Yasemince...

Türkiye - Galler MaçıBir gün futbol hakkında yazı yazacağımı söyleseler, "Hadi canım sen de, olacak şey değil" derdim. Yazacaklarımı kafamın içinde sıralamak bile zor gelirken, bütün fikirler birbiriyle zihnimin içinde dövüşüp önce "Beni yaz" derken, herşey bitti de futbolu mu yazacağım, derdim. İnsan büyük konuşmamalı. Ne zaman ne yapacağı hiç belli olmaz. Günün birinde öyle birşey olur ki, aklınızdan geçirmediğiniz kadar etkilenebilir, hiç yapmayacağım dediğiniz şeyleri yapabilirsiniz. Şu anda benim futboldan bahsetmem gibi... Neyse lafı fazla uzatmayayım, geçen akşam Türkiye-Galler maçını izlerken çok etkilendim. Etkilenmek ne kelime, maçı izlerken adeta kendimden geçtim. Şimdi benim, futbol maçlarının sıkı bir izleyicisi olduğumu düşüneceksiniz. Ve tabii ki, yanılacaksınız. Doğrusu futboldan pek anladığımı söyleyemeyeceğim. Hatta bir topun peşinden yirmi iki kişinin koşmasını da çok anlamıyorum. Fakat, zevk işte onlar koşuyor, keyif alıyor diye düşünüyor ve onları anlayabiliyorum. Fakaaat, ya yirmiiki bin kişinin izlemesine ne demeli?. İşini gücünü bırakıp stadlara koşanları, maç saatinde evlerindeki televizyonun karşısında olabilmek için çırpınanları hiç mi hiç anlamıyordum. Daha doğrusu geçen akşama kadar anlamıyordum. Geçen akşam arkadaşımın evinde çocuklarla birlikte bahçeye yemek masasını hazırladık. Çeşitli bitkilerden oluşan salatalarla süslü masaya tam oturmuştuk ki, arkadaşımın aklına milli takımımızın Galler ile yapacağı maç geldi ve hemen koca televizyon bahçeye yaklaştırıldı. Hepimiz televizyonu rahatça izleyebileceğimiz biçimde masaya yerleştik. Tam yemeye başlamıştık ki, maç başladı. Doğrusu önceleri pek ilgilenmiyordum. Ardı ardına bizim takımın attığı golleri pek önemsememiştim. Arkadaşım ve oğlum Alican heyecan içinde yemeği falan bırakmışlardı ki, Galler takımı atağa geçip bizim takıma golleri yağdırmaya başladı. Çocuklar ve arkadaşım sus pus olmuş, daha bir dikkat kesilmişlerdi. İşte o sırada ben de bütün dikkatimle maçı izlemeye başladım. Milli duygularım kabarmıştı. Durum üç iki olmuştu. Yani yeniliyorduk. Hem de kendi topraklarımızda. Birden televizyonun sınır, mekan tanımayan, teknoloji harikası bir cihaz olduğu aklıma geldi. Bütün dünya bu maçı izliyormuş, duygularına kapıldım ve tam o sırada bizim takımın attığı üçüncü gol ile beraberliği yakaladık. Büyük bir heyecanla maça konsantre olmuştum. Durum üç-üçtü ve ilk yarı bitti. Reklamlar başladığı sırada kendimin farkına vardım. Herşeyi unutup kendimi maça nasıl da kaptırmıştım. İşte o anda futbol meraklılarının izlemekten ne çeşit bir zevk aldıklarını anladım. Futboldan anlamasam bile, içimdeki anlayışın yükseldiğini hissettim. Kimbilir, belki de bütün dünyanın çok önemsediği, büyük finanslar ayırıp yatırımlar yaptıkları futbolda bizim de adımız sanımız var, diye düşündüğüm için. Futbol işte, deyip geçip gitmemek gerektiğini düşündüm. Hiçbir konuda adımızı duyuramazken şayet futbol sayesinde adımızı duyurabileceksek, işte bu çok önemli, diye düşündüm ve daha bir önemsemeye başladım. İkinci yarı başladı. Üç-üçlük beraberlik Galler'in attığı dördüncü golle bozuldu. Arkadaşım o sırada ara girdi ve "Şayet bir gol atılacak idiyse bunu biz atmalıydık" dedi. Ona yürekten katıldım o an. Artık gözümü bile kırpmadan maçı izliyordum. Derken, bizimkiler bir gol daha attılar. Böylece beraberliği tekrar yakalamış olduk. İşte tam o sırada bu maçın 6-4 biteceği içime doğdu. Alican'a dönüp "Bizimkiler iki gol daha atacak ve maç altı-dört bitecek" dedim. Kendi kendime konuşur gibi söylediğim bu sözler aslında bir temenniyi dile getiriyordu. Ve bu dileğimin gerçekleşmesi uzun sürmedi. Herhalde bütün Türkiye o sırada böyle bir dilekte bulunuyorlardı. Öylesine güçlü, öylesine yürekten bir dilek olduğu için de gerçekleşti. Hakan, o gece hayatının futbolunu oynadı sanıyorum. Bizim dilegimizi gerçekleştirmek için var gücüyle çalıştı ve başardı. Arkadaşım, bunun müthiş bir maç olduğunu ve bu maçı mutlaka bir kaç kez gösterirler, dedi. İzlediğim maçların sayısı çok az olmakla birlikte, beni bu derece etkilediğine göre, hem de futboldan pek anlamayan beni böylesine heyecanlandırdığına göre, müthiş bir maç olduğu kesin. Üstelik, bugüne kadar Türkiye'nin Galler ile yaptığı maçlardan sadece bir tanesini tek golle kazandığımızı düşünecek olursak... Bu maç da 1979 yılında İzmir'de yapılmış. Vee o gün, bugün Galler ile yapılan karşılaşmaların tamamında sadece ve sadece bir tek gol atmışız. Şimdi, bütün bu bilgilerin ışığında Türkiye'nin kolay lokma olmadığını tüm Avrupa anlamış bulunuyor ve bunu anlatan da Türkiye'nin yetiştirdiği Türk çocukları... Demek ki, yapabiliyormuşuz. Demek ki, başarabiliriz. Ve sadece futbolda değil, her alanda bu başarıyı tekrarlayabiliriz, diyorum, Yasemin'ce...
Yazarın Tüm Yazıları