GeriSeyahat Van’da mavi yolculuk
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Van’da mavi yolculuk

Van’da mavi yolculuk

DoÄŸu gezimin bu bölümünde Van'da gördüklerim, yediklerim, içtiklerim yer alıyor. Türkiye'nin en doÄŸusunda yer alan bu kentte çok az kaldım ama bu süre buralara sevdalanmama yetti de arttı bile.Van'da güneÅŸ erken uyanıyordu. Gözlerimi açtığımda pırıl pırıl gökyüzünü görünce, ‘Allah kahretsin öğleye kadar uyumuÅŸum’ diye yataktan fırladım. Saatime baktım, henüz 07.00'yi gösteriyordu. Rahatladım... Aslında günlerden beri bu erken kalkmalardan bıkmıştım. Şöyle gerine gerine yatağın içinde yuvarlanmayı özlemiÅŸtim. Ä°stanbul'a döndüğümün ertesi günü, öğleye kadar yataktan çıkmama konusunda kendime söz verdim.Bugün Edremit'in genç kaymakamı Fatih KadrioÄŸlu gönüllü rehberliÄŸimi yapacaktı. AÅŸağıya indiÄŸimde kaymakamı lobide beklerken buldum. ‘Önce kahvaltı etmemiz lazım’ dedi. Ben kahvaltıya pek düşkün olmadığımı söyledim. Fatih Bey, Van'da kahvaltının bir gelenek olduÄŸunu, onu tatmadan buradan gidersem, yöre konusunda eksik bilgi edinmiÅŸ olacağımı belirtti. Böylesine bir uyarı karşısında yapılacak bir ÅŸey yoktu.Kahvaltı, Van Kalesi'nin eteklerindeki çimenliÄŸe kurulmuÅŸ Van Evi'nde hazırlanmıştı. ‘Arkasını Van Gölü'ne dönmüş, yüklü olarak çökmüş bir deve görünümündeki’ bir tepenin üstünde kurulmuÅŸ olan Van Kalesi’ni, M.Ö 855 yılında Urartu Kralı I.Sardur yaptırmıştı. Kale daha sonra Selçuklular, Karahanlılar ve Osmanlılar tarafından onarılmıştı.LEZZET BOMBARDIMANIKahvaltı masasını görünce, damarlarımın içine birikmeye baÅŸlayan yaÄŸ tabakalarına lanetler yaÄŸdırdım. Ve onların her türlü tehdidine kulaklarımı tıkayarak, tabaktakilerin tadına bakmaya karar verdim. Masanın üstünü süsleyen yemeklerden aklımda kalanlar ÅŸunlardı: Un, yumurta ve yaÄŸla yapılan Murtua, tandır kaymağı, tereyağı ve karakovan balı (arıların daÄŸlardaki eÅŸi benzeri bulunmayan çiçeklerden yaptıkları balın lezzeti anlatılır gibi deÄŸildi), otlu peynir (bir nevi sarmısağı andıran Sirmu otu ile yapılan peynirin tadı dillere destandı), bir tür cacık (torba yoÄŸurdu, kiÅŸniÅŸ, salatalık, sivri biber, taze soÄŸan ve tereyağı ile yapılıyor, ekmeÄŸin üstüne sürülerek yeniyordu), ballı yumurta, Gavut (tereyağında kavrulmuÅŸ buÄŸdayın üstüne bal dökülerek yapılıyordu ve tam bir kalori bombasıydı), birkaç çeÅŸit meyve, tabii ki sıcak sıcak lavaÅŸ ekmeÄŸi ve çörek. Tüm bunların yanına içecek olarak ya süt ya da çay ikram ediliyordu. Ben tavÅŸan kanı çayı tercih ettim. Kahvaltı Van'da vazgeçilmez bir alışkanlıktı. Kentin içinde sadece kahvaltı servis eden birçok lokanta vardı. Sabahın ilk ışıklarıyla servise baÅŸlayan lokantalar, kalabalıkların sipariÅŸlerini yetiÅŸtirmekte zorlanıyorlardı. Kahvaltı alışkanlığı olan bir baÅŸka yer de, Ä°zmir'in Tire ilçesi idi. Orada da sabahın ilk saatlerinde tandır ve tandır suyu ile yapılmış pirinç çorbası ile kahvaltı etmek vazgeçilmez bir adetti. Tireli'ler kızmasın ama, Van'ın kahvaltısı benim damağıma daha yatkındı.Kahvaltıdan sonra tekrar Van'a 18 kilometre uzaklıktaki Edremit ilçesine döndük. Genç Kaymakam Fatih KadrioÄŸlu, ilçesini eksiksiz anlatabilmek için koÅŸuÅŸturup duruyordu. Böyle istekli, bilgili, çalışkan, idealist kaymakamların sayısının artmasıyla, ülkenin bir çok sorununun kendiliÄŸinden çözüleceÄŸine inandım. Tarihî M.