Türkçe pop dünyasından iki kriz

SINGLE’CILARLA ALBÜMCÜLER KARşI KARşIYA Müzik dünyasında şimdi bu konuşuluyor:

Haberin Devamı

Single yapanla albüm yapan bir olabilir mi?
Ve ikisinden birini yapan aynı kategoride yarıştırılıp ödül verilebilir mi?
Aslında yanıt basit: Tabii ki aynı olamaz.
Çünkü single ayrı bir şeydir, albüm apayrı bir şey.
Single aslında albümün habercisi gibidir. Albümdeki en hit parçanın önce single’ı çıkar. Böylece o şarkıya daha fazla yüklenilmiş olur, vesaire...
Oysa bizde son bir yıldır single yapmak albüm yapmakla eşdeğer bir şeymiş gibi algılanmaya başlandı.
Bir ya da iki yeni şarkı yapılıyor diyelim. Peşine de üç tane remiks konuluyor. “Albüm yaptı” olunuyor.
Elbette şarkıcı “albüm yaptım” diye ortalıkta dolaşmıyor, ama algılanış artık bu şekilde.
Keza iş Kral TV ve benzeri yarışmalara gelince bu durum karmaşa yaratıyor.
10 şarkılık albümü yapanla tek şarkılık işleri olan aynı kategoride yarıştırılıyor.
Dahası, tuhaf bir ayrımcılığa yol açtı bu karmaşa müzik dünyasında:
Hadi bakalım single’cı mısın albümcü müsün?
ıki taraf da kendini ayrı bir yerde konumlandırıyor.
SERDAR ORTAÇ ASLINDA NEYE BOZULDU
Ve beklenmedik bir single krizi yaşanıyor bugünlerde.
Herkes heyecanla Ajda Pekkan’ın ay sonu çıkacak üç şarkılık maxi-single’ını bekliyordu.
Derken, albümdeki Serdar Ortaç hiti “Hadi Gel”i Kral TV gecesinde söyledi Pekkan. Meğer o geceden sonra orta şiddette bir kriz yaşanmış.
Ama krizin nedeni, “Serdar Ortaç’ın adını laf arasında söyledi Pekkan” şeklinde yansıyanı değil.
Olay şu: “Hadi Gel”in Amerika’da yapılan mastering’li hali Kral TV gecesine yetişmeyince burada apar topar mastering yapılmış ve yayına yetiştirilmiş.
şarkının bestecisi Serdar Ortaç da kendisinden habersiz böyle bir şey yapılmasına bozulmuş. şarkının son haline onay vermek istiyormuş çünkü.
Peki bu durumda “Hadi Gel”in akıbeti ne olacak, single’dan çıkacak mı?
Akıllardaki soru buydu.
Samsun Demir’e sordum, öyle bir şey olmadığını söyledi.
Ama Ajda cephesinde durum şimdilik flu, net değil.
Bekleyip göreceğiz: “Hadi gel” gelecek mi yoksa gelmeyecek mi?

Beyrut’ta eğlence

Haberin Devamı

Ece Temelkuran’ın son yazısına bayıldım.
Beyrut’ta yapılacak bir parti organizasyonu için kurulan sitede kullanıcılara, “öyle bir cümle söyleyin ki partiye giren/giden siz olun” şeklinde çağrıda bulunulmuş. Temelkuran da şahane ironik cümleler önermiş.
O cümlelerden en beğendiğim iki tanesi şöyle:
“10 dakika ötede Hizbullah ve bambaşka bir hayat varken insanların nasıl ıbiza’daymış gibi davranabildiklerine hayret edeceğim.”
“2006’daki ısrail saldırısından sadece birkaç gün sonra tıka basa dolu olan Buda Bar’a girmek istiyorum.”
Beyrut deyince hep “inanılmaz olan eğlencesi” ön plana çıkıyor, ki doğru.
Gittim, gördüm. Bizim gibi değiller, çünkü mekanlarında kasılmıyorlar.
Çatır çatır dans ediyor, gülüp eğleniyor ve flört ediyorlar.
Ama giderseniz, sadece eğlencesine kısılıp/takılıp kalmayın Beyrut’un.
Hizbullah’ın mahallesine de gidin, Ermeniler’in, Sünni Müslümanlar’ın yaşadığı zengin mahallelere de.
Hatta minibüse binin. Ortama damardan karışın.
Beyrut sadece Downtown ve ötesinden ibaret değil çünkü.
Moda deyişle, “büyük resim”den bakın.
Ben şanslıydım ki pek sevgili Alice ve ailesi sayesinde böyle bakabilmiştim Beyrut’a.
Alice o zaman, “Bize dışarıdan bakan birisi kaçık diyebilir” deyip şöyle devam etmişti: “Sokağımıza bomba atılsın mesela. Beyrutlu o bomba atıldı diye akşam yemeğini iptal etmez, gidip ne olursa olsun yemeğini yer ve eğlencesine devam eder.”
Bu gerçekten kaçıklık mı, kaçış mı, hayata tutunma mı yoksa olması gereken mi?
Ona kendiniz karar verin.

Yazarın Tüm Yazıları