Yaz şarkısı

İşte yaz bitti, bitiyor. Yapraklar adamakılı sarardı bile. Eli kulağındadır, yakında ilk güz yağmurları da başlayacak.Zaten, eskilerin Rumi takvimi kastederek ‘‘Ağustos'un yarısı yaz, yarısı kıştır'' dediği ve o takvimin de bugün ayın on sekizine denk geldiği göz önüne alınırsa, rahatça, mevsimin nihayete ermekte olduğu sonucuna varabiliriz. Eh n'apalım... Geldik gidiyoruz, şen olasın Halep şehri... Ve de hercai yaz...* * *Peki, bu yazdan hatırımızda ne kalacak ?Kuşkusuz, herkesin aklında başka bir şey kalacak. Kimisi tatilde yaşadığı tesadüf aşkını, kimisi de badana ettirdiği sayfiye evini anımsayacak.Ama bana öyle geliyor ki, bilinçaltımızda bir şarkı duracak. Yerleşecek.Eğer yaşarsak, 1997 takvimine geri döndüğümüzde, bu yılın yazı daima bir müzik temposuyla özdeşleşecek.* * *Yok, Nilüfer'in ‘‘Mavilim''ini kastetmedim. Sempatik şantözün parçası çok harikulade olsa bile, ben daha küresel bir yaygınlık kazanmış olan başka bir şarkıya gönderme yapıyorum.Hani şu ‘‘uno, dos, tres'' diye başlayan ve küçük oğlumdan öğrendiğime göre Ricky Martin isimli bir zatın icra ettiği musikiye atıfta bulunuyorum.Şüphe götürmez, yazın şarkısı bu...* * *Söz konusu parçayı ben ilk kez Küba'da ve tam mevsim başında dinledim.Turist tavlayan kahvelerden birisinin terasında, elinde mikrofon, esrarkeş bakışlı ve ızbandut cüsseli bir zenci durmadan ‘‘uno, dos, tres'' diyordu.Tamam bir, iki, üç, hatta beş ama, el insaf, kahvenin önünden ne zaman geçsem hep aynı şarkı. Hem aynı ritm. Dön baba dönelim, hacılara gidelim...Muziğin Ada ezgilerinden kaynaklandığını düşündüm.Döndüğümde de bir daha işitmeyeceğimi hesapladım.* * *Fakat o ne ! Gerçek yazın ilk günleriyle birlikte etrafı bir Ricky Martin furyası sardı. Radyoyu açsan ‘‘uno, dos, tres''; lokantaya gitsen bir, iki, üç; kademhaneye otursan dört, beş, altı; yatağa zıbarsan yedi, sekiz, dokuz...O zaman anladım ki, mevsimin şarkısı bu olacaktır.Geçen yıl nasıl yer gök ‘‘La Macarena''yla inlediyse, bu yıl da ‘‘Uno, dos, tres'' her yeri kasıp kavuracaktır.Nitekim öyle oldu. 1997 yazı söz konusu müzik parçasıyla özdeşleşti.* * *Şimdi düşünüyorum da, yaz şarkılarının mevsimlik bir mevcudiyet olduğu bilincine ilk kez 1989 güzünde vardım. Çünkü, komünizmin yıkılışını yerinde gözlemlerken, Ağustos nihayetinden itibaren o yılın tüm sonbaharını farklı Doğu Avrupa ülkelerinde geçirdim.Gazeteyle bağlantı kurmak için otelde telefon beklerken de, tek ferah feza ufuk olarak gördüğüm ve hep müzik yayını yapan bir televizyon kanalına baktım. Ve, belki henüz kış şarkıları piyasaya çıkmadığından, istasyonun dönüp dolaşıp daima ‘‘La Lambada''ya geldiğini farkettim. Size garip gelecek ama, şimdi ne zaman Polonya'nın, Macaristan'ın, Çekya' nın veya Duvar'ın 1989 olaylarıyla ilgili bir satır okusam veya bir şerit görsem, gözlerimin önünde derhal Brezilya parçasının kıvrak klibi beliriyor.Beyin salgılarımda tropikal ritmler fışkırıyor.1989 yazı ve ertesi bende ‘‘La Lambada''yla özdeşleşiyor.* * *Kuşkusuz, ben o tarihe kadar bilincine varmamış bile olsam, çocukluğumdan itibaren aslında bu hep böyle oldu.Filanca tatil Dario Moreno'nun, falanca deniz Petula Clark'ın, fişmekan e sahil Berkant'ın o dönemdeki müzik yapıtlarıyla bütünleşti.Sonra, yazlar bitti, şarkılar da bitti.Sonra, mevsimler değişti, musikiler de değişti.Ve, ben de değiştim... Biz de değiştik...Değişmeyen bir tek şey kaldı: Yaz şarkılarının değişken sürekliliği !Kuşku yok, bu yaz ‘‘Uno, dos, tres'' ve gelecek yaz dört, beş, altı...Sonra yedi, sekiz, dokuz, işte hayatımız ve hercai yazlar bitiyor.
Yazarın Tüm Yazıları