İşte bu ahval ve şerait altında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı aradım.
İlk sorum şu oldu:
“Bu gidiş nereye Sayın Bakan?”
Bakan Koca’nın ilk sözleri şu oldu:
*
“Vaka sayılarında ciddi artış var. Bunda mutasyon tabii ki etkili ama sadece mutasyonla açıklayamayız. Önlemleri gevşettik maalesef.”
*
Herkesin hakkına hukukuna saygı göstermek için çabalıyoruz. Sorumluluğu bulunmayan kişileri sorumluymuş gibi göstermekten kaçınmaya çalışıyoruz. Yargı kararı ortaya çıkmadan yargısal hükümlerde bulunmaktan uzak duruyoruz.
*
Titizleniyoruz bu konularda. Gayret ediyoruz.
*
Ama yayıncılıkta bazen yol kazaları da oluyor, olabiliyor.
*
Geçen gün sadece ve sadece Hürriyet’in internet sitesinde bir haber çıktı. Çok kısa bir süre yayında kaldı bu haber.
Bildirici amirallerin yakınlarını da konu eden bir haberdi bu.
- CEVAP: Bizim kısa tarihimiz, “Yüce Türk Milletine” diye başlayan darbe bildirileriyle dopdoludur. Bu yüzden “Yüce Türk Milletine” diye başlayan bir bildiri gördük mü işkilleniyoruz. Hele bildirinin altında “Amiral” imzası görünce daha da işkilleniyoruz. Hele bildiri, gece yarısı gelince... Büsbütün işkilleniyoruz. Şimdi ben soruyorum: İşkillenmeyelim de ne yapalım?
*
- SORU: Bildiri yayınlamak suç mu?
- CEVAP: Elbette suç değil. Geçen hafta emekli büyükelçiler, benzer içerikte bir bildiri yayınladılar. Kim çıkıp “Bunlar darbeci” dedi? Bu arada eski milletvekilleri de yine benzer içerikte bir bildiri yayınladılar. “Darbe” diyen çıktı mı? Demek ki burada başka bir şey var.
*
- SORU: Burada ne var? Emekli amiral, görüş açıklayamaz mı?
- CEVAP: Tabii ki açıklar. Açıklıyorlar da zaten. Televizyonlara çıkıyorlar. Kişisel yaklaşımlarını ortaya koyuyorlar. Sosyal medyada yazıp çiziyorlar. Kimse de onlara bir şey demiyor. Ama siz “Aramıza hiçbir alt rütbeli girmesin, biz amiraller olarak şöyle bir posta koyalım” derseniz, tehditkâr ifadelerle dolu bir bildiriyi gece yarısı gündeme düşürürseniz... Her demokratik ülkede “Ne oluyor yahu” diye sorulur. En azından “Bunlar, bir iklim mi yaratmak istiyor? Bu işin arkasında ne var?” denir.
*
“Yüce Türk milletine!” diye başlayan hiçbir bildiriden hoşlanmıyorum.
Çünkü bu seslenişin tınısında...
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve de 15 Temmuz var!
*
Kaldı ki...
Radyo zamanlarının üslubudur bu.
Siyah beyaz televizyonlarda kalmıştır.
*
Akşam saat 19.00 itibarıyla tüm kafe ve lokantalar kapanıyor.
*
Ramazan itibarıyla ise uygulama şöyle olacak:
*
Bütün kafe ve lokantalar kapalı.
*
Bu karar, yeniden gözden geçirilirse...
Hop, başlıyor kalbim Sinovac diye atmaya.
*
“Yeni teknolojileri denemek lazım arkadaş” diyorlar.
Hop, bu sefer kalbim BioNtech diye atmaya başlıyor.
*
Bilmem kaç bin yıllık Çin kültüründen söz ediyorlar.
Hemen Sinovac’a ısınıyorum.
Avrupa birincisiyiz.
Dünyada dördüncüyüz.
40 binleri geçmiş durumdayız.
Varyantlar kaplamış her bir yanımızı.
En çok da İngiliz varyantı.
*
Durduramıyoruz.
“Eğer muhalefetteki milliyetçi odaklar, demokrasi ittifakına ısrarla engel olmaya devam edeceklerse... Bu durumda HDP öncülüğünde üçüncü bir ittifak, demokrasi ittifakı ilan edilebilir.”
*
Ne demek bu?
Hadi biraz anlamaya çalışalım.
