*
Dün uzun, upuzun bir yazı yazdım, Kemal Kılıçdaroğlu’nun partisinin grup toplantısında yaptığı Gara harekâtı konulu konuşmayı analiz eden.
*
Dedim ki:
Çok hoşuma gitti bu ziyaret ve bu bilgilendirme.
Muhalefet dışlanmadı diye...
Demokratik bir tutum sergilendi diye...
Yıllardır yapılmayan yapıldı diye...
Kutuplaşma belası bir nebze olsun dinecek diye...
Memnun oldum.
Fakat ne oldu?
Katil kimdir?
*
Tabii ki tetiği çeken alçaktır.
Tabii ki tetiği çeken alçağa emri veren alçaktır.
Tabii ki “vur” emri verenin bağlı olduğu örgüttür.
Tabii ki örgütün uzantılarıdır.
Tabii ki örgütün iplerini elinde tutan güçlerdir.
*
Gözler kısılıp HDP’ye bakılıyor.
*
- “Ne diyecekler acaba?” diye...
*
- “Katliama yönelik şöyle okkalı bir kınama yapacaklar mı?” diye...
*
- “Acaba yine bir gerekçe bulacaklar mı?” diye...
*
- Bebek katletmiştir.
- Öğretmen katletmiştir.
- Köylü katletmiştir.
- İzne giden askerleri katletmiştir.
- İşçi katletmiştir.
- Bombayla vatandaş katletmiştir.
*
İşte en son...
Ne zaman kiminle ne yapacağını çok iyi biliyor.
*
Kumpas zamanı...
Zekeriya ile vakit geçirip poz veriyor.
*
Maklube zamanı ise...
Rockefeller’ın torunu Ariana’yla poz veriyor.
*
Öztrak’ın bu eleştirisine, çok sert bir cevap verdi Muharrem İnce.
Dedikleri şunlar:
*
“Boğaziçili misiniz, Boğazdışılı mısınız onu bunu bilmem. Aklınızın ucundan bile geçirmeyin. Biz abdest alır dışarı çıkmayız. Bizim zaten abdestimiz var. Bilin istedik de... Şöyle söyleyeyim. Siz hani bir ayı geçti eylem yapıyorsunuz ya. Biz eylem falan yapmayız. Biz gece vakti işi bitirir ertesi gün işe gideriz bilin istedim.”
Bu nedir Allah aşkına?
*
Boğaziçi gerilimi bitmesin diye mi yapılıyor bu tür provokasyonlar?
*
Bir ilahiyat dekanına yakışıyor mu böyle bir tehdit dili?
*
Türkiye Uzay Ajansı’nın hazırladığı bu klip, Atatürk’ün ünlü “İstikbal Göklerdedir” sözüyle birlikte sunuluyordu.
*
Klip şundan ibaretti:
- Şöhretin Kıvanç Tatlıtuğ/Kenan İmirzalıoğlu aşamasını yakaladığımı falan düşünüp ara sıra gülümserdim.
*
- Rektörlük binasının tam önünde “Ey Boğaziçi! Ya sen beni alacaksın ya da ben seni” diye tek kişilik bir eylem planlardım.
*
- Ali Kırca ile Mehmet Ali Birand isimlerinden yola çıkarak... “Mehmet Ali Kırca” gibi bir ismi uydurmayı nasıl başardığıma şaşıp kalırdım.
Diyalog kültürü devreye girse...
*
Öğrenciler bir adım geri atsa...
Yöneticilerimiz bir adım geri atsa...
*
Rektör Bulu, yeni bir yaklaşım denese...
*
O açıklamayı okuyunca...
“Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda/Kemal Bey bütün olayın farkında” diye ıslıkla bir melodi tutturdum.
Şöyle diyor Kılıçdaroğlu açıklamasında:
*
“Ben sevgili öğrencilerimize değil, onların anne ve babalarına seslenmek istiyorum. Karşımızda kontrolünü kaybetmiş bir siyasi iktidar var. Gerginlikten besleniyor. Bizler aklıselim sahibi olmak zorundayız. Sağduyu ile hareket etmek zorundayız. İktidarın değirmenine su taşımamak zorundayız.”
*
Ne demek istiyor Kılıçdaroğlu?
Bir durun artık Sayın Bilim Kurulu üyeleri
Sayın Bilim Kurulu üyeleri...
Şu pandemi denilen belalı sürecin en başından beri...
Çok büyük hizmetler verdiniz. Önemli uyarılarda bulundunuz. Önemli kararlar aldınız. Çok önemli işler yaptınız.
*
![Bir durun artık Sayın Bilim Kurulu üyeleri]()
Ama artık biraz durma zamanı Sayın Bilim Kurulu üyeleri.
*
- Durun! Çünkü millet... Bazı ortamlardaki olağanüstü mesafesizlikleri gördükçe... Sizin ağzınızdan “maske-mesafe” tekerlemesini duymak bile istemiyor.
*
- Durun! Çünkü millet... Otel lokantalarındaki keyfi gördükçe... “Kısıtlamalar hemen kalkamaz” tarzı açıklamalarınızı muazzam bir öfkeyle karşılıyor.
*
- Durun! Çünkü millet... Kayak otellerindeki durumu gördükçe... Mutasyon adlı öcüyle ilgili tüm söylediklerinizi masal dinler gibi dinliyor.