Ö 900 yıllarına kadar uzanan Edremit, Mavi Van Gölü'nün kıyısında yeÅŸil bir gerdanlığı andırıyordu. Evler kavak, söğüt, karaÄŸaç, dışbudak, ceviz, armut aÄŸaçlarının arasında kaybolmuÅŸtu. Ä°lçenin etrafını çevreleyen ve Urartu'lardan kalma 51 kilometre uzunluÄŸundaki kanal, hala sulama iÅŸlevini sürdürüyordu. Ä°lçenin zirvesindeki kale kalıntısından, Van Gölü'nün baÅŸka bir güzelliÄŸini keÅŸfettim. Buradan bakınca, renklerin bitiÅŸ ve baÅŸlangıç çizgileri daha net görünüyordu. Yosun yeÅŸili bitiyor, boncuk mavisi baÅŸlıyordu. Onun bittiÄŸi yerden itibaren turkuvaz ÅŸerit devreye giriyordu. Göl mavinin tonlarıyla dokunmuÅŸ bir halı gibi, DoÄŸu'nun ‘Misafir Odası’nı süslüyordu.Edremit'ten sonra Akdamar Adası'na doÄŸru yola koyulduk. Yol, göl ile Artos Dağı'nın etekleri arasında ilerliyordu. Bu daÄŸ, dünya botanikçilerinin gözde adreslerinden biriydi. Dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan bitkiler, bu dağın eteklerini mekán tutmuÅŸtu. ÇoÄŸu türün henüz adı bile konmamıştı.AKDAMAR ADASIAkdamar Adası'na gidebilmek için GevaÅŸ ilçesinden motora bindik. Motorcunun yanına oturup, ‘hoÅŸbeş’ ettim. DoÄŸulu denizciye iÅŸleri sordum: 11 Eylül saldırısından sonra gelenlerin sayısının azaldığını söyledi. Günde 4-5 sefer yaparken, ÅŸimdilerde iki sefere kadar düştüğünü belirtti. Genellikle yabancıların geldiÄŸini, Türkler'in çok raÄŸbet etmediÄŸini anlattı.Adanın üstünde, her ÅŸeye raÄŸmen ayakta kalmayı beceren kilisenin dış duvarlarındaki kabartma süslemeler, bir çizgi romanı andırıyordu. GeçmiÅŸteki bir çok efsane, bu kabartmalara konu olmuÅŸtu. KeÅŸiÅŸ Manuel'in mimarlığını yaptığı kilise, 915-921 yılları arasında yapılmış, 1895 yılına kadar yöredeki Ermeni PatrikliÄŸi'nin merkezi olmuÅŸ ve 1918 yılında ise terk edilmiÅŸti.Yüksekçe bir yerde, bir aÄŸaç gölgesine oturup, üstünde beyaz bulutların oynaÅŸtığı gölü seyrettim. Öylesine güzel koylar, kumsallar, piknik alanları vardı ki, buralara tıpkı Ege'de olduÄŸu gibi ‘Mavi Yolculuk’lar düzenlenebileceÄŸini düşündüm. Koy koy Van Gölü'nü gezmek, kimbilir ne kadar keyif verici olurdu. Günün birinde gerçekleÅŸtirilecek böyle bir yolculuÄŸun ilk müşterisi olmaya ve bu geziyi tüm ayrıntılarına kadar yazmaya karar verdim.Havanın sıcak olmasına raÄŸmen göle girmedim. Girenler yoÄŸun, yaÄŸlı bir suda yüzdüklerini söylediler. Evliya Çelebi'nin bu konudaki tesbiti ise şöyleydi: ‘Suyu zehir gibi acıdır. Ä°nsan tahret etse, abdest yerini yakar. DeÄŸme kimse acısına dayanamaz. Bu suda giyeceklerini yıkayanlar asla sabun kullanmaya ihtiyaç duymazlar. Yıkanan bezler