Yasemin'ce...

Kafamız çalışırsa yasalar değişirDağlar, ovalar, göller, ırmaklar, rengarenk bitkiler... Kanyonları, boğazları, mağaralarıyla ne kadar çok çeşitli manzaralara sahip bir ülkede yaşıyoruz...Akşam güneşi koyların maviliğini kızıla boyarken masal dünyasına perde perde bir geçiş yapıyorsunuz. Vakit ilerlerken değişen renklerle birlikte siz de değişiyorsunuz. Derken yudumladığınız çayınızla aynı renk oluyor bütün evren. Duru, parlak, şefaf, iyi demlenmiş çayın bütün koyla birlikte sımsıcak içinize aktığını hissediyorsunuz. Suyun üzeri hafiften hareketleniyor. Suyun salınımları giderek kabarıyor. Hafif bir ürpertiyle kendinize geliyorsunuz ve anlıyorsunuz ki, akşam olmuş. Akşamın kendine has esintisiyle, canlılığın farkına varıyorsunuz. Tanrım, ne güzel bir ülkede yaşıyoruz...Ağaçları, kayaları, engebeli yollarıyla, kıvrılıp taşan duygularımız gibi coşan nehirleriyle tam bir bütünlük oluşturuyoruz. Dağların doruklarında pırıldayan karlara ne dersiniz? Kış yaz eksilmeyen kristal ışıltılar gözünüzü alırken gönlünüzün kuş olup uçtuğunu düşünmez misiniz? Dört mevsimi birlikte yaşadığımız bu ülkede hem de her tür isteğe uygun manzaraların içine girebilir, bütün fantazilerimizi gerçekleştirebiliriz. Türkiye, her çeşit maceranın yaşanabileceği inanılmaz bir ülke. Üstelik her açıdan inanılmaz bir yer. Çelişkilerle dolu, aklın durduğu, duyguların sürekli değiştiği, değişimin hızına yetişilemediği halde değişmeyen yasalarıyla kafasını kaldırmadan dolaşan insanların ülkesi...Kafanızı kaldırıp şöyle bir göz atsanız muhteşem güzelliğin hemen farkına varacaksınız. Üstelik değerini de anlayacaksınız. Elin Japonya'sı 1998 kış olimpiyatlarına hazırlanırken bakın neler yapmış; Tokyo'ya özellikle de olimpiyatların yapılacağı Nagano'ya pek kar yağmadığı bilindiği için büyük hazırlıklar yapmış, senelerce uğraşmışlar. Dev kar makinaları ile Nagano'yu baştanbaşa karla kaplamışlar. Bu da yetmemiş çevrenin görünümü de bütünlük içinde olsun diye dağları da karla kaplamaya karar verip tam hazırlanmışlar ki, bu sırada yoğun bir kar yağışı başlamış. Konniçiva köşesinde Erdal Güven hoş anlatımıyla Japonlar'ın kar kaplamak için neler yaptıklarını anlatıyor. ‘‘Bunlar Japon kardeşim, herşeyi yaparlar’’ deyip geçebilirsiniz. Fakat, geçmeyin. Dil, din, ırk ayrımının ötesine geçin ve insan olduğunuzu hatırlayın. İnsana yakışır şekilde davranın. Görmek, işitmek, koku almak gibi duyularınızı kullanın ve duygularınızın harekete geçmesini izleyin. Hatta duygularınızın coşup taşmasına izin verin.Düşünün ki, kış, yaz, dört mevsim her tür olimpiyatın her dönemde yapılabileceği bir ülkede yaşıyoruz. Hem de Japonlar'ın yaptığı türden çok büyük masraflar yapmadan doğal mekanlarda ve doğal koşullarda hazır ve nazır bir ülkeye sahibiz. Ve bunun farkında değiliz. Kafamızı kaldıralım, at gözlüklerini çıkartalım gözümüzden. Şöyle eskilerin dediği gibi ‘‘Dünya gözüyle’’ bakalım bir çevremize ve duygularımızı düşüncelerimizi serbest bırakılım. Hem de vakit geçirmeden hemen bunu yapalım. Ne olur, ne olmaz. Değil mi, ya... Kimbilir, geç kalırsak göremeyiz. Belli mi, olur? Bırakın ağaçları, ormanları, görecek tepe bile kalmayabilir. Bir de bakmışsınız, her taraf dümdüz olmuş. Dozerlerin kepçelerine dağ mı, dayanır? Elin Japon'u dağlarına olmayan karı yağdırırken biz de, var olan dağlarımızı bir çırpıda yok etme gücüne sahibiz. ‘‘Bir varmış, bir yokmuş’’ oluverir sonra. İyisi mi, bir an önce kafamızı kaldırıp muhteşem coğrafyamızın her santimetre karesini fotoğraf çeker gibi zihnimize yerleştirelim. Hafızamıza çıkmayacak gibi kazıyalım. Hiç olmazsa çocuklarımıza anlatacak resimler kalsın. Kimbilir, belki kafamızı kaldırıp baktığımızda bir mucize olur da kafamız çalışmaya başlar ve gördüklerimizi yok etmekten vazgeçeriz. Yokedici yasaları değiştiririz. Böylece çocuklarımıza anlatacağımız resimlerden daha fazlasını, dağlarıyla, ormanlarıyla, hayvanlarıyla doğal harikaları bırakabiliriz, diyorum, Yasemin'ce...
Yazarın Tüm Yazıları