Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2023 seçimlerine hazırlayacak kadroların ortaya çıkması açısından bu kongreyi çok önemsedi. Hatta pandemiye rağmen kongrelerin üzerine titredi. Çünkü Erdoğan, 2023 seçimlerini Türkiye’nin kader seçimi olarak görüyor. Büyük kongrede AK Parti kadrolarının önemli ölçüde yenilenmesi bekleniyor.
Ancak AK Parti kongresi yaklaştıkça, bir formül el altından servis edilmeye çalışılıyor. O nedenle bu yazı bir erken yazı olarak kabul edilebilir. AK Parti kongresi yaklaştıkça şu tartışmayı daha sık yapacağımız anlaşılıyor: Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı ile AK Parti Genel Başkanlığı’nın bir arada olmasından dolayı memnun olmaması, bu nedenle kongrede genel başkanlıktan ayrılarak AK Parti Genel Başkanlığı’nı güvendiği bir isme bırakacağı şeklindeki iddialar. Bazı isimler de konuşuluyor. Ama o isimlerin bu modelden haberi yok.
GEÇMİŞTE UYGULANDI
Parlamenter sistemin gereği olarak Erdoğan Cumhurbaşkanı olunca partisinden istifa etti. Yeniden servis edilmeye çalışılan bu model, Anayasal zorunluluk gereği uygulandı. Ahmet Davutoğlu ve Binali Yıldırım dönemleri yaşandı.
ERKEN BİR YAZI
Erken yazı dedim. Çünkü burada Erdoğan’a bir tuzak kurulmak isteniyor. AK Parti, Erdoğan’dan, Erdoğan AK Parti’den koparılmak isteniyor. Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni en çok da partisinin başına geçmek için istedi. Geçmişte Özal ve Demirel’in partilerinden ayrıldıktan sonra yaşananları gördü. Ayrıca parlamenter sistem döneminde bu modeli test etme imkânı buldu. AK Parti Genel Başkanlığı konusunun Erdoğan’ın kırmızı çizgisi olduğunu biliyorum. Bunun doğru olduğuna da inanıyorum. O nedenle sureti haktan görünen bu formülün AK Parti’yi Erdoğan’ın elinden almak için bir tuzak olduğunu düşünüyorum.
MECLİS İLE ANAYASA MAHKEMESİ ARASINDAKİ YETKİ TARTIŞMASIANAYASA Mahkemesi’nin Enis Berberoğlu’yla ilgili ikinci ihlal kararını Meclis’e göndermesi üzerine TBMM Başkanı Mustafa Şentop, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bu şekilde tembihte bulunması, bir nasihatta bulunması, öğüt vermesi Anayasa Mahkemesi’nin çok açık bir yetki aşımıdır” diye tepki göstermişti. Şentop, Anayasa Mahkemesi’ne tavzih yazısı yazacağını belirtmişti.
Anayasa Mahkemesi Başkanı
PKK, Kandil’de baskı altına alınınca Sincar’ı aktif hale getirmiş. Sincar’a yönelik Türkiye’nin baskıları artınca da Gara’yı aktif hale getirmiş. Komuta kontrol merkezini Gara’ya taşımaya başlamış. Ayrıca Gara’nın Kandil ve Sincar’a göre daha avantajlı bir yönü var. Türkiye’ye 40 kilometre uzaklıkta ve şimdiye kadar operasyon yapılmamış. Gara’yı aktif hale getirerek, Türkiye’ye geçişleri kolaylaştırmış.
PKK sahada sıkıştıkça alternatif üretebilen bir terör örgütü. Türkiye’nin baskısıyla Bekaa’dan çıkarıldı ama ABD onları Kandil’e yerleştirdi. Kandil’de sıkışınca önce Sincar, sonra Gara’yı komuta kontrol merkezine dönüştürmeyi planladı. Ama bu kez başarılı olamadı.
Gara’ya son dönemlerde PKK’nın önemli isimlerinin gelip gittiği de tespit edilmiş.
