Yasemin'ce

Yasemin BORAN
Haberin Devamı

Hayvanları kim öldürüyor?

Hayvanlar, bitkiler, insanlar... Adına canlı dediğimiz varlıklar... Doğuyor, büyüyor ve ölüyor. Var oluşuna ve yok oluşuna şahit oluyoruz. Büyümesini gözlüyoruz. Ve adına canlı diyoruz.

Ölüm, doğumla birlikte var oluyor. Yaşayan her şey içinde ölümü de barındırıyor.

Doğmuş olanın bir gün öleceğini biliyoruz. Bunu teleffuz etmesek bile, ağzımıza alıp dillendirmesek de biliyoruz. Var olan, elbet bir gün yok olacak.

Fakat, doğmuş olan ne zaman ölecek? Var oluş sürecini doğal biçimde tamamlayabilecek mi?

Elbette ki, hayır. Ne bitki, ne hayvan, ne de insanın doğal yaşam sürecini tamamlayabilmesi pek mümkün gözükmüyor. Zira medeniyetimiz sadece bir tek yönden gelişiyor.

Tabii bunun sonucunda beynimizin de tek bir tarafı gelişiyor. Diğer tarafı hödük kalıyor. Hatta gelişen tarafımız geliştikçe gelişmeyen tarafımız iyice körelip büzüşüyor sanki.

Bacağınızın birini her gün çalıştırıp diğerini çalıştırmadığınız zaman çalıştırdığınız bacağınızın adaleleri şişer, sertleşir, gelişir, diğeri ise, cılız kalır. Tıpkı bunun gibi beynimizin de tek tarafı adamakıllı gelişmiş durumda.

Bu tarafının ne olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Anlatmaya gerek yok bence. Zaten etrafınıza şöyle kısa bir göz attığınız da ne demek istediğimi gayet iyi anlayacaksınız.

Sadece paranın, servetin, egomuzun borusu ötüyor. İnsan, sadece bunlarla değerlendiriliyor. Değer yargılarımız, sahip olduğumuz teknolojiyi ne derece kullanabildiğimizle sınırlı.

Peki, başka değerler yok mu?

Sevgi, merhamet, yardım gibi duygulara ne oldu?

Sadece ve sadece, sahip olma, kin, nefret, şiddet gibi duyguların yarattığı değerler mi, söz sahibi?

Sanırım, gelmiş olduğumuz medeniyetin çağımızda yaşanan tablosu bu. Yani potansiyel katiller, hırsızlar, bunlara saygı duyan ve çevresinde pervane olanların yarattığı bir dünya.

Teknolojiyi daha güçlü olmak ve bütün bu şiddet duygularını tatmin etmek için kullanmak; medeniyetimizin gelişme yönünü bize anlatıyor. Böylece beyin fonksiyonlarımızın hangi tarafını geliştirdiğimizi de daha iyi anlıyoruz.

Şimdi böyle bir dünyada yaşarken ‘‘hayvanları kim öldürüyor’’ sorusu biraz abes kaçmıyor mu?

İnsanlar, kendi cinsine karşı ezici ve yok edici bir tutum sergilerken, hayvanların ve bitkilerin lafı bile olamaz, öyle değil mi?

Küçücük çocuklar, arkadaşlarını nasıl öldürdüklerini sıradan bir iş yaparmış gibi anlatırken, okul basıp silahlarını konuştururken, oğul babayı, torun dedeyi düşünmezken, hayvanların katledilmesini kim düşünür?

Geçen gün konserde ezilip elliden fazla gencin açık hava konserinde ölmeleri düşünce ve duyguların hangi yönde gelişmiş olduğunun en tipik göstergesi.

Açık hava konserini izleyen gençler o sırada başlayan doludan kaçmak için metroya doğru koşarlar ve işte o sırada olanlar olur. Topuklu ayakkabı giyen genç kızlar ayağı burkulup düşer. Ve bir daha düştüğü yerden kalkamayıp ezilip ölür.

Onları öldüren topuklu ayakkabı mıdır? Çiğnenmiş olmaları mıdır? Bu sadece işin görünür tarafıdır. Halbuki onları kendi gibi diğer genç insanlar öldürmüştür.

İnsanı tanımlayan değerleri oluşturan duygu ve düşünceler, elli küsur gencin hayatını ortadan kaldırmıştır.

Sadece kendini düşünen, kendisi var olsun da ne pahasına olursa olsun, diyen duygu ve düşüncenin kurbanları, geldiğimiz medeniyetin tipik bir göstergesi, bence.

Bu durumda, sokak aralarında yaşama savaşı veren köpeklerin, kedilerin öldürülmesinin lafı bile olamaz.

Orada gencecik insanlar, ömürlerinin baharında ölüp giderken, bu tarafta kediler, köpekler ölüyormuş, nedir ki? İnsanın yanında hayvanın esamesi bile okunmaz, öyle değil mi?

Değil. Burada açıklığa kavuşturulması gereken çok önemli bir nokta var. Hayatının baharındaki gençleri, güçlü kuvvetli yetişkinleri, en verimli çağındaki olgun kişileri öldüren ne ise, hayvanları katleden de aynı şey.

Yani bizim duygu ve düşüncelerimiz. Ulaştığımız medeniyetin bize öğrettiği değer yargıları. Ve bütün bunları kabullenip -başka gerçek yok- diye yaşayan insan.

Hayvanların katledilmesi, insanlığın içine girdiği hezeyanın belki küçük bir bölümünü oluşturuyor. Fakat, çok da önemli bir parçasını içine alıyor.

Belki ‘‘hayvanlar olmasa da insanlar olur’’ diyenlerdensiniz, fakat düşünün bir; ‘‘hayvanlar olmasa, dünya nasıl bir yer olurdu’’ bence bunun iyice düşünlmesi gerek diyorum, Yasemin'ce...

Yazarın Tüm Yazıları