*
- Durun! Çünkü millet... Psikolojik olarak bunalıma girdikçe... Bütün öfkesini ve bütün stresini “Mekânlar hemen açılamaz” diyen sizden çıkarmaya çalışıyor.
*
Kısacası...
Eğer durmazsanız.
Herkes kendini kurtaracak, olan size olacak.
YENİ İL BAŞKANI… ESKİ İL BAŞKANI…
GÖREV sırasındayken AK Parti İstanbul İl Başkanı hakkında tek bir kelam bile etmeyenler, AK Parti’nin yeni il başkan adayını...
“Oh be! Sonunda teşkilatçı bir siyasetçi, il teşkilatının başına geliyor” diye selamlıyorlar.
*
“Kral öldü, yaşasın yeni kral” sözü...
Şu yeryüzünde kaç yıldır yürürlüktedir acaba?
E HANİ PKK DEYİP DE REKLAM YAPMAYACAKTINIZ
KEMAL Kılıçdaroğlu şöyle demiş:
*
“PKK’nın saldırdığı tek lider benim. Canımızı zor kurtardık. Hassas olduğumuz iki konu var: Bayrak ve vatan.”
*
En başta söylenmesi gereken sözdü bu... Geç oldu ama yine de güzel açıklama. Ben beğendim. Bu sözlere kıymet veriyorum.
![Bir durun artık Sayın Bilim Kurulu üyeleri]()
*
Ama yine de aklıma gelen soruyu soramadan da geçemiyorum:
*
Kemal Bey! E hani siz “PKK” diyerek terör örgütünün reklamını yapmaktan kaçınıyordunuz? Bakın, demişsiniz işte. Ne iş?
ECEVİT NOSTALJİSİNİN KEYFİNİ KAÇIRMAK İSTEMEM AMA
DÖNEMİN başbakanı Bülent Ecevit’in, Abdullah Öcalan’ın yakalandığını duyurduğu tarihi açıklamanın videosunu yayınlayıp...
Ecevit ve dönemine yönelik nostalji kabarması içine girenler var.
*
- “İşte devlet ciddiyeti budur abi” diyorlar.
- “Tam bir devlet adamı” diyorlar.
- “Hiç şov yok” diyorlar.
![Bir durun artık Sayın Bilim Kurulu üyeleri]()
- “Kurallara uyulur da bu kadar mı uyulur” diyorlar.
- “Ah ah ah! Nerede Ecevit, nerede bugünküler” diyorlar.
Diyorlar da diyorlar yani.
*
Tatlı bir nostalji rüyasıdır bu.
Uyandırmak istemem ama gerçekle yüzleşmek, nostalji rüyası görmekten çok daha faydalıdır.
*
Doğrudur. Ecevit, şovcu bir siyasetçi değildi. Doğrudur. Ecevit, üslubuna çok dikkat ederdi. Doğrudur. Ecevit, ciddi bir adamdı. Doğrudur. Ecevit, tevazu sahibi bir liderdi. Doğrudur. Nezaketiyle göz doldururdu.
*
Fakat şunlar da doğrudur:
*
İnatçıydı. Feci alıngandı. Bir anda parlardı. “Bu Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir krizdir” türü açıklamalar yapardı. Sinirlendiğinde hanımlara haddinin bildirilmesini talep ederdi. Kendisini soldan ayrıştırırdı. Proje insanı değildi. Kalkınmadan uzaktı. Zenginlik vaat etmezdi.
*
Kısacası demem o ki...
- Göklere çıkarırken de ölçülü olmak lazım.
- Yerin dibine batırırken de ölçülü olmak lazım.
ATAOL BEHRAMOĞLU’NUN O METİNLERİ ŞİİR DEĞİL Kİ
CUMHURİYET gazetesi, her pazartesi birinci sayfasında şair Ataol Behramoğlu’nun yeni bir şiirini yayınlıyor.
*
İştahla okumaya başlıyorum.
![Bir durun artık Sayın Bilim Kurulu üyeleri]()
Sonuç: Düş kırıklığı!
*
Çünkü o metinlerin şiirle uzaktan yakından ilgisi yok.
*
Yanlış anlaşılmasın.
Güzel metinler yayınlanıyor.
Düz yazı olarak yayınlansa “İnsanlığa dair ne güzel şeyler söylemiş” der geçerim.
*
Ama “şiir” olarak yayınlanınca...
Elde kalan düş kırıklığı oluyor.
LAZ İNADI
KARADENİZ illerinde vaka sayısı en yüksek rakamlara ulaşınca...
Gazetelerde şöyle başlıklar atıldı:
“Laz inadı”.
*
Hatta bir bilim insanının da böyle dediği ortaya çıktı. (Aynı bilim insanının, AK Parti Ordu İl Kongresi’ndeki kalabalığa karışmasına ne demeli?)
![Bir durun artık Sayın Bilim Kurulu üyeleri]()
*
Kendilerinin seçmediği bir özellikleri nedeniyle bir topluluğun tümünü “inatçı” ilan etmek...
Bu ayıp bir şey değil mi yahu!
*
Bu tür etik ihlallerinin önüne geçmek için de...
Bir bilim kurulu mu kursak acaba?