DURAN KALKAN’IN İTİRAFI
PKK’nın ilk üç isminden biri olan Duran Kalkan, Gara operasyonunu, “Tarihin en ağır çatışmalarından biriydi” diye tanımladı. Terörist Kalkan, Türkiye’nin hedefini, “Gara operasyonunun temel amacı HPG’nin komuta kontrol merkezini işlemez hale getirmekti. Bu operasyonda temel hedef gerillanın komuta kontrol merkezini etkisiz kılmaktı” diye tanımladı.
Duran Kalkan bunu söylediğine göre demek ki Gara operasyonu hedefine ulaşmış.
SİVİLLERİN GARA’DA TUTULDUĞU İSTİHBARATI
5-6 yıldır PKK’nın elinde olan sivillerin Gara’da tutulduğu istihbaratı ekim ayında alınmış. Bilgi birkaç kaynak tarafından teyit edilince, Gara’ya yönelik operasyon hazırlıklarına başlanmış. Şubat ayı başında ise operasyonun düğmesine basılmış.
BAHÇELİ ERKEN GELDİ
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, saat 15.00’te başlayan görüşmelere 16 dakika erken geldi. Bahçeli ile birlikte kulisteki MHP milletvekilleri Genel Kurul’a girdiler. Bahçeli görüşmeleri ön sıralardan sonuna kadar izledi.
KILIÇDAROĞLU KATILMADI
Muhalefet kulisinin girişinde Enis Berberoğlu ile karşılaşınca bir an ‘deja-vu’ yaşadım. Kemal Kılıçdaroğlu, oturum başlamadan 1 dakika önce Enis Berberoğlu ile birlikte geldi. Oturum başlamadan da Meclis’ten ayrıldı. Kılıçdaroğlu iki bakanla görüştüğü için midir, yoksa dostlarını kızdırmamak için mi orasını bilemedim ama oturuma kalmadı. Bakanlar konuşmadan Meclis’ten ayrıldı.
MECLİS GERGİNDİ
Kulislerin aksine Meclis Genel Kurulu’nda gergin bir hava vardı. 13 vatandaşımızın PKK tarafından şehit edilmesine rağmen Türkiye’nin bombardımanı sonucunda öldükleri ileri sürülmüştü. 13 sivili başlarına kurşun sıkarak katleden PKK’ya bir çift söz söyleyemeyen Hüda Kaya, çarpıtma çabalarına devam ediyor. Hüda Kaya görüşmeler sırasında da en ön sırada yerini almıştı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu konuşurken bir ara o tarafa doğru dönüp, “Ne gülüyorsunuz?” diye tepki gösterdi. Ama sırtı dönük olduğu için Hüda Kaya için söyleyip söylemediği anlaşılamadı.
BAKANLAR HAZIRLIKLI GELMİŞTİ
Milli Savunma Bakanı
Bedirhan bebek, 11 aylık.Celin Naz Aydın, 3 yaşında.
Eren Bülbül, 16 yaşında.
Yasin Börü, 16 yaşında.
Sadece birkaçının ismini yazabildiğimiz bu bebekler, çocuklar, gençler PKK tarafından katledildi. Karnında kurşun deliği olan çocuklardan dolayı Öcalan’a “bebek katili” denildi. Buna rağmen Batı dünyası PKK ile ilişkisini sürdürdü. Suriye’de ise müttefikimiz ABD, 20 bin TIR dolusu silah verdi. PKK şimdi de bir süredir elinde olan 13 vatandaşımızı şehit etti.
BIDEN NE YAPACAK?
Şimdi ABD başta olmak üzere Batı’nın ne diyeceği önem kazandı. Çünkü Biden yönetimi, Yemen savaşında sivilleri öldürdüğü gerekçesiyle Suudi Arabistan’a olan desteğini kesti. Sivil katliamı konusunda müttefiki Suudi Arabistan’ı bile gözden çıkaracak kadar duyarlı olan Biden yönetimi, 13 sivil vatandaşımızı katleden PKK’yı yüksek sesli kınayıp, YPG ile işbirliğini sona erdirecek mi?