pamuk gibi bembeyaz olur...’YÖRENÄ°N YEMEKLERÄ°Adadan dönüp, öğle yemeÄŸi için kahvaltıyı ettiÄŸimiz mekána geri döndük. Aslında sabah yediklerim, hazım sürecini henüz tamamlamamıştı. Tabaklar masaya sıra sıra dizilmiÅŸti. Bunca zahmete karşılık, ‘tokum, yiyemem’ demek ayıp olurdu. Bir kez daha kollarımı sıvayıp, zaten dolu olan midemi yeniden doyurmaya baÅŸladım: Dövme buÄŸday ile yapılmış Ayran Aşı, Bulgurla yoÄŸrulmuÅŸ, üstüne sarmısaklı yoÄŸurt gezdirilmiÅŸ Kürt Köftesi, bol maydanoz, kıyma, nohut ve mercimekle yoÄŸrulmuÅŸ Acem Köftesi, nohut, mercimek, patates, akpancar, kurutulmuÅŸ yoÄŸurtla (kurut) yapılan KaledoÅŸ, kıymalı dolma, aslında kışın yapılan Sengeser, tuzlu balık... Tahmin edileceÄŸi gibi her biri ‘damak çatlatacak’ kadar lezzetliydi. Öylesine doymuÅŸtum ki, bir ara, ‘son nefesimi Van Kalesi'nin eteklerinde vermek nasipmiş’ diye düşündüm. Åžimdilerde hekim arkadaşım Murat Tuzcu'nun, Amerika'dan gönderdiÄŸi yasak listesiyle kavga edip duruyorum. Bu gezi sırasında yöre yemeklerinin tadına bakacağım diye iÅŸi öylesine abartmışım ki, kanımdaki kolestrol miktarını, görenleri ÅŸaşırtacak boyutlara çıkarmışım.DERT YUMAÄžIYemekten sonra Kaymakama veda edip, kentin içine daldım. Van'da çay önemli bir içecekti. Onun için ‘Çayhaneler’ arasında tatlı bir rekabet vardı. Çayı en iyi demlediÄŸi iddia edilen bir çayhanenin önüne atılmış küçük taburelerden birine oturdum. Çevrede oturanlarla selamlaÅŸtım. Ä°ki elinde toplam 16 dolu bardak çay taşıyan garsonunun servis yapışını hayretle izledim. Oturak arkadaÅŸlarımın hal hatırını sordum. Önce çekinerek, sonra peÅŸpeÅŸe sıralanan dertleri dinledim:‘İşsizlik had safhada. Kimsede para yok. Åžu çayı bile veresiye içiyoruz. Bir de her ÅŸeyden korkuyoruz. PKK'dan, korucudan, aÄŸadan, devletten, jandarmadan korkuyoruz. Ä°nsan devletinden korkar mı?... Biz insan yerine konmak istiyoruz.. Biz ekmek istiyoruz...’ Van kentinin doyumsuz güzelliÄŸinin ardında yatan gerçeÄŸin bir parçasını böyle dile getiriyorlardı.Çayhaneden ayrılıp çarşı turuna devam ettim. Bir seyyar satıcının ikram ettiÄŸi Uçkun veya Yayla Muzu denen çaÄŸla tadındaki yeÅŸil sapın tadına baktım. Oradan peynircilerin çarşısına geçtim. Dükkánların önünde duran kapların içindeki çeÅŸit çeÅŸit peynirleri tattım. Otlu peynir konusunda sorular sordum. Otele dönmeden önce üniversitenin giriÅŸindeki Kedi Evi'ni ziyaret ettim. Lüks bir oteli andıran yapıdaki Van Kedileri'nin nasıl korundukları, nesillerini sürdürebilmek için ne gibi çalışmalar yapıldığını öğrendim. Otele vardığımda güneÅŸ Süphan Dağı'nı yine kızıla boyamaya baÅŸlamıştı. Göle doÄŸru bir iskemle attım. Renkleri silinen daÄŸları seyrederken, bu kente bir daha ve daha uzun süreli gelmem gerektiÄŸine karar verdim.EÄŸer deÄŸiÅŸik bir tatil planlıyorsanız Van ideal bir adres. UçaÄŸa atladınız mı iki saat sonra oradasınız. Van'a ve çevresine hayran (hatta aşık) olacağınıza emin olabilirsiniz. Haftaya dönüş yolculuÄŸu baÅŸlıyor.Â
False