Laschet’in en önemli iki özelliği var:
- BİR: Türkiye dostu...
- İKİ: PKK’ya terörist demeyenlere çok kızıyor...
*
Bir tartışma programında izledim Armin Laschet’i...
Çin aşısının küçümsendiği, acayip kuşkularla karşılandığı, “Çin aşısı mı? Aman kalsın!” dendiği, “Ben Alman aşısı olurum arkadaş” tavrının konduğu günlerde...
Bazı önemli şahıslara...
Şöyle bir soru soruluyordu:
*
“Efendim, siz Çin aşısı olur musunuz?”
*
Önemli şahıslar, bu soruya...
İyi ama...
- İktidar yumuşak mı?
- Cumhurbaşkanı Erdoğan yumuşak mı?
- AK Parti sözcüleri yumuşak mı?
Hayır! Asla!
*
Normal şartlar altında baktığımızda söylemem gereken şudur:
*
- Sanki ben orayı terk edince... Herkes orada kalacak ve arkamdan konuşacakmış gibi düşündüğümden...
*
- Yeni yerlere ısınma sürecinin üzerimde yarattığı ağır tedirginlik ve yoğun stresten korkuyor olmamdan...
*
- İçinde bulunduğum grupların “Çıkalım mı, çıkmayalım mı” konusunda yaptıkları tartışmadan fena halde sıkıldığımdan...
İşte o Enes, bir vegan dergisine pozlar vermiş.
*
Maruldan kıyafetler giyerek fotoğraflar çektirmiş.
Ve şu mesajları vermiş:
- Et olumsuz etki yaratıyor.
- İnekler ve tavuklar vahşice öldürülüyor.
“Milli Mücadele’de biz 7 düvelle falan savaşmadık. Bu tür masalları çocukken dinlemiştik ama anladık, yalanmış. Tek savaştığımız devlet Yunanistan ve kısmen Fransa’dır.”
*
Tarih profesörü titrim yok ama aklım ve izanım var.
Akıl ve izan çerçevesinde...
Bir ABD yetkilisi...
“Our boys have done it” demişti.
Yani...
“Bizim çocuklar başardı.”
ABD’deki son olayların başladığı andan itibaren öylece bekledim.
Bir yetkilimiz çıksa da...
“Kongreyi basanlar bizim çocuklar değil” diye bir demeç patlatsa diye...
*
Amacından saparsa...
Tadında bırakılmazsa...
Bir büyük kargaşaya dönüşürse...
İllegal örgütlerin katılımına açık hale gelirse...
Üniversitenin dışına taşarsa...
Barışçıl yönünü kaybederse...
Polisle çatışma noktasına varırsa...
Söyledikleri, HDP açısından gerçekten yenilir yutulur cinsten şeyler değil.
*
Tam olarak söylediği şu Ağıralioğlu’nun:
- 15 Temmuz badiresinden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin durumu nedir? Toparlanma oldu mu?
*
- HULUSİ AKAR: 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra ordudan uzaklaştırılanlar oldu. Generallerin yüzde 50’si, kurmay subayların yüzde 73’ü görevden uzaklaştırıldı. Bunun ardından bir ay sonra Fırat Kalkanı Harekâtı gerçekleşti. Sonra da 4 büyük başarılı operasyon. Dünyada başka hiçbir ordu bunun altından kalkamazdı.
*
SÖZDE DEVLET TEHDİDİNİ PARÇALAYIP ATTIK
- Harekâtların amacı, sizin “terör koridoru” diye nitelediğiniz yapıyı bozmaktı. Bunda başarılı olundu mu?
*
Adı: Sevgi Kılıç.
*
Sevgi Kılıç’ın CHP’nin Parti Meclisi’ne seçilmesini başından beri hep şöyle karşıladım:
“Ne güzel! Ne şahane! Ne hoş!”
1. STRESE UYUM SAĞLA
Uyum sağla demek kolay... Nasıl yapacağız bu işi Osman Hocam? Huyunu suyunu bilmiyoruz ki bu meretin.
*
2. AZ KONUŞ ÇOK DİNLE
Maskelerin fora olduğu...
Mesafelerin aradan kalktığı...
Hepimizin aşılandığı...
“Ben de korona oldum” cümlesinin hiç işitilmediği...
Vaka sayısı, ölüm sayısı tartışmalarının yerle yeksan olduğu...
Kucaklaşma döneminin başladığı...
“Entübe” kelimesinin unutulduğu...
65 yaş üstünün rahat bırakıldığı...
Bunun iki türlüsü var:
*
BİRİNCİ TÜR
Postanede, emniyette, devlet dairesinde görevli olanlar, toplumsal statüsünün yüksek olduğunu düşündükleri tiplere...
“Siz” diye hitap ediyorlar.
