TÜPRAŞ vakasına devam!

KOSKOCA TÜPRAŞ’ı, yenisini 5 milyar dolara kuramayacağımız bu altın yumurtlayan tavuğumuzu 1.3 milyar dolara satmaya yelteniyoruz! İnanılmaz bir şey. Mahkeme bu kararı hukuka ve kamu yararına aykırı olduğu gerekçesiyle durduruyor.

Bu yılın ocak-nisan döneminde dış ticaret açığı tam 9.2 milyar dolara yükseldi. Yani ithalatımız, ihracatımızdan 9.2 milyar dolar daha fazla. Arada korkunç bir fark var. İç ve dış borçlar giderek artıyor, dayanılmaz boyutlara ulaşıyor.

Biz bu nedenle mi, biraz para gelsin diye mi TÜPRAŞ’ı ölmüş eşek fiyatına -hem de açık artırma yapmadan- elden çıkarmaya çalışıyoruz?

Şimdi gelelim işin başka bir boyutuna. Bu kuruluşu alacak olan yabancı firmanın adı Efremov Kautschuk. Bir Tataristan firması.

Bu firma neyin nesi? Kaç parası var? Hangi kaynaklara sahip? Sağlamlığı ne?

Soruşturunca ortaya acı gerçekler çıkıyor. Bu bir posta kutusu firması. Arkasında büyük olasılıkla mafya parası, kara para var.

***

Barışta, savaşta, iyi ve kötü günde, Türkiye’nin en stratejik kuruluşu olan dev gibi, hiçbir kamburu olmayan ve altın yumurtlayan TÜPRAŞ’ı biz, Türk ortağı ile birlikte işte bunlara satıyoruz!

Satmıyoruz, hibe ediyoruz. Hediye ediyoruz.

Pazardaki seyyar satıcıya, mahalledeki manava 100 kilo domates satacak olan kabzımal, önce bunların ‘sağlam’ olup olmadığını araştırır.

Biz koskoca TÜPRAŞ’ı hibe ederken bunu bile araştırmadık.

Sadece bugünü kurtarma, iç ve dış borç yükü altında ezilen ve her geçen gün biraz daha boşalan kasamıza bir miktar döviz aktarma çabasındayız.

Gerçekler yazılıyor, belgeleniyor ve bir Allah kulu hükümet yetkilisi ortaya çıkıp ‘arkadaş siz yanlış biliyorsunuz, yalan yazıyorsunuz, Efremov çok sağlam firmadır’ diyemiyor.

Bu rezalet, bu sorumsuzluk başka bir ülkede sergilense ortalık ayağa kalkar, kıyamet kopar, hükümetler hesap vermek zorunda kalır.

Ben bundan da vazgeçtim! Bazı gazeteciler bu konuda ülkemizin çıkarlarını savunurken, bazıları da yazılarına ‘TÜPRAŞ Türk’tür Türk kalacaktır’ diye başlık atıp güya alay etmekten(!) utanmıyor. Liboşluk ve iktidar yalakalığı artık o boyuta varmış ki, böylelerinin ar damarını iyice çatlatmış.

BAŞBAKAN OXFORD’DA!

Başbakanımız -hayırlara vesile olsun- bugün İngiltere yolcusu. Oxford’da bir konuşma yapacak. İster istemez Türkçe konuşacak ama olsun varsın, nasılsa birileri İngilizce’ye çevirecek! Konuşma konusu çok çok çok ilginç!

‘AB, Türkiye’ye neden ihtiyaç duyuyor?’

AB
’nin Türkiye’ye ihtiyaç duyduğu kesin! Duymasaydı, bize ‘lütfen gelin’ diye böyle yalvarıp yakarmazdı. Ben bugün sayın ve muhterem Başbakanımızın yerinde olsam, konuşmasını dinleyecek İngilizlere bu sorunun yanıtını şöyle açıklardım:

‘AB bize ihtiyaç duyuyor çünkü... Bizim göreve getirdiğimiz imam nikáhlı, iki karılı genel müdürler var, sizde yok. Öteki 2 milyon işsiz hariç, bizde tam 3 milyon kişi iş bulamadığı için işportacılık yapıyor, böylesi sizde yok. Biz ülkemizi çok rahat yönetiyoruz, çünkü bizim medya ne desek onay veriyor, ne yapsak destek veriyor, bizi güzelce yağlayıp ballıyor, pembe tablolar çiziyor. Sizin medya gerektiğinde bar bar bağırıp hesap soruyor, sorun yaratıyor. Bizde din baronları, din tüccarları var, hepsi de malı götürüyor. Sizde bunlar da yok. Bizde gürültü çıkaran üniversite hocaları var, YÖK var, cumhurbaşkanı var, askerler var. Ayrıca arka bahçe imam hatipler var. Sonracığıma Meclis’te tek partiyiz. Ne desek olur. Bizde dokunulmazlık var, sizde yok. Naylon fatura kullanan Maliye Bakanı var, sizde o da yok. Muhalefetin ismi var, cismi yok. Meclis demek tek başıma bendeniz Recep Tayyip demek. Dikensiz gül bahçesinde yaşıyoruz.

Ne yazık ki, sizde bunların hiçbiri yok...’

Bu konularda biraz daha ayrıntıya girer ve konuşmamı şöyle bağlardım:

‘Sayın İngilizler şimdi söyleyin bana... AB böyle bir Türkiye’ye ihtiyaç duymayacak da neye duyacak?’

Kürsüden inerken hafifçe gülümserdim, anlayan anlardı!
Yazarın Tüm Yazıları