GeriSeyahat Yasemince
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Yasemince

Yasemince

Yasemin BORAN

‘‘Kahretsin... Yeter artık bıktım... Dağlara, köylere gideceğim... Gidip oralarda yaşayacağım...''

Adam, yaşadığı büyük şehrin keşmekeşinden, baş döndürücü hareketinden, içine düştüğü ve ne kadar uğraşsa da bir türlü çıkamadığı gerilimden usanmış... Onun için tek çare, köylere, kırlara, düpedüz doğanın kucağına sığınmak...

Hemen herkesin içinde, zihninin bir köşesinde, ağaçların neredeyse ormana dönüştüğü, suların özgürce çağıldadığı, dağların vahşi gölgeliklerinde dolaştığı, denizin bütün cömertliğiyle kendine çağırdığı sularda serinleme hayali vardır.

Gidip oralarda yaşamasa bile, düşlerini kurar ve ‘‘Şöyle bir fırsat çıksa da, üç-beş günlüğüne kaçsam'' diye düşünür... Böyle bir düşünce kimde yoktur ki... Çılgınca eğlenmekten hoşlananlar bile gün olur böyle bir düşün özlemini duyarlar. Hatta doğanın vahşi özgürlüğünden korkanlar bile zaman zaman böylesi hülyalara dalarlar...

Şimdi, diyelim ki, size piyangodan böyle bir tatil fırsatı çıktı... Diyelim ki, doğanın içinde kamp yapacak ya da bir köyde onbeş gün geçireceksiniz.

İlk önce muhteşem bir fırsat olduğunu düşünürsünüz, hayalinizin gerçekleştiği düşüncesiyle sevinirsiniz. Ve hemen hazırlıklara başlarsınız. Yol boyunca keyfinize diyecek yoktur. Çünkü, böyle bir yolda dostluklar başka türlü kurulur, sanki, doğanın anlaşılmaz bütünlüğü, sizi daha yolda giderken sarar ve etrafınızda bulunan her şeyle farkında olmadan bütünleşmeye başlarsınız, duygularınız harekete geçmiş, enerjiniz daha yolun başında yükselmeye başlamıştır.

Vee kalacağınız köye varırsınız, hızlı bir yerleşme operasyonunun ardından, hemen çevreyi keşfe çıkarsınız. Burası olağanüstü güzel gelir, ardınızda bıraktığınız şehrin gürültüsünden sonra sanki sessizliğin içine gömülmüş gibi hissedersiniz kendinizi ve beyninizle birlikte tüm bedeniniz rahatlamaya başlar. Biraz sonra yavaş yavaş doğanın sesini algılamaya başlarsınız. Burası canlıdır ve her yerden farklı bir ses yükselmektedir. Önce kuş, böcek ve tanımlayamadığınız çeşitli sesleri tek tek algılamaya başlarsınız. Bu sırada tüm dikkatinizi kulaklarınıza yönelttiğiniz için giderek daha farklı tınılarda ne kadar çok çeşitli sesler çıktığını keşfedersiniz. Yaşadığınız şehirde bulunan teknolojinin yarattığı mekanik ve elektronik seslerine hiç benzememektedir. Ve olağanüstü bir melodiyi fısıldamaktadır. Hem de güçlü bir biçimde düpedüz çok özel bir şarkı söylemektedir. Kendinizden geçerek dinlemeye başlarsınız. Bu keşfiniz gerçekten büyüleyicidir ve bulunduğunuz yeri, nereden geldiğinizi ve geleceğe yönelik tüm düşüncelerinizi unutursunuz. Tam bir kendinden geçme hali içine girersiniz.

Bir süre sonra içinde bulunduğunuz doğanın büyüsünden sıyrılıp ihtiyaçlarınızı, yapmanız gerekenleri hatırlarsınız. İşte bu aşamada olanlar olur, alıştığınız, bildiğiniz, teknolojinin size sağladığı kolaylıklar burada yoktur, çamaşır ve bulaşıklarınızı elinizde yıkamak zorunda kalırsınız. Hatta suyunuzu taşımanız gerekebilir. Tamamen doğanın göbeğinde bulunuyorsanız o zaman elektrik ve elektrikle çalışan hiçbir aleti kullanamayacaksınız demektir. Hele bir de işlerinizi takip etmek zorunda olan biriyseniz, durumunuz daha da zor. Dağların arasında bir yerlerde bulunuyorsanız, cep telefonunuz da çalışmayacaktır. Yanınızda götürdüğünüz bilgisayarın pili bir süre sonra tükenecek ve taşınabilir bilgisayar da bir işe yaramayacaktır ve siz planladığınız yazıları bile yazamayacaksınız.

Şimdi diyeceksiniz ki, bilgisayara ne gerek var? İlla da yazmak gerekiyorsa, daktilo götürseydi, ya da kâğıt, kalem ne güne duruyor? Oturup yazsın, fakat bir kez alışmışsınız. Bilgisayarın klavyesine dokunmadan yazamıyorsunuz, hatta her gün kullanmaya alıştığınız gereçlere ihtiyacınız var ve bunlarsız olamıyorsunuz. Düpedüz teknolojiye bağımlı hale gelmişsiniz ve bir süre sonra gerilim içine girmeye başlıyorsunuz. Hem de öylesine özlemle hayallerinizi kurduğunuz yerde bulunduğunuz halde teknolojinin rahatlığını aramaya başlıyorsunuz ve şöyle düşünüyorsunuz:

Burası olağanüstü güzellikte, tam yaşanacak bir yer. Bir de elektrik ve şehirdeki konforu sağlayacak gereçler olsa, buradan hiçbir yere kıpırdamam...

Tabii bu arada ihtiyaç duyduğunuz ve düşündüğünüz her şey burada olursa, keyif aldığınız bu yerin öylece kalamayacağını, aynı yer olamayacağını hiç aklınıza getirmiyorsunuz... Teknolojinin dayanılmaz rahatlığı, düşüncelerinizi tamamen kilitliyor.

Daha geçen gün Datça yolu üzerinde bulunan Bayır köyünde ağaçlar elektrik kabloları yüzünden yandı. Çıkan rüzgâr, elektrik kablolarını sallayıp kıvılcımlar çıkmasına ve ağaçların tutuşmasına neden oldu. Demek ki, ağaçlar ve elektrik kabloları bir arada bulunamıyor ve elektrikle çalışan ne varsa da olamıyor, yani, kısaca teknoloji ile doğa pek uyuşamıyorlar. Fakat, ne teknolojiden ne de doğadan vazgeçebiliriz... Ne olacak şimdi? Kimbilir belki bir gün teknoloji öyle bir hale gelir ki, doğaya zarar vermeden her ikisini birleştirmeyi başarabilirler diye umuyorum. Yasemin'ce...

False