Üzüm kütükleri

KOMÜNİZMİN çöküşünden sonra, Doğu Avrupa ülkelerinin izledikleri iktisat politikaları, gerçekleştirdikleri yapısal ve siyasal reformlarla, ekonomilerini, kısa bir sürede hale yola koyduklarını görüyoruz.

Bu değişimin ‘‘fiziki’’ sonuçlarını yorumlayanların, sürecin kimyasını yani o toplumların ‘‘sosyal genetiğini’’ gözden kaçırdıkları kanaatindeyim. Bu yüzden ‘‘daha beş, on yıl önce, iktisaden Türkiye'nin bir hayli gerisinde olan bu sosyalist ülkeler, bizi sollayıp geçtiler’’ gibi yanlış tespitler yapıyorlar. Acaba, Doğu Avrupa ülkeleri, bundan beş, on yıl önce, iktisaden Türkiye'den geri miydi? Hayır. Acaba, geri kalmış milletlerin, gelişmiş ülkeleri, beş-on yılda sollayıp geçmesi gibi bir şey tarihte hiç olmuş mudur? Hayır. (Pasifik ülkelerin kalkınmasını ayrıca konuşuruz.) Dünün komünist Çekoslovakyası, Alman kültürünün manyetik alanı içindeydi. Zaten II. Dünya Savaşı'ndan önce Çekoslovakya, İsviçre'ye benzerdi. Macaristan ve Slovenya, Avusturya'nın; Polonya ve küçük Baltık devletleri Almanya'nın taşrası sayılır. Polonya, bir ülkeyle kıyaslanacaksa, bu Finlandiya'dır. Rumenler, İtalyan kültüründen gelir. Bulgaristan, Türkiye'den çok Yunanistan'a benzer. Unutulmasın, harp veya büyük sosyal çalkantı geçiren ülkelerin milli gelirleri aniden ve çok düşer. Üstünde kar biriktiği için eğilen dal, kar kalkınca nasıl eski haline gelirse, ülkeler de anormal şartlardan kurtulunca, eski gelişmişlik düzeylerine çabucak geri döner. Kalkınma trendine oturur. Ülkemizin gelişmişlik düzeyi trend değerindedir. Durumumuzu, ne 1980 öncesinin ‘‘biz geri kalmadık, geri bırakıldık’’ savı, ne de güncel ‘‘kısır siyasi çekişmeler yüzünden çok fırsat kaçırdık’’ ifadesi izah etmez. Bu, genetiktir.

* * *

Üzüm bağlarındaki kütüklerin, kışın neye benzediğini bilirsiniz. Kara kuru, yamru yumru, bodur birer ağaç müsveddesidir bunlar. Bu kütüklerden, bırakın kapı, pencere veya mobilya yapmayı, doğru dürüst bir keser sapı bile yapılamaz. Buna mukabil çam, kavak, meşe gibi ağaçlar hem heybetlidir, hem de çok iyi kereste olur. Baharla birlikte yavaşça yapraklanmaya başlayan bağdaki kütüklerin dalları, yazın sonuna doğru salkımlarla dolar. Kış aylarının bu zavallı görünüşlü ağaççıkları, mevsimi gelince muhteşem birer fabrika olur. Küfe küfe üzüm verir. Üzüm, içinde en fazla güneş enerjisi biriktiren bir nimettir. Dere boyundaki kavaklar da yazı, gövde genişletip boy atarak geçirir. Bu mevsimde onların sadece keresteliği artar. Çelimsüz kütüğün meyve vermesi, cüsseli kavağın ise sadece gövde yapması, genetik yapılarının farklı olmasındandır.

* * *

Hocam Fuat Çobanoğlu, insan kanında, al, ak ve gelişmişlik diye üç yuvar bulunur derdi. Bu ifadenin bir benzerine, mühendislik filozofu Fevzi Akkaya'nın (STFA'nın, FA'sı) kitaplarında rastlamıştım. Üretkenlik, bir milletin genlerinde vardır. Bunun bir adı da ‘‘kültür’’dür. Zaten kültür kelimesi ‘‘üretim’’den gelir. Gerek Çobanoğlu, gerek Akkaya, ‘‘değişmenin’’ imkánsızlığına değil, tam aksine değişmeye inanmış kimselerdir. Hayatları da bu mücadeleyle geçmiştir. Kullandıkları ‘‘genetik’’ metaforu, toplumsal değişme ve gelişme meselesinin köklerinin ne kadar derinde olduğuna işarettir. Ama asıl amaçları, diploma, mevki veya para sahibi olduğu için değiştiğini ve geliştiğini sananları, ülke meselelerinde başkalarını suçlamadan önce, kendini kanına kadar sorgulamaya yöneltmektir.

SON SÖZ: Boş övünme, gevşersin; yersiz yerinme, çökersin.
Yazarın Tüm Yazıları