Paylaş
O geceden sonra
Felaket gecesinin üzerinden 12 gün geçti. Fakat, hala o geceyi konuşuyoruz. Peş peşe devam eden sallantılar hissedilir-hissedilmez derecede azaldı. Ama pek çok kişi o gecenin etkisinden kurtulabilmiş değil. Yalnız kalmaktan, sağlam evine girip uyumaktan korkuyor.
Ya bunların devamı gelirse!.. Çeşitli söylentiler ortalıkta dolaşıp duruyor. Felaket tellalarına gün doğdu! Bire bin katıp ballandıra ballandıra anlatıyorlar.
İyi de, insanların içine korku salmaktan başka ne işe yarıyor?
Üstelik ‘‘korku’’ duygusunun yarattığı güçlü enerji zaten yeterince açığa çıkmış durumda. Hala bunu beslemenin ne manası var?
Ayrıca, insanın yüreğindeki ‘‘korku’’nun derecesi arttıkça kişinin aklı azalır. Yani, sağlıklı düşünemeyecek hale gelir.
Halbuki şimdi aklımızın en çok başımızda olması gereken bir zaman. Kendimizi sıkıntıya, üzüntüye bırakacak lükse sahip değiliz.
Yaşadığımız felaketin üstesinden gelmek için neler yapmamız gerektiğini düşünebilmeliyiz. Düşünmek için de aklımızı devreye sokmamız gerekiyor. En akıllıca çözümleri bir an önce üretmemiz gerekiyor.
Ağlayıp korkarak aklımızı kullanamayız.
Duyguların bizi ele geçirmesine izin vermeyelim. Özellikle de ‘‘korku’’ duygusunun...
Yoksa, asıl felaketin büyüğünü o zaman yaşarız. Ne yapacağını bilemeyen, şaşkın birinin ne kendisine, ne de topluma bir faydası olur.
Elbette ki, yaşadığımız tecrübe hiç de yabana atılır cinsten değil. Ancak, bu tecrübeden çıkartacağımız derslere de kapılmamalıyız. Şu an, hızlı çözümler üretmenin zamanı.
Hayatımızı sürdürmek için vakit kaybetmeden girişimde bulunmanın zamanı. Bu konuda ‘‘Ayşen Gür’’ Hürriyet'in İstanbul ilavesindeki köşesinde şöyle diyor;
‘‘bu krizde en büyük sorunumuz üç gün sonrasını düşünmemek.
İlk hafta çadır kurmak için geç harekete geçtik. Şimdi telaş içindeyiz.
Bugün prefabrik kent için hemen kolları sıvamazsak, önümüzdeki haftalarda yine büyük bir telaşa kapılacağız.
Çünkü insanlar haftalarca çadırda kalamaz!
Hemen bugün prefabrik kent çözümü için kolları sıvayalım.
Bunu yaparken dış dünyadan yardım istemekten çekinmeyelim!
Hemen bugün!’’
Evet, hemen bugün aklımızı başımıza toplayalım. Duygularımızı kontrol altına alıp ne yapacağımızı düşünelim. Ortalığı velveleye vermeye çalışanlara izin vermeyelim.
Zarar ve kayıpların muhasebesini elbette ki, yapacağız. Fakat, şimdi sağ ve sağlıklı olanların hayatını sağlama almalıyız.
Kendimizi düşünmeyi öğrenmeliyiz.
Kendimiz için en faydalı olanı tesbit etmeliyiz. Hayatımız buna bağlı.
Endişe ve korkularla bir yere varabilmek mümkün değil. Böyle bir durumda ne karar verebilirsiniz, ne de uygulayabilirsiniz.
ATEŞ TOPLARI
O gün denize bakanlar kırmızı ateş topları gördüklerini söylüyorlar. Bunları bana da anlatanlar oldu. Karamürsel'de oturanlardan ve Çınarcık'ta oturanlardan duydum.
O gece denizin içinden yükselen kırmızı ateş topları görmüşler. Ayrıca balıkçıların ağlarını parçalayan volkanik taş parçalarından bahsediyorlar. Buna karşılık bilim insanları Marmara Denizin'de yanardağ olmadığını söylüyorlar.
Herhalde bir yanardağ patlaması olsaydı, durum daha başka olurdu. Ayrıca, o gece sabaha karşı gökyüzünün ışıl ışıl beyaz bir ışıkla parladığını görenler de var.
Bütün bu bilgileri birleştirecek olursak, yer kürenin derinlerinden yükselip gelen enerjinin boşalmasıyla birlikte kırılan fay ve çatlaklarından yer yüzüne fışkıran gazlar, taşlar ve ateş çok olağanmış gibi görünüyor.
Tabii bütün bunları harekete geçiren de ‘‘Güneş Tutulması’’. Yani iki gök cisminin birleşmesiyle birlikte meydana getirdikleri çekim gücü. Bu büyük güç, önce suların garip bir biçimde kabarmasına, ardından da dünyanın merkezinden boşalıp gelen enerjinin açığa çıkmasına, kısaca Dünya'nın harekete geçmesine neden oldu.
Genel Yayın Müdürümüz ‘‘Ertuğul Özkök’’ depremden bir gün sonra yazdığı yazıda eşiyle birlikte depremden iki gün önce gittiği restoranda yemek yerken suların nasıl kabardığını tasvir ediyordu. Ve bunun üzerine eşinin ‘‘bir deprem olabilir’’ şeklindeki yorumunu anlatıyordu.
Depremden önce suların kabardığını Ertuğrul Özkök gibi görenler, fakat hiçbir anlam veremeyenler vardı. Ama kısa zamanda ne demek olduğunu hep birlikte öğrendik.
Şimdi bunların üzerinde kafa patlamak yerine felaketin acısını biran önce nasıl dindiririz, diye düşünsek ve de hiç vakit kaybetmeden harekete geçsek daha iyi olacak diyorum, Yasemin'ce...
Paylaş