MACRON’UN SINAVI
YPG’li teröristleri Elysee Sarayı’nda kabul eden Fransa Cumhurbaşkanı
Yeni anayasa tartışmaları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısı üzerine başlamıştı. Erdoğan dün de AK Parti grubundaki konuşmasına yeni anayasa ile başladı. “Cumhuriyetimizin 100. yılını darbe anayasasıyla değil, bu ülkeye ve millete yakışan yeni sivil bir Anayasa ile karşılayalım” dedi.
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül reformları sunarken, yeni anayasayı reformların anası olarak isimlendirmişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da yeni anayasayı reform paketinin çatısı olarak tarif etti. “Türkiye, tarihinde ilk defa sivil bir anayasa hazırlama ve gerçek özgürlük ortamında milletin takdirine sunma şansına sahip olmuştur” diye konuştu.
AK Parti grubunda Erdoğan’ı dinlerken dikkatimi çekti. Her defasında cumhur ittifakına ve MHP’nin yeni anayasaya verdiği desteğe vurgu yaptı. Zaten Erdoğan’ın yeni anayasa çağrısı yaptığı Bakanlar Kurulu toplantısının perde arkasına bakarken, MHP ile ortaklığa ve cumhur ittifakına özel bir önem verildiği dikkatimi çekmişti.
İÇ KONJONKTÜR
Erdoğan dünkü AK Parti grubunda yeni anayasayla ilgili bazı sorulara yanıt verdi.
Bunların başında da “Neden şimdi” sorusu geliyordu. Erdoğan, buna iç ve dış faktörler olmak üzere iki ayaklı bir yanıt verdi.
Önce,
Boğaziçi eylemlerinin devam ettiği, birilerinin Boğaziçi üzerinden yeni bir Gezi çıkarmak için çaba gösterdiği bir zeminde, benim çığlığımın duyulmayacağından eminim. Ama Boğaziçi Üniversitesi gibi dünya standartlarında kaç üniversitemiz var? Sesimi kimse duymazsa duymasın. Ama karanlıkta bir mum yakmaya çalışacağım.
Boğaziçi Üniversitesi’nin LGBT ile DHKP-C, TKP-ML gibi terör örgütlerinin içine sızdığı eylemlerle, Kâbe resmine hakaretle değil, bilimle anılması gerekiyor. Çünkü Oxford da Harvard da Yale de terör örgütleriyle aynı fotoğraf karesinin içine girmek istemezler. Peki Boğaziçi bunu hak ediyor mu?
Boğaziçi Üniversitesi’nin dünya üniversiteleri sıralamasında yerine iki uluslararası, bir de ulusal veri ışığında bakacağız
THE VERİSİ
Times Higher Education sıralamasına bakıldığında Boğaziçi Üniversitesi son 5 yıldır adeta paraşütle yere çakılıyor.
2015 yılında 139. sıradayken 2021 yılındaki yeri 601-800 aralığında.
Elbette ki bu 2015 yılından birkaç gün önceden başlayan bir gerilime süreci.
2015 yılında 139. sırada olan Boğaziçi, 2016’da iki katından fazla bir düşüş yaşamış. 2016 yılında 401-500 aralığına gerilemiş.
Çünkü saat 14.00’te, AK Parti’nin en yüksek karar organı olan MYK toplantısı yapılacak.
MYK’yı önemli kılan ise Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ile MHP Lideri Bahçeli’nin 4 Şubat Perşembe günkü görüşmeleri oldu.
Erdoğan görüşmede yeni anayasa ile seçim ve siyasi partiler yasasının ele alındığını ifade etti.
Bu görüşmenin ışığında bugün AK Parti MYK’da reform sürecinin yol haritası netleştirilecek.
REFORM PAKETİ
Reform süreciyle ilgili birbirine karıştırılmaması gereken iki çalışma, bir de yeni anayasa çağrısı söz konusu.
1- Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ile Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’ın hazırlıklarını yürüttüğü reform paketi. Her reformun kendine has bir ruhu vardır. Yeni reform paketini, “insana dokunan reformlar” diye tarif etmek mümkün. Reform mahiyetindeki 128 düzenlemenin Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Meclis’ten çıkarılacak kanunlarla ya da yönetmelik ve idari düzenlemelerle hayata geçirilmesi planlanıyor.
YENİ ANAYASA ÇAĞRISI
Atasoy’un itiraflarıyla ilgili haber Fevzi Kızılkoyun imzasıyla dün Hürriyet’te yer aldı. O nedenle Atasoy’un ifadesinde verdiği bilgileri tekrar etmeyeceğim. Buraya bir nokta koyduktan sonra Serdar Atasoy şimdiye kadar nasıl tespit edilemedi ve bu noktaya kadar nasıl yükseldi sorusuna yanıt arayacağım.
AKAR: ‘HİÇBİR DOSYAYI BEKLETMEM’
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’la görüşmelerimizde gündem maddelerinden birini mutlaka FETÖ’yle mücadele oluşturuyor. Akar, her defasında masasının üstünü göstererek, “FETÖ’yle ilgili hiçbir dosya beklemez. Geldiği an inceler, işlem yapılması için hemen savcılığa sevk ederim” diyor.
FETÖ’yle mücadelede ne kadar titiz davrandığını anlatan Hulusi Akar, mutlaka bir bilanço vermeyi de ihmal etmiyor.
Akar her defasında FETÖ’yle mücadelenin bitmediğini, kendisini gizlemeyi başaran örgütle mücadelenin taviz verilmeden sürdürülmesi gerektiğinin altını çiziyor.
FETÖ’nün 40 yılda her türlü gizlenme yöntemlerini kullanmak suretiyle yerleştiği Türk Silahlı Kuvvetleri’nden 40 günde temizlenmesi mümkün değil. Değil 40 gün, on yıllarca devam ettirilmesi gereken bir mücadele bu.
Gerekçeli kararda ilk alınan ihlal kararının İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmemesinden kaynaklanan rahatsızlık dile getiriliyor. 140. maddede ise 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yapması gereken işlemler sıralanıyor.
DÖRT MADDE
1)Yeniden yargılama işlemlerine başlanması
2)Mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulması
3)Başvurucunun hükümlü statüsünün sona erdirilmesi
4)Yeniden yapılacak yargılamada durma kararı verilmesi
ŞENTOP-CHP GÖRÜŞMESİ
Enis Berberoğlu
Ama MYK’da yeni anayasa konusunun üzerinde ağırlıklı olarak durulmuyor. Ancak yargı reformunun kabinedeki müzakereleri sırasında Gül, yeni anayasa önerisini gündeme getirince Cumhurbaşkanı Erdoğan, önemli bir gündem maddesi yapıyor. Ardından da bir öneriye dönüştürüyor. Çünkü Erdoğan, yeni ve sivil bir anayasayı “reformların anası” olarak görüyor. 1982 Anayasası 19 kez değişti. Yamalı bohçaya döndü. Parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildi. Ancak Kenan Evren için hazırlanan darbe anayasası ruh ve felsefe olarak orada duruyor.
İKİ ÇALIŞMA VAR
Birbirine karıştırılmaması gereken iki çalışma var.
Biri Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ile Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’ın yürüttüğü, yeni yargı reformu.
Diğeri ise AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı başkanlığındaki Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu üzerinde yapılan çalışma.
MHP’SİZ DEĞİL
Her iki çalışmayla ilgili olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en önemli hassasiyetini ise MHP oluşturuyor.
Erdoğan
Erdoğan, “Türkiye’nin yeni bir anayasayı tartışmasının vakti gelmiştir” dedi. Erdoğan’ın açıklamasında kritik bir nokta vardı. Cumhurbaşkanı, “Cumhur ittifakı olarak bir anlayış birliğine varmamız halinde, önümüzdeki dönemde yeni anayasa için harekete geçebiliriz” diye konuştu.
