Yatak sohbetleri / 01

Saat sabahın 6’sı... Kendi kendimle baş başa kalabildiğim ender anlardan biri.

Evde derin bir sessizlik.

Alya yan odada uyuyor, babası da misler gibi yanımda yatıyor.

‘Şimdi tam zamanı’ diyorum.

Yatağın yanına gizlediğim kırmızı güle uzanıyorum.

Elime alıyorum ve dikkatlice bakmaya başlıyorum.

Dokusuna, rengine, şekline....

Zihnimi sadece ona, o kırmızı güle odaklamaya uğraşıyorum.

Ne var ki aklıma, elimde tuttuğum gül dışında her şey hücum ediyor:

Alya ne zaman kalkar? Bir sonraki dişi ne zaman çıkar? Mememi ıssırır mı? Canım yanar mı? Sevgilimin kuru temizlemeye gitmesi gereken gri pantolonu ne oldu? Unutma, diş macunu bitti. Mavi Yolculuk için hangi rotayı tercih etmeli: Gökova? Göcek?

İşte, eğitimsiz zihin buna deniyor!

Tek bir şeye yoğunlaşamıyor, atlaya atlaya bir dolu şey düşünüyor.

‘Sadece gülü düşün Ayşe... Sadece o gülü... Başaracaksın...’

*

‘Ne yapıyorsun sen?’

Eyvah yakalandım!

Sevgilim yatakta dikilmiş hayretler içinde bana bakıyor.

Daha doğrusu yatağın içinde, sabahın köründe, elimde tek bir gülle ne yaptığımı merak ediyor.

Haklı, ha kafamda bir huni, ha elimde bir gül.

Ama onun suçu, niye bu kader erken uyandı ki.

‘Yanlış mı görüyorum? Saat 06.11 ve sen elinde kırmızı bir gül tutuyorsun.’

Mahcup bir şekilde gülü saklıyorum, hiç sesimi çıkarmıyorum.

‘Ne yapıyorsun o gülle?’

‘Dalga geçmeyeceksin ama...’

‘Söz...’

‘Gülün Kalbi’ni özümsemeye çalışıyorum...’

‘Neeee?!’

‘Bu, bir zihin egzersizi. Zihnimin efendisi haline gelmeye uğraşıyorum. Binlerce yıllık bir teknik. Her gün odaklanmış halde düşünmenin, yaşam kalitemiz üzerinde büyük bir etkisi varmış. İnsan zihnine hakim ise, kalp atışlarını bile yavaşlatabilirmiş. Benim böyle bir amacım yok tabii. Ama zihnimi geliştirmek isterim. İlk gün 5 dakika gülün kalbine bakmak yetermiş. Her gün süreyi artırmak gerekiyor. Tek ihtiyacın olan sessiz bir yer ve gül....’

‘Anladım’ diyor. ‘Bir tür meditasyon. Hadi hayırlısı, yatağımızı bir aşrama çevirmeye niyetlisin...’

Belli ki, neşeli uyanmış...

Dalga geçecek yer arıyor:

‘Sen yakında Hindistan’a da gidersin. Ama Alya’yı yanına almayı unut. Kızım hayatı boyunca Hindistan’ı görmese de olur!’

*

Hayır.

Alya, Hindistan’ı görmeli...

Ben de istiyorum. Ben aslında kızımla Himalayalar turu yapmak istiyorum. Ama babası ‘Söz konusu bile değil!’ diyor. Sevgilim, Hindistan sevmezlerden, iş için sık sık gidiyor. Sadece pislik, insan ve araba kalabalığı anlatıyor. Anlatırken bile kalbi sıkışıyor! Belki de gezgin olarak gitmediği için. Kızımın aşıları bir tamamlansın, ilk iş ona bir sırt çantası alacağım...

Gidemiyorum ya, o yüzden şimdilik içinde Hindistan geçen kitaplar okumakla yetiniyorum.

Bu kadar lafı, bu aralar elimden düşürmediğim bir kitabı sizin gözünüze sokabilmek için ediyorum:

‘Ferrari’sini Satan Bilge’.

Goa Yayınları’ndan çıktı.

Yazarı Robin S. Sharma.

Eğlenceli ve zekice kurgulanmış bir kitap.

Beni yakaladı.

Esas olarak da içindeki Gülün Kalbi, Karşıt Düşünce, Gölün Sırrı gibi egzersizler...

Alya’dan arta kalan zamanlarda uygulamaya çalışıyorum.

Sevgilimin beni tiye alması bu yüzden...