“Muhalefetteki milliyetçi odaklar” derken kastettiği İYİ Parti mi acaba? “Bu iş İYİ Parti’yle gitmez” mi demek istiyor Demirtaş?
*
Önerdiği yol şu: HDP öncülüğünde üçüncü bir ittifak. Ne yani? Millet ittifakı ve cumhur ittifakının dışında bir de
Uyuşturucu temin ettiği için Emniyet güçleri tarafından yeniden gözaltına alındı. Yani bu kez uyuşturucuyu temin etmekle suçlanıyor.
*
Tabii ki suç şahsidir, partiye mal edilemez ama bu elemanın bir de şu durumu var:
*
Lüks ve şatafat içinde yaşadığı fotoğraflara yansıyor.
*
Kokaindi, pudraydı, şekerdi falan... Gülündü eğlenildi...
“Adını açıklamak istemeyen üst düzey bir askeri yetkili dedi ki...”
*
Saygı Öztürk’ün dünkü köşesinde gördüm ki...
O kalıp, şuna dönüşmüş:
*
“Adını açıklamayan bir yargı mensubu dedi ki...”
*
VALLA abi şöyle söyleyeyim: Sonbaharda olabilir. Olmadı, ilkbaharda... Ama bir de bakmışsın, seküler kesimin tatile gitmesini fırsat bilip Ağustos’un tam göbeğinde de yapabilirler. Bu arada seneye kalma ihtimali de var... Ama Reis sürpriz sever. Bir de bakmışsın seçim vaktinde yapılmış...
*
2- KABİNE DEĞİŞİKLİĞİ
Siz bu yazıyı okurken, değişim gerçekleşmiş olabilir. Böyle bir ihtimal var... Bir bakmışsınız, bir hafta sonra olmuş. Bu da ihtimaller arasında... Bakanlıklar ikiye, üçe, dörde bölünebilir... Ama bölünmeyebilir de! Şu da var: Belki her şey aynı kalır, sıfır değişim olur.
*
3- TAM KAPANMA
Bir tam kapanma kararı gelebilir... Ama gelmeyebilir de... Belki yarı kapanmanın dozu biraz artar... Mesela: Cumartesi öğleye kadar açık, öğleden sonra kapalı gibi... Mesela: Lokantalardaki masa sayısının biraz daha azaltılması gibi... Ha şu da var: Yarı kapanmaya tam gaz devam da edilebilir.
BİR: “Yazı akademisi” diye kurs düzenlemek.
*
İKİ: “Yazarlık atölyesi” diye yazarlık öğretmek.
Kısacası...
Enver’in iddiası, milletimize “Nasıl yazar olunur” dersleri vermek.
*
Tezgâh şöyle işliyor:
Yedeklerin de asil olarak çalışacağını söyledi Cumhurbaşkanı Erdoğan... Erdoğan, bu yaklaşımıyla Erbakan Hoca’nın bir geleneğini ihya etmiş oldu. Erbakan Hoca, “Bizde asil-yedek olmaz, herkes asil gibi çalışır” derdi.
*
Kalabalık yine göze çarptı. Korona tedbirleri ile bu kalabalık arasında kurulan bağlantılar niye her defasında gözden ırak tutuluyor, anlamıyorum. Bu durumun toplumun önlemler konusunda şevkini kırdığı nasıl unutulur? Bu arada belirteyim: Bir ara Emine Erdoğan’ın sosyal mesafe kuralını hiçe sayanları uyardığını fark ettim.
Ahmet Arınç’ı babası Bülent Arınç’la... Mücahit Birinci’yi babası Yavuz Bahadıroğlu’yla... Tanımlamaya şiddetle karşıyım. Babalara vefa ve saygı esastır ama biricik şairimiz Ece Ayhan’ın da dediği gibi: “Oğullar, oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir.” Oğulları, babalarla tanımlamak, ne bileyim, biraz fazla feodal kaçıyor!
*
Ekranda izlerken bir ara Sadık Albayrak’ı gördüm kongre salonunda. Maskesi olduğu halde tanıdım. (Bu arada alakasız bir not: Gözlerden tanıyor insan... Maskeli olup da tanıyamadığım çok az insan oldu.) Bazı sitelerde “dünür” falan denilip geçiliyor Sadık Albayrak’la ilgili olarak. Hiç de öyle biri değildir kendisi. Aklıyla, fikriyle, yazıp çizdikleriyle yıllarını vermiştir bu siyasi çizgiye...
