Yasemin'ce

Yasemin BORAN
Haberin Devamı

Tuhaf haller üzerine


Geçen hafta bugün yazdığım ‘‘Canlılığı deneyimledim’’ adlı yazının insanlar üzerinde yarattığı etkiler öylesine ilginç ve çeşitli ki, bunları yazmamak yazık olur.

Bazı insanlar için bu yazı yaşamak için neden oluştururken, kimileri için de bir dizi saçmalıktan başka bir şey değil.

Bazıları kendi hallerine yakın bulurken, kimileri için de yüksek ateşin yarattığı hayallerden öteye gitmediği gibi, böyle zırvalar anlatmaya hakkım olmadığı bile belirtiliyor. Bunu yazan D. Baser adlı kişi mektubunu şöyle tamamlamış; ‘‘Yazının da yazarların da bir haddi hududu olmalı.’’

Eh yeri gelmişken hemen belirteyim, sadece yazı ve yazarların değil herkesin haddi hududu olmalı bence.

Diyelim ki, ben ateşler içinde sayıklıyordum (Geçen cumartesi yazdığım yazıdaki deneyim kesinlikle ateşli bir halin sonucu değildir.) ve yüksek ateşin yarattığı bir hali yazdım. Böyle olduğunu kabul ettiğimizde ortaya çıkan sonucu sadece tartışabiliriz. ‘‘D. Baser’’in dediği gibi saçmalık olduğuna hükmedemeyiz.

Bir hüküm vermek söz konusu olursa, o zaman bu tecrübeyi laboratuvara sokmak, incelemek, araştırmak gerekir.

Yüksek ateş anında beyin fonksiyonlarında meydana gelen değişikliği tesbit etmeden nasıl hüküm verebilirsiniz?

*

Bu bana bir zamanlar ‘‘kurşun dökme’’ konusunda iddialaştığım profesörle (Adı lazım değil) aramızda geçenleri hatırlattı. O sıralarda ‘‘kurşun dökme’’ işleminin ne olduğunu araştırıyordum.

Kendisine kurşun döktüren kişilerle yaptığım konuşmalar sonucunda hemen hepsinin kendilerini çok daha iyi hissettiklerini tesbit etmiştim. Ve bunun nedeni hakkında şöyle bir iddiada bulunmuştum;

Kurşun dökme esnasında, biliyorsunuz eriyen kurşun soğuk suya dökülüyor ve hemen katılaşıyor. Bu sırada bir gazın açığa çıktığını ve bunun solunmasıyla beyindeki bir takım merkezleri harekete geçirdiğini düşünmüştüm. Zira beyni en hızlı uyaran, burun. Yani koklamak.

Sonra kurşunun içine döküldüğü sudan bir miktar hastaya içirildiğini hatırlayıp suyun içinde de az da olsa kurşun bulunabileceğini ileri sürmüştüm. (Zehirli maddeler az miktarda alındığında şifa etkisi yaratıyor, fazlası ise, öldürüyor.)

Hiç unutmuyorum, karşımdaki profasör kesinlikle böyle olamayacağını, üstü örtülü kelimelerle benim zırvalıyor olduğumu söylemişti.

Ben de bunun üzerine laboratuvar şartlarında bir deney yapalım ve ölçelim dedim. O da olur dedi.

Ertesi gün üniversitenin laboratuvarında asistanlarıyla birlikte deneyi yaptık. Çıkan buharı zaptedip ölçemedik ama kurşunun içine döküldüğü suyun analizini yaptılar. Ve ben haklıydım. Suyun içinde çözülmüş az miktarda kurşun bulunuyordu.

Bunun üzerine profesör çekimi yeniden yapmamızı önerdi. Çünkü, bütün bu konuşmalar o sırada program yaptığım bir kanalın sütüdyosunda gerçekleşmişti. Daha sonra laboratuvarda yaptığımız çekimlerde ortaya çıkan sonuçlarla sözleri çelişiyordu.

Neyse, bu hikayeyi ne kadar da uzattım. Fakat, bir konu hakkında hükme varmadan önce üstelik konu ne kadar iyi bilinirse bilinsin, daima bilinmeyen bir unsurun kaldığı düşünülerek iyi bir inceleme yapılmalı, sonra karara varılmalı.

Yani demek istiyorum ki, yüksek ateş, beyninin fonksiyonlarını etkiliyor. Bu sırada ortaya çıkan farklı şuur halinin ne olabileceğine hütkmetmek için, bilgilerimiz çok yetersiz kalıyor.

Zaten beyin denilen organ henüz çözülebilmiş değil. Ayrıca, bildiğimizi sandığımız dünya da, bizim kullanabildiğimiz kadarlık (%10 bile değil) beynimizin algıladığı bir dünya.

Bu şartlar altında kesin ve kendimizden emin bir biçimde neyin zırva olduğunu, neyin olmadığını söyleyebilecek durumda değiliz.

Her gün yeni bir şey keşfediyoruz. Her gün beynimizin fonksiyonlarını daha fazla kullanabilmenin yollarını arıyoruz. Belki geçmişe oranla daha akıllıyız. Daha fazla şey bildiğimizi düşünüyoruz. Ama, beynimizin hala %10'unu bile kullanamıyoruz.

Acaba, kullanabilseydik ne olurdu? Gördüğümüz dünya, bugüne kadar öğrendiğimiz, bildiğimiz dünya olarak mı, karşımızda dururdu? Düşüncelerimiz ve hükümlerimiz hala aynı mı, olurdu?

Beynimizin %10'undan fazlasını kullanmaya başlamadan bu soruların cevabını vermemiz mümkün değil, diyorum, Yasemin'ce...

Yazarın Tüm Yazıları