Cumhur ittifakı vurgusunun altını çizmek isterim.
Erdoğan’ın, yeni anayasa çıkışının yol haritasını ise Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün attığı bir tweetle verdi. Gül’ün, “Sayın Cumhurbaşkanımızın yeni anayasa vurgusu hepimizin için heyecan verici bir müjdedir” dedikten sonraki cümlesi de çok önemliydi. Adalet Bakanı, “Hukuk reformumuzun temel hedeflerinden biri olan yeni, sivil ve demokratik bir anayasayı hayata geçirmek; geleceğimize, çocuklarımıza bırakacağımız en önemli miras olacaktır” dedi.
Muhalefetin güçlü parlamenter sistem için ortak çalışma başlatma kararı aldığı bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni anayasa öneresiyle gündemi belirledi. Peki Erdoğan’ın yeni anayasa önerisi ne içeriyor? Başka bir deyişle muhalefete, “Bakın başkanlık sisteminin başarısız olduğunu iktidar da kabul etti. Parlamenter sisteme dönüş için yeni anayasa önerisi yaptı” deme fırsatı sunuyor mu? Erdoğan’ın geç saatlerde gelen yeni anayasa önerisi hakkında perde arkasına bakma imkanım oldu.
1- Yeni anayasa önerisi reform paketinin içinde yer alıyor.
2- Yeni ve sivil anayasa tüm reformların anası olarak görülüyor.
3- Türkiye şimdiye kadar hep darbe anayasaları ile yönetildi. Erdoğan, Türkiye’yi darbe anayasalarıyla yönetilme ayıbından kurtarmak için bu çağrıyı yaptı. “Ruhuyla beraber sivil ve yeni olan bir anayasa yapalım” önerisini getirdi.
ANAYASA HAMLESİ
AK Parti’nin yeni reform paketiyle ilgili çalışması da bu perspektifi anımsatıyor. Buna reform sürekliliği demek de mümkün.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti grubunda, “Türkiye’yi temel hak ve özgürlüklerden ekonomide güven ikliminin güçlendirilmesine kadar geniş bir alanda geleceğe hazırlayacak bu reform sürecine hep birlikte destek vereceğiz” demişti. AK Parti MYK toplantısında ise reform paketi masaya yatırıldı. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün kapsamlı sunumundan sonra reform paketi üzerinde uzun süreli müzakereler yaşandı.
MANİFESTO GİBİ KONUŞMALAR
Toplantıda söz alan MYK üyeleri, istisnasız olarak reform sürecine güçlü bir şekilde destek veriyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan reformların öneminin altını çizen konuşmaları onaylıyor, zaman zaman notlar alıyor. Bir MYK üyesi, “Yapılan değerlendirmeler toplanıp bir kitap haline getirilse, siyasi manifesto olur” dedi.
SESSİZ DEVRİMDEN SÜREKLİ DEVRİME
AK Parti döneminde yapılan reform niteliğindeki değişiklikler, “sessiz devrim” adı altında bir kitapta toplanmıştı. Reformların görüşüldüğü toplantıda, AK Parti’nin geçmişte yaptığı, “sessiz devrimler” vurgulanarak, “Biz AK Parti olarak devrimci bir partiyiz. Muhafazakârlığımız kültürel alanla ilgilidir. Ama siyasi anlamda hep devrimci olduk. Biz devrimi AK Parti iktidara geldiğinde bir defalığına yapılmış bir şey olarak görmedik. O nedenle sürekli devrim vurgusunu yapıyoruz. Türk toplumu dinamik bir toplum. Adaletle ilgili terazi ise hassastır. O nedenle yasaların yeniden gözden geçirilip güncellenmesini ve adalet reformunun sürekli olmasını gerektirir. Bu çalışmayı yeni bir güncelleme olarak düşünebiliriz” deniliyor.
