Türk kadını Stepford kadınına on basar

Sinema sezonumu Stepford Kadınları ile açmış bulunuyorum. Vatana millete hayırlı olsun. Dişimde hafif bir ağrı ile gittim Stepford Kadınları’na, inanın filmin ikinci yarısında diş ağrım bile filmin verdiği karın ağrısının yanında hafif kaldı.

Tam bir hayal kırıklığı. Konu ve hatta bazı espriler çok iyi ama dramatik örgü çok kötü, hatta örgüde zaman zaman insan zekasıyla dalga geçecek boyutta boşluklar var.

Stepford Kadınları’nın ilk versiyonu 1975’te çekilmiş, başrolde de Katharine Ross oynamış. İzlemedim, bu nedenle iki filmi karşılaştırmam mümkün değil. Ama bildiğim, o yıllarda Amerika’da kadın hareketinin tavan yapmış olduğu, ‘köle kadın kara mizahının’ da o yıllara çok uygun bir mizah olduğu. Türkiye açısından mı? Durun bu yorumu filmi biraz daha anlattıktan sonra yapayım.

Filmde Kidman bir ‘reality TV’de, üst düzey yönetici olarak çalışıyor. Gözünü ratingler bürüdüğü için program geliştirmede sınır tanımıyor. En son geliştirdiği ‘Daha İyisini Yapabilirim!’ isimli programın konsepti şöyle: Evli bir çift ele alınıyor, adam bir hafta birbirinden güzel fahişelerle vakit geçiriyor, kadın da güçlü kuvvetli erkeklerle. Bir hafta sonunda her iki tarafa da ‘Eşini mi yoksa yeni hayatı mı tercih edersin!’ diye soruluyor. İlk programda erkek eşini, kadın ise ‘skoru’ tercih edince olanlar oluyor, erkeğimiz karısını mutlu eden erkeklerin bir kısmını öldürüyor, Kidman’a da silahla saldırıyor. Gördüğünüz gibi film iyi, hatta komik başladı.

ROBOTİK KADINLAR

Kidman haliyle işten atılınca bunalıma giriyor. Eşi Mathew Broderick ve çocuklarıyla birlikte daha sakin bir hayat yaşamak üzere Stepford’a taşınıyor. Bir süre sonra Kidman’a Stepford’daki kadınlar bir garip gelmeye başlıyor. Hatta kadınların bazıları robotik hareketlere başlayınca Kidman’ın şüphesi artıyor ve konuyu internette araştırmaya başlıyor. Stepford’daki kadınların tamamının daha önce çok başarılı kadınlar olduğunu öğrenince de çok şaşırıyor. Ama film hiç de komik gitmiyor. Korkmuyorsunuz da. Sıkıntı kaplıyor her yanınızı.

Yönetmen Frank Oz’un sorunu filmin çözülme noktalarına üvey evlat muamelesi yapmasında.Yarattığı robotik dünyayı vitrine çıkarırken de 30 yıl önceki Uzay Yolu dizisi yapaylığından kurtulamamasında. Oz’un ‘kurmaca kadınlar dünyası Stepford’u’ yaratmaktaki becerisini küçümsemiyorum. Komik sahneler var ama bu sahneler filmin tamamını kurtarmaya yetmiyor. Stepford dünyasının Glenn Close ve Cristopher Walken tarafından yaratılan bir dünya olduğunu öğrendiğimiz sahneler çok didaktik. Broderick’in niye diğer erkekler gibi davranıp başarılı karısını kendine köle yapmak istemediğini anlamak güç. Bir de çocuk konusu var. Filmin ortasında olaya dahil olan Kidman-Broderick çiftinin çocukları daha sonra sırra kadem basıyorlar. Neden acaba?

Başta da dediğim gibi konu ilginç. Ancak Stepford’daki kadınları gören, kendini ailesine, erkeğine börek tarifleriyle adamış Türk kadınının durumu garipseyeceğini hiç sanmıyorum. Türk kadınları ‘kölelik’ konusunda Stepford kadınlarına on basarlar ve kimsenin onları robotlaştırmasına gereksinimleri yok! Kölelik Türk kadının genlerinde var.

Tercihim Phos

Atina Olimpiyatları nedeniyle resmi olarak üç adet albüm yayınlandı. Üçünü de aldım. Biri Harmony. Klasik parçalardan oluşuyor. Sarah Brightman’ın Time To Say Goodbye’ından, Vangelis’in Chariots of Fire’ına kadar 17 klasik parça bir araya getirilip belirli uyum sağlanmaya çalışılmış. Dinlerken keyif aldım ama olmasa da olur.

