Uzun saçlıya müzik işkencesi

Kısa sayılabilecek aralar dışında yıllardır "Manitu" model, uzun saçlı bir insanım.

Bir keresinde evde otururken kafa bir arkadaşımla birbirimizi gaza getirerek kestirmiştik saçları.

Bir de malum, askerde böyle lepiska açılımlara pek hoş bakılmıyor...

*

Erkin Baba memlekette ilk saç uzatanlardan, hatta belki birincisi.

Başlarda çok dayak yemiş saçından, kılığından dolayı.

Dayak atmak ancak dayak yiyerek öğrenilen bir şey.

Erkin Baba da bir gün kendisine bulaşan üç adet iri arkadaşı paket yapmış.

Karakolda komiserin "Bundan mı dayak yediniz!" diyerek herifleri kodese yolladığı, Erkin Baba’yı da salıverdiği söylenir ki; sanırım doğru!

*

Robert Plant’e, Bob Marley’e, John Lennon’a özenip saç uzattığım yıllarda hadise pek hoş karşılanmıyordu.

Oysa Erkin Baba zamanında dövmüş...

Ancak zaman, özel televizyonlar, uzun saçın dönem dönem moda olması derken alışıldı.

Zaman içinde yadırganma ve hakarete uğrama oranının nasıl düştüğüne bizzat şahidim.

İstanbul dışında bir de Yozgat’ta saçım yüzünden arıza yaşamıştım. Mühim bir mevzu değildi.

*

Ancak uzun saç yüzünden yaşadığım ve "iyi niyetle" yapıldığını bildiğim bir zulüm hiç bitmedi: "Hoşluk olsun diye çalınan yabancı müzik kasetleri..."

10 yıl önce Blue Jean tayfası "Ağbi bizi pavyona götür" dedi.

Topladım elemanları, önce bir dikkat edilecek hususlar konulu seminer verdim, sonra pavyona götürdüm.

Pavyon sahibi bir tanesi kafasına kırmızı ayçiçeği saplanmış gibi duran, çoğu siyah tişörtlü ve uzun saçlı ekibi görünce müziğe müdahale etti.

Ve Modern Talking’li, Bad Boys Blue’lu bir kaset patlattı.

"Bradır Luvi Luvi Luvi" diye diye pavyondaki kızlarla dans edilmişti.

Kısa film gibi birşeydi!

*

Mekan sahibinin "marjinal" müşteriye güzellik olsun diye yaptığı bu tarz hareketler her zaman aynı sevimlilikte hikayeler doğurmuyor.

Mesela mahalledeki Alman Lokantası’na öğleden sonra gittiğimde personel hemen dinlediği müziği kapatıp asansör müziği gibi bir kaset koyuyor.

Ve evet hep aynı kaseti koyuyor.

Yemek yeme sürem de aynı olduğu için hadise giderek mekanikleşiyor.

*

Taksilerde de olur ya... İyi niyetli şoför arkadaş "Aha bu kesin yabancı müzik dinliyor" der ve sizi zerre kadar hoşlanmadığınız tekno ötesi bir kanala bağlayıverir.

Son olarak Avusturya Konsolosluğu’ndan vize aldığım güzel Boğaz akşamında benzer bir şok yaşadım.

Tek başıma bir balıkçıya oturdum. Akşamüstü Boğaz parlıyor.

"Bi balık bi salata bi kadeh rakı" şeklinde "Öğle rakısı mönüsü" söyledim.

Yeniköy-Beykoz motorlarının patırtısı, dalga sesleri...

O sırada müzik setinde bir hareketlilik sezdim.

"Eyvah!" demeye kalmadan Whitney Houston’dan "I Will Always Love You" patladı.

Sonra "I Just Called To Say I Love You", "Woman In Love..."

*

"Power Of Love" başladığında "Atarım kendimi denize!" demek noktasını geçmiş, durumu kabullenmiş bir insandım.

"İsmail YK yok mu sizde?" diyecektim ama baktım iki tek içmişim, "Fazlası zarar" diyerek toparlandım.

Saçlara gelince.

Tek zararı bu olsun... Ugh!

Bo Diddley için

küçük tören


BO Diddley 80 yaşında öldü.

Mississippi’de doğan ve Louis Jordan, John Lee Hooker ve Muddy Waters’ın izinden gidip Chicago’da hayat bulan babalardandı.

Rolling Stones’un bir numaralı ilham kaynağıydı.

Ölüm haberinin ardından ilk açıklama yapanlardan biri Mick Jagger oldu.

Animals, Kinks, Yardbirds, The Clash, U2, Eric Clapton, Patti Smith, Doors, The Smiths...

Ünlü hayranları, takipçileri ve şarkılarını söyleyen sanatçı listesi daha çok uzar.

Blues’dan rock’a geçiş sürecinin mühim figürüydü.

1997’de efsanevi plak şirketi Chess ’in çıkardığı bir best of’u vardır.

Ölüm haberini aldıktan sonra sevdiğim sanatçılar için yaptığım küçük tören için o albümü çıkardım.

"Bo Diddley", "Mona", "Who Do You Love"...

Kendi adıyla anılan bir ritm hediye etmiştir rock alemine.

Saygıyla anıyoruz babayı...
Yazarın Tüm Yazıları