*

Kitap, esas olarak New York’lu bir avukatı anlatıyor. Başarıya ulaşmak için günde 18 saat çalışan bir işkolik. Bencil, korkunç bir herif. Ama muazzam bir avukat. Kaybettiği dava yok. Buldozer gibi, insanların üzerinden geçip gidiyor ama ona hiçbir şey yetmiyor. Ufukta her zaman bir öncekinden daha büyük bomba gibi bir dava oluyor. Tabii birçok insanın düşlerinde bile göremeyeceği zengin hedeflere ulaşıyor: Acayip bir mesleki şöhret, 7 basamaklı bir yıllık gelir, şahane bir ev, özel uçak, tropik bir adada yazlık ve ve ve en değer verdiği şeyi kırmızı Ferrari’si.

Ama bu kadar stres, bu kadar hırs adamı mahvediyor. İçi çürüyor. Günden güne yaşlanıyor. 50 yaşındayken 70 gibi görünüyor. Yaşam ışığı sönmeye başlıyor. Ve eyvah! Günün birinde mahkeme salonunda kalp krizi geçiyor...

Sonra mı ne oluyor?

Kırmızı Ferrarili adam otomobili dahil elindeki her şeyden kurtulmaya çalışıyor. Sevgilimin nefret ettiği ülkeye gidiyor, 3 sene Himalayalar’daki bilgelerle yaşıyor ve tamamen başka bir adama dönüşüyor. Bu aralar elimden düşüremediğim kitap, onun Hindistan’da öğrendiklerinden oluşuyor...

*

‘Biliyorum bu tür kitapları ciddiye almıyorsun ama aklımızdan her gün ortalama 60 bin düşünce geçtiğini biliyor musun? Düşünceler, canlı, yaşayan küçük enerji paketleriymiş. Ve düşünce tarzımızın kalitesi, yaşam kalitemizi belirliyormuş. Yani biz ne düşünüyorsak oymuşuz! Endişeleri, kaygıları uzak tutacaksın zihninden. Çiçek bahçene nasıl çer çöp sokmuyorsan, zihin bahçeni de temiz tutacaksın. Olumlu düşünmek doğanın en mühim yasalarından biriymiş. Zihinsel kontrol, yaşamın kontrolü demekmiş. Ve zihinsel gücü açığa çıkarabileceğimiz birtakım egzersizler varmış. Gülün Kalbi onlardan biri. Sonra Karşıt Düşünce var. Karşıt Düşünce de şu: Zihnini dev bir slayt göstericisi olarak hayal et. Zihnindeki her düşünce de bir slayt. Zihnini istemediğin bir düşünce mi işgal etti? Hemen onu gönderiyorsun, olumlu bir başka düşünce çağırıyorsun. İnsanın zihnini olumsuz düşüncelerle doldurması ne kadar kolaysa, olumlu ve keyifli olanlarıyla değiştirmesi de o kadar kolaymış. Göl’ün Sırrı’nı da anlatayım sana: Himalayalar’da yaşayan bilgeler, gölün durgun sularına bakar bakar, düşlerinin gerçekleştiğini farz ederlermiş. Hayal ettikleri neşe ise... Göle bakıp bakıp kahkahalar atarlarmış. Zihnimiz resimlerle çalışırmış. Yani sen sporcu olmak istiyorsan, zihninde kendini sporcu olarak canlandırmıyorsan olamıyormuşsun. Diyelim ki, ben kilo vermek istiyorum. Hayalim bu. Ki öyle. O zaman her sabah kendimi kafamda ince belli, uzun bacaklı, selülitsiz, şahane bir kadın olarak hayal edeceğim. Önce bu resmi zihnimde canlandıracağım. Zihnimdeki imaj ne kadar berrak olursa, süreç o kadar etkili olurmuş. Birincisi bu, canlandırma eylemi. İkincisi pozitif baskı. Kendi üzerinde pozitif baskı yaratacaksın, herkese ‘Biliyor musun, ben rejimdeyim’ diyeceksin. Son olarak da hayal ettiğin şeyi gerçekleştirmek için bir tarih belirleyeceksin. Sihirli 21 Kuralı burada devreye gidiyor. En az 21 gün tanıyacaksın kendine. Çünkü alışkanlık edinme 21 günde gerçekleşirmiş. Nasıl? Hoşuna gitti mi öğrendiklerim!’

*

O da ne!

Adam uyuyor.

Aman Tanrım, ben burada müthiş şeyler anlatıyorum.

Sanki onun kulağında ninni.

Uyumuş gitmiş...

Alçak!

HAMİŞ: Bu yazıdan çıkarılacak sonuç: Yatak, sadece uyumak, sarılmak ve sevişmek içindir.

Hint felsefesi yapmaya kalkmayın, hüsrana uğrarsınız!

HAMİŞ 2: Ama yine de Ferrari’sini Satan Bilge iyi kitap. Aheste yaz günleri için ideal, okuyun.
Yazarın Tüm Yazıları