İkinci albüm Unity. Bu albümde popçulardan bir birliktelik yaratılmış. Avril Lavigne’nin On Heaven’s Door’undan, Moby’nin Public Enemy’sine 16 parça. Sevmedim. Bu parçaların çoğunu sağda solda dinliyorum zaten.

Üçüncü albüm Phos. Mikis Theodorakis’in 18 parçasından oluşuyor. Haris Alexiou’dan Maria Farandouri’ye herkes var. Nefis bir albüm olmuş. Mutlaka alınmalı ve dinlenmeli. Kaçırılmamalı. Hálá dinliyorum, gözlerim kapalı.

Go home 34 plakalılar kampanya sloganı oldu

Üç hafta önce bu köşede atalarından 300 yıllık İzmirli, Prof. Ahmet Bülent Göksel Hoca’nın ‘Go home 34 plakalılar’ sözüne yer verdim. Daha sonra bu yazı üzerine bana ulaşan e-postaları yayınladım. Önce Çeşme, sonra İzmir karıştı! Yazım, pahalılıktan, gürültüden, görüntü ve çevre kirliğinden rahatsız Çeşme fanatiklerini ateşledi ve İstanbullulara karşı bir kampanya başlattılar. Birçok yere de ‘Go home 34 plakalılar’ diye afişler astılar.

İzmir’de, Çeşme’de ‘Go home İstanbullular’ tartışmasını konuşmayan kalmadı. Hatta Çeşme Kaymakamı ve Belediye Başkanı bile ‘İstanbulluların Çeşme’ye bir zararları yok!’ diye açıklama yaptı. Tartışmaların Çeşme esnafına zarar vereceğini düşünen Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı da bir basın toplantısı düzenleyerek; ‘İstanbullular gitsin demek abesle iştigaldir. İstanbullular başımızın tacı’ gibisinden bir şeyler söyledi. Olaylar bununla da kalmadı, ‘Go home 34 plakalılar’ kampanyasını Çeşme’nin gölgesinde kalan ve karları azalan Bodrumlu işletmecilerin çıkardığı iddia edildi.

Bakalım önümüzdeki günlerde başka komplo teorileri de üretilecek mi? Bana sorarsanız bu tartışma daha çok komplo teorisi kaldırır da, Çeşme daha ne kadar çok insan kaldırır onu bilemem. Tartışılması gereken asıl konu da bu değil mi? Gerçekten şu andaki alt yapısıyla Çeşme daha fazla ne kadar insan kaldırır? Bilen var mı? Örneğin Belediye Başkanı Faik Tütüncüoğlu bilebilir mi?

CUMA TAKINTISI

Geçen hafta Ece Bar’a gittim. Çok mutlu oldum. Ne kadar özlemişim Ece Bar’ı. Ece ilginç bir de dekor denemiş bu yıl. Sanki bir ‘kendin pişir kendin ye’ mekanında oturmuş sağdan soldan sarkan çiçekler arasında lezzetli mi lezzetli mezeleri mideye indiriyorsunuz. Tavandan sarkan renkli ampuller de sözünü ettiğim ‘kendin pişir kendin ye’ atmosferini daha bir sıcak hale getirmiş. Ben ‘kendin pişir kendin ye’ atmosferi dedim ama siz ‘evimin terası’ diyebilirsiniz, bir başkası da ‘kır kahvesi’. Hepsi uyar. Börekler, zeytinyağlılar her zamanki gibi nefis. Canlı kanlı müzik de insana keyifli dakikalar yaratıyor. Bu sıralar Ece nostaljisini yaşamanızı öneririm. Yaşadım, çok eğlendim.

CUMA İTİRAFI

asilinsan; Cinsiyet: Erkek; Yaş: 28; İl: İstanbul

‘Bir ilköğretim okulunda sınıf öğretmenliği yapıyorum. Çocukları daha iyi tanımak için onlarla ilgili kişisel bilgileri sorgulayan bir kağıt dağıtarak velilerinize doldurtun dedim. Bir tanesini okurken gülme krizine girdim. Soru şu: Çocuğunuza şu ana kadar vurulan aşılar nelerdir? Cevap: Bir kolundan bir g.tünden.’

Yorum: Yurdum insanı dürüst! Ne biliyorsa açık açık söylüyor.

CUMA LAKIRDISI

Aşık olmak ve kaybolmak hiç aşık olmamaktan iyidir. (Tennyson)
Yazarın Tüm Yazıları