Ülkeye bir şeyh-ül iktisadiyun gerek

Ege CANSEN
Haberin Devamı

Ülkenin doğru dürüst yönetimi için, şiddetle bir ‘‘şeyh-ül iktisadiyun’’a ihtiyaç var. Madem ki ‘‘hayatta en hakiki mürşit, ilimdir’’, öyleyse iktisat ilmi açısından da yöneticilerimize rehberlik edecek bir ‘‘iktisatçıbaşı’’ gerek. Ayrıca benim de böyle bir ‘‘şeyh’’e çok ihtiyacım var. Hamdolsun, ülkemizde yurtdışındaki ciddi üniversitelerde doğru dürüst doktora yapmış çok sayıda iktisatçımız var. Hatta, bunların bir kısmı başka ülkelerde hizmet veriyor. Ama benim teklifim, yabancı bir şeyh istihdam edilmesi yönünde. Çünkü, yerlilerden kimi seçseniz, muarızı çok olur. Şeyhlik kısa zamanda yozlaşır. Kaldı ki; yüzlerce Türk'ün kalp ameliyatını, daha bilgili ve becerikli diye yabancı cerrahlar yapmadı mı? Hâlâ da yapmaya devam etmiyor mu? Boğaziçi üzerine inşa edilen asma köprülerin projelerini yabancı mühendisler yapmadı mı? Şantiye şefliğini yabancı mühendisler üstlenmedi mi? Ülkenin önde gelen sanayi kuruluşları yeni teknikleri öğrenirken, yeni tesisleri devreye alırken yabancı uzmanlardan yararlanmıyor mu? Türkiye'nin iktisadiyatını düzeltmek, bunlardan daha mı az önemli allahaşkına? Hiç komplekse kapılmadan, ülkeyi yönetenler kendilerine ‘‘ecnebi iktisat mütehassısı’’ tutmalı.

Gelelim benim ihtiyacımın gerekçesine. Arz edeyim:

Geçen ay Başbakanımız, enflasyon konusunda özel sektöre sitem etmişti. ‘‘Bakın, biz ülkeyi düze çıkarmak için bu kadar uğraşıyoruz. Siz de kârınızdan biraz fedakârlık edin, fiyat zamlarını düşük tutun, indirelim şu enflasyonu elbirliğiyle’’ demişti. Şimdi bana sorsanız ‘‘gayri iktisadi’’ konuşmuştu diyeceğim. Hayda başlayacak bir garip tartışma. Bu tartışmada ‘‘Yazık değil mi bu zavallı halka, özel sektör, tabii kârından fedakârlık etmeli’’ tezini savunanlar alkış, ben de yuha alacaktım.

Bir başka örnek, İstanbul'a üçüncü köprü yapılması. Ben bu projeye şiddetle karşı çıkıyorum. İstanbul'un ulaşım sistemine yatıracak kaç paramız varsa, bunu son kuruşuna kadar ‘‘metro’’ya harcamamız gerek diyorum. Üçüncü köprü talebini, ‘‘Anadolu yakasında oturacak, Avrupa yakasında çalışacağım. İşime de özel arabamla, tek kişi olarak gidip geleceğim’’ diye şirretlik eden şımarık burjuvanın bir dayatması olarak görüyorum. Bir iktisat öğrencisi olarak, isyan ediyorum. Tabii, bir yuha daha alıyorum.

Köyişleri Bakanlığı'nda, hiç işe gelmeden, 10 yıldır maaş alan geçici işçiler (iş yapmayana, işçi denir mi?) varmış. Bölge müdürü, ‘‘Bu işçiler işe gelse, binalara sığmaz. Mevcut binalara iki kat daha çıkmak lazım’’ diyor. Bu çarpıklığa son vermek için, sendikanın harika bir teklifi var: ‘‘Bunları memur yapmak’’. Beleş maaş alanlar Allah'tan ‘‘Hayır, biz böyle hayatımızdan memnunuz, memur olmak istemiyoruz’’ diyorlar. Dikkat ederseniz, Köyişleri'nin bu kişilere ihtiyacı var mı sorusu akla gelmiyor. İhtiyaç yoksa, derhal ‘‘maaşları kesilmelidir’’ diyeceğim; muhtemel tepki kapıda, ‘‘Vicdansız herif, garibin ekmek parasıyla nasıl oynarsın? Yuh sana!..’’

Ben bu yuhalardan yıldım. Başbakan'ın başdanışmanı olarak, yabancı iktisat bilgini olsa aramızda, alınan kararlar iktisadi mi, yoksa gayri iktisadi mi diye sorar, ‘‘fetva’’ isterdik. Üstadın verdiği fetvayı kabul ederdik. Beğenmeyene de biber yemek düşerdi. Kimsenin de kalbi kırılmazdı.

SON SÖZ: Bu ne enflasyonla mücadele, bu ne uçak gemisi.













Yazarın Tüm Yazıları