Türbanlı flört

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Kani Atmaca'nın objektifle yazdığı ve dünkü ‘Hürriyet’in üçüncü sayfasında ‘türbanlı flört’ başlığı altında yayınlanan o dört karelik harikulade foto-roman Türkiye'nin suretini yansıtmak açısından bir başyapıt oluşturuyordu.

Tekrar hatırlatayım, Antalya'nın bir parkında buluşan bir grup tesettürlü genç kız ve bir dizi sıradan giyimli delikanlı önce banklar üzerinde hafiften flört ediyor; sonra elele park çıkışına yöneliyor; caddeye vardıklarında ise ‘edebli’ (!) duruma geçerek tekrar harem-selamlık nizamına dönüyorlardı.

‘İn’ giyinmiş erkeklerin her halükarda, genç kızların da başörtüsünü çıkardıkları takdirde, Pire'den Barselona'ya uzanan sahildeki bir Kuzey Akdeniz kentinde piyasa yapan diğer Batılı akranlarından farkı yoktu.

Uzun etek 1998 yazında evrensel moda addedildiğinden de onun aynı kıyı şeridinde her hangi bir yadırgatıcılık yaratması pek söz konusu olamazdı.

İşte ülkemizin yabana atılmayacak ölçekteki kesitini kucaklayan sosyolojik gerçek Atmaca'nın objektifine düşen yukarıdaki dört kare enstantanede yatıyor.

* * *

TESETTÜRLÜ genç kızların genç oğlanlarla kaçamak yapması Akdeniz kentinde hüküm süren sıcak iklimden ve yumuşak hayat şartlarından mı kaynaklanıyor?

Hiç sanmıyorum!

Geçende Eyüp mezarlıklarında dolaşıyordum, türbanlı genç hemşirelerimiz ve onların sevgilileri Kağıthane'ye bakan en romantik mevkileri mekan tutmuştu.

Sayısız çifte kumru Antalya'dakilere taş çıkartan cinsten koklaşıyordu.

Sonra anladım ki, yıl sonu karnelerini alan imam-hatip lisesi öğrencileri eve gitmeden önce Haliç panoramasında aşk fısıltıları söyleşiyorlar.

Ne olur ne olmaz önümüz tatil ve belki üç ay biraraya gelinemeyecek, üstelik her halükarda da birazdan çarşı içine inildiğinde tıpkı park dışına çıktıklarında ayrışan güney şehri akranları gibi haremlik-selamlık pozisyona geçilecek, işte sevgilinin saçlarına başörtüsünün altından dokunarak ona son bir veda busesi kondurmanın ve Eylül'de buluşmak sözü vermenin tam zamanıdır.

Ama yine de, hala taşra taasubunun dinperestliğinde direnen ebeveynler bir punduna getirilip atlatılabilirse, Temmuz ortalarına doğru Emirgan püfüründe çay içmek ve İslam-aşk ilişkisini irdeleyen yeni kitap hakkında konuşurken türbanın ötesinden ve semaverin üzerinden öpücük yollamak ihtimali mevcuttur.

Antalya parklarından Eyüp servilerine uzanan tesettürlü flörtlerle Türkiye'yi pırıldatmak mümkündür.

* * *

ARTIK şu gerçeğe mim koyalım ve ‘irtica tehlikesi’ni(!) izafileştirelim.

Ülkemizdeki İslam farklıdır. Bizzat ülkemizin İslamlar'ı da farklıdır.

Sekülarist gelenekleri çok eskilere uzanan Türkiye Müslümanlığı Cumhuriyet modernleşmesiyle daha da laiklemiştir. Artık bu onun iliklerine işlemiştir.

Öte yandan Türkiye'de yekpare gövde bir İslam yoktur. Kendisini ‘İslami’ sıfatla tanımlayan kitlenin dahi yorum ve uygulamaları son derece değişiktir.

Antalya'daki, Eyüp'teki, Konya'daki tesettürlü flörtler münferit değildir.

Dolayısıyla, genç kızların inanç veya baskı nedeniyle türban takması sorun oluşturmaz. Her halükarda bu tarz onların olmazsa olmaz özgürlüğüne dahildir.

Ama sorun şudur ki, Antalya parkından caddeye çıkan veya Eyüp sırtlarından çarşı içine inen tesettürlü genç kızımız biraz önce flört ettiği sevgilisinden ayrılarak haremlik-selamlık pozisyona geçmek ihtiyacını hissetmektedir.

Bu zorunluluk hem özel cemaat baskısından, hem de genel toplumsal baskıdan kaynaklanmaktadır. Dini ve laik ‘ahlak’ (!) ortak balyoz darbesi vurmaktadır.

Dolayısıyla, artık türbanla uğraşmayı bırakıp, tesettürlü veya tesettürsüz genç kızları sahte bir ‘edep’e iten sahte ‘ahlak’ı sorgulamak gerekmektedir.

Tesettürlü genç kızların parkta flört etmesi Türkiye'nin büyük şansıdır.

Ne zaman ki onlar başörtü çıkartmadan caddede de flört edeceklerdir, onlar tesettürsüz ve hoşgörülü akranlarıyla beraber Türkiye'yi ışıldatacaklardır.













Yazarın Tüm Yazıları