Üçüncü gazinin kaderi

GEÇEN hafta, Güneydoğu’da felç kaldıktan sonra, baba olan üç gazi ile konuştum.

Aralarından biri, adını açıklamak istemedi, fotoğrafları da tanınmayacak şekilde çektirdi.
“Neden?” diye sordum.
“Yakınlarımız çocuğumuzun normal yollarla olduğunu sanıyor, öyle bilmeye devam etsinler!” dedi.
“Ne var ki tüp bebek yöntemiyle olmuşsa?” dedim.
“Engelliyseniz bir dolu şeyle boğuşmak zorunda kalıyorsunuz. Cinsel hayatımız yok sanırlar. Bir de bununla uğraşmayalım...”
“Tamam siz nasıl isterseniz” dedim ama ekledim:
“Takdir edersiniz ki, gazetede görsellik de önemli. Sizin hikâyenizi sunmakta zorlanabilirim...”
Nitekim tüp bebek sahibi gazileri anlatmaya, diğer ikisinden başladım.
Onların Yarım Kalan Hayat olabileceği önce aklımda yoktu. Oldular. Vazifesini yapmış insanların ruh hali içindeydim.
Ne var ki üçüncüyü yayınlamayacaktım.
“İsmini, fotoğrafını vermedi, yapacak bir şey yok” dedim kendi kendime.
Zaten ortada, ona verecek para da yoktu. Üstüne üstlük röportaj kasetini de bulamıyordum. Yer yarılmış içine girmişti.
“Sen iyi bir şey yaptın, yoluna devam et!” dedim ama ne mümkün!
İçim oyuldu, vicdandan öldüm, ikisi para aldı, üçüncünün günahı ne dedim durdum.
Ve inanmayacaksınız, vicdanım beni kemirmeye başladıktan sonra, röportaj kasetini olmadık bir yerde buldum!
Yılın bu son gününü (müstear isim veriyorum, Hakan ile Aslı) onların hikâyesiyle kapatıyorum.
Ve söz veriyorum, onlara da bir 20 bin lira bulacağım. Nasıl bilmiyorum ama yapacağım... Önümüzdeki ilk Yarım Kalan Hayatlar’dan gelen para onlara gidecek...

