Türbandan ürkenlerin de iktidarı olmayı başarmak meselesi...

Medya tabii ki sadece bir yansıtıcıdır.

Her çeşit toplumsal oluşumlar, çeşitli nedenlerle gerçekleşir. Medya da bunları belirli açılardan görüp, yansıtır.

Haberin Devamı

Gazetecilik mesleğinin özünü, “tarihin taslağını yazmak” diye nitelemez miyiz zaten?

Neticede her haber ve her yorum bu taslağın bir parçasıdır.

Bütünü görmek ise, ancak “bütün”e bakarak mümkün olabilir.

Örneğin bugün bir kesim gazeteler “türban krizi” dolayısıyla, Türkiye’nin teokratik bir devlet düzenine gittiğini hem yorumlarıyla, hem haberleriyle vurgulamaktalar.

Genellikle kitle gazetesi niteliği taşıyan bu yayın organları, acaba bir gün için eklerini ana gazetelerin yerine geçirseler.

Yani Türkiye’de her alandaki müsamahakarlığı, sanat vegösteri dünyasındaki, sosyetedeki geniş hoşgörülü insan ilişkilerini, ekleri yerine ana gazetelerinde işleseler.

Ana gazetelerinde yansıttıkları türban endişeli haber ve yorumları da, magazin eklerine taşısalar…

Haberin Devamı

 

Biz böyleyiz...

 

Türkiye böyle bir toplumsal yapıya sahip değil mi aslında?

En uçtaki mukaddesatçılık da var, en uçtaki müsamahakarlık da var bu ülkede.

Tabii ki bazıları laikliğin dinsizlik olduğunu düşünüyor. Bazıları da dinin toplumların afyonu olduğunu düşünmüyor mu?

Ama Edirne’den Kars’a uzanan alandaki ortak akıl, hep “çağdaş” olmayı, “modern”i, “ileri”yi seçmedi mi?

Cuma namazında ibadet eden kitlelerin, aynı akşam Boğaz lokantalarında rakılarını içtiklerini de görmüyor musunuz?

Din de bu kültürün bir öğesi, keyifli yaşamak da…

Televizyonların ümitli ve ümitsiz ev kadınları programlarında, başı açıklarla başı örtülülerin birlikte göbek attıklarını görmüyor musunuz?

Kadını ve erkeği ile Türk insanının prototipi, kitle gazeteleri gibidir.

 

Farklı pencereler

 

Siyasete farklı, dine farklı, insan ilişkilerine ve yaşama farklı bölümlerden bakar.

Ben bu gerçeği yazı işlerinde gazeteleri hazırlayan meslektaşlarımın davranışlarında da görürüm.

Aramızda oturduğumuzda, yaşamdan, arkadaşlıktan, gelecekten söz ederiz. Gazeteleri hazırlarken de Anayasa, baba-yasa, kavga ve kamplaşma gibi haberleri yerleştiririz ön sayfalara.

Haberin Devamı

Her gün kavgaları kamplaşmaları körükleyen köşe yazarları da, sadece pazar günleri insan olduklarını hatırlamazlar mı?

Tabii ki “türban” gerdi bir kesimi.

Daha önce de bir AK Partili’nin cumhurbaşkanı olması ihtimali germemiş miydi?

Peki ama kendilerinin tehdit ve tehlike simgesi olarak sunulmaları da, acaba başı örtülü kadınları germiyor mu?

Fikri hür ve vicdanı hür olmak, ne başörtüsü ile ne de başörtüsüz sağlanabilen bir erdemdir. Yani hiçbir kesim, kendisini dış görünüşünden ötürü, diğerlerinden farklı görmemeli ve göstermemelidir…

 

Başı açık yobazlar

 

Başörtülü liberallerin ve başı açık yobazların bulunabileceğini, hiç unutmayalım…

Avrupa Birliği ile entegrasyonun, Kopenhag Kriterleri'ne uymanın, Kıbrıs'ta uzlaşma ve barış istemenin, azınlık vakıflarının mal edinmesinin Türkiye'nin bütünlüğünü tehdit ettiğini söyleyen başı açık yobazlar, eşinin başı örtülü olan liberallerden, daha mı çağdaş ve daha mı uygar yani?

Haberin Devamı

Tabii AK Parti’yi yönetenlerin de artık “merkez”de olmanın gereklerini hatırlamaları gerekiyor.

Artık zaman, gerginliği tırmandıranlara daha tırmandırıcı üslupla laf yetiştirme zamanı değildir. AK Parti, türbansızların da ve hatta türbandan ürkenlerin de iktidarı olduğunu kanıtlayacak bir çizgiyi hatırlamalıdır.

 Astarı yüzünden pahalı bir zafer mi?

 Her zaman bilgece yorumlarıyla düşünce ufkumuzu açan Herkül Milas “türban krizi”ni Zaman’da şöyle değerlendirmişti dün:

- Ama asıl sorun türbanın dini/siyasi simge olması değildir. Bu, kavganın bahanesidir; çünkü siyasal simgeye dönüşen türban da artık başka bir durumun simgesidir. İktidar olmanın simgesidir. Bu kavgada kazanan gücünü kanıtlayacaktır, yerini sağlamlaştıracaktır.

Haberin Devamı

- 'Çoğunluk' mantığı ve ulusal konsensüs ile toplumlar tıkanmaz, iyi kötü bir çözüm bulur her duruma. Ama bu mekanizmalar çalışmaz olursa, son sözün, yani egemenliğin kimde olduğu tartışılmaya başlanırsa, o çok korkulan bölünme gelir kapıya dayanır.

- Bölünme tehlikesi metaforunu en sık kullananların bu bölünmeyi de en fazla kışkırtıyor olması trajik bir ironidir. Antik trajedi gibi bir durum: Olumsuz sonu biliyor, ama kaçınamıyoruz. Sanıyorum buna kaş yapayım derken göz çıkarmak da derler. Bu konuda her yanın başarısı da bir Pirus zaferi gibi, yani astarı yüzünden pahalı.

 

Yazarın Tüm Yazıları