TROÇKİ BENZETMEMİN NEDENİ
Yazının girişinde
Çelişki, Demirtaş’ın çelişkisi değil. Çelişki Demirtaş’tan çok Demirtaşçılık yapan AİHM’nin çelişkisi.
Hatırlarsanız, AİHM 22 Aralık’ta “Demirtaş’ın derhal serbest bırakılmasını” istemişti. Kararda kullanılan dil, hukuk normlarını zorlayan buyurgan bir dildi. Öyle ki AİHM’nin Türk yargıcı Saadet Yüksel, “Başvuranın serbest bırakılmasının tavsiye edildiği alışılmışın dışında ilk Büyük Daire davasıdır” diye itiraz etmişti.
AİHM’nin Gürcistan kökenli üyesi Chanturia da “Uluslararası yargı işbirliği göz ardı edilerek ulusal mahkemelere ne tür mesaj verilmek istenmektedir” diye sorma gereği duymuştu.
Şimdi ise yeni bir gelişme oldu. Yasin Börü başta olmak üzere 53 kişinin vahşi bir şekilde katledildiği Kobani olayları nedeniyle yargılanan Selahattin Demirtaş’la ilgili olarak AİHM’in 19 Ocak 2021 tarihinde Türkiye’den savunma istemine ilişkin yazısı Adalet Bakanlığı’na ulaştı.
AİHM daha önce Demirtaş’la ilgili olarak, “Derhal serbest bırakılsın” kararı almıştı. O zaman Türkiye’den savunma istemişti. Adalet Bakanlığı tarafından Demirtaş’ın 20 Eylül 2019 tarihindeki tutuklanmasının farklı suçlardan kaynaklandığı izah edilmişti. Çünkü hem kararda hem muhalefet şerhlerinde buna atıf var. Türkiye’nin tezlerini dikkate almış mıydı derseniz, almamıştı.
O zaman Türkiye’den neden savunma isteniyor?
İKİ ÜYE UYARMIŞTI
AİHM’nin 22 Aralık tarihinde verdiği kararın,
Milletvekilleri, Kılıçdaroğlu ile 27 Ekim’de de görüşmüşler, 10 Aralık’ta yayınladıkları mektupta yer alan rahatsızlıklarını açık bir dille anlatmışlardı. Milletvekilleri, Kılıçdaroğlu’yla görüşmelerinden, “Bu durum böyle devam ederse müsaade isteriz” diyerek ayrılmışlardı.
Ama CHP milletvekilleri belli ki bir ilerleme sağlanmadığını gördükleri için, 10 Aralık’ta 3 sayfalık mektubu yayınlamışlardı.
Mehmet Ali Çelebi ile daha önce yaptığımız görüşmede, bunun bir süreç olduğunu belirterek, 24 Haziran 2018 seçimlerinden bu yana yaşananları bir kronoloji içinde sıralamıştı. Ayrıca yayınladıkları mektupta rahatsız oldukları noktaları net bir şekilde ortaya koymuşlardı. Mektupta, “2020 kurultayı, bu marjinal 2. Cumhuriyetçi unsurların oyun alanı haline getirilmiş, 29 Ekim ruhu 10 Aralık zihniyetinin hedefi olmuştur” deniliyordu. Atatürk’ün partisi CHP’de “Atatürk’e Atatürk diyemeyenlerin varlığından duyulan rahatsızlık” dile getiriliyordu.
NE OLACAK?
CHP milletvekilleri Kılıçdaroğlu ile görüşmede rahatsızlıklarını ikinci kez net bir şekilde aktardılar. Milletvekilleri bu aşamada istifa etmek yerine, yeni bir süre tanıdılar. Eğer Kılıçdaroğlu rahatsız oldukları konuları düzeltme yolunda bir çaba içerisine girerse, üç milletvekilinin istifasını önleyebilir. Ama yine sorunları halının altına süpürüp, “dostları” ile yol yürümeye devam ederse, milletvekillerine istifa etmekten başka bir seçenek sunmamış olacak.
ÜÇ MİLLETVEKİLİ İSTİFA EDER Mİ?