Toplumsal statüsünü düşük gördüklerine ise kolaylıkla “sen” diyorlar.
Her önüne gelene “sen” dense...
Genel bir kabalık deyip geçeceğim.
Polis, “Kalacak yerim yok” diyen bir vatandaşımıza...
Sokağa çıkma kısıtlamasına uymadığı gerekçesiyle...
3 bin 150 lira ceza kesmişti.
*
Bu olay nedeniyle Türk Polis Teşkilatı’ndan bir özür açıklaması geldi.
Hem Çin aşısı geliyor Türkiye’ye... Hem de bizim Uğur-Özlem hocaların Alman aşısı...
*
Bu aşılar, belli bir planlama dahilinde yapılacak vatandaşa...
Yani artık hangisi denk gelirse.
*
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı aradım.
Deizm çığ gibi artıyor!
Hiçbir ölçülmüş veriye dayanmayan bu türden cümlelerle sürekli ortalığın telaşa verilmesi...
Deizm propagandası yapmaktan başka bir şey değildir.
*
Nihat Hatipoğlu’nu seversiniz, sevmezsiniz.
Müslümanlar, Kuran’ın “Allah kelamı” olduğuna inanıyorlar. Bu inanış nedeniyle de orijinale sadakat gösteriyorlar. Arapçaya yönelik bir saygı duruşu değildir bu! “Allah kelamı” kabul edilen metne yönelik saygı duruşudur. İbadetlerde, törenlerde Kuran’ın orijinal halinin okunması konusundaki duyarlılığın temel nedeni budur.
*
TÜRKÇE OLMAZ MI?
Türkçe Kuran olmaz mı? Tabii ki olur. Nitekim çok miktarda Kuran meali var. Sadece Türkçe değil. Çince Kuran da olur, İngilizce Kuran da olur, Almanca Kuran da olur, Japonca Kuran da olur. Fakat bütün bunlar, orijinalin yerini tutmaz. Çünkü orijinalin Allah kelamı olduğuna inanılır.
NASIL ANLAYACAĞIZ?
Ritüellerde, dualarda, ibadetlerde, törenlerde Kuran’ın orijinali okunur. Ama bilmek için, öğrenmek için, anlamak için... Tabii ki orijinal metnin çevirisi okunur. Türkçe meal işte bunun için vardır. Kuran’ın daha ayrıntılı yorumu olan Türkçe tefsirler bunun için vardır.
*
Dünyaca ünlü neyzenimiz Kudsi Erguner, bu ayinle ilgili şu hükmü veriyor:
*
“Türkçe Kuran, naat ve ayinin okunduğu bu gösteri, dini, tasavvufi ve Mevlevi geleneklere tamamen aykırıdır.”
*
Peki kimdir İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin himayesinde düzenlenen ayinin arkasındaki isim?
*
“EMAV–Evrensel Mevlânâ Âşıkları Vakfı” adlı bir vakıf.
Vakfın kurucusu ve onursal başkanı, kendisini
Acun dedi ki
“Masterchef” yarışmasına katılan Uğur Yılmaz Deniz isimli bir yarışmacı var.
Bu yarışmacının geçmişte attığı tweet’ler ortaya çıktı.
*
![Acun dedi ki]()
Tweet’ler yenilir yutulur cinsten değildi. Küfür kıyamet... Öyle böyle değil. Sallamış da sallamış. Önüne gelene küfürler etmiş. Etnik kesimlere bile ağza alınmayacak şeyler söylemiş. Kabul edilebilir şeyler değil yazdıkları. Resmen nefretlik.
*
Bu tweet’ler ortaya çıktıktan sonra...
Acun Ilıcalı, Uğur’u diskalifiye etti yarışmadan.
*
Ve fakat...
Diskalifiyenin gerçekleştiği programda...
Uğur, kendisini öyle güzel ifade etti ki...
Herkes etkilendi.
Yıllar önce attığı o tweet’leri, ergenlik döneminin affedilmez hataları olarak niteledi... İçten bir pişmanlık sergiledi. Tepkileri anlayışla karşılayan bir edası vardı. Cemil Çiçek’in gündeme getirdiği tabirle “tevbe-i nasuha” yoluna başvuruyordu.
*
Herkes gibi ben de çok etkilendim bu samimi pişmanlıktan.
Hemen Acun’u aradım.
Dedim ki:
*
“Bu denli pişman olmuş birine kıymasaydınız. Bir şans daha verseydiniz. Ne olurdu?”
*
Acun, şu üç mesajı verdi:
![Acun dedi ki]()
*
- BİR: Uğur’un ettiği küfürler, kitlesel bir nitelik taşımasaydı belki durum toparlanabilirdi. Ama o küfür üzerine bizim tepkisiz kalmamız, küfre sahip çıktığımız anlamı taşıyacaktı. Bunu kimseye anlatamazdık.
