Vah Türkiye vah!

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Türkiye'de ‘‘Cumhuriyet’’ düşmanı olan üç kesim var. Daha doğrusu, bunlar ülkemizin düşmanı. Şeriatçı yobazlar, PKK yandaşları ve entel-liboş takımı.

Dikkat ediniz, bu üç kesim el ele vermiş, habire birbirlerine destek çıkıyorlar... Çünkü üçünün de amacı aynı. Türkiye'yi zayıf düşürmek, yıpratmak... Ve bunu yaparken kullandıkları kavramlar da tamamen aynı:

Demokrasi ve insan hakları!

Hiçkimse bu ülkede demokrasi ve insan haklarının dört dörtlük olduğunu savunmuyor. Ama bunların yapmak istediği şey başka.

Bunlar Türk insanının, Atatürk ve Atatürk milliyetçiliğinin bir numaralı düşmanı. Çoğu da bilinçsiz. Bu işi geçim kaynağı yapmış olan üçkâğıtçı tipler.

Kimi din ticaretinden, kimi entel liboşluktan, kimi de Kürtçülük ticaretinden para kazanıyor.

Üç kesimin de en büyük boy hedefi Atatürkçüler ve dağ gibi duran Türk Silahlı Kuvvetleri.

***

Siyaset tıkanmış, Meclis tükenmiş. Yeni bir seçim olsa, üç aşağı beş yukarı aynı tablo çıkacak ve hiçbir şey değişmeyecek. Hükümet bitmiş. Yamalı bohça iflas etmiş.

İçişleri Bakanı hiçbir şey yapamıyor. Konuları bilmiyor. Adalet Bakanlığı, bundan önceki bakan Refah'Şevket'in kadrolarıyla yönetiliyor. Maşallah, hükümet demeye bin şahit ister.

Yakın geçmişe bakıyoruz, ‘‘Acaba özlem duyduğumuz bir bakan, başbakan var mı?’’ diye düşünüyoruz ve olmadığını görüyoruz. Al birini vur öbürüne. Al Tansu'yu vur Mesut'a, al Mesut'u vur Necmettin'e.

Geleceğe bakıyoruz, umutlu olduğumuz bir siyasetçi var mı diye soruyoruz ve yine yok!

Ama ne acıdır ki, Türkiye'yi bu kadrolar ve onların emrindeki çapsız adamlar yönetiyor.

***

Kurumlara bakıyoruz, tümü yozlaşmış.

Açıkça söylüyorum, yozlaşmayan tek kurum Türk Silahlı Kuvvetleri.

Adalet çarkı dönmüyor. DGM hâkimi, hem de albay rütbesindeki bir adam, uyuşturucu kaçakçılarının tahliyesi için utanmadan aracılık yapıyor.

TRT'ye bakıyoruz, dün Cumhuriyet'te Ahmet Taner Kışlalı'nın yazdığı gibi, Atatürk karşıtlarına program hazırlatıyor. Seyredin o programı ve Atatürk, laik cumhuriyet konusunda ne inciler yumurtlanacağını ibretle izleyin. Demek ki Türkiye'de program yaptıracak başka adam kalmamış!

Medyaya bakıyoruz, bir sürü iş bitirici, ihale takipçisi, üçkâğıtçı, cumhuriyet düşmanı, köşebaşlarını tutmuş. Bu tipler İstanbul'un entel barlarından, diskolarından, resepsiyon salonlarından ahkâm kesip ‘‘şeriat nutukları’’ atıyorlar.

Utanmazlığın ve yüzsüzlüğün bu kadarı görülmüş şey değil.

Kuvayı Medya Dergisi'ni her hafta okuyorum. Kuvayı Medya, medyadaki bu yüzsüzleri, sapkınları, dümencileri her hafta sergiliyor. Okudukça yüzümüz kızarıyor.

***

Şimdi piyasaya bir Fethullah Hoca sürdüler. Kimdir bu Fethullah? Efendim çok aydın kafalı bir din adamı imiş! Gazeteler ve ekranlar, çarşaf çarşaf bu vatandaşın haberleriyle dolu. Buna övgü düzenlere para kapılarının açıldığı söyleniyor.

Sadece para kapıları değil, kadın müritleri de dergilerde açılıp saçılıyor. Ne güzel resimler!..

Fethullah'ın kim olduğunu, neyi amaçladığını öğrenmek için, çıkardığı gazeteye ve sahip olduğu televizyona bir bakın, yeter!

Sağ kolu ve başyazarı olan ve kamuoyunda takkeli liboş olarak tanınan Fehmi'ye bakın, bunların kim olduğunu ve neyi amaçladığını anlarsınız.

Yurtdışında çeşitli yerlerde okullar açmışlar! Nereden bulmuşlar bu trilyonları? Devlet devlet değil ki, araştırıp üzerine gitsin.

Hülya Avşar, iki milyarlık naylon fatura aldı diye yargılanmış. Elbette yargılansın ama, Maliye aynı zamanda bu Fethullah'ın para kaynağını falan da araştırsın.

Ne farkı varmış bunların Refah'tan?

***

Sevgili okuyucularım, iktidarsız bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Aralarında Hikmet Uluğbay, İsmail Cem gibi saygı duyduğum birkaç bakan var. Fakat hükümetin geneline baktığımızda, bunlar Türkiye'yi bir yere vardıramaz. Deniz bitmiştir... Ve düşünün ki, bu ortamda Tansu Uçuran bile piyasaya çıkmış, ahkâm kesmektedir!

Ekip tamam, bir tek Necmettin Bey eksik! Bir de o olsaydı!..

Türkiye bunlara emanet! Vah Türkiye vah!

KARA MİZAH

Sevgili okuyucularım, şimdi size gerçek bir kara mizah olayı aktaracağım. Akşam Gazetesi'nin eski sahibi Mehmet Ali Ilıcak'ın okurlarına vermediği on binlerce televizyon için Sanayi Bakanlığı tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na yapılan suç duyurusunun başına gelenleri burada anlatmıştım.

Bakanlığın geçen yıl ağustos ayında yaptığı suç duyurusu İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'na gönderilmiş, oradan ‘‘yetkisizlik’’ kararıyla Zeytinburnu Savcılığı'na, oradan ‘‘görevsizlik’’ kararıyla Zeytinburnu Kaymakamlığı'na ve oradan da İstanbul Valiliği'ne havale edilmişti.

Bu dosya konusunda ipin ucunu bu aşamadan sonra kaçırdığımı burada belirtmiştim.

Dün İstanbul Vali Yardımcısı Hayrettin Balcıoğlu imzasıyla bir açıklama geldi.

Valilik, Bakanlığın savcılığa yaptığı suç duyurusunu Ekim 1997'de yeniden Sanayi Bakanlığı'na göndermiş!

Sanayi Bakanlığı'nın suç duyurusu dönmüş dolaşmış, yine çıktığı yere gelmiş! Olup bitenden Bakanlığın haberi yok!

Sonuç: Aradan tam yedi ay geçmiş ve sıfıra sıfır, elde var sıfır.

Devlet çarkındaki şu ciddiyetsizliği görüyor musunuz?.. Yoksa birileri korunuyor mu?

Bunun adına kara mizah derler, kara mizah!













Yazarın Tüm Yazıları