Hakan

BEN SİZİN İÇİN BU HALE GELDİM DİYE BAĞIRMAK İSTEDİM

? Askere kadar hayatınız nasıldı?
O yaştaki her genç gibi. Tasasız, sorunsuz. Ailemle yaşıyordum. Herkes gibi benim de planım şuydu: “Gideyim şu askerliğimi yapayım, sonra işimi kurayım, sonra da evleneyim...”
? O zamanlar eşiniz Aslı’yla tanışıyor muydunuz?
Evet ama henüz “arkadaştık”. Hislerimizin adı konmamıştı.
? Sonra?
Acemi Birliği’nden sonra kendimi Şırnak Silopi’de buldum.
? Ne hissettiniz?
Bir şok oldu tabii, yaşam şartları zor. Ama elimizden geldiğince uyum sağlamaya çalıştık. Askerdeki herkes kardeşimiz oldu. Fakat her yer dağ, hiçbir şey yok. Akşamları da çatışma. Haftada üç gün. Ve sürekli operasyon.
? “Ben burada ölürüm!” dediniz mi hiç?
Yok hayır. Sadece o son olayda, gökyüzüne baktım ve “Buraya kadarmış!” dedim.
? Neydi o son olay?
Beni bu hale getiren olay. Aksi gibi, sadece bir buçuk ay kalmıştı askerliğimin bitmesine. “Operasyon!” dendi. Gecenin ikisinde yola koyulduk. Bir vadiden yukarı çıkıyoruz. Duyum alınmış, PKK geçiş yapacakmış, orayı kuşatacağız. Soğuk, arazi engebeli, görüş mesafesi çok kısa...
? Korkmuyor musunuz?
Korksan ne fayda? Mecbursun. Bir de 13 buçuk ayda alışmışsın zaten. Biliyorsun başka yolu yok, ne deniyorsa yapıyorsun.
? Kaç kişisiniz?
54 falan. Oraya PKK’dan önce gidiyoruz. Daha doğrusu öyle sanıyoruz. Biz onları ablukaya aldık zannederken, meğer onlar bizi ablukaya almış. Bekliyoruz, ne gelen var ne giden. Etrafta PKK’lı yok, katır yok, silah kaçakçılığı yok, uyuşturucu kaçakçılığı yok.
? Bunlara hep tanık oldunuz mu?
Tabii tabii. Aklınıza ne gelirse. Hiçbir şey yok. Bir emir geldi, “Yavaş yavaş aşağıya inin” diye. Biz olay bitti zannediyoruz, meğer sonun başlangıcıymış: Ateş açtılar. Çatışma çıktı. Biz yukarıya doğru ateş etmeye çalışıyoruz, tabii onlar avantajlı durumda, aşağıya doğru ateş ediyorlar. Araziye de hâkimler. Ne olduğunu bile anlayamadım, bedenimde bir sıcaklık hissettim, iki adım attım, atamadım, yere düştüm.
? Vuruldunuz mu?
Evet. Dört kurşun. İkisi, gırtlağımdan girip, ensemden çıkıyor. Biri kaburgama, diğeri de belkemiğime. Nasıl oluyorsa ölmüyorum. Ama ağır yaralanıyorum. Yerdeydim, acı duymuyordum, tepemde insanlar var, görüyorum, konuşuyorlar, ama onlara cevap veremiyorum. Gırtlağım delindiği için konuşamıyorum. Helikopter geldi, Diyarbakır’a götürdüler. Yanımdaki iki uzman çavuşun sürekli uyumayayım diye yüzüme vurduğunu hatırlıyorum. Diyarbakır’da “Yaşamaz!” denmiş, ameliyata bile alamamışlar, o kadar ağırmışım. Hatta aileme, “Oğlunuz şehit oldu!” demişler. Sonra sabaha karşı, haberi “Yok çok ağır yaralıymış!”a çevirmişler. Üç hafta komadayım, öldü, ölecek. Sonra Gülhane. Orada 9 saatlik bir ameliyat. Aylarca yoğun bakımda yattım. Yine konuşma yok. Sonra yavaş yavaaaş tekrar başladım konuşmaya...
? Peki belden aşağınızın tutmadığını ne zaman öğrendiniz?
Doktorum, aileme bilgi veriyordu, “Biz” dedi, “Binayı temelden yaparız değil mi? Hakan’ın vakasında çatı katından yapmaya başladık. Sonra temele ineceğiz” dedi. Alt bölgelerde sorun var demek istiyor. Ben de zaten bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım, bacaklarımı hareket ettiremiyorum, ayaklarımın nerede olduğunu bilmiyordum. Bir hafta sonra, baktım tekerlekli sandalye geldi. Beni oturttular. O anda bütün hayatımın değişeceğini anladım.
? Depresyon? Biraz depresyon yaşadınız mı...
Biraz mı! “Hayatım bitti!” dedim. Ne tuvalet kontrolü ne bir şey. Hep başkasına muhtaçsın. Banyoyu bile tekerlekli sandalye ile yapıyorsun, buna alışabilir mi insan? Ne yapalım canım, bundan sonra böyle diyebilir mi? Diyemiyor. Tabii ki isyan ettim, tabii ki çok üzüldüm. Bütün dünyaya küstüm.
? İnsan kızmıyor mu?
Kızmaz mı? Her şeyi sorguluyorsun, baştan sona. Gazilere, yalandan “ah vah” yapanlara da sinir oluyorsun. Bir yere gidiyoruz mesela, soruyorlar, anlatıyorum, ama bakıyorum, aslında duymak bile istemiyorlar. Öylesine sormuşlar. Öyle zamanlar oldu ki, sinirden “Ben sizin için bu hale geldim!” diye bağırmak istedim. Başıma gelen kavga da olmadı ki, benim bir suçum yok ki, dahlim bile yok, git dediler, gittim, ülken için dediler, tamam dedim, böyle oldu. Pişman mıyım? Hayır. Ama bizim başımıza çok korkunç şeylerin geldiği unutulmasın. Böyle kaldık biz. Yalandan, “Bizim için çok değerlisiniz” filan muhabbeti yapıldığında, sinir oluyorum. Lafta “Canımızsınız, kanımızsınız” deniyor ama kimsenin gerçekte gazilerin değerini filan bildiği yok. Mesela geçenlerde bir belediye başkanını ziyarete gittim, makamı üçüncü katta, asansör de yok. Ne yaptı dersiniz, kendisi inmedi, beni üçüncü kata çıkarttırdı. Anlayın artık! Bu ülkede sorun sadece engelli olmak değil, engellilerin önüne
konulan engeller.