CHP’deki rahatsızlıklarını meşru zeminlerde dile getiren üç milletvekili, bu süreçte diyalog kanallarını kapatmadılar. Kılıçdaroğlu ve Özgür Özel ile iki kez, Oğuz Kaan Salıcı ile bir kez görüştüler. O nedenle CHP’den istifa ettikleri takdirde kimse onlara neden görüşmediniz diyemeyecek.
DOSTLARINI SEÇTİ
CHP ile İnce arasında ipler kopuyor
Çetin ve Karayalçın dün, Kılıçdaroğlu’yla görüştü. Kılıçdaroğlu, İnce’nin parti kurmayacağını beyan ettiğini belirterek “Partili gibi davranmasını bekliyorum” dedi.
Muharrem İnce’nin yeni bir parti kuracağı ortaya çıkınca CHP’nin eski genel başkanları Hikmet Çetin ve Murat Karayalçın, CHP’nin bölünmesini önlemek üzere harekete geçtiler. Bence de tarihi misyonlarına uygun hareket ettiler. Hikmet Çetin, gazeteci İsmail Saymaz’a “Hangi gerekçe olursa olsun, kimseye ayrı parti kurma hakkı vermez. CHP hepimizin evidir. İnce’nin de evidir” demişti.
![CHP ile İnce arasında ipler kopuyor]()
Çetin ve Karayalçın dün Kılıçdaroğlu ile CHP Genel Merkezi’nde 1.5 saat süren bir görüşme yaptılar. Elbette ki görüşmenin içeriğine ilişkin açıklama yapmadılar. Ama edindiğim izlenim, görüşmeden umutlu ayrılmadıkları yönündeydi. Ancak temaslarının süreceğini söylediler. Muharrem İnce ile bir temasları oldu mu? Bu yazıyı yazdığım sıralarda henüz bir irtibat kurulmamıştı. Yani ne Muharrem İnce onlarla irtibat kurmuştu ne de onlar Muharrem İnce’yi aramıştı. Bu durum dahi Muharrem İnce’nin artık kendisine, “Partiden ayrılma” denilmesini istemediği şeklinde yorumlanabilir.
![CHP ile İnce arasında ipler kopuyor]()
ADIM ATMASINI İSTEDİLER
Kılıçdaroğlu ile görüşmede beklendiği gibi eski genel başkanlar daha çok konuşmuş. Muharrem İnce’nin ayrılmasının CHP’ye de İnce’ye de zarar vereceğini savunmuşlar. CHP tabanının bundan çok rahatsız olduğunu ifade etmişler. Tabanın baskısı üzerine bölünmeyi önlemek amacıyla harekete geçmeyi kendilerine misyon edindikleri söyleniyor. Geçmişte yaşanan bölünmelerin solun toparlanmasına verdiği zararları hatırlatmışlar. Yerel seçimlerde yakalanan ivmenin sürdürülmesinin ilk kez iktidar umudunu yeşerttiğini ifade etmişler. Kılıçdaroğlu’ndan partinin lideri olarak adım atmasını istemişler.
KILIÇDAROĞLU’NUN TAVRI
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ise partinin kurallarının önemli olduğunu belirterek, Muharrem İnce için bu kuralları çiğneyemeyeceğini ifade ettiği söyleniyor. Kılıçdaroğlu’nun, İnce’nin parti kurmayacağını beyan ettiğini belirterek, “Partili gibi davranmasını bekliyorum” dediği ifade edildi. İnce’nin düzenleyeceği basın toplantısını kast ederek, “Bir konuşsun bakalım, ne diyecek. Ona göre yeniden değerlendiririz" dediği söyleniyor. Hikmet Çetin ve Murat Karayalçın temaslarını sürdürecek. CHP’nin bölünmemesi için her iki tarafın da siyasetin saygın bu iki ismine kulak vermesinde yarar var. Ama tablo pek umut verici değil.
