Yargı yükü

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Dünyanın hiçbir ülkesinde, mahkemeler bizde olduğu kadar yoğun değil. Türkiye'de hemen herkesin birbiriyle ve devletle davalı-davacı olduğu bir ortamda bütün yükü mahkemeler, yargıçlar ve savcılar çekiyor.

Adli yargı, idari yargı, Yargıtay, Danıştay, hiç fark etmiyor.

Bütün mahkemeler binlerce, on binlerce dava dosyasıyla dolu.

Sistem çürümüş, yasalar yetersiz. Artı, binbir türlü hukuk cambazlığı geçerli.

Bir yargı reformu yapılamıyor. Herkes şikâyetçi. Sanıklar, davacılar, avukatlar, yargıçlar ve savcılar yakınıyor.

Bu durumda adalet ister istemez aksıyor. Davalar yıllarca sürüyor. Ortaya yanlış, taraflı kararlar çıkıyor.

Korkunç bir dosya yükünün altında yargıç boğulmuş, savcı boğulmuş.

Bir de yargıdaki siyasal baskıyı düşünün.

Siyasetin eli, yargının ta göbeğinde!

Yedi kişiden oluşan Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun başkanı Adalet Bakanı, doğal üyesi de, bakanın memuru olan Adalet Bakanlığı Müsteşarı. Siyaseti temsil eden bakan ve onun emrindeki müsteşar, Kurul'daki diğer iki üye ile işbirliği yapınca, istedikleri her kararı çıkarıyorlar... Çünkü her karar için dört oy yeterli.

Yargıç ve savcıların özlük işlerine bu durumda açıkça siyaset giriyor. Atama, ceza verme, terfi, Yargıtay ve Danıştay'a üye seçimi... Aklınıza ne gelirse, işin içine siyaset karışıyor.

Öyle bir sistem oluşmuş ki, bazı yargıç ve savcılar, Kurul üyeleri ile Bakan Bey'in kapısında esas duruşta bekliyorlar.

Yargı böyle bir ortamda bağımsızlığını ve saygınlığını koruyabilir mi?

***

İşin elbette başka boyutları da var, ama onlar yargının kendisinden kaynaklanıyor.

İki gazeteci, televizyon programında belli bir konuyu -konuklarıyla birlikte- ele alıp irdelemişler. Aradan aylar geçiyor, gazetecilerden birine savcılıktan celp geliyor ve ifade vermesi isteniyor. Programda suç falan yok.

Gazeteci gidiyor, dosyaya bakıyor.

Birkaç kişi, aynı şikâyet dilekçesini ayrı ayrı vermişler:

‘‘Bu iki gazeteci, bu programda Anayasa'nın maddelerini çiğnemişlerdir. Haklarında soruşturma açılması...’’

Kim bu şahıslar? Matbu şikâyet dilekçelerinde farklı adres ve imzalar var. Bu şahıslar gerçekten var mı? Adresler doğru mu? Şikâyet, tamamen siyasal nitelikli. Hepsi de ‘‘ablamın’’ adamları!

Savcı, bu soyut iddialar üzerine doğrudan dava açıyor! Bu komedide gazeteci gidip ifade veriyor. Kendini nasıl savunacak, ne diyecek? Somut bir suçlama yok ki, kendini ona göre savunsun.

***

Gazeteci, halen yurtdışında firarda olan bir haysiyetsiz adam için birkaç yazı yazmış. Aradan aylar geçmiş, firarını sürdürmekte olan haysiyetsiz, bu yazıları şikâyet konusu yapıp savcılığa şikâyet dilekçesi vermiş.

İşin ilginç tarafı, yazılarda hakaret falan yok. Gazeteci ne yazdıysa, hepsi doğru çıkmış.

Bu dilekçeyi alan savcı, gazeteci hakkında ceza davası açmış. Daha önceden gazetecinin ifadesine bile başvurmamış, savunmasını almamış.

Hazırladığı iddianame aynen şöyle:

‘‘Gazeteci falancanın, filanca hakkında yazmış olduğu şu tarihli yazılarda şikâyetçiye hakaret içeren yazılar yazıldığı anlaşılmakla, duruşmalarının yapılarak...’’

Evet, özellikle hukukçu okuyucularım inanmayacaklar, ama iddianame aynen böyle ve bu kadar!

***

Bir başka davada gazeteci yargılanıyor. Yargıç, gazeteciye dört yıl kemiksiz hapis veriyor! Görülmüş şey değil. Gerekçeli kararında şöyle yazıyor:

‘‘Nitekim sanık gazeteci, kararımız açıklandığı gün televizyonlara çıkıp bu kararı eleştirmiştir. Bu da, kararımızın ne kadar haklı olduğunu göstermektedir.’’

Böyle adalet, böyle ‘‘mahkeme kararı’’ olur mu? Gerekçeli karara, olayla hiç ilgisi olmayan bir konuyu yazabiliyor! Yargıtay bu kararı derhal ve esastan bozuyor.

Sonra görülüyor ki, verdiği tutarsız kararlar nedeniyle ceza alan bu yargıç, Refah takımının yakınıdır ve Refah'a karşı olan sanığı, aklınca cezalandırmaktadır!

***

Mahkemeler ve savcılıklar, üzerlerindeki inanılmaz yük nedeniyle boğulmuş durumdalar. Onlar gerçekten büyük özveriyle çalışıyorlar. Bunu hiç kimse inkâr edemez. O kadar ki, iş saatlerinde zaman kalmadığı için, dosyaları evlerine götürüp okuyorlar.

Aralarında ‘‘bozuk’’ olanlar, onun bunun adamı olanlar, para ve hatırla iş yapanlar elbette var. Ama pek çoğu düzgün, namuslu ve onurlu insanlar.

Yargının yüzlerce sorunu var. Her yerden sorun fışkırıyor. Bunları hepimiz biliyoruz.

Ama çuvaldızı başkasına batırırken, iğneyi de biraz olsun kendimize batıralım.

Yargıdan bazen öyle yanlış ve öyle hatalı kararlar çıkıyor ki, insanın gerçekten isyan edesi geliyor... Ve davaları bazen gereksiz yere öyle uzatıyorlar ki!..

Yargıya saygımız sonsuz. Sorunlarını biliyoruz. Türkiye'de böylesine yük altında ezilen -SSK hastanelerindeki doktorlar dahil- ikinci bir kesim yok.

Ama onlardan biraz daha dikkat istiyoruz.

45 günlük adli tatil 20 Temmuz'da başladı. Dinlenmek hepsinin hakkıdır. Bir yıl boyunca yaşadıkları gerilim ve yorgunluğu, üç ay tatil verseniz atamazlar. İnanın böyle. Ama bu tatilde biraz düşünsünler, kendilerini de biraz eleştirsinler.













Yazarın Tüm Yazıları