Üçüncü gazinin kaderi

Aslı

O KAFASINI KULLANIYOR BEN ONA BEDEN OLMAYA ÇALIŞIYORUM

? Evlenmeye nasıl karar verdiniz?
HAKAN: Bir süre hiç evden çıkmadım. Kimseyi görmek istemiyordum. Gelenleri kapıdan gönderdim. Kazara arabayla bir yere gitmişsek, arabadan inmiyordum ki, tekerlekli sandalyeye mahkûm olduğum herkes tarafından görülmesin. Akrabalar, arkadaşlar destek oldular ama ne varsa ananda babanda var. Onlar yoksa ayvayı yedin! Sonra Aslı bir şekilde hayatıma yeniden girdi.
ASLI: İki yıllık üniversitede okuyordum. Arkadaşlarımız ortaktı. Geçmiş olsun diye aradım. Zar zor konuştu, hayata küsmüştü, beni başından savmaya çalıştı. Yılmadım, aramayı sürdürdüm. Sonra yavaş yavaaaş direnci kırıldı. Benimle görüşmeyi kabul etti. Hayata tutunmaktaki hırsını gördüm, ona âşık oldum. Belki de sevgi bilmiyorum, ama hayranlık duyduğum kesin. Bu haliyle bile benim için neler yaptı anlatamam. Bana araba kullanmayı bile o öğretti. Sonra bir gün dedim ki, “Yeter artık! Bıktım! Sen öğren!” Doktorları yapamazsın dediler, ama o gitti öğrendi ve şimdi o kullanıyor.
? Nasıl evlendiniz?
ASLI: Normal olmadı. Ailelerimiz izin vermedi. Bana, “Onun hizmetçisi, bakıcısı mı olacaksın!” dediler. Vazgeçirmeye çalıştılar. Ama boşuna, ben ona hayat verdim ama o da bana hayatını verdi. Ben bu adamı sevmesem birlikte olur muyum, deli miyim? Anlatamadım gitti. Tabii herkes bizi reddetti, biz de kaçtık.
? Çocuk yapmaya nasıl karar veriniz?
ASLI: İnsan, sevdiği adamdan çocuğu olsun istiyor. Böyle bir imkânımız olduğunu öğrenince denemeye karar verdik. Biz bir evin içinde bir çift dal gibiyiz. O kafasını kullanıyor ben de ona beden olmaya çalışıyorum. Eşimin içindeki cesaret olmasaydı ne evlenebilirdik, ne çocuğumuz olurdu.
? Tarık Aksu Hoca’yla yolunuz nasıl kesişti?
HAKAN: Adını duyduk. Başka hiçbir yere gitmedik, doğru ona, ikinci denemede oldu.
? Parayı nasıl buldunuz?
HAKAN: Borç harç.
? Ne ifade ediyor çocuğunuz?
HAKAN: O, bizim her şeyimiz. Varımız, yoğumuz, mutluluk kaynağımız. Kaybettiğim her şeyi kızımda budum...

MÜJDE HAMİŞ’İ
Bulduuuuuuuum!!!
Coca-Cola sağ olsun, hızır gibi yetişti, üçüncü gazinin 20 bin lirasını onlar veriyor. “Ama lütfen çok patırdı kopartmayın” dediler. “Hatta mümkünse ismimizi bile yazmayın!” “Olmaz!” dedim, “Yaptığım her şey şeffaf, ortada...” Coca-Cola’cılara büyük bir teşekkür. Aktif yaşamla ilgili yürüttüğü çok faydalı bir kampanyaları var, gelecek hafta o kampanyayı sizinle paylaşacağım...
Hepinize sağlıklı, mutlu, huzurlu biraz da sıra dışı bir yıl dilerim!
Yazarın Tüm Yazıları