Yalçın Bayer: Polis, jandarma ve meslek ahlakı

Yalçın BAYER
Haberin Devamı

SON günlerde polisin yaptığı yasadışı gösteriler kamuoyunun gündemini işgal ediyor. Konuya iş ve meslek ahlakı açısından ve akademik yönden yaklaşmayı ve bu konuda kamuoyunu aydınlatmayı bir görev addediyorum.

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum, ne kadar haklı olursa olsun güvenlik kuvvetlerinin yasaları ve hukuku ihlal etmeleri bu kurumların varoluş amaçlarına aykırıdır. Polisin görevi yasaları korumaktır, ihlal etmek değil. Hele hele ‘kana kan intikam’ gibi sloganlar, bu kolluk kuvvetinde çok ciddi sorunlar olduğunu göstermektedir. Bir kere polis herhangi bir örgüt ya da grupla nefret ya da intikam hislerini yaşayacak bir kabile, aile ya da siyasi yapılanma değildir, devletin silahlı gücüdür. Nefret ya da intikam duyguları bırakın polisi, profesyonel ordularda dahi bulunmaması gereken bir olumsuzluktur. Atatürk'ün ne Yunan ordusuna, ne de halkına karşı bu tür duygular beslemediğini hatırlamamızda fayda var.

Görünen o ki polis kuvvetlerinin eğitiminde ve meslek ahlakına fazla önem verilmiyor. Ancak Jandarma kuvvetlerinin şu an eğitimdeki yaklaşık 3500 kadar subay-astsubay ve uzman çavuşları tarafımızdan iş ve meslek ahlakı konusunda hizmet içi eğitimden geçirilmişler ve kendilerine kolluk kuvvetleri için geliştirilen dünya standartları aktarılmıştır. Daha da önemlisi Jandarma subaylarının hukuk fakültelerinden mezun olmuş kişilerden seçilmesi yönünde bir eğilim de vardır. Jandarmamız, polisimizle karşılaştırıldığında daha profesyonel ve disiplinli bir görünüm sergilemektedir. Bu olanlar karşısında ister istemez acaba polisin eğitiminden de Jandarma mı sorumlu olsa sorusu akla gelmektedir.

MESLEK AHLAKI

Burada BM tarafından bütün dünya kolluk kuvvetleri için geliştirilen çerçeve standardı (meslek ahlakı ilkelerini) aktarmak istiyorum.

Kolluk kuvveti mensupları, her zaman kendilerine verilen görevleri, hukuka uygun olarak topluma hizmet amacıyla ve vatandaşları yasadışı faaliyetlere karşı koruyarak yerine getirmeli, bunu yaparken de mesleklerinin gerektirdiği yüksek sorumluluk düzeyini korumalıdırlar. Her zaman insan onuruna saygı göstermeli; insan haklarını gözetmelidirler.

Ancak gerçekten gerek duyulduğu durumlarda kuvvet kullanmalıdırlar.

Kişiler ve kurumlar hakkında elde edilen özel gizli bilgiler yasal zorunluluk olmadıkça gizli tutulmalıdır.

Hiçbir kolluk kuvveti mensubu, işkence veya insani olmayan acımasız, aşağılayıcı kötü muamele veya cezalandırmalara başvurmamalı, bu tür uygulamalarda yer almamalı ve göz yummamalıdır. Hiçbir üstün emri veya istisnai durumlar, savaş durumu, savaş tehdidi, ulusal güvenliğin tehdit altında olması, iç siyasal istikrarsızlık ya da herhangi bir olağanüstü hal, bu tür uygulamaları haklı gösterecek bir durum teşkil etmez.

Gözaltında ya da tutuklu bulunanların sağlıkları teminat altına alınmalı ve tıbbi yardım gerektiğinde bu derhal sağlanmalıdır.

GÖSTERİ OLMAZ

Kolluk kuvveti mensupları yolsuzluğun hiçbir şekline bulaşmamalı ve bu tip uygulamalarla mücadele etmelidirler. Mevcut yasalara ve hukuk kurallarına riayet etmelidirler. Bu yasaların çiğnenmemesi için var güçleriyle çalışmalıdırlar.

Unutulmamalı ki yasalara saygı duymayan bir topluluk yasaları koruyamaz. Polisimizin ne kadar zor koşullar altında fedakárca görev yaptığı hepimizin malumu, ancak meslek olarak polis ya da askerliği seçenlerin ölüm veya yaralanmalardan şikáyetçi olmaları da meslek ahlakına aykırıdır. Çünkü asker veya polisler gerektiğinde ölmek üzere istihdam edilirler. Elbette şehit olan asker ve polisimiz için gözyaşı döküp ölümleri tel'in edeceğiz ama şikáyet etmek ve bunun için gösteri yapmak tamamen ayrı bir şeydir.

