Yasemin'ce

Yasemin BORAN
Haberin Devamı

Memleketin liderlerine öğütler

Başlığa bakıpta, ‘‘sen kimsin ki, memleketin koskoca liderlerine öğütte bulunuyorsun’’ demeyin.

Astrolog, yazar ve imkanların elverdiğince araştırmalar yapan şu memleketin kullarından biriyim. Kaldı ki, hiçbir şey yapmasam bile öğütte bulunmak için, eski deyişle ‘‘çeri halkından’’ olmam yeterli.

Öyle ya, beni idare edecek olana, beni nasıl yöneteceği hakkında ipuçları vermeliyim ki, doğru yönetsin. ‘‘Ne yani sen şimdi yıllarını siyasete adamış kişilere ne yapacaklarını bilmiyor mu, diyorsun’’ şeklinde karşı çıkabilirsiniz.

İyi de, yıllarını siyasete adamış bu kişilerin, benim ne istediğimi biliyor olmaları gerekmiyor, öyle değil mi? Hem sonra ‘‘ben-sen‘‘ kavgası içinde ‘‘en doğru benim, benim görüşüm, benim dediğim’’e kafayı takmışken, beni yani bizi, halkı, memleketi düşünüyor olduklarından şüphedeyim.

Üstelik geçenlerde rafların arasından çıkartıp (Kimbilir kaçıncı kez) baktığım İlyasoğlu Mercimek Ahmed'in ‘‘Kabusname’’ adlı eserinde ‘‘Padişahlık töresini beyan eder’’ adlı bölümde anlatılan hikaye şimdiki duruma pek benzemese de memleketi idare edene kulların da diyecekleri olduğunu gösteriyor. Hatta bulunduğu öğütle liderini uyandırabiliyor. Lafı uzatmadan hikayeye geçmekte yarar var;

‘‘Şöyle bilmiş ol ey oğul, senin dayın mübarek ve şehit Sultan Mesut ibn Mahmud zamanında... Bu Sultan Mesut saltanat tahtında karar kılıp oturunca, bahadırlık ve erlik erdemini iyi bildi, ama memleket ne ile sürüp gidecektir, onu bilemedi. Yani gereği gibi bahadırdı ama işleri idare etmesini bilmezdi. Şöyle ki; bütün beyliğinde güzel cariyelerle eğlenmeyi alışkanlık haline getirdi. Ta ki, sonunda o eğlence ona zehir oldu. Gece ve gündüz bu işle meşgul olduğunu görünce çeri halkı ve memurlar bildiler ki, bunda beylik kaygısı yok. Ardından buyruğunu çiğnemeye başladılar. Her biri kendi başına buyruk oldu...

Rıbat-ı Ferave derler bir yer vardır, Gazne mülkünde, oranın bir ameldarı, bir avrada zulmedip nesnesini almış. Bir gün o avrat Gazne'ye geldi. Kendi iniltisini Sultan Mesut'a arzeyledi ve adalet istedi. Sultan Mesut ferman verdi, memura gönderdi. Avrat fermanı alıp memura geldi getirdi, o da fermana itibar etmedi. Fermandaki buyrukla iş görmedi ‘‘Bu yaşlı bir avrattır, bir kez daha Gazne'ye ne zaman gidebilir.’’ dedi ve gönlü rahat oldu. Zavallı avrat yine Gazne'ye geldi, sultanın katına çıktıadalet istedi. Sultan ona yine ferman buyurdu. Avrat dedi ki, ‘‘Ben o fermanı bir kez ilettim, o fermanınızla iş görmedi’’ Sultan, ‘‘benim yapabileceğim ferman vermektir, eğer fermanımla iş görmezlerse ne yapabilirim?’’ diye sordu.

Avrat ‘‘ne yapacağını ben söyleyivereyim’’ dedi. Sultan ‘‘de bakalım tedbir nedir’’ deyince, avrat, ‘‘tedbir odur ki, beyliği hükmünün geçtiği yere değin edesin, hükmünün geçmediği yeri elinden bırak, hükmünü geçirebilecek olan bir kimse tutsun. Böylece sen de eğlence gözleyip zevkinde olursun.’’

Sultan Mesut o avradın sözünden çok sıkıldı, utandı, gaflet uykusundan uyandı, tez buyurdu o avrada hakkını verdiler. Ameldarı cezalandırdı, ondan sonra uyanıklığı gafletten daha çok oldu.

İmdi bir padişahın hükmü ilinde geçerli değilse, o padişahlığa layık değildir. Çünkü nasıl kendisiyle halk arasında fark varsa, kendi hükmüyle başkalarının hükmü arasında da fark gerektir. Çünkü alemin düzeni, hükmünün geçmesi iledir. Hükmün geçmesi siyasetsiz olmaz. Öyleyse siyaset göstermekte kusur etmemek gerek, ta ki, alemin düzeni bozulmasın.’’

Ya işte, halkın içinden çıkıp gelen bir kadın, koskoca padişaha ne yapacağını söyleyip onu uyandırabiliyor. Sanki, padişah ne yapması gerektiğini bilmiyor mu? Elbette ki, biliyor. Fakat, dikkati başka yerde. Yani memleket yerine bütün düşüncesi kendisiyle meşgul.

Sonra kitapta şöyle diyor;

‘‘Ondan sonra padişahlık şarabından sarhoş olmamaya çalış, yani beyliğim vardır, ne derdim var deyip mağrur olma, bu gaflet nişanıdır. Beyliğin altı türlü sermayesi vardır, saltanatın temeli o altı huyla sağlam olur. İşte sen de bu altı türlü özelliği huy edinmekte kusur etmemeye çalış; Önce adalet, ikincisi kerem, yani vermek, üçüncüsü heybet göstermek, dördüncüsü meşru olmayan işlerden sakınmak, beşincisi aceleciliği terk etmek ve her işin zamanını kollamak, altıncısı ise gerçek söylemek.’’

Hoş gerçi şimdiki zaman padişahlık zamanı değil. Fakat, memleketin liderlerinin de kendilerini düşünüp gaflete düşmekten uzak durması ve zamanın bu öğütlerine itibar etmesinde yarar var gibi gözüküyor. Dünya değişmiş gibi gözüküyorsa da, o zamanlar bile böyle öğütlere ihtiyaç duyulduğuna göre demek ki, pek bir şey değişmemiş, diyorum, Yasemin'ce...

Yazarın Tüm Yazıları