YENİ MKYK LİSTESİNDEN... SESLER, YÜZLER, SOKAKLAR
“Siyasi partiler, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi görüşleri, ekonomik görüşleri, toplumsal görüşleri her siyasi parti kendisine göre yorumlar. Halkın desteğini alan siyasi parti yaşar, halkın desteğini almayan parti tarihin çöp sepetine atılır. Demokrasiyi savunuyorsak siyasi partilerin kapatılmasını bırakmalıyız.”
*
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamasını okuduğumda...
İlk verdiğim tepki şu oldu:
*
Aaaa! Ne kadar da haklı!
Fakat sonra kafamda
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına, Türk milleti denir.”
*
Bu tanımlamadan ne anlamamız gerekiyor?
Şu üç şeyi:
*
BİR: Bir Türkiye halkı vardır.
İKİ: Bu halk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.
ÜÇ:
Kendisine karşı bir önyargım yok.
Hatta varsa bile önyargılarımın tümü pozitif.
*
Fakat şu kendi yandaşı Enver Aysever’e verdiği ihale konusunu izah ederken sergilediği tavrı, hiç mi hiç beğenmedim.
*
Söylediklerini dikkatle dinledim.
Muhalif, solcu falan.
İzmir belediyesi, işte bu şahsın adresine teslim bir ihale düzenlemiş.
*
Nedir ihale?
Gelin, detaylarına bakalım:
*
İzmir Büyükşehir Belediyesi, 18 günlük bir “okuma-yazma ve yazarlık atölyesi” düzenlemeye karar vermiş.
Bunun için de ihaleye çıkmış.
“Andımız” tartışmasının üzerinden öyle uzun zaman geçti ki...
Siyasi pozisyonlar allak bullak oldu.
*
İşte tam da bu nedenle...
“Andımız” konusunda...
Siyasi partilerin konuşma zamanı.
*
Mesela
Adıyaman'da ABD'liye dağkeçisi avlatmak
Hangisine laf edeyim bilemedim.
- Amerikalı bir kadın avcının dağkeçisi öldürme aşkına ta okyanus ötesinden Adıyaman’a gelmesine mi?
- Amerikalı avcıya, “Buyurun gelin, avlanın” diye izin veren Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü’ne mi?
![Adıyamanda ABDliye dağkeçisi avlatmak]()
- Katledilmiş güzelim bir dağkeçisinin cesedinin tepesinde verilen şu kusturucu zafer pozuna mı?
*
En iyisi üçü için aynı anda gelsin:
*
O zavallı dağkeçisi, ömrünüz boyunca rüyalarınıza girip karabasanınız olur inşallah!
HASAN HÜSEYİN’İN EN SEVDİĞİM DİZELERİ
DÜN ölüm yıldönümüydü şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’in... Hasan Hüseyin’i anıyorum... Tabii Hasan Hüseyin’in şiirlerinden şarkılar besteleyip şairi tüm Türkiye’ye tanıtan Ahmet Kaya’yı da unutmayarak...
*
İşte Hasan Hüseyin’in en sevdiğim dizeleri:
![Adıyamanda ABDliye dağkeçisi avlatmak]()
*
“Dostum, dostum... Güzel dostum/Bu ne beter çizgidir bu/Bu ne çıldırtan denge/Yaprak döker bir yanımız/Bir yanımız bahar bahçe...”
*
“Kör olasın demiyorum/Kör olma da gör beni...”
*
“Üç etekli, ak puşulu, türkü bakışlı/Kadınlar yürüyor dağlara doğru/Gül kurusu, leylak moru dağlara doğru/Özlem acılar dağlara doğru...”
*
“Dalgındım dağlar gibi/Türkülüydüm çınar çınar/Ne kızarıp giden sarı/Ne kızarıp gelen yeşil/Dikilmiş dikmeninde/Hoşça kal köprüsünün/Tam da mendil sallıyordum güzel günlere...”
*
“Gökte bulut yerde kar/Seçilmez olmuş dağlar/Ne bir ses ne bir ışık/Oy lili oy lili oy lili/Ağamsın sen/Paşamsın sen karanlık/Namlular ışıtmaz geceyi oy lili...”
HDP’NİN YENİ EŞBAŞKANI MİTHAT SANCAR’A DAİR
- Sağdan mı geliyor bilmiyorum ama soldan gelmediği kesin.
- Yeni dönemde ne yapar bilmiyorum ama uzlaşmacı bir kişilik olduğu kesin.
- HDP’ye egemen olabilir mi bilmiyorum ama Türkiyeli bir duruşu olduğu kesin.