Hukuk devleti ancak ve ancak yasalara saygılı olmak, olmayanları da cezalandırmakla sağlanabilir. Amiri durumundaki Başbakan'ın bilgisi dışında siyasi açıklama yapan Genelkurmay Başkanı'nı içine sindiren sistem, acaba hangi gerekçeyle fakirlik sınırında yaşayarak asayişi sağlamaya çalışan polis memurunun siyasi slogan atmasını sorgulayacaktır, merak ediyorum. Recm cezasına çarptırılan bir kadının taşlanmasında kendisine de taş atmasını teklif edenlere İsa'nın cevabı akla geliyor.

‘‘Günahı olmayan ilk taşı atsın.’’

Dr. Mahmut ARSLAN-Avrupa

İş Ahlakı Ağı Türkiye Koordinatörü.

Reha Muhtar'a 'sol' öneri

TELEVİZYONLARDA önce akşamki programları izleyen bazı dostlarımızın notunu aktaralım: ‘‘Reha Muhtar'ın, 'Ateş Hattı' programı hayli ilginç oluyor. Dün akşam Doğu Perinçek, H. Fehmi Güneş ile ondan önceki hafta Prof. Yaşar Nuri Öztürk'ün katıldığı programlardan çok şeyler öğrendik. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da önceki akşam TGRT'de ise, Seabahattin Önkipar'ın sorularını yanıtlıyordu. Öteki liderlerden pek duymadığımız açılımlar yaparak, CHP'yi farklı bir yerlere taşıdığı anlaşılıyordu. CHP daha doğrusu sol Türkiye'de nereye gidiyor? Türkiye'de sadece kavga ediliyor, fikir ve proje üretilmiyor. Bu nedenle, Baykal'ı daha uzun dinlemek, solun nereye gittiğini öğrenmek istiyoruz. Bunu Muhtar'dan isteyebilir miyiz?’’

31 yıl sonra yeniden

CHP Genel Merkezi'nin, 'siyasi karar' gerekçesiyle İstanbul İl örgütünü; Fuat Keskin ve Haluk Akpek'i tedbirli olarak Disiplin Kurulu'na vererek, çoğunluğunu kaybettirdi. Bu durumda il örgütü düşmüş oldu. Genel Merkez karşıtları yargıya giderken, Ali Topuz'un, dün akşam İl Başkanlığı'na atanacağı haberi örgütte çalkalanma yarattı. Bir yönetim kurulu üyesi, ‘‘Salt çoğunluğumuz istifa ve ihraçlarla 17'nin altına düşürüldü. Bu hukuk dışı uygulamalar için yargıya gideceğiz. Ali Topuz, 31 yıl sonra yeniden il başkanlığına getiriliyor. CHP böyle mi değişecek?’’

Af için referandum yapılsın

ŞARTLI Salıverilme Yasası'nın Cumhurbaşkanı Sezer tarafından iadesine dün gece ilginç değerlendirmeler geldi. İzmir'den Zeliha Dizi şöyle diyor:

‘‘Af Kanunu'nun Cumhurbaşkanımız tarafından bir kez daha veto edilmesi üzerine Sayın Başbakan'ın yaptığı konuşma karşısında çok şaşırdım. Eşitliğin bile her zaman iyi olmadığını ve herkesin faks ve internetten mesaj gönderme şansı olmadığını öne sürerek, toplumun çoğunluğunun affı reddedip etmediğinin bilinemeyeceğini söylüyor. O affa karşı olanlar şunu söylüyor: Eğer af konusunda hala israrlı iseniz, lütfen referandum yapın ve affa halk karar versin. Aksi takdirde af sadece Ecevitler'in şahsi meselesi haline gelecek ve koalisyonun pazarlık malzemesi olacaktır. Af sürekli gündemde tutularak hükümetin başarısızlıkları gözden kaçırılmaya çalışılıyor.’’

ANKARA'dan Nurettin Kaptan yazıyor:

‘‘Sayın Sezer'in, af tasarısını def'i bela kabilinden, popülist bağlamda veto ettiği kanısındayım.

TBMM tekrar görüşür ve aynen kabul ederse imzalamak zorunda kalacaktır.

Kanımca sayın Sezer, affı, 'afolunmaz' hale geldiği için onaylamalı ve iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmalıydı.

Affın eşitlik ve genellik kurallarını çiğnediğini bilmeyen var mı ki?

Bu af yasa tasarısı yasalaşsaydı, siyasiler de Anayasa Mahkemesi'ne gideceklerdi. Sonunda da genel af kesinlikle gündeme gelecek ve yaşama geçirilecekti.

Erbakan da siyasi yasaklılık dahil tüm sonuçlarıyla af kapsamına alınacaktı. Veto hukuka uygun, ancak koşulları aykırıdır’’

GÜNÜN SÖZÜ

‘‘Ecevitler'e yapılan eleştiri sınırını aşan söz ve yazılar son derece haksız buluyorum. Onların yatlara, uçaklara binmediğini, tatil köylerinde ağırlanmadığını, aile fotografları çektirmediğini,siyasal hayatlarında en ufak bir kirlenmeye bulaşmadığını, yakınlarına ve partililerine çıkar sağlamadığını tüm Türk halkı kabul ederken, yapıcı olunmasının gerektiğini düşünüyorum’’

(Süleyman BOYACIOĞLU-KÜTAHYA)

Yazarın Tüm Yazıları