Türkan Saylan’la röportaja devam

Bizim bildiğimiz Türkan Saylan olmanız, evliliklerden sonra mı başlıyor? Erkekler, hayatınızdan çıktıktan sonra...

- Biraz öyle. Boşandığımda 29 yaşındaydım. Eşim benden 8 yaş büyüktü. Boylu boslu ve çok yakışıklıydı. Ben öğrenciydim, o da üniversitede başasistan. Aşık ettim onu kendime. 8 ay flörtten sonra Kağıthane’ye gelin gittim. Annemle, babamla ilişkim de o zaman koptu. Art arda hamile kaldım. Her şeye, eşime, eşimin ailesine, okula, çocuklarıma, her şeye yetişmeye çalıştım. Sonunda da hasta oldum. Bel kemiği tüberkülozu. 13 ay yüz üstü yattım. Yüz üstü de yatsam, benim işe yaramam lazımdı, elimde değil, dikiş nakış yapıyordum, oğullarımı karşıma oturtup masallar anlatıyordum, komşunun çocuğuna göz kulak oluyordum. İyileşince de, eşimden boşandım...

Bir sakıncası yoksa, boşanmanızın gerekçesini öğrenebilir miyim?

- Çok iyi bir insandı fakat çok asabiydi. Her şeye bağırırdı, "Bu niye böyle? Yoksa, unuttun mu? Bu çocuk niye öksürüyor?.." Ben de hiç tahammül edemem kavgaya gürültüye. Ne zaman küçük oğlum da, babası gibi bana bağırmaya başladı, "Bu iş buraya kadar" dedim. "Neden bağırıyorsun evladım, ben senin annenim" deyince, verdiği cevabı hiç unutmuyorum: "E babam da sana bağırıyor!" O zaman anladım ki, pılımı pırtımı toplayıp ayrılmam lazım. Öyle de yaptım.

İkinci evlilik peki?

- 41 yaşındaydım, bir heykeltıraştı. Bir buçuk yıl sürdü. Bir de kendimi sakınmam, maceraysa macera. Ama kolay değil erkeklerin benimle olması, bağımlı olamıyorum...

Siz mi beceremiyorsunuz bu işleri, erkekler mi sizinle baş edemiyor?

- Ben beceremiyorum. Ama erkekler de şöyle şeyler bekliyorlar: "Benim olacaksın!" Bazı kadınların hoşuna gidebilir ama birine ait olma fikri beni çıldırtıyor

Birine ait olmayı isteyecek kadar aşık olmadınız belki de...

- Olabilir. Ben hep özgürlüğümü tercih ettim.

"Özel hayatımda başarısız oldum" diye bir kompleksiniz var mı?

- Hayır tam tersine, pek az kadının benimki kadar güzel bir özel hayatı olmuştur diye düşünüyorum. Rahibe hayatı yaşamadım. Hayatımda erkekler vardı. Ama her zaman değil. Bazıları "Kocam da kocam" der, yanında bir erkek ister, ben hiçbir zaman öyle bir kadın olmadım.

Toplumun alt katmanında ezilen, toplum dışına itilen, eğitimsiz bırakılan, tinerci, sokak çocuğu, genelev kadını, özürlüler, cüzamlılar, zührevi hastalıkları olanlar, daha bir sürü, bir sürü insan... Türkan Saylan olduğunuz için mi bu insanlar için mücadele ediyorsunuz? Yoksa, onlar için mücadele ettiğiniz için mi Türkan Saylan oldunuz?

- B şıkkı. Başkaları için mücadele ede ede böyle oldum...

CÜZAMLA MÜCADELEM

Cüzam ile mücadeleniz, bizim gözümüzde sizi "kahraman" yaptı. Kahramanlık sizi ilgilendiriyor mu?

- Cüzamlıları ilk kez gördüğümde hamileydim. "Bunlar çok tehlikeli" diye gösterdiler, iğrenerek. Yemek veren bakıcı bile suratlarına bakmıyordu, parmaklıklar arasına tıkılmış bir sürü cüzamlı. O kadar üzüldüm ki anlatamam. Cüzamı araştırmaya başladım. Ve bize anlatılan şey olmadığını anladım. Sonra da bu konuda ilerlerdim. Anadolu’da köy köy dolaştım, ekipler kurdum, neredeyse bütün cüzamlıların evine kadar ulaştım. Köylüyü tanıdım, sefaleti tanıdım, insanı tanıdım. Derken, hastaneyi kurduk. Ama bütün bunların kahramanlıkla alakası yok. Sorunu, kucağımda buldum. Allah’tan çözüm üretebilen biriyim.

Müthiş bir enerjiniz var. Nasıl oluyor bu?

- Bazen ben de şaşırıyorum. Kemoterapi oldum dün. Eve geldim 1 saat dinledim, arka arkaya toplantılara koşturdum.

Kanseriniz ne durumda şu anda?

- Metastazlarım var karaciğerimde. Ama iyiyim.

Peki Hizbullah tehditleri... Devam mı?

- Tabii, tabii. Bir korumam vardı senelerce birlikte gezdik. Sonra sıkıldım. Ama ocak ayında tekrar verdiler. Listenin başındaki isimlerdenmişim.

Ne istiyorlar sizden?

- Bilmem, kiliseler açıyormuşum, kızları Hıristiyan yapıyormuşum...

Dünyaya çok faydalı olduğunuz muhakkak. Peki kendi çocuklarınızı ya da sevdiklerinizi ihmal etmiş olabilir misiniz?

- Muhakkak. Çocuklarıma çok acı çektirdim. "Eleştirsenize beni" derim, gülümserler. Babaları vermeyince, çektim gittim. "Nasıl olsa babaanne bakıyor onlara" dedim. Eski eşimin tehditlerine hiç aldırmadım, iki yıla yakın çocuklarımdan ayrı kaldım. Gerçi sonra her şey düzeldi. Oğullarım üniversitedeyken evimiz çok şenlikliydi. Sürekli arkadaşları gelirdi, birinin üç, birinin dört arkadaşı. 12 Eylül zamanı, çocukların kalacak yerleri yok, aylarca 9 üniversite öğrencisiyle birlikte yaşadım. Öyleydi bizim ev, kapımız herkese açıktı, buzdolabımız da...

Bir evsizi de evinize almışsınız! Böyle bir hikayeden söz ettiler...

- Evet, evet. Geldi yaşadı bizimle. İyi çocuktu. Çocuklarım onu çok benimsediler, ama sonra şizofren olduğu ortaya çıktı. Tedavi olması için hastaneye yatırdık, klostrofobisi vardı, kapalı yerde kalamıyor, her şeye bir çözüm bulunur, hastanenin bahçesinde bir kulübede yaşadı. Sonra iyileşti. İş de bulduk ona. Şimdi bir veterinerin yanında asistanlık yapıyor...
Yazarın Tüm Yazıları