*
- İKİ: Uğur’u ekranda uğurlarken... Kendisini ifade etmesine imkân tanıdık. Amacımız Uğur’un yaşadığı derin pişmanlığı kamuoyuna yansıtmasını sağlamaktı. Bu amacımızı sağladık.
*
- ÜÇ: Biz her zaman yarışmacılarımıza sahip çıkıyoruz. Uğur şu anda mutlu. Mutluluğunu da ifade ediyor. Tüm toplumu etkileyen samimi pişmanlıktan sonra Uğur bu konuyla ilgili bir mağduriyet yaşarsa ben yanında yer alırım.
*
Adam haklı abiler. Dağılabiliriz.
ŞEFFAFLIĞA ÖVGÜ
- Bir rakam saklanırsa... Bütün rakamlara inançsızlık doğar. Rakam saklamak o kadar tehlikelidir ki... Saklama terk edilip açıklamaya başlanıldığında açıklanan rakamın inandırıcılığı da sorgulanır.
*
- Bu devirde saklamak mümkün değil. Hele sakladığını saklamak hiç mümkün değil. Bu nedenle gürül gürül bir şeffaflık kampanyası başlatmak şart. Zira rakamlara güvenilmezse üzerine konuşacağımız konu kalmaz.
*
- İyinin de kötünün de ortaya çıkması için şeffaflık gerekir. İyinin iyi olduğuna bütün kesimleri ikna etmek için şeffaflık gerekir. Kötüyle mücadele azminin ortaya çıkması için de şeffaflık gerekir. Yani şeffaflık, mucize bir dezenfektandır.
MUHALEFET ÇOK KOLAY
FARKINDA mısınız?
Türkiye’de artık muhalefet çok kolaylaştı.
*
“Katar katar sattılar” diye bir tweet atılıyor.
Ve muhalefet adına görevi ifa etmiş olmanın muhteşem rahatlığıyla mis gibi bir uykuya dalınıyor.
*
Ne âlâ değil mi?
Mis yahu mis!
TASALANMA KADİR ŞEKER
TÜM Türkiye, bizim Musa Kesler’in dün Hürriyet’te yayınlanan haberinden öğrendi ki...
Kadir Şeker’in kurtardığı kadın...
Bir uyuşturucu operasyonunda yakalanmış. Kadının imam nikâhlı olduğu adam, uyuşturucu işindeymiş.
Falan...
![Acun dedi ki]()
*
Tabii herkeste aynı duygu yükseldi:
*
Ah Kadir ah! Değer miydi bu kadın için?
*
Ben hiç de böyle düşünmüyor ve buradan Kadir Şeker’e sesleniyorum:
*
Tasalanma Kadir! Sen yapılması icap eden bir insanlık görevi yaptın. Erkek şiddetine maruz kalan bir kadını kurtarmaya çalıştın. Kurtardığın kadının cibilliyetini bilmen, anlaman tabii ki mümkün değildi. Hem bilsen ne olacaktı ki! Önemli olan kurtardığın şahsın karakteri ya da karaktersizliği değildi ki... Önemli olan o anda şiddete maruz kalan mazlum bir kadını, magandanın elinden almaktı. O nedenle sen hiç tasalanma. Söylenenlere bakıp da “keşke” falan deme.
ORDUMUZUN KADRİNİ KIYMETİNİ ANLADIK
“TÜRK ordusu satılmıştır” gibi bir cümle karşısında bütün kaşlar kalktı.
Bu ifade, sonradan düzeltilmiş olsa da...
Tepkiler dinmek bilmedi.
![Acun dedi ki]()
*
Güzel bir duyarlılık.
Ama keşke aynı duyarlılığı...
FETÖ’nün etkin olduğu dönemde...
“İyi ki bu orduyla savaşa girmemişiz” diyen Bülent Arınç karşısında da sergileseydik.
*
Sadece Bülent Arınç mı bu türden sözler etmişti?
Hayır, hayır!
FETÖ’nün etkin olduğu dönemde soluğu Taraf gazetesinde alan kim varsa Türk ordusuna sövmekle meşguldü.
“Vesayet” adlı sihirli sözcüğün meşru gücüne yaslanıp...
Vuruyorlar da vuruyorlardı.
*
Ve bugün “Türk ordusu satılmıştır” lafına gösterilen tepkiyi görünce...
“Nereden nereye” dedim.
*
Neyse... Neyse...
Bu vesileyle anladık ki...
Artık Türkiye’de tüm kesimlerde...
Türk ordusunun gözbebeği gibi korunması gereken bir kurum olduğuna dair duyarlılık oluşmuş durumda.
*
Bu da bir şeydir.
Hem de önemli bir şey.
Haber Yorumlarını Göster
Haber Yorumlarını Gizle