Yanan şehirde sevgililer

Londra’yı göstericiler alev alev yakarken orada yaşayan bir arkadaşımdan mail: “Kate ile ayrıldık. Çok kötüyüm. Ne yapacağımı bilemiyorum.”

Haberin Devamı

Gayrı ne yağmalanan dükkânlar kalmış onun için ne de koskoca isyanı ‘yağma’ olarak göstermeye çalışan medya. Kate gitmiş, Londra bitmiş durumda.
Yahu bizimki bu kızla oturum izni kolaylaşsın diye evlenmemiş miydi? Ne ara oldu bu kadar âşık?
“Çok mu âşıktın sen bu kıza?” diye sordum: “Hayır ama çok seviyordum” dedi.
Zaten Türkçe’nin en büyük başarısı: “Aşk” ve “sevgi”nin iki ayrı sözcük olmasıdır.
İngilizce’de yok böyle bir ayrım: İkisine de “love” deyip geçerler. Bizse aşkı ve sevgiyi ayrı ayrı düşünürüz.
Ayrı ayrı düşününce de aralarındaki farkları görme şansımız olur. Sınırlar lamba gibi aydınlanır birden.
Bana sorarsanız aşk manik-depresif bir eylem. Bülent Ortaçgil’in şarkısında dediği gibi: “Bir dengesizlik işi.”
Sevgiyse aşkımızla beraber bulduğumuz dengeye ve o dengenin üzerine inşa ettiğimiz dünyaya verdiğimiz isim.
Aşkın tersine, sevgi iki kişilik bir şölen.
Aşkın ipiyle kuyuya inilmez. Sevgiyse adamı kuyuya da indirir, gökyüzüne de çıkarır.
Pencereden bakıp şehrin çeşitli yerlerinden yükselen alevler yerine Kate’in yüzünü gören arkadaşımın halini düşünüyorum da, çektiği acı bana sevginin o her zamanki gücünü hatırlatıyor.
Vaktiyle içkiliyken bana “Aslında Kate’e âşık falan olmadığını” itiraf etmişti. Şimdi bunu hatırlatsam herhalde çenemi kırar.
Yedi yıl boyunca bir dünya kurdular: Çocuk yaptılar, ev taksidi ödediler, işsiz kaldılar, para biriktirdiler, ailelerinin önyargılarıyla boğuştular...
Aralarında ikisinin de tahmin etmediği bir gönül bağı kuruldu. Aynı günlerde deli divane âşık geçinen arkadaşlarım sapır sapır dökülürken onlar omuz omuza geçtiler yangınların içinden.
Şimdiyse “başkasına âşık olduğunu” söyleyen Kate gitti. Dışarıda Londra alev alev. Ama bizimkinin içindeki yangınla boy ölçüşemez bile.

Haberin Devamı

Güzel bir muhalefet

Balçiçek İlter önemli bir program yaptı: Murat Menteş ve İhsan Eliaçık “burjuvalaşan İslam”a karşı “fakir fukaranın İslamını” savundular.
Beş yıldızlı otellerdeki o debdebeli ve görgüsüz iftarları, hatta Afrika’ya yapılan yardımların buna alet edilmesini eleştirdiler.
O faşizan “tahammül” edebiyatına karşı “hoşgörüyü” savundular. Medine sözleşmesinden dem vurdular. Hem de kendileriyle tartışan İsmail Nacar’ı çok fena sürklase ederek.
Bendeniz de bu muhabbette yeni ve farklı bir muhalefetin kıvılcımlarını görüp beğendim. Menteş ve Eliaçık’ı izlemeye devam.

Haberin Devamı

tatlı Sözlük

Sevişmek: Ruhun bedenle yaptığı sohbet.
 

 

Yazarın Tüm Yazıları