![Adıyamanda ABDliye dağkeçisi avlatmak]()
- Eşbaşkanlık değiştirir mi bilmiyorum ama üslubunun temiz olduğu kesin.
- Becerebilir mi, başarabilir mi bilmiyorum ama bir şeyleri değiştirmek isteyeceği kesin.
GÜLBEN UMUDU
GÜLBEN Ergen’in TEDx konuşmacısı olduğunu öğrenince...
Gençlere şöyle seslenmek isterim:
*
Gençler!
Bu sizin için bir umut kaynağıdır!
Gülben Ergen TEDx konuşmacısı olduysa...
Sizler neler olmazsınız ki!
![Adıyamanda ABDliye dağkeçisi avlatmak]()
ALİ KOÇ’UN SÖZLERİNİN TEFSİRİNİ YAPTIM
TRİBÜNDEN atlama olayının ardından ne diyeceğini çok merak ediyordum Ali Koç’un... Üç gün sustu ve üçüncü günün şafağında konuştu Ali Koç... Baktım, netliği az bir açıklama... Baktım, biraz karışık bir açıklama... Baktım, vurgusu bir parça belirsiz cümleler... Baktım, bir tefsire ihtiyaç var... Ben de tuttum bir tefsir çalışması yaptım. İşte Ali Koç’un sözleri ve işte benim tefsirim:
*
- ALİ KOÇ’UN SÖZÜ: Maçtan sonra bir olay yaşandı. Bir taraftarımızın ağır laflarını ben bizzat suratıma söylemesi için yanına gittim.
-TEFSİRİ: Ağır bir laf etti bana taraftar... Zaten nasıl sinirliyim! Tabii iyice çıldırdım. Kendimi tutamadım, “küt” diye atladım aşağıya... O adamı elime geçirseydim, taraftar maraftar dinlemeyecek, bir tane çakacaktım...
*
- ALİ KOÇ’UN SÖZÜ: Engellediler. Tabii ki güvenlik vardı. Taraftarımızı da sakinleştirmek için. Ama arbede yaşanacak bir durum yoktu.
- TEFSİRİ: Tuttular beni. “Tutmayın” dedim ama yine de tuttular. Güvenliğe de kızdım tabii... Aslında asıl sakinleştirilmesi gereken bendim ama işte bunu diyemiyorum. Bunu diyemediğim için de asıl sakinleştirilmesi gerekenin taraftarlar olduğunu söylüyorum. İdare ediverin artık.
*
- ALİ KOÇ’UN SÖZÜ: Ben neysem oyumdur. İşleri yüz yüze yapmayı daha çok severim. Ama hataydı. Tabii bu müthiş bir malzeme verdi.
- TEFSİRİ: “Ben neysem oyumdur” diyorum ya... İşte tam burada çok delikanlı bir imaj çizmek istiyorum. Aslında çıtayı biraz daha yükseltip... “Atladıysam atladım, nedir yani kardeşim” falan diye haykıracağım ama bu sefer de janti imajım zede alacak. Bu yüzden araya “Hataydı” ifadesini ekliyorum. Böylece ne yapmış oluyorum? “Malzeme” de vermemiş oluyorum.
AYRILIK ACISI, KARLI DAĞ, MAYO VE DEFNE SAMYELİ
ESKİDEN ayrılık acısı çekenler...
Bir kavanoz Nutella’yı kaşıklıyorlar da kaşıklıyorlardı.
![Adıyamanda ABDliye dağkeçisi avlatmak]()
*
Defne Samyeli’nin...
Eksi bilmem kaç derecede karlı bir dağda mayoyla verdiği pozları görünce...
“Nutella kaşıklamanın yerini bu aldı galiba” deyiverdim.
VİRÜS İSYANI
ÖYLE sıkıldım ki... Şu virüs gazlamasından...
Neredeyse atlayıp Kum kentine gideceğim.
*
Öyle baydı ki... Şu virüs tantanası...
Neredeyse musluğun önünden bile geçmeyeceğim.
*
Öyle iflahımı kesti ki... Şu virüs dalgası...
Neredeyse İtalya’da karantinaya alınan şehre yerleşeceğim.
*
Öyle bunaldım ki... Şu virüs haberlerinden...
Neredeyse gördüğüm ilk Çinliye sarılacağım.
*
Öyle çığırından çıktı ki... Şu virüs fırtınası...
Neredeyse Doğu Perinçek gibi “Amerika’nın oyunu bu” diyeceğim.