MUHARREM İNCE’NİN DE HATALARI OLDU
Bu süreçte Muharrem İnce’nin de hataları oldu. Seçim gecesi yaşananlar bir felaketti. İnce o geceyi yönetemedi. Ama asıl ipler nerede koptu? Kılıçdaroğlu eşiyle birlikte yemeğe davet etmişti. Eşlerin bulunduğu yemek masasında Muharrem İnce’nin, Kılıçdaroğlu’na, “Sen çekil. Doğal lider ol” demesi yanlıştı. Bunun basına açıklaması ise ikinci yanlış oldu. Kılıçdaroğlu bunu hiçbir zaman affetmedi.
KILIÇDAROĞLU’NUN YAKLAŞIMI
Kemal Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce’yle ilgili gelişmeler karşısında susmayı tercih etti. Kurultaydan sonraki ilk Parti Meclisi toplantısındaki “Bizi bölmek, parçalamak isteyecekler. Ama hiç kimsenin unutmaması gereken bir şey var. CHP, Türkiye Cumhuriyeti’nin kalesidir” sözleri ise İnce’ye mesaj olarak değerlendirildi. Hem Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından, hem Çetin ve Karayalçın ile yaptığı görüşmeden çıkardığım sonuç: Kılıçdaroğlu, İnce’nin ayrılmasını kabullenmiş durumda. Bunu CHP’yi parçalamak olarak tanımlayacağı, ama İnce’nin istifa etmemesi için bir hamle yapmayacağı anlaşılıyor. CHP göz göre göre bölünmeye doğru gidiyor. Peki bu durumda Kılıçdaroğlu’nun hiç sorumluluğu yok mu? Eğer CHP bir kaleyse o kalenin komutanı Kılıçdaroğlu değil mi?
GÜVEN PARTİSİ VE DSP
CHP uzun siyasi yaşamında Turhan Feyzioğlu’nun kurduğu Güven Partisi ile bir bölünme yaşadı. Ecevit ise 12 Eylül’den sonra DSP’yi kurarak yoluna devam etti. Ama bu durum CHP’ye pahalıya mal oldu. Ecevit’li DSP’nin girdiği her seçimde hüsranı yaşadı. Ta ki Ecevit, siyaset sahnesinden çekildikten sonra CHP solun tek adresi olabildi. CHP şimdi üçüncü kez bir bölünme ile karşı karşıya. Bu durum 2023 seçimlerinde CHP’ye pahalıya mal olabilir. O nedenle CHP Lideri Kılıçdaroğlu’na büyük bir görev düşüyor.
DEMİREL VE DP ÖRNEĞİ
Bir örnek de merkez sağdan. Demirel’in yakın kurmaylarından Nahit Menteşe’ye sormuştum AP’den kopan bir grubun Demokratik Parti’yi kurma sürecini. “İki grup oluşmuş, bir kısmı AP’den ayrılıp yeni parti kurmayı tartışıyor, diğer grup ise içeride kalıp mücadele etmeyi savunuyor. İkinci gruptan, ‘Eğer Başbakan toplantıya gelir, arkadaşları ikna ederse bölünme olmayabilir. Süleyman Bey gelmezse bölünme kaçınılmaz’ diye bir haber geldi. Süleyman Bey Meclis’te. ‘Ne yapalım’ diye bir değerlendirme oldu. Başbakan doğruldu. ‘Hadi gidiyoruz. Arkadaşlarla konuşalım’ dedi. Bunun üzerine bazı arkadaşlar, ‘Efendim bizim cesedimizi çiğnemeden gidemezseniz. Başbakan olarak onların ayağına gitmeniz doğru olmaz. Onları güçlendirir’ diye ısrar ettiler. Bunun üzerine Süleyman Bey gitmedi. Bir süre sonra AP’den istifalar başladı.”
Demirel’in “Geçmişte en büyük hatam, bir kısım arkadaşlarımın AP’den kopmalarını ve Demokratik Parti’yi kurmalarını engelleyememiş olmamdır” dediği olaydan söz ediyorum. AP o tarihten sonra bir daha